Candaroğulları (İsfendiyaroğulları) Beyliği

Talebe

Yönetici
Katılım
14 Şub 2021
Konular
559
Mesajlar
4,059
Tepkime puanı
10,674
Puanları
113
Meslek - Branş
Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
Candaroğulları (İsfendiyaroğulları) Beyliği

---------------------------------------------------------------

On üçüncü asırda Kastamonu, Sinop ve çevresinde kurulan bir beylik Aslen Türkmen bir ailedendirler Beyliğin kurucusu ise Şemseddin Yaman Candar’dır

On üçüncü asrın sonlarında, Selçuklu hükümdarı İkinci İzzeddîn Keykavus’un oğlu İkinci Gıyâseddîn Mesud’un birinci hükümdarlığı zamanında (1293-1298), bunun kardeşlerinden olup memleket dışında bulunmakta olan Rükneddin Kılıç Arslan, bir gemi ile Kırım’dan gelerek Sinop’a çıkmış ve oradan da Kastamonu’ya gelmiş ve vali tarafından hüsnü kabul görmüştü (1291) Bu tarihlerde Kastamonu valiliğinde, Emir Çoban’ın oğlu Muzafferüddin Yavlak Arslan bulunuyordu Kılıç Arslan, Yavlak Arslan’ı kendisine atabeg yaparak hümükdarlığını ilan etti ve Moğollarla birlikte üzerine gelmekte olan kardeşi Mesud’un kuvvetlerini dağıttı ise de, Mesud’a yardıma gelmekte olan Şemseddin Yaman Candar karşısında bozguna uğradılar Yavlak Arslan, öldürüldü Bu durum üzerine, Yavlak Arslan’ın ıktaı (karşılığında asker beslemek şartıyla istifadesine verilen toprak) Kastamonu ve havalisi, İlhan Geyhatu tarafından Şemseddin Yaman Candar’a verildi

Şemseddin Yaman’ın hangi tarihte vefat ettiği ve nereye defnedildiği belli değildir En yakın ihtimal, vefatının 14 yüzyıl başlarında olmasıdır

Şemseddin Yaman Candar’ın ölümü üzerine, Kastamonu’nun eski sahibi Yavlak Arslan’ın oğlu Hüsameddin Mahmud Bey, derhal harekete geçerek, Kastamonu’yu işgal ettiğinden, Şemseddin Yaman Candar’ın oğlu Süleyman Paşa, Eflâni tarafına çekilerek orada oturmaya mecbur olmuştu Süleyman Paşa, 1309’da Eflâni’den kalkarak âniden Kastamonu üzerine baskın yapmış, Mahmud Beyi sarayında muhasara ederek, yakalayıp öldürdükten sonra, burasını beyliğine merkez yapmıştır

Süleyman Paşa, 1335 yılına kadar, İlhanlıların hâkimiyetini tanıdı İlhanlı hükümdarı Ebû Saîd Bahadır Hanın ölümünden sonraki beş yılda ise, müstakil olarak hükümet sürdü Anadolu’da İlhanîlerin nüfuzu sarsılmaya başladığı sırada, Süleyman Paşa, tedbirli hareket ederek, İlhanîlerin vezîri Emir Çoban Anadolu’ya geldiği zaman, onu karşılamış ve sadakatini arz eylemiş, bu halden istifade ile de hududunu genişletmeye muvaffak olmuştu

Süleyman Paşa, Pervaneoğulları'ndan Gâzi Çelebi zamânında, Sinop’u kendi hâkimiyeti altına aldı ve Gâzi Çelebi’nin 1322’de vefatından sonra, burasını doğrudan doğruya ilhak ederek, idaresini büyük oğlu Giyâsüddîn İbrahim Beye verdi Bu arada Taraklı ve Safranbolu’yu da beyliğine katan Süleyman Paşa, kendi adına para da bastırdı

Süleyman Paşanın, 1339’da küçük oğlunu kendine veliaht yapmasını bahane eden büyük oğlu İbrahim, babasına isyan ederek Kastamonu’yu zapt ile hükümdar oldu Süleyman Paşanın nasıl vefat ettiği ve veliaht Çoban’ın âkıbeti belli değildir İbn-i Battûta, Süleyman Paşanın 70 yaşında olduğunu beyan ettiğine göre, ölümünde 80 yaşında olması muhtemeldir İbn-i Battûta, Süleyman Paşayı uzun sakallı, güler yüzlü, vakûr ve heybetli olarak tavsif etmektedir İbrahim Beyin hükümeti, uzun sürmedi ve 1345’te vefat etti Yerine amcası Emir Yâkub’un oğlu Âdil Bey geçti Zamanı hakkında fazla malumat bulunmayan Âdil Bey, 1361 yılında ölünce, yerine Osmanlı tarihlerinde Kötürüm Bayezid diye anılan oğlu Celâleddîn Bayezid, hükümdar oldu

Bayezid Bey, sert, haşin ve acımasız bir zât idi O, kendisinden sonra oğlu İskender’i hükümdar yapmak istiyordu Diğer oğlu Süleyman Paşa, bundan dolayı kardeşi İskender’i öldürüp, Osmanlı hükümdarı Murad Hüdâvendigâr’ın yanına kaçarak, onu babası aleyhine tahrik etti İkinci Süleyman Paşa, Osmanlı kuvvetleri ile Kastamonu’ya gelerek babasını Sinop’a kaçırmış ve bu suretle Beylik ikiye bölünüp, Süleyman Paşa, Kastamonu Beyi olmuştur Daha sonra Bayezid Bey, oğlunun, Osmanlılar'la arasının açılmasından istifade ederek, Kastamonu’ya hücum ile Süleyman’ı kaçırdı ise de, Süleyman Paşa, Osmanlıların yardımı ile burasını yeniden ele geçirdi (1384) Bu son seferinde hastalanan Celâleddîn Bayezid Bey, 1385’te vefat ederek, Sinop’taki türbesine defnedildi Yerine, Sinop Şubesi hükümdarı olarak, oğullarından İsfendiyar Bey geçti Bunun hükümdarlığı uzun sürdüğü için, Candar Beyleri, Osmanlı tarihlerinde, İsfendiyaroğulları diye zikredilmiştir

Osmanlıların himayesinde Kastamonu Beyi olan Süleyman Paşa, Birinci Kosova Savaşı'nda, yardımcı asker yolladığı gibi, Yıldırım Bayezid’in Batı Anadolu beyleri üzerine yaptığı seferde de kuvvet vermişti Ancak, beyliklerin ortadan kalkmasının sırası kendisine geleceğini hisseden Süleyman Paşa, Osmanlılardan yüz çevirerek Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin ile ittifak etmiş ve bu suretle, iki defa Yıldırım Bayezid’in elinden kurtulmaya muvaffak olmuştur Nihayet 1392 yılında süratle Kastamonu’ya gelen Yıldırım Bayezid, Kadı Burhaneddin ile birleşmelerine meydan vermeden, Candaroğulları kuvvetlerini bozguna uğrattı Süleyman Paşa öldürüldü Böylece, Candar Beyliğinin Kastamonu şubesi, Osmanlıların eline geçti Sinop tarafına taarruz etmeyen Bayezid, İsfendiyar Bey ile anlaşarak, Kıvrım yolunu hudut kesti

Ankara Savaşı'ndan sonra, Menteşeoğlu Mehmed Beyle beraber Timur Han’a saygılarını arz eden İzzeddin İsfendiyâr Beye, Kastamonu da dahil olmak üzere, bütün Candar Beyliği devredildi İsfendiyar Bey, Fetret Devri'nde İsa ve Musa Çelebilere, mümkün olduğu kadar yardımda bulundu 1413 yılında ise, Osmanlı tahtında hâkimiyeti ele geçiren Çelebi Mehmed’in Eflak üzerine yaptığı seferlerde, kendisinden yardım isteğine karşılık oğlu Kasım Bey kumandasında asker göndermekle mukâbelede bulundu

İsfendiyar Bey, emri altındaki bölgelerden, Çankırı, Kalecik ve Tosya’yı en çok sevdiği oğlu Hızır Beye vermek istedi Babasının bu icraatına gücenen büyük oğlu Kasım Bey, Eflak seferinden dönüşte Kastamonu’ya gelmedi ve bu yerlerin Osmanlı himâyesinde bulunmak şartıyla, kendisine terk edilmesini istedi Çelebi Mehmed, Kasım Beyin bu arzusunu muvafık bularak harekete geçti Ancak, İsfendiyar Beyin red cevabı karşısında, Kastamonu üzerine yürüyen Çelebi Mehmed, onu Sinop’a çekilmeye mecbur etti Nihayet Kastamonu ve Küre, Candaroğullarında kalmak şartıyla, diğer bölgeler Osmanlılara terk edildi Onlar da bu bölgeleri, kendileri adına Kasım Beye verdiler

İki beylik arasında uzun bir süre devam eden iyi ilişkiler, Çelebi Mehmed’in ölümü ve Osmanlı Devletindeki iç karışıklıktan istifade etmek isteyen İsfendiyar Beyin, oğlu Kasım Beye taarruzu ile bozuldu Kasım Beyin elinden eski bölgelerini alan İsfendiyar Bey, daha sonra Osmanlılara ait Safranbolu’yu muhasara ettiyse de, muharebede mağlûp olarak yaralı halde Sinop’a kaçtı Osmanlı kuvvetleri, bakır madeni ile meşhur Küre’yi zaptettiler Bu durum üzerine İsfendiyar Bey, torununu (İbrahim Beyin kızını) İkinci Murad’a vermek ve Bakır Küresi hasılatının bir kısmını Osmanlılara terk ve lüzumu hâlinde asker göndermek, bir de Kasım Beyin yerlerini iade etmek suretiyle sulh teklif ederek, bu şartlarla anlaşma imzalandı (1424)

İsfendiyar Bey, yaşı yetmişi geçmiş olduğu halde, 1440 yılında vefat etti ve Sinop’daki türbesine defnedildi Yerine oğlu Taceddin İbrahim Bey geçti ise de, üç buçuk yıl kadar bir saltanat sürdü 1443 Mayısı sonunda öldü

İbrahim Beyin yerine büyük oğlu Kemaleddin İsmail Bey geçti İsmail Beye, kardeşi Kızıl Ahmed Bey muhalefet ederek, Osmanlıların yanına gitti Osmanlılar, Ahmed Beyin teşvikiyle Mahmud Paşa komutasında, Kastamonu üzerine asker sevk ettiler İsmail Bey, Sinop’a kaçarak müdafaa hareketine girişti Müdafaadan bir netice elde edemeyeceğini anlayınca da, hayatına ve çocuklarına dokunulmayacağına dair teminat alarak kaleyi teslim eyledi (1461)

Fatih Sultan Mehmed, Sinop önünde orduya iltihak ederek, İsmail Beyle görüştü ve ona akran muamelesi yaptı Otağının kapısında karşıladı İsmail Bey el öpmek istediyse de, Fatih Sultan Mehmed, 'kardeşim' hitabıyla boynuna sarılarak öptü

Osmanlı padişahı, İsmail Beye başlangıçta İnegöl, Yenişehir ve Yarhisar taraflarını ve oğlu Hasan Beye de Bolu sancağını vermişti Fakat İsmail Bey, kendisine Rumeli’de bir yer verilmesini rica edince, Filibe’ye nakledildi Hükümdarlığında olduğu gibi, Filibe’de de hayırlı vakıflar yaptı 1479 tarihinde, orada vefat etti İsmail Beyin yerine hükümdar olan Kızıl Ahmed Beyin saltanatı ise, iki üç ay sürmüş ve beylik tamamıyla Osmanlıların eline geçmiştir

Candaroğulları, Birinci Süleyman Paşadan beyliğin son bulmasına kadar, yaklaşık yüz altmış sene devam eden saltanatları zamanında, ilmî ve sosyal müesseselerle memleketlerini imar etmişlerdir Ayrıca ilim ve sanat adamlarını himaye ile kendi adlarına ithaf edilen pek çok Türkçe eser yazdırmışlar, bu suretle Türkçe'nin ilim dili olmasına her bakımdan özen göstermişlerdir

Candaroğullarından Celâleddin Bayezid Beyin, Araç kasabasında bir câmi, İsmail Beyin Kastamonu, Sinop ve beyliğin diğer merkezlerinde cami, mescid, han, hamam, çeşme gibi eserleri vardır İsfendiyar Bey zamanında Kastamonu, Anadolu’daki ilim merkezlerinden biri olmuştur Daha sonra burada Sancakbeyliği etmiş olan Osmanlı şehzadeleri de, Candaroğulları zamanındaki ilim ve edebiyat cereyanlarını devam ettirmişlerdir

İlim ve fazîlet sahiplerini himaye eden, destekleyen ve daima onlarla beraber olan Candaroğulları hükümdarları adına yazılmış eserler arasında en önemlileri şunlardır: Süleyman Paşa adına, tasavvuftan Farsça İntihâb-ı Süleymâniye ismiyle Allâme Şîrâzî’nin bir eseri; Celâleddîn Bayezid adına, Ebû Mihnef’ten tercüme edilen üç bin beyitli Maktel-i Hüseyin Mesnevîsi; İsfendiyar Bey adına göz hastalıklarına dair Sinoplu hekim Mü’min bin Mukbil tarafından telif edilen Kitâb-ı Miftâh-ün-Nûr ve Hazâin-üs-Surûr; Hızır Bey adına tercüme edilen Mîrâcnâme, Kasım Bey adına yazılan Ömer bin Ahmed’in kaleme aldığı on beş bâb üzerine kırâat-ı seb’aya dâir olan Risâle-i Münciye isimli Türkçe tecvid kitabı

Candaroğulları beyliği, iktisadî durum itibariyle iyi bir mevkide bulunuyordu On üç, on dört ve kısmen on beşinci asırlarda pek ehemmiyetli olan Sinop ticaret limanı, bu beyliğin elinde bulunuyordu Sinop vasıtasıyla, Anadolu emtiasını ve kendi mallarını ihraç ettikleri gibi, Cenevizlilerin getirdikleri malları da içeri alıyorlardı Bir ara Samsun’u da elde eden Candaroğulları, burada bir kalesi olan Cenevizlilerle, ticarî muamelede bulundular Kastamonu’nun en mühim ihraç eşyası, bakır ile demirdi Bilhassa birincisi, pek önemli ve makbuldü Bu ihracat dolayısıyla, beylik, külliyetli gelir temin etmekteydi Cenevizlilerle alış verişlerinde, Candaroğullarının çift balık resimli bakır sikkeleri görülmüştür Candaroğulları beyliği zamanında, Kastamonu atları meşhur ve Arap atları gibi şeceresi olup yüksek fiyatla satılırdı Ayrıca, dışarıya doğan ve şahin gibi av kuşları ihraç edilirdi

Candaroğulları beyliğinin, Sinop limanında tersanesi ve donanması olduğu malum ise de, bu donanmanın miktarına ve faaliyetine dair fazla bilgi yoktur Pervaneoğullarından Gâzi Çelebiden sonra, Candaroğullarına geçen Sinop’ta, donanma faaliyetleri görüldü Nitekim Candaroğulları beyliği donanmasının, 1361’de Kefe’yi Cenevizliler’den almalarına ramak kalmıştı Osmanlılar zamanında da, Candaroğullarından kalan Sinop tersanesinde kadırgalar yapılmıştır
 
Candaroğülları Beyliği


1301'den sonra eski adı Paflagonya, şimdiki adı Kastamonu olan ve Sinop'da kurulmuş bulunan beyliğin adı, Şem-seddin Yaman Candar'dan geldiğinden, Candaroğulları denmiştir. Şemseddin Bey Selçuklu kumandanlarından idi.

Selçuk hükümdarı Mesud, Moğolların yardımıyla kardeşinin üzerine gitmiş ancak savaş sonunda kardeşinin adamlarına esir olmuşsa da, Şemseddin Yaman Candar adlı komutanın emrindeki Selçuklu birliği Sultan Mesud'u kurtarmayı başarmışlardı. Bu hizmete karşılık adı geçen komutana, Mu-zafferüddin Yavlak'm elinden alınan Eflani ve civarı verilmiş, Kastamonu'yuda Yavlak Aslan'ın oğlu Mahmud bey'e yardımlarının mükâfatı olarak vermişlerdi.

Şemseddin Candar'm ölüm târihi tam bilinmemekle beraber, ondördüncü asrın başlarında olduğu tahmin edilmektedir. Çünkü; Babasının yerine Eflani Bey'i olan Süleyman Paşayı, 708/1308'de ani bir baskın ile Kastamonu Beyliğini basmış, sarayında yakaladığı Mahmud Bey'i katletmiştir. Bu bakımdan enaz 1308'den önce vefat ettiği düşünülebilir Yaman Candar'ın. Böylece Kastamonuya da sahip olan Candar'm oğlu aynı zamanda kurnaz biri olduğundan, hem İlhanlı hâkimiyetini tanımış hem de İlhan Ebu Said hân adına para kestirirken, Sinopda Bey'liğini sürdüren Pervâneoğulia-rından Gazi Çelebi'yi hâkimiyeti altına almış ve Çelebinin vefatı üzerine Sinop'uda kendi topraklarına katmış ve idaresini büyük oğlu Giyasüddin İbrahim'e vermiştir.

Safranbolu'yuda ele geçirip orayıda ortanca oğlu Ali Bey'in idaresine vermiştir. İbni Batuta; 1333'deki Anadolu gezisi esnasında Kastamonuya uğradığında, yetmiş yaşlarındaki Süleyman Paşa ile görüşmüştür. Süleyman Paşa, İlhan Ebu Said'in ölümü üzerine istiklâlini ilân etmiş ve kendi adına para bastırmıştır.

Paşanın oğlu ibrahim Sinop Beyi olarak, isyan etmiş ve Kastamonuyu işgale muvaffak olmuştur. Süleyman Paşanın Ölümü hakkında bilgi sahibi olunmadığı gibi, oğlu İbrahim Bey hakkında da malumat pek kıttır.



Candaroğülları Bölünüyor


Babasına isyan eden İbrahim'in bu davranışı herhalde iç-teniçe bir yara olmuşki, bölünmekten nasibini almışlardır. Bunların oğullarından olan Kötürüm Bayezid adlı bey, hem Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin hem de, Sultan Murad ile didişmekten kendini menedememiştir. Kendi yerine oâiu İskender Beyi hazırlarken diğer oğlu, Süleyman Bey kardeşi İskender'i katlettikten sonrada soluğu 1. Murad'ın yanına sığınmakta buldu. Burda da rahat durmamış padişahı, babasının üzerine sevk etmeğe çalışmıştır. Bir miktar Osmanlı askeriyle Kastamonuya gelen Süleyman Bey, babasının Sinopa kaçmasını mecbur kılmıştır. Kastamonu Bey'i olan İskender Bey, babasının da Sinopda beyliği devam ettirmesi hasebiyle bölünme işi tamamlanmıştır. Kastamonu baba-oğul arasında bir defa daha el değiştirmiştir. Bu arada 2. Süleyman Bey; 1. Murad'ın kardeşi Süleyman Paşanın kızı ile evlenmiştir.

Kötürüm Bayezid 787/1385'de vefat etmiş ve Sinop'daki türbesine defnolundu. Bu akrabalık, Osmanlı'nın gerek Ko-sova savaşında gerekse, Yıldırım'ın Anadolu beylikleri üzerine seferinde bu beyliğin yardımını yanında bulduğu görülür. 139 Vde Yıldırım, Süleyman Paşa'nın savaşda ölmesi üzerine Candar Beyliğinin Kastamonu ayağını Osmanlıya ilhak etmiştir. Sinop'un o sıradaki hükümdarı İzzeddin İsfendiyar Bey, annesi tarafından Osmanlı sülâlesine mensubdur ve Kötürüm Bayezid, Orhan Gâzi'nin oğlu Süleyman Paşanın kızlarından Sultan Hatun ile evlenmiş ve İsfendiyar Bey bu izdi-vacdan dünyaya gelmiştir. Bu bakımdan Sinop tarafına hücumdan istinkâf eden Yıldırım, Kıvrım Yolunu hudud saymıştır.

Ankara savaşı sonrasında Timur'a hürmet sunanlar arasında da yer alan İsfendiyar Bey, bunun mükâfatını Kasta-monuda dahil olmak üzere, bütün Candar topraklarının sahibi olmak sureti ile görmüştür. Devri fetret'de İsfendiyaroğul-lan İsa ve Musa Çelebilere yakınlık duymuş ve desteklemişlerdir. Ayrıca Karamanoğluna da hayli yakın durmuştur.

Artık İsfendiyaroğullanyla, Osmanlı arasında daima zıddiyet olmuştur. Fâtih Sultan Mehmed'in 865/1461'de Sinop ve Kastamonu'yu zapt ederek bu beyliğin kol ve kanadını buda-mıştır. Ellerinden beylikler alınmış fakat İsmail Bey'e Yenişehir, İnegöl tarafları verilmişse de, bu zâtın Rumeli tarafında bir bölgeye tâlib olması yerine getirilmişti Filibe hükümranlığı verildi. Burada pek güzel hizmetler ve vakfiyeler meydana getirdi. Bunun oğlu Hasan'a da, Bolu sancağı ihsan olunduydu. Kardeşinin yerine Candar Beyi oian Kızıl Ahmed Bey, Trabzon seferinden avdeti esnasında elinden Candar Beyliği alınmış ve Mora sancağı kendisine tevcih olunmuştur. Böylece Candaroğulları, dolaysıyla İsfendiyaroğulları târih sayfalarında bir ad olarak yerlerini almışlar ve saltanatları sükût etmiştir.



Candaroğulları Çizelgesi


Melik Arslan ı Şemseddin Yaman Candar - Şucaüddin Süleyman Paşa Emîr Yakub - Ali Bey Çoban Bey Gıyasüddin İbrahim Emîr Adil Bey - Celâlüddin Bayezid - İzzeddin İsfendiyar Bey 2. Süleyman Paşa - Kasım Bey Tacüddin İbrahim Bey - Kemaleddin İsmail Bey Hatice Sultan Kızıl Ahmed Bey - Hasan Bey Şehzade Ahmed Mehmed Mirza Paşa Muhterem okurlarım; yukarıya özetlemek suretiyle kendilerinden bahsettiğimiz Anadolu Beylikleri, bu gün milletimizin varlığının ve bütünlüğünün özünü teşkil ederler. Bu bakımdan beyliklerin rekabeti her nekadar insanın yaradılışında var olan "ben, değilde neden o" sorusunu sorduran mantık, ahaliden ziyade, beyliği kuranların ve ona yakın olan üst derecedeki ulemâ, ümera vüzera, yâni bu günkü dille söylersek, âlimler, kumandanlar vede bakanların kendilerine aittir. Tâbiler, tâbi olduklarının yönetiminde yaşarlar. Bu yaşama savaşlarda veya sulh zamanlarında acı ve tatlı olarak geçer, ancak böyle millet olunur. Her bir beylik, bu hususda elinden geleni yapmış, Anadolu Selçuklu İslâm devletinin üzerine bir çekirge sürüsü gibi musallat olan Moğol orduları, daha önceleri, Cengiz'in yok ediciler topluluğu, Buhara ve diğer islâm topraklarını ve müslümanları hunharca öldürüp, işkencelere gark etmişse ve koskoca bir medeniyetin bel kemiği olan ilim adamlarını ve onların değerli çalışmalarının sergilendiği alan olan kütüphaneleri yakıp, yıkan nice kitapları, tek nüsha yazılmış ve yazarının artık dünyadan elinin eteğinin çekilmiş olmasından, belki bulunmuş bir tiryakı (ilacı) haber veren formülü yok eden fahiş zihniyet gibi, daha ziyade işi, islâm düşmanı Bizansı kontrol etmek ve onun izmihlalini beklemek ve müjdei peygamberiyi hakikat kılma gözcüsü olma şerefini yaşamak isteyen Selçuklu ecdadımızı yol kesen haydut gibi haraca verip, yurdunu âteşe salan hâin Moğolun tasallutundan kurtulmak için bir araya gelmektense, biribirile-riyle mücadele etmeyi tercihleri yukarıdaki sorunun zebunu olmuş, üstteki beylik yönetim kadrosunun hatasıdır.

Çünkü; o soru bunların basiretini, ferasetini iğdiş etmiş oluyordu. Dikkat buyrulursa; Hz. Mevlâna (Mollâi Rûm)'un torunu Glu Arif Çelebi'nin, her beylikden bahsedişimizde o beyliği ziyaret ettiğini ve konuşmaların münderecatı hakkında, bir bilgiye hususen temas edildiğini göremiyoruz. İşte bu seyahati ben toparlanışı göz önüne aldığımda, milletimizin islâm büyüklerine, velî ve dervişlerin nasihatlarına olan itaatini, göz önüne aldığımızda bir organizasyonun tezahürü olarak düşünüyor ve Osmanlı Beyi, Sultan Osman Gâzi'nin, Şeyh Edebali'nin evindeki gördüğü rahmanî rüyanın, bu yüce velî'nin tebliğ turuyla birlikte mütalaa olunduğunda, tasavvuf dünyasının, ötelerin ötesinin inancından bir nebze olan divân-i mâneviyyeden irâde buyrulan tebşir-i manevîyi Arif Çelebinin bir hizmetkâr-ı din olarak yaptığını ileri sürdüğümde, karşı çıkacak hususlar ne kadar önemlidirki?

Bütün bunların karşısında, takdir-i tecelli devlet-i islâmiyenin temsilcisi olarak Osman Gazi evlâdları, Kayı Boyu mensuplarına teveccüh etmişse, kul'a düşen, bu vazifeliye omuz vermektir ki, böyle olmayı da Kosova sahrasında asakır-i müslimin ve beylikler hamdolsun gerçekleştirmişlerdir.

1319'da ekilen beraberlik tohumlan, kâfirlerin karşısında hayat-memat meselesini teşkil eden Kosova savaşı, seksen sene sonra zaferle gerçekleşirken, tohumların, inanç ormanına döndüğünü gösteren bir İspat vesikası olarak kabul edilmelidir. Her beylik, bu kutsal görevi taşıma hissiyle yapacağını yapmış, temsiliyyet yukarıda dediğimiz gibi, âl-î Osmâna nasib olmuştur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt