Konu Anlatımı Anadolu Selçukluları

ANADOLU SELÇUKLULARI

(1075(?)-1318)

Anadolu’nun Türkleşmesinde Malazgirt galibiyeti, önemli bir dönüm noktası olmakla birlikte, başlangıç değildir. Anadolu 1018 den itibaren Türklerle tanışmıştır. Örneğin, Alparslan’a başkaldıran Türkmen beyi Afşin, Batı Anadolu içlerine kadar ilerler. Selçuklu soyundan (Selçuk’un torunu, Tuğrul’un kuzeni) Er-Basgan (El-Basan), yine Alparslan’dan kaçarak, bazı Türkmen guruplarıyla birlikte, Bizans hizmetine girer. “Navekiyye” Türkmenleri, Kutalmış, Kavurd ve Er-Basgan gibi, Selçuklu prenslerinin başkaldırılarına her zaman katılmış, yenilince de Anadolu ve Suriye’ye kaçmışlardır. Türkmenler önceleri, Anadolu üzerine yağma akınları düzenleyip, işleri bitince Azerbaycan’a geri dönerlerken, Malazgirt’ten sonra buraya temelli yerleşmeye gelirler. 1076-1079 da Ege kıyılarına kadar ulaşırlar. Zaman zaman da, Artuk ve Tutak gibi Türkmen şefleri, Anadolu’ya, buradaki Türkmen guruplarını zapt-u-rapt altına almak için görevli olarak yollanmıştır.

Türkler’in de gelişiyle, Anadolu tarihi, Bizanslılar, Pontus Rumları, Ermeniler, Kürtler, Haçlılar, Araplar, Nesturiler, Asuriler, Moğollar, Gürcüler gibi, farklı etnik köken ve dinden insanların, karşılıklı etkileşip, yeni Anadolu toplumunun oluştuğu bir sürece girmiştir. Bütün bu değişik insan gurupları arasında, düşmanlıklar, dostluklar, büyüklü küçüklü savaşlar, barışlar, ittifaklar, ittifakların bozulup yeni cepheleşmelerin ortaya çıkışı, kız alıp vermeler, karşılıklı din değiştirmeler, çıkar çatışmaları, prenslerin taht kavgaları, zorda kalınca birbirine iltica etmeler ile tam bir kargaşa dönemi yaşanmış ve yeni bir kültür mozayiği ortaya çıkmıştır.


KUTALMIŞ OĞLU SÜLEYMAN (1075(?)-1086)

EBU'L-KASIM (1086-1092)

I. KILIÇARSLAN (1092-1107)

ŞAHİNŞAH (Melikşah) (1110-1116)

I. MESUD (1116-1155)

II. KILIÇARSLAN (1155-1192)

I. KEYHÜSREV (1. Saltanatı) (1192-1196)

SÜLEYMAN ŞAH (1196-1204)

III. KILIÇARSLAN (1204-1205)

I. KEYHÜSREV (2. Saltanatı) (1205-1211)

I. KEYKAVUS (1211-1220)

I. KEYKUBAD (1220-1237)

II. KEYHÜSREV (1237-1245)

II. KEYKAVUS, IV. KILIÇARSLAN ve II. KEYKUBAD (Saltanat Mücadeleleri) (1245-1262)

III. KEYHÜSREV (1262-1284)

II. MESUD (1. Saltanatı) (1284-1296)

III. KEYKUBAD (1298-1301/2)

II. MESUD (2. Saltanatı) (1301/2-1308)

KUTALMIŞ OĞLU SÜLEYMAN

(1075(?)-1086)

Şimdi yine, olayların gelişimini daha iyi kavrayabilmek için biraz geriye dönecek olursak, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu, Kutalmış oğullarından başlamamız uygun olacaktır. Kutalmış, Tuğrul’un kuzeni ve Arslan Yabgu’nun oğludur. Tuğrul'un ölümünden sonra Alparslan ile Kutalmış arasında çıkan taht kavgasında, Alparslan kazanır ve çıkan savaşta Kutalmış ölüp, oğulları esir alınır. Alparslan ise Kutalmış’ın oğullarını, öldürtmek yerine, Suriye kuzeyine, Bizans sınırlarına sürer. Diğer bir tesbite göre de, Kutalmışoğulları Anadolu’ya Alparslan tarafından yollanmamış, aksine, ancak Alparslan’ın ölümünden sonra kaçarak kendileri gelmişlerdir. Bunlardan adları bilinenler Alp İlig, Dolat (Devlet), Süleyman ve Mansur’dur. Melikşah tarafından hapiste tutulan ve adı bilinmeyen bir kardeş daha vardır. Anadolu’da daha çok adı geçenler Süleyman ve Mansur’dur. Alp-İlig’in de fırat havzasında bazı mücadelelere katıldığı ve sonradan Urfa’da bir suikasta kurban olduğu bilinmektedir. Kutalmış oğlu Süleyman burada Halep ve Antakya üzerine akınlar düzenler. Sonra da, Antakya valisi ile, 20.000 altın karşılığı, şehri yağmacılardan korumak üzere anlaşır. Bu arada Bizanslılar, Normanlar (Latinler) ve Ermeniler arasındaki çekişmelerde de, Artuk, Tutak ve Süleyman gibi Türkmen şeflerine başvurularak, Türkmen gücü ve yardımının kullanılması olağandır.

Kuzey Suriye’de beklediklerini bulamayan Kutalmışoğlu Süleyman ve Mansur kardeşler, Konya yönünde ilerlerler. Bu sırada Bizans yine karışıklıklar içersindedir. Trakya’da, Bizanslı komutan Bryennios, kedisini imparator ilan eder ve İstanbul üzerine yürür. Konya bölgesinde de yine bir diğer Bizans komutanı Botaneiates ayaklanır. Hıristiyanlığı kabul edip artık bir Bizans soylusu olan Er-Basgan ile Botaniates anlaşarak birlikte Kütahya üzerinden İznik’e doğru yürürler. İmparator Michael, para karşılığı, Kutalmış oğulları ile anlaşır. Fakat Er-Basgan, daha parlak vaatlerle, amca oğullarını Botaneiates tarafına çeker. Botaneiates, Türkmen desteği ile İstanbul üzerine yürür. Böylece Türkmenler İznik’e savaşmadan girerler. Botaneiates, Üsküdar’da imparator seçilir. Rumeli’de, Bryennios yenilir ve tutsak alınır. Fakat bu kez de, İstanköylü Melissenos, Ege bölgesinde ayaklanır ve İznik’e girer. Botaneiates, İznik’i kuşatır. Melissenos ta, Süleyman’dan yardım ister. Birlikte Bizans ordusunu püskürtüp 1080 yılında Kadıköy önlerine gelirler. Ne var ki Rumeli’deki Aleksius daha becerikli çıkar ve İstanbul’da tahta oturur. Balkanlar’da Norman istilası başlar. Aleksius I Comnenus ta diğerleri gibi, Süleyman’ın yardımına muhtaç olur ve 1081 de onunla anlaşır. Türkmen savaşçıları Rumeli’de başarılı olur. Anlaşma gereği Süleyman İznik’e geri çekilir. Artık İznik, Süleyman’ın başkentidir. Bu sıralarda, Büyük Selçukluların denetimi dışında, Anadolu’da, Artukoğulları, Danişmendoğulları, Mengücekoğulları ve Saltukoğulları gibi, irili ufaklı başka Türkmen beylikleri de kurulur.

Bu noktada, bir parantez açıp, Danişmend Gazi ve Danişmendli Devletinden söz etmemizde yarar vardır. Süleyman Şah, Marmara bölgesinde Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurduğu ve Kilikya bölgesini fethettiği sıralarda. Danişmend Gazi’de Kızılırmak ve Yeşilırmak bölgelerini Türkler’e açıyor, Sivas, Amasya, Tokat, Niksar, Kayseri ve Çorum gibi merkezlerde hakimiyetini kuruyordu. Danişmendli Devletinin bu kuruluş yılları biraz karanlık ve karmaşıktır. Konu hakkındaki değişik kaynakların verdiği bilgiler birbirini tutmamakta ve dayanabileceğimiz en büyük kaynak olan Danişmendname de destansı ve masalsı özellikler taşıdığından, bilimsel olarak bize çok yardımcı olmamaktadır. Danişmend Gazi’nin Türk mü yoksa Ermeni mi olduğu konusunda bile tartışma vardır. Yine de bu çelişkili ve güvenilirliği az kaynaklardan edindiğimiz bilgileri toplamağa çalışırsak şunları söyleyebiliriz. Danişmend Gazi ve Danişmendliler, ancak 1. Haçlı seferi sırasındaki etkinlikleri ile bilimsel tarih alanına girmekte, bundan önceki dönem karanlık kalmaktadır. Danişmend, bilge kişi anlamına gelmektedir. Danişmend lakabı asıl babası Taylu’ya aittir. Danişmend Gazi’ye bu lakab babasından kalmıştır. Danişmend Gazi ile Kutalmış oğlu Süleyman arasında, derecesini bilmediğimiz bir akrabalık ta vardır. Asıl adı Ahmed Gümüştekin’dir (Kümüştigin). Yunanca yazılı Danişmend paralarında adı “Megaly Meliky Ahmed Gazy” olarak geçer. Kendisini en doğru biçimde, “Danişmendoğlu Gümüştekin Ahmed Gazi” olarak adlandırabiliriz. Fakat oğlu da Gümüştekin adı ile anıldığından karışıklık olmaktadır. Biz yine de kendisinden, ençok kullanılan şekliyle “Danişmend Gazi” olarak söz edeceğiz.

Danişmenlilerin kurucusu Danişmend ve oğlu Gümüştekin’in, tarih metinlerinde adlandırılması konusunda birlik yoktur. Bu kişileri bu şekilde adlandıran Calaude Cahen’dir. Doğan Avcıoğlu, Danişmend’den “Danişmend Gazi”, oğlundan ise “Danişmend Emir Gazi” veya sadece “Emir Gazi” olarak bahsetmektedir. Osman Turan ise, Danişmend’den “Danişmend”, “Gümüştekin”, “Gümüştekin Ahmed Gazi”, “Gümüştekin Danişmend Gazi” ve “Gümüştekin Danişmend” olarak, oğlundan ise “Emir Gazi” veya “Melik Gazi” olarak bahsetmektedir. Bizans, Latin, Süryani ve Ermeni kaynaklarında ise, Danişmend Gazi’nin adı “Tanuşman, Tanışman, Danisman veya Donisman” olarak geçer.

Eski bir Selçukname, Malazgirt zaferini müteakip Alparslan’ın, Erzurum bölgesini Saltuk Bey’e, Mardin ve Harput taraflarını Artuk Bey’e, Sivas, Tokat, Amasya, Kayseri civarını Danişmend Gazi’ye, Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar vilayetlerini Mengücek Gazi’ye, Maraş ve Sarus mıntıkasını da Emir Çavuldur Bey’e ikta ettiğini rivayet eder. Diğer taraftan, Kutalmış oğulları gibi, Kavurd ve Kutalmış isyanlarına katılıp itibarını kaybettiği için, Danişmend Gazi’nin de, Melikşah tarafından Anadolu’ya sürgün edilmiş olması muhtemeldir. Kutalmışoğulları ve Danişmend Gazi ile birlikte sözü edilmesi gereken bir diğer asi de, Sinop fatihi Karatekin’dir.

Danişmend Gazi, Anadolu’ya gelmeden önce muhtemelen bir süre Azerbaycan’da kalmış ve takiben de 1080 civarında Sivas’a gelmiş, Tokat, Amasya, Kayseri bölgesinde genişlemiştir. Danişmendname’de, Pontus Rumları ile yapılan mücadeleler ve Niksar’ın (Neokaisaraea) fethinden uzun uzun bahsedilmektedir. Danişmend Gazi baştan beri Malatya’nın fethini de başlıca hedefleri arasında tutmuştur.

Aleksius, 1081 anlaşmasıyla, kaynaklarda açıkça belirtilmese de, Marmara kıyılarından Suriye’ye kadar uzanan belirsiz bir bölümü, vassali saydığı Süleyman’a bırakmıştır. Bu arazinin kontrolü zaten Bizans’ın elinde sayılamaz. Başkenti İznik olan Anadolu Türk Devleti’nin temelleri böylece atılmış olur. Bizans kaynakları. Süleyman’dan sultan diye söz etmeye başlarlar. Süleyman kendi, çevresinde Şah olarak ta anılır. Melikşah bu gelişmelerden hoşnut kalmaz.

Süleyman, İznik’te yerine komutan olarak, akrabası Ebu’l-Kasım’ı bırakıp, üçbin atlı ile, asi Bizans generali Filaretos’un kontrolunda bulunan Kilikya’nın fethine girişir. Filaretos, Malazgirt’ten önce, Malatya-Antakya hattını, Türklere karşı savunmakla görevlendirilmiştir. Fakat Malazgirt yenilgisinden sonra, Bizans ordusundan kopan Türkmen ve Frank askerlerinin de kendisine katılmasıyla, bölgede genişler ve Harput, Kilikya, Malatya, Urfa, Maraş, Çukurova ve Antakya’yı içine alan bir bölgede egemenlik kurar. Eski imparator Botaneiates ile de işbirliği içersindedir. Süleyman,1082-1084 yıllarında, Tarsus, Adana, Masisa, Anazarba ve bütün Kilikya’yı alır. Sıkışan Filaretos Müslüman olarak, Melikşah’ın vassalliğini kabul eder. Böylece, bir bakıma, Süleyman, Büyük Selçuklu arazisine saldırmış olur. 1085 te Antakya kendiliğinden teslim olur. Takiben, Melikşah’ın bir diğer vassali, Halep egemeni Müslim’e saldırır. Müslim’i öldürür ve Halep’i kuşatır. Halep, Melikşah’tan yardım ister. Halep’in imdadına, Melikşah’ın Şam’da bulunan kardeşi Tutuş Yetişir. Tutuş, Türkmen şefi Artuk ile birlikte, Süleyman’ı bozguna uğratır. Süleyman Şah ölür (1086). Süleyman’ın Antakya’daki veziri, Süleyman’ın oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan’ı Melikşah’a teslim eder. Sultan, Süleyman’ın oğullarını İran’a götürür. İznik Devleti sultansız kalır.


EBU'L-KASIM

(1086-1092)

Ebu’l-Kasım’ın kardeşi Ebu’l-Gazi Hasan Bey, Kapadokya’da, adını verdiği Hasandağ çevresinde fetihler yapar. Kastamonu çevresinde, büyük bir olasılıkla, İznik’ten bağımsız başka bir Türkmen şefi, Karatekin ortaya çıkar. Süleyman Antakya’yı alırken, Karatekin de Sinop’u zapteder. Ege bölgesinde İzmir ve Efes’te, Çaka ve Tengribirmiş (Tanrıvermiş) adlı şefler bağımsız Türkmen beylikleri kurar. Ebu’l-Kasım, Süleyman’ın ölümünden sonra, sultan unvanı alarak Marmara ve boğazlara doğru genişler. Gemlik yakınlarında yerli rum gemicilerden yararlanarak bir donanma inşasına girişir. Aleksius bu donanmayı yaktırır. Tadikios adlı Türk generalini yollayarak İznik’i kuşatır.

Bu gelişmelerden rahatsız olan Melikşah, imparator Aleksius’a elçi yollayarak ittifak teklif eder ve İznik üzerine, köle komutan Porsuk (Bursuk) yönetiminde asker yollar. Bu, Porsuk’un, Anadolu’ya ikinci gelişidir. Daha önce 1079 da, yine Kutalmışoğulları’nı itaate zorlamak üzere gelmiş ve Mansur’u öldürerek geri dönmüştür. Ebu’l-Kasım, İstanbul’a giderek Aleksius ile uzlaşır. Melikşah, elçisi vasıtasıyla, imparatordan, kızını oğluna istemekte ve ittifak önermektedir. Karşılığında Türkmen guruplarını batı Anadolu’dan çekecektir. Aleksius, bu öneriden, Karatekin’in zaptettiği Sinop’un geri alınmasında yararlanır, fakat kız vermeye ve ittifaka yanaşmaz. Porsuk’a karşı Ebu’l-Kasım’ı destekler. Porsuk geri dönmek zorunda kalır.

Melikşah bir süre sonra, bu kez Bozan komutasında İznik’i tekrar kuşatır. İmparatora da bir elçi yollayarak eski önerilerini tekrarlar. Bu kez Aleksius zor durumdadır. Karadan Peçeneklerin, denizden ise Çaka’nın tehdidi altındadır. Kız vermeye isteksizse de, diğer konularda anlaşmak üzere Melikşah’a elçi yollar. Bozan’ın baskısı altında bunalan Ebu’l-Kasım, kardeşi Ebu’l Gazi’yi İznik’te bırakarak, söylentiye göre, kırk katır yükü altınla birlikte, bağışlanmak üzere Melikşah’a gider. Melikşah, Ebu’l-Kasım’ı, problemi Bozan ile halletmek üzere geri çevirir. Bozan yolda yakalattığı Ebu’l-Kasım’ı öldürtür. Fakat bu sırada Melikşah’ın ölümü üzerine Bozan İran’a döner. Ebu’l-Kasım’ın ölümü üzerine diğer kardeşi Buldacı, Kapadokya’dan acele gelerek, İznikte onun yerine geçer (1092-1093). Aleksios’un elçisi de ölüm haberi üzerine yoldan geri döner. Bundan sonra, Büyük Selçuklu Sultanları, Muhammed Tapar’ın önemsiz bir müdahalesi sayılmazsa, Anadolu işleriyle bir daha ilgilenmezler. Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti’nden bağımsız olarak ve oldukça farklı bir biçimde gelişir.



I. KILIÇARSLAN

(1092-1107)

Melikşah’ın ölümü üzerine, çıkan taht kavgalarından yararlanan Kılıç Arslan İran’dan kaçarak İznik’e geri döner ve babasının komutanlarına kendisini kabul ettirerek tahta oturur.

Bu sırada İzmir beyi Çaka’nın Ege Bölgesindeki aktiviteleri dikkati çekmektedir. Çaka, daha önceki muharebelerde Bizans’a esir düşmüş, soylu ve kapasiteli bir genç olduğu için, İstanbul’da saraya alınarak bir Bizans soylusu gibi yetiştirilmiştir. Gayet iyi Rumca konuşmaktadır. Botaniates zamanında saraydaki pozisyonu gayet iyi olan Çaka, Aleksius’un imparator olması üzerine onunla anlaşamamış ve İzmir’e kaçmıştır. Buradaki Türkmenleri etrafında toplayabilen Çaka, yerli Rum halkının da yardımı ile bir donanma hazırlamış, önce Urla (Klazomenai), Foça ve Sakız’ı ele geçirmiştir. İmparatorun üzerine yolladığı kuvvetli bir donanmayı da mağlup etmiştir. Böylece Çaka, denizciliğe önem veren ve denizde zafer kazanan ilk Türk lideri olmuştur. Amacı İstanbul’u ele geçirmekti ve bunun sadece kara ordusu ile yapılamayacağını biliyordu. Bu maksatla Balkanlar’da Peçenekler ve İznik’teki Ebu’l-Kasım ile ittifak aramıştır. Bu sırada Ebu’l-Kasım, Porsuk tarafından sıkıştırıldığı için, Bizans ile anlaşmak zorunda kalmış, Çaka ise Bizans’a karşı cephesini Peçeneklerle oluşturmuştur. İmparator, Çaka üzerine tekrar donanmasını yollayarak , bu kez Sakız’ı geri alabilmiştir (1090). Bu arada ittifak gereği, Trakya’dan İstanbul üzerine yürüyen Peçenekler, Bizans ile Kuman’ların (Kıpçaklar) müşterek saldırısı sonucu kötü bir bozguna uğrarlar. Bundan yılmayan Çaka, İstanbul fethi hazırlıklarına devam eder. Çaka’nın , Çanakkale boğazında Abydos’u kuşatması, imparatorun da kışkırtması ile, buraları kendi etki alanında gören Kılıç Arslan’ı rahatsız eder. Çaka, aynı zamanda Kılıç Arslan’ın kayınpederidir. Kılıç Arslan-Aleksios yakınlaşmasından sonra Kılıç Arslan, ordusu ile Çanakkale yönüne hareket etmiş, denizden de Bizans donanması Çaka üzerine sevkedilmiştir. İki kuvvet arasında sıkışan Çaka damadının yanına gitmiş ve bazı kaynaklara göre, belki de herşeye rağmen, damadı Kılıç Arslan’ın düşmanlığını beklemediği bir ziyafet sırasında, onun tarafından öldürtülmüştür.

Kılıç Arslan, Bizans’la anlaşıp batıyı emniyet altına alınca doğuya yöneldi. Ermeni Gabriel’in yönetiminde bulunan Malatya’yı uzun süre kuşattı. Gabriel, bir ölçüde Büyük Selçuklu vassali idi. Fakat, Haçlıların İznik’e geldiklerinin duyulması üzerine geri dönmek zorunda kaldı. İmparator Aleksius 1091 de Selçuklular, Çaka ve peçenekler karşısında müşkül durumda kalınca, 1091 de papa Urbain’e müracaat ederek yardım istemişti. Fakat bu girişim, İmparatorun da beklentilerini aşarak, İslam ve Avrupa tarihinde önemli sonuçlar doğuracak olan geniş bir Haçlı hareketi ile sonuçlandı. Haçlı seferlerinin başlangıcını teşkil eden ilk kitleler, Keşiş Pierre’nin beraberinde başı bozuk ve disiplinsiz bir güruhtan başka bir şey değildi. İmparator Aleksius bu yağmacı barbarları, 1096 da Anadolu yakasına geçirdi. İzmit yönünde ilerliyen bu haçlılar her yeri talan ediyor ve her çeşit zulmü yapıyorlardı. Selçuklu kuvvetleri, bu disiplinsiz kalabalığı, İzmit’e varmadan kılıçtan geçirdiler. Bu ilk muvaffakiyet Selçukluların moralini yükseltti ve bundan sonraki Haçlıların da böyle olacaklarını sandılar. Fakat asıl büyük ve muntazam Haçlı ordusu, kontların ve düklerin komutasında ve şövalyelerden mürekkep olarak arkadan geliyordu. Haçlılar Bizans imparatoru ile anlaştılar. Ondan aldıkları yardıma mukabil, Anadolu’da fethettikleri yerleri Bizans’a bırakacaklardı. Bizans ve Haçlı kuvvetleri İznik’i kuşattılar. Malatya kuşatmasını yarıda bırakıp geri dönen Kılıç Arslan, İznik’i tamamen sarılmış buldu. Sultan hayli kayıplar verdikten sonra geri çekilmek zorunda kaldı. 1097 de İznik düştü. Kılıç Arslan’ın karısı, Çaka’nın kızı ve iki oğlu da esirler arasında bulunuyordu. 325 te toplanan ilk konsül ile meşhur olan, İznik’in geri alınışı Hıristiyan aleminde büyük heyecan yarattı. Kılıç Arslan Anadolu içlerine geri çekildi. Danişmend’i ve Kayseri Emiri Hasan Bey’i yardıma çağırdı. Kılıç Arslan kuvvetlerini Eskişehir önlerinde (Dorylaion) toplayarak Haçlıları bekledi. Burada Haçlılarla müthiş bir meydan muharebesi cereyan etti. İki taraf ta kahramanca savaştılar. Kılıç Arslan, bütün ağırlıklarını savaş alanında bırakarak, geri çekilmek zorunda kaldı (4 Temmuz 1097). Haçlılar ilk defa burada deve ile karşılaştılar. Eskişehir galibiyetinden sonra Bizans ve Haçlı orduları Konya yönünde Anadolu yürüyüşüne devam ettiler. Kılıç Arslan, Danişmend Gazi, Hasan Bey ve diğer beyleriyle birlikte. Ereğli’de ikinci bir direniş hattı oluşturmak istediyse de burada da tutunamadı. Haçlılar burada ikiye ayrıldılar. Bir kolu Gülek boğazı yoluyla Kilikya’ya indi, diğer kolu ise Kayseri üzerine yöneldi. Hasan Bey bu gurupla Hasandağ eteklerinde büyük çatışmalar verdi. Haçlılar, bundan sonra önemli bir direnişle karşılaşmadan, ve Anadolu’da da kalmayarak hedefleri olan Kudüs yönünde ilerlediler. Bu yenilgiden sonra Selçuklular zaaf içersine düştüler. Bizanslılar derhal Anadolu’nun sahil bölgelerini işgal ettiler. Çaka’nın beyliği ortadan kalktı. Ege ve Karadeniz sahilleri Rumların eline geçti. Haçlılar geçip gittikten sonra, Selçuklular yavaş yavaş toparlandılar. Kılıç Arslan bu kez Konya’ya yerleşerek burasını başkent yaptı. Bu arada kargaşadan yararlanan, Trabzon Dükası Gabras, Danişmendliler’e karşı taarruza geçti. Danişmend Gazi’nin, İsmail komutasında yolladığı bir ordu, Bayburt’u (Paipert) işgal eden Trabzon Rumlarını mağlup etti ve Gabras öldürüldü. Danişmend Gazi, Bayburt’u aldıktan sonra Malatya üzerine yöneldi. Bu arada Suriye’deki haçlılar etkinlik alanlarını kuzeye doğru genişletmek istiyorlardı. Danişmend Gazi 1098 yılından başlayarak üç yıl boyunca, büyük bir ordu ile, her yaz gelerek Malatya’yı kuşattı. Malatya sağlam surlara sahipti ve alınması zordu. Sonunda, daha fazla dayanamayacağını anlayan Malatya yöneticisi Gabriel, Antakya prensi Bohemond’dan yardım istedi. Şehri, ve güzelliği ile ünlü kızı Morfia’yı kendisine vermeyi teklif etti. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Bohemond, birçok Haçlı reisi ve bazı Ermeni prensleri ile Malatya’ya hareket etti. Danişmend Gazi bir baskınla Haçlılar’ı bozguna uğrattı (1100). Bohemond ve Richard ile birlikte Frank liderleri de esir alındı. Pek az haçlı kurtulup Urfa’ya sığındı. Esirler Niksar’da hapse atıldı. Bu zafer, Danişmendliler ve Danişmend Gazi’nin şöhretini arttırdı. Avrupa’da ise doğaldır ki büyük üzüntülere sebep oldu. Danişmend Gazi Bundan sonra Sivas’a döndü. Gabriel ise kızını Urfa Kontu Baudouin’e vererek onun himayesine girdi.

Frankların Malatya civarındaki mağlubiyetleri, meşhur haçlı şeflerinin Niksar’da hapiste oluşları, buna mukabil Kudüs’ün zaptı Avrupa’da heyecanlara ve yeni seferlerin hazırlanmasına sebep oldu. Saint Gilles komutasındaki 100.000 kişilik bir haçlı ordusu, 1101 yılında, İstanbul’dan Anadolu’ya geçti. Bu gurup İznik civarında Kılıç Arslan tarafından hemen tamamen imha edildi. Ancak pek az haçlı (rivayete göre 300 kişi) Suriye’ye varabildi. Fakat Norman ve Lombardlardan oluşan daha büyük bir gurup arkadan geliyordu. Bu ordu, Bizanslılar hariç, 300.000 kişiye ulaşıyordu. Kılıç Arslan, Danişmend Gazi ve diğer Türk beylerinden yardım istedi. Bu kez hedefleri Niksar’daki esirleri kurtarıp oradan Bağdat üzerine yürümekti. Haçlılar yaz başlarında İzmit’e geldiler ve buradan Eskişehir, Ankara, Çankırı, Kastamonu üzerinden Niksar’a doğru hareket ettiler. Türkler bu kez kalabalık haçlı ordusuna doğrudan taarruz etmeyip yıpratma savaşları verme taktiğini seçtiler. Haçlılar yollarda perişan olup aç kalarak bu kez birinci haçlıların aksine yağma ve zulüm yapmaya başladılar. Kendilerini karşılayan Hıristiyanları bile öldürdüler. Sonunda, bu aç ve disiplinsiz ordu, Amasya civarında Kılıç Arslan ve Danişmend Gazi tarafından tamamen imha edildi (5 Ağustos 1101). Pek çok esir alındı. Etiene de Blois ve Toulouse kontu ile birlikte pek az haçlı kurtularak, Sinop üzerinden İstanbul’a ulaşabildiler. Haçlılar bu yenilgiden Bizans’ı sorumlu tuttular. Danişmend’in Malatya zaferinden sonra bu büyük Haçlı ordusunun yenilmesi ile Anadolu Türkleri tekrar moral ve cesaret bulmuş ve 1. haçlı seferinin de intikamı alınmış olur. Bundan sonra gelen başka haçlı orduları da aynı akıbete uğradı.

Danişmend Gazi, Haçlı galibiyetinden hemen sonra tekrar Malatya’ya yönelmiş, şehri kuşatmış, bu kez Gabriel’in idaresinden şikayetçi olan önemli bir kısım Malatya halkının da yardımı ile şehri almıştır. Danişmenliler tarafından Malatya’nın zaptı, Kılıç Arslan’ı rahatsız etmiş ve iki Türk hükümdarının arası açılmıştır. Bu arada bir de, Niksar’da hapiste bulunan haçlıların fidyesi problemi ortaya çıktı. Bizans imparatoru Aleksius, Bohemond’u kendisi için tehlikeli buluyor ve 260.000 altın karşılığı, Danişmend Gazi’nin, Bohemond’u hapiste tutmasını istiyordu. Bohemond ise bu kadar değilse bile bu meblağın yarısını teklif ederek serbest bırakılmasını talep ediyordu. Kılıç Arslan ise hem Anadolu Sultanı olması ve hem de Amasya’daki haçlı yenilgisinde Danişmend Gazi ile birlikte savaşması nedeniyle, fidyenin yarısını kendisine istiyordu. Danişmend Gazi Bohemond’un teklifini kabul eder. Bohemond’un Gaziye teklifi sadece fidye parası değil, aynı zamanda Haçlıların ittifakı idi. Gazi, Bohemond’u 1103 Mayısında Malatya’da haçlılara teslim etti. Tabi ki Bohemond’un Avrupa’daki akrabaları arasında toplanan fidyeyi de aldı. Bu olaylar sonucu, Gazi’nin, Haçlılar ve Kılıç Arslan’ın ise Bizans İmparatoru ile anlaşması sonucu yeni ittifaklar ve cepheler kurulmuş oldu. Bu yeni oluşum içersinde Aleksius Antalya sahillerinden, Kilikya’ya, haçlılar üzerine bir ordu gönderip Tarsus, Adana ve Mamistra’yı işgal etti. Buna paralel olarak Kılıç Arslan da, 1103 Ağustosunda Danişmenlilere karşı harekete geçerek, Maraş civarında Danişmend Gazi’yi müthiş bir mağlubiyete uğrattı. Ermenilerin daveti üzerine Elbistan’ı da haçlılardan geri aldı. Danişmend Gazi 1105 yılında öldü. Gazinin ölümü üzerine, ortaya çıkan kargaşadan yararlanan Kılıç Arslan Malatya’yı Selçuklu ülkesine kattı

Bu sırada, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed’e (Tapar) bağlı olan Musul ve Harran emirleri, Muhammed ile aralarının açılması sonucu, Kılıç Arslan’dan yardım istediler. Kılıç Arslan bu emirlerin yardımına koştu. Musul ve Meyafarikin’i (Silvan) zaptetti ve Hapur’da Çavlı komutasında, Muhammed’in ordusu ile karşılaştı. Aleksius’a yardım gönderdiği için kendi ordusu zayıflamıştı. Bu meydan savaşı, hem kendisi ve hem de ordusu için felaketle sonuçlandı. Kılıç Arslan, savaş sırasında Hapur suyunu geçmeye çalışırken, kendisinin ve atının zırhının ağırlığı nedeniyle nehirde boğuldu. Bunun üzerine Anadolu Selçuklu ordusu tamamen dağıldı (Haziran 1107). Çavlı, Musul’u geri aldı.


ŞAHİNŞAH (Melikşah)

(1110-1116)

Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra, Aleksius Comnenos, Akdeniz Ege Denizi ve Karadeniz sahillerinden Türkleri kovma fırsatını bulur. İzmir’de Çaka oğulları, Sinop ve Karadeniz sahillerinde Karatekin, Ceyhan bölgesinde Buldacı sahneden çıkarlar. Bilahare Maraş, Ceyhan, Antakya ve Urfa Haçlılar’ın eline geçer. Kilikya’nın dağlık bölgelerinde Toroslarda Ermeni muhacirleri prenslik kurar, Filaretos’un yerini alır ve Kilikya Ermeni Krallığı’nın temellerini atarlar. Danişmendliler güçlenerek Anadolu Selçukluları’nı geri plana iterler. Güney-doğu’da Artukoğulları, Erzurum’da Saltukoğulları ve Ahlat’ta Sökmenoğlları beylikleri teşekkül eder. Harput ve Palu taraflarındaki Çubukoğulları beyliği son bulur.

I. Kılıç Arslan'ın, ölümü ile ortaya çıkan durum biraz karışıktır. Geride I. Kılıç Arslan'ın oğulları Tuğrul Arslan, Şahinşah (Şehinşah) (Melikşah ?), Mes'ud ve Arap kalır. Bazı kaynaklarda, Göksun Meliki olan ve Gök-Arslan adında başka bir oğlundan da bahsedilmektedir. Babalarıyla birlikte bulunan Şahinşah ve belki de Mes'ud, Çavlı tarafından tutsak alınarak, İran'a, Sultan Muhammed’e yollanır. Arap’ın, Ankara-Çankırı Meliki olduğu sanılmaktadır. Kılıç Arslan'ın dul karısı, oğlu Tuğrul Arslan ile Malatya'dadır. Müteakip evlilikler yaparak, kocalarının atabeyliğinde, oğlu Tuğrul Arslan'ı Malatya prensi ilan eder. Son eşi ve Tuğrul Arslan’ın atabeyi ise Artukoğulları’ndan Belek’tir. Bu sırada Konya'da egemen kişi olarak, Hasandağı'nda haçlılara karşı verdiği direnişle ünlenen, Hasan Bey bulunmaktadır. Hasan Bey’in, Ege bölgesini işgal eden Bizanslılar’a karşı, Alaşehir, İzmir, Kırkağaç ve Bergama üzerine karşı saldırıları olmuş fakat bir başarı sağlayamamıştır. Hasan Bey, Muhammed Tapar'la kurduğu iyi ilişkiler sonucu, Büyük Selçuklu'nun vassali olması koşuluyla, 1110 yılında, Şahinşah'ın Konya'ya dönmesini ve tahta oturmasını sağlar. Şahinşah, kardeşi Mes'ud'u hapseder. Şahinşah’ın saltanat dönemine ait pek fazla bilgimiz yoktur. Bilmediğimiz bir nedenden, bir süre sonra, Şahinşah, Hasan Bey'i öldürtür. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Bizanslılar’a karşı ilk ciddi taarruz 1113 yılında görüldü. Emir Monoluğ ve Emir Muhammed komutasında 50.000 kişilik bir ordu Bursa üzerinden Çanakkale boğazına doğru yürürler. İmparator seferberlik ilan eder. Fakat ayaklarından rahatsız olduğu için, Türklerin üzerine İznik valisi Kamitzes’i yolladı. Kamitzes yenildi ve Türklere teslim oldu. Bunun üzerine İmparator bizzat kendisi bazı harekatta bulunduysa da başarılı olamadı ve İstanbul’a döndü. İmparator ertesi yıl yine bir ordu ile Anadoluya geldi ve karşılıklı bazı muharebeler yapıldıysa da önemli bir sonuç ortaya çıkmadı. Şahinşah dönemine ait bu bilgileri, İmparatoun kızı Anna Komnena’nın yazdıklarından öğrenmekteyiz


I. MESUD

(1116-1155)

Bu dönemde Anadolu Tükleri arasında egemen güç Danişmendoğlu Gazi Gümüştekin'dir. Mes'ud, Gümüştekin’in damadıdır. Hasan Bey'in oğlu Boğa, Gümüştekin’in desteğiyle ayaklanarak, babasını öldürten, Şahinşahı tutsak alır ve gözlerine mil çektirir. Hapisten çıkarılan Mes'ud Konya tahtına oturtulur (1116). Mes'ud, kardeşi Şahinşah'ı, kör durumda bile tehlikeli bulup, boğdurur (1117). Kısa bir süre sonra da Bizans imparatoru Aleksius ve Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar ölürler (1118). Aleksius’un yerine oğlu John II Comnenus (Yuannis) geçer. Selçuklu ve Bizans savaşları yeniden başlar. Bizanslılar 1119 da Denizli, 1120-1121 yıllarında da Uluborlu ve Antalya üzerine seferler yaparlar. 1122 de, Balkanlar’da Peçeneklere karşı büyük bir zafer kazanırlar.

Bizans’ın Balkanlar’da Peçenekler ve daha sonra da Macarlar’la meşgul olması, Mes’ud ve kayınpederi Gümüştekin’in şark işleri ile ilgilenmesine olanak verdi. Bu dönemde yerel devletler, din ve milliyet farkı gözetmeksizin, aktüel politikanın gerektirdiği değişik ittifak politikaları sergilerler. 1115 te Sultan Muhammed adına komutanı Porsuk Urfa üzerine yürüdü. Artuklu İlgazi ve Belek, Porsuk’u püskürttüler. 1116 da Porsuk, Urfa’yı tekrar muhasara ettiği zaman, İlgazi, Şam Emiri Tug-Tekin ile, Urfa kontu Roger yanında yer aldılar, Kudüs Kralı ve Antakya Kontu ile birleştiler. 1118 de Muhammed Tapar ölünce durum değişti. Kendisini daha serbest hisseden İlgazi Urfa ve Antakya’yı işgal etti. Urfa Kontu Roger öldürüldü.

Güney-Doğu’da bunlar cereyan ederken, Erzican, Kemah, Divriği yöresinde egemen olan Mengücikoğlu İshak, Malatya Sultanı Tuğrul Arslan’a ait olan Harput ve Dersim bölgesine saldırdı (1118). Bu sırada Belek, Porsuk’a karşı savaştığından, Tuğrul Arslan’a Kont Joscelin yardım etti. Ertesi yıl Belek, Mengücikoğlu üzerine yürüyünce, Mengücikoğlu, Trabzon Rum Dükası Konstantin Gabras ile birleşti. 1120 de, Gümüşhane’ye bağlı Şiran bölgesindeki bir savaşta, Belek, Gümüştekin ve Mes’ud galip gelerek, Gabras ve Mengücikoğlu’nu esir ettiler. Gümüştekin, Mengücikoğlu’nu damadı olduğu için parasız, Gabras’ı ise 30.000 dinar fidye karşılığı serbest bıraktı. Gümüştekin’in, esirleri Belek’e sormadan serbest bırakması ile aralarındaki ittifak bozuldu.

Artuklu hükümdarı İlgazi’nin 1121 de giriştiği Gürcistan seferi mühim bir olaydır. Gürcistan, Alparslan ve Melikşah döneminde itaate alındıktan sonra, Tiflis önemli bir müslüman şehri olmuştu. Melikşah’ın ölümünden ve Haçlılar’ın Suriye’ye yerleşmesinden sonra, Gürcü Kralı David (1089-1125), Kuzey komşusu Kıpçak Hanı Karahan’ın kızı ile evlenip, Kıpçak desteği ile güçlendi ve Kafkas Türkmenleri’ni sıkıştırmaya başladı. Bunun üzerine Artuklu İlgazi, Selçuklu Sultanı Mahmud’un kardeşi Gence Meliki Tuğrul ile birlikte, Gürcistan üzerine yürüdüler, fakat kötü şekilde yenildiler. Tiflis, Gürcüler’e geçti (1121). Hayatı zaferlerle dolu İlgazi, utanç içersinde memleketine döndü. Gürcüler, takiben İspir ve Pasinler’e kadar Erzurum bölgesini işgal ettiler. Bu sıralarda İlgazi ve amcası Belek, haçlılara karşı bazı savaşlar verdiler, Kont Joscelin ve bazı başka haçlı kontlarını esir aldılar. Takiben İlgazi öldü, oğulları Timurtaş ve Süleyman’ı, Belek’e emanet etti. İlgazi’nin ölümünden sonra, Belek’in bölgedeki gücü daha da arttı.

1123 te Kudüs Kralı Baudouin, hem Belek’ten intikam almak ve hem de esir Frank kontlarını kurtarmak için harekete geçti. Belek Haçlı ordusunu, Rab’an’da pusuya düşürerek mağlup etti. Baudouin, esirleri kurtarmaya giderken, yeğeni ile birlikte kendisi esir düştü (18 Nisan 1123). Belek, Harran ve Tel-Başer şehirlerini alarak Halep üzerine yürüdü. Halep muhasarası sırasında aldığı bir ok yarası ile şehit oldu (6 Mayıs 1124). Evladı olmadığı için, memleketi, Artukoğulları arasında taksim edildi. Tuğrul Arslan, üvey babası Belek’e ait Gerger ve Maasara’yı aldı. Bu nedenle, Harput Beyi Artukoğlu Süleyman ile arasında anlaşmazlık çıktı. Timurtaş, Kral Baudouin’i 100.000 dinar karşılığında serbest bıraktı.

Malatya, Danişmendliler için daima önemli olmuştu. Konya Sultanı Mes’ud zaten kayınpederi Gümüştekin’in güdümünde idi. Belek’in ölümü ve Tuğrul Arslan ile Artukoğulları’nın arasının açılması, Danişmendliler’in Malatya’yı zaptı için uygun ortam oluşturdu. Gümüştekin, damadı Mes’ud ile birlikte Malatya’yı kuşattı. Şehirde kıtlık ve açlık başgösterdi. Tuğrul Arslan ve Annesi şehri terketmek zorunda kaldılar. Böylece Malatya, tekrar Danişmandliler’e geçti (1124). Artukoğlu Süleyman ölünce, Harput konusunda, Gümüştekin ve Artukoğlu Davud arasında çatışmalar görüldü.

Mes’ud’un, kardeşi Tuğrul Arslan’a ait olan Malatya’yı, Gümüştekin’e bırakmasını, Ankara, Kastamonu taraflarında egemen bulunan diğer kardeş Arap kabul etmedi. Gümüştekin’in Artuklar’la meşgul bulunmasından da yararlanan Arap, Konya üzerine yürüdü. Mes’ud yenildi ve Bizans İmparatoru John Comnenos’a gitti. İmparatorun da arası Arap ile iyi olmadığından, Mes’ud’a yardım etti. İmparator Kastamonu’yu kuşattı. Mes’ud, İmparator’dan aldığı yardım ve Gümüştekin’in de desteği ile, Arap üzerine yürüdü. Arap, Kilikya Ermeni Prensi Thoros’a sığındı. Arap, Ermeni-Türkmen karışımı ordusu ile müteaddit defalar, Danişmendliler üzerine yürüdü ise de bir sonuç alamadı (1128). Bu sırada Tuğrul Arslan’ın da desteğini gördü.

Bu dönemde, Danişmendliler, küçük Konya Sultanlığı hariç, Malatya’dan Sakarya bölgelerine kadar büyük bir alana egemendiler. Buradan Karadeniz sahillerine doğru ilerlediler. Bölge Rum egemeni Kasiarus, 1129 da, bütün sahil kalelerini Gümüştekin’e teslim etti. Aynı yıl, Ermeni Prensi Thoros’un ölümü üzerine, Bohemond komutasında haçlılar, Kilikya’ya girdiler. Anazarba’da Danişmenliler’e yenildiler. Bohemond da ölenler arasındaydı. Gümüştekin, 1131 de, Ermeni Prensi Leon’un tecavüzlerine karşı, tekrar Kilikya’ya girdi ve Leon’u vergiye bağladı. Urfa Kontu Joscelin, Türkler’e karşı sefer sırasında yolda öldü.

Gümüştekin, Bizanslılar, Ermeniler ve Haçlılar’a karşı kazandığı başarılardan sonra, Anadolu hükümdarları arasında en yüksek mevkii aldı. Bunun üzerine Bağdad Halifesi ve Sultan Sancar, kendisine birçok hükümdarlık alametleri ile birlikte “Melik” ünvanı veren bir ferman yolladılar. Elçiler Malatya’ya ulaştığında zaten hasta olan Gümüştekin öldü (1134). Bunun üzerine “Melik” ünvanı oğlu Muhammed’e tevdi edildi.

Gümüştekin’in dört oğlu vardı: Muhammed, Yağıbasan, Yağan ve Ayn ud-Devle. Babasının yerine Muhammed geçti. Muhammed, Kayseri’yi imar ederek başkenti buraya taşıdı. Taht kavgaları başladı. Muhammed, Yağan’ı öldürttü. Çankırı, Bizanslılar tarafından işgal edildi ise de, bir karşı seferle geri alındı. Muhammed 1136 da, Ermeniler arasındaki bir savaştan faydalanarak, Maraş ve Göksun üzerine yürüdü. Lazkiye’ye kadar ilerledi. Kont Baudouin, John Comnenus’tan yardım istedi. İmparator 1137 de Kilikya’yı işgal etti. Urfa ve Antakya kontları ile burada buluştu ve itaatlerini sağladı. Ermeni Prensi Leon’u ailesiyle birlikte İstanbul’a yolladı. Muhammed geri çekildi. İmparator Antakya üzerinden kuzey Suriye’ye yürüdü. Musul Atabeki İmadeddin Zengi (1127-1146), diğer islam hükümdarlardan yardım istedi. Mes’ud, Kilikya’ya indi. Sonunda İmparator bütün bölge güçlerini karşına aldığı için, bir sonuç alamadan, geri dönmek zorunda kaldı. Bu sırada, Muhammed, kardeşi Ayn ud-devle ile mücadele halinde idi. Ayn ud-devle önce Diyarbakır’a kaçtı ve sonunda Kont Joscelin’e sığındı.

Mes’ud ve Muhammed, Bizans aleyhine genişlemeye başladılar. Trabzon Dükası Konstantin Gabras güçlenerek bağımsız hale geldi. 1139 da, İmparator bu problemleri halletmek amacıyla yeni bir sefer düzenledi. Danişmendliler’in eski başkenti Niksar’ı kuşattı. Fakat yine bir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı (1141). Ertesi yıl, Mes’ud’un Uluborlu ve Antalya üzerine yürümesi, İmparatoru tekrar sefere çıkardı. İmparator bu bölgede, Mes’ud’un idaresini tercih eden yerli Rum halkla uğraşmak zorunda kaldı. Takiben Kilikya’ya geçen imparator burada öldü (1143). Yerine Manuel I Comnenus (1143-1180) geçti.

Aynı yıl (1143), Danişmendli Muhammed’in de vefatı üzerine, taht kavgaları ortaya çıktı. Melik Muhammed’in, Zünnun, Yunus ve İbrahim adında üç oğlu vardı. Yerine Zünnun’u bıraktığı halde, dul eşi, Sivas’ta hüküm süren, Muhammed’in kardeşi Yağıbasan ile evlendi. Zünnun Kayseri’ye kaçarak orada hükümdarlığını ilan etti. Bu arada Malatyalılar, Muhammed’in diğer kardeşi, Ayn ud-Devle’yi başa geçirdiler. Böylece Sivas’ta Yağıbasan, Malatya’da Ayn ud-Devle ve Malatya’da Zünnun olmak üzere Danişmenli devleti üçe bölündü. Bu durum Mes’ud’un güçlenip genişlemesine yaradı. Mes’ud, Danişmendliler’in taht kavgasında Zünnun tarafını tuttu. Diğerleri aleyhine Fırat boylarına kadar Danişmendli ülkesini zaptetti. Mes’ud’un Bizans aleyhine de genişleme politikası gütmesi nedeniyle, Manuel Comnenus büyük bir ordu ile Akşehir üstünden Konya’ya yürüdü. Gariptir ki bu savaşta, bizans ordusundaki önemli komutanlardan birisi, vaktiyle Bizans’a esir düşerek sonradan gerçek bir Bizans’lı olan Akkuş, Türk ordusunun önemli komutanlarından birisi ise, Bizans İmparator soyundan olup, Mes’ud’a sığınan ve sonradan onun damadı olan Yuannis Çelebi idi. Manuel, Konya’yı uzun süre muhasara ettikten sonra, Avrupa’da ikinci haçlı hareketinin de başladığı haberinin alınması üzerine geri çekilmeye karar verdi. Geri çekiliş sırasında Bizans ordusuna, yapılan baskınlarla, büyük zayiat verdirildi. Haçlı tehdidi karşısında Mes’ud ve Manuel, anlaşmak zorunda kaldılar.

İmadeddin Zengi’nin, devletini, Musul ve Halep olmak üzere ikiye ayıran, Urfa kontluğunu ortadan kaldırması, Antakya Dukalığı, Trablus Kontluğu ve Kudüs Krallığı’nı da tehlikeye düşürdü. Bunun üzerine Avrupa’da yeni bir haçlı ordusu hazırlanmaya başlandı. Bu ordunun Alman İmparatoru III. Conrad ve Fransız Kralı VII Saint Louis başkanlığında 1.400.000 kişiyi aştığı söylenir. İlk önce Alman İmparatoru İstanbul’a ulaştı ve İznik Eskişehir yönünde ilerledi. Bu haçlı seferinde İmparator Manuel haçlılarla iyi işbirliği yapmadı. Hatta zaman zaman rumlar haçlılara karşı savaş verdiler. Bu haçlıları, Sultan Mes’ud, Eskişehir yakınlarında, babasının 1. haçlıları karşıladığı yerde kaşıladı (1147). Kalabalık olmasına rağmen ağır ve hantal haçlı ordusu, çevik Selçuklu ordusu karşısında tutunamadı ve yenilerek ağır kayıplar verdi. Haçlıların ancak onda biri İznik yönünde kaçabildi. Kaçarken yerli rumların baskınları ile daha da perişan oldular.

Saint Louis komutasındaki ikinci gurup İstanbul’dan geçerek İznik’e geldiğinde III. Conrad ile karşılaştı ve felaketi orada öğrendi. Bunun üzerine Fransız Kralı Konya üzerine yürümekten vazgeçip, Selçuklular’ın çevresinden dolaşmaya karar verdi. Balıkesir, İzmir, Denizli üzerinden Antalya’ya ulaştı. Ordusu yolda birçokkez, Türkmen ve yerli rumların taarruzuna uğradı. Ordunun baronları dükleri ve zenginleri Antalya’dan gemilerle Suriye’ye geçtiler. Antalya’da kalanlar ise Hem Türk ve Hem de Rumların sıkıştırması ile perişan oldular. Çoğu müslümanlığa geçmek zorunda kaldı.

Sultan Mes’ud, Bizans taaruzlarını Konya önünde kırdıktan ve haçlı ordularını Anadolu’da perişan ettikten sonra güçlendi ve rahat bir nefes aldı. Tekrar doğu işlerine yöneldi. Damadı Halep Atabek’i Nureddin Mahmud ve Artuklular’la birlikte, Haçlılar’a karşı genel bir taarruza geçtiler. Nureddin önce, babasının şahadeti ve Ermeniler’in isyanı üzerine, Jocelin tarafından işgal edilen Urfa’yı ikinci defa fethetti (1148). Ayıntab ve Tel-Başer yönünde haçlılar’ın üzerine yürüdü fakat mağlup oldu.

Mes’ud, oğlu Kılıçarslan ile birlikte 1149 da Franklar’a karşı harekete geçerek Maraş’ı aldı. 1150 de Göksun, Behisni, Göynük, Antep ve Rab’an’ı ele geçirdi. Antakya’ya yürürken, Jocelin’in tabiiyet arzetmesi üzerine geri döndü. Elbistan merkez olmak üzere bu bölgeleri oğlu Kılıçarslan’ın idaresine bıraktı.

Mes’ud’un bu süratli fetihleri, Artuk ve Danişmendli emirleri ve Atabek Nureddin’in de, haçlılar üzerine başarılı seferlerine neden oldu. Ayıntab’a doğru yağmaya giden Jocelin Türkmenler tarafından esir edilip Nureddin’e yollandı. Buna karşılık Nureddin de Ayıntab’ı Türkmenler’e verdi. Sivasta hüküm süren Yağıbasan Karadeniz sahillerine yöneldi ve Bafra’yı aldı (1151). Malatya’da Ayn-ud Devle ölünce yerine oğlu Zülkarneyn geçti (1152). Yağıbasan, yeğeni Zülkarneyn ile Selçuklular’a karşı anlaştı. Mes’ud tekrar malatya’yı kuşattı fakat Zülkarneyn’in aman dilemesi üzerine, kendisine bağımlı kalmak üzere Malatya’yı ona bıraktı. Zülkarneyn’in yaşı küçük olduğu için Annesi de idareye karışıyordu. Bunun üzerine Mes’ud bütün Danişmendli ülkesini hakimiyeti altına aldı.

Ermeni prensi Leon’un, İstanbul’da ölmesinden sonra, oğlu Thoros kaçıp Kilikya’ya geldi. Burada haçlılarla birleşip Selçuklular ve Bizans’a karşı faaliyete başladı. Mes’ud büyük bir ordu ile Kilikya’ya indi. Fakat tabii afetler ve hastalıklar nedeniyle bir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı. Dönüşünde hastalandı ve öleceğini hissederek, devleti, üç oğlu arasında paylaştırdı. Elbistan Meliki olan oğlu Kılıçarslan’ı sultan ilan ederek, kardeşlerini ona tabi kıldı. Oğullarından Şahinşah, Ankara, Çankırı, Kastamonu Meliki idi. Üçüncü oğlunun adının Dolat olduğu söylenir. Kayseri’yi damadı Zünnun’a, Sivas ve Amasya’yı ise diğer damadı Yağıbasan’a bıraktı.

Mes’ud zamanında, haçlı kaynakları Anadolu’dan “Turkia” olarak söz ederler. Bununla karşın, islam kaynakları geleneği devam ettirip, Anadolu’dan “diyar-ı Rum” veya sadece “Rum” olarak bahsederler.


II. KILIÇARSLAN

(1155-1192)

Mes’ud’un ölümüyle yerine büyük oğlu, Elbistan Meliki, veliaht Kılıçarslan geçti (1155-1192). Ankara ve Çankırı bölgeleri, küçük oğlu Şahinşah’a düştü. Ortanca oğul Dolat’a (Devlet) neresinin verildiği bilinmediği gibi kendisi hakkında da bir bilgi yoktur. Danişmendli damatlarından Zünnun, Kayseri, Yağıbasan ise Sivas Meliki olarak kaldılar. Mes’ud’un ölümünden sonra da, herzaman olduğu gibi, varisleri arasında miras kavgası başladı. Yağıbasan, Kayseri ve Elbistan üzerine yürüdü. Kılıçarslan, Yağıbasan üzerine gitti ise de, bu sırada Musul Atabeki Nureddin Mahmud ve Ermeni Prensi II. Thoros’un, Selçuklular aleyhinde hareketleri nedeniyle, kesin bir sonuç alamadan Yağıbasan ile anlaşmak zorunda kaldı.

Selçuklular’ın Anadolu’da fazlaca güçlendiğini farkeden Bizans İmparatoru Manuel, siyasi yöntemlerle, Kılıçarslan’a karşı geniş bir ittifak cephesi oluşturdu. 1159 da Atabek Nureddin Mahmud ile, takiben de Franklar ve Yağıbasan ile anlaştı. Şahinşah ta sultan olabilmek ümidiyle bu ittifaka katıldı. Mirasa katılmak isteyen Kayseri Meliki Zünnun ve Malatya Meliki Zülkarneyn de, Kılıçarslan’a karşı cephe aldılar. Her tarafından sarılan Kılıçarslan, Bitinia Emiri Süleyman’ı, İmparatora göndererek uzlaşma aradı, fakat reddedildi. 1160 ta Elbistan yöresini Yağıbasan’a bırakarak onunla anlaşmaya çalıştı. Bu arada Kılıçarsalan, Erzurum Hükümdarı İzzeddin Saltuk’un kızını nikahladı. Yağıbasan, Konya’ya doğru yol almakta olan gelin alayını basarak, gelini kaçırdı ve onu yeğeni Zünnun’a nikahladı. Bu ağır tecavüz karşısında gazaba gelen Kılıçarslan Yağıbasan üzerine yürüdü ise de mağluğ oldu.

Zor durumda kalan Kılıçarslan, çareyi,bizzat İmparator’a müracaat etmekte buldu. 1162 yılında İstanbul’a gitti ve burada merasimle karşılanrak, 80 gün kaldı. İmparator’dan büyük para yardımı aldığı gibi bir anlaşma da imzaladı. Karşılığında, bazı yerleri Bizans’a terketti. Artuloğulları ile de arasını düzeltti. 1163 te birlikte Yağıbasan üzerine yürüdüler. Karaarslan, Necmeddin Alpi, Erzen ve Bitlis Emiri Fahreddin Devletşah, Fırat’ı geçerek Malatya’yı zaptettiler. Kılıçarslan da Sivas’ı işgal etti. Yağıbasan, Şahinşah ile birleşmek üzere Çankırı’ya kaçtı ise de 1164 te orada öldü. Yerine İbrahim oğlu İsmail geçti.

Yağıbasan’ın ölümü ile Kılıçarslan’ın işleri kolaylaştı. Ankara ve Çankırı’yı, kardeşi Şahinşah’tan aldı. Kayseri’yi ele geçirdi. Şahinşah ve Zünnun, Atabek Nureddin’e sığındılar. Malatya’yı da sıkıştırdı ise de, Nureddin buna karşı çıktığı için başaramadı. Danişmendli Feridun, Nureddin Mahmud’a iltica etti.

Bukez. Kılıçarslan’ın güçlenmesinden rahatsız olan Nureddin Mahmud, bir karşı cephe oluşturdu. Kılıçarslan’ın amcası Göksun Emiri Gökarslan da Nureddin Mahmud’a katıldı. Nureddin Mahmud, Göksun ve Behisni havalisini işgal etti (1172).

Bu sırada Sivas’ta şiddetli bir kıtlık oldu. İsmail ve karısı (Sultan’ın kızkardeşi ve Yağıbasan’ın dul karısı) halka yiyecek vermediler. Ayaklanan halk, İsmail ve karısını öldürdü ve Şamda bulunan Zünnun’u Sivas’a davet etti. Zünnun, Nureddin’in de yardımı ile, Sivas’a gelip tahta oturdu. Sonunda Nureddin ve Kılıçarslan çatışma durumuna geldiler ise de şiddetli kış, kıtlık ve araya girenlerin yardımı ile anlaşmak zorunda kaldılar. Nureddin zaptettiği Selçuklu arazisini iade etti. Kılıçarslan da, Zünnun’un Sivas’ta kalmasına riza gösterdi.

Kılıçarslan’ın, Anadolu’yu birleştirme gayretlerine sekte vuran Nureddin 1174 te öldü. 1175 te, Kılıçarslan, Tokat ve Niksar’ı zaptetti. Zünnun ve Şahinşah bu kez Bizans İmparatoru’na sığındılar. Yağıbasan’ın oğulları, Kılıçarslan zamanında Selçuklu uç beyleri oldular. Böylece Danişmendli hanedanı son bularak, Anadolu birliğinde önemli bir adım atılmış oldu.

Kılıçarslan, Danişmendliler ve onların hamisi Nureddin ile uğraşırken, Bizans İmparatoru Manuel de Balkanlar’da meşguldü. Bu sırada Bizans-Selçuklu münasebetleri dostane idi. Fakat, Konya’nın tam kontrolü altında olmayan Türkmen gurupları, Eskişehir, Denizli, Bergama, Kırkağaç ve Edremit üzerine yaptıkları akınlarla, Bizans’ı rahatsız etmeye devam ediyorlardı. Bu yüzden Bizans-Selçuklu münasebetleri tekrar gerginleşti. Karşılıklı küçük çapta güç denemelerini takiben, 1176 da İmparator büyük bir ordu ile İstanbul’dan yola çıktı. Eskişehir Denizli yönünde yürüdü. Kılıçarslan, Bizans ordusunu, Myriokephalon vadisinde pusuya düşürdü. Bizans ordusu perişan oldu. Manuel, Kılıçarslan ile anlaşmak zorunda kaldı. Böylece, Bizans’a karşı, Malazgirt’ten sonra ikinci büyük zafer kazanılmış oldu. 1097-1176 arasında haçlıların da yardımı ile Bizans’ta bulunan üstünlük tekrar Selçuklular’a geçmiş oldu. Fakat ilginçtir ki, Kılıçarslan kazandığı zafere rağmen, mümkün iken, ne İmparator’u esir almış ne de bizans’tan toprak zaptetmiştir. Bu sonucu Bizans tarihçileri bile yadırgarlar. Kılıçarslan üstüne üstlük, İmparator’un İstanbul’a dönüşünde, onu Türkmen saldırılarından korumak için, üç Türk beyini görevlendirmiştir.

Kılıçarslan, Myriokephalon’dan sonra, tekrar şarka yöneldi. İlk hedefi Malatya idi. Malatya 1175 te Feridun’un öldürülmesi ile kardeşi Muhammed’in hakimiyetine girmişti. Kılıçarslan 4 ay süren bir kuşatmayı takiben şehri zaptetti ve Danişmendliler’in Malatya koluna da son verdi. Yine Nureddin Mahmud’un ölümüyle yerine geçen oğlu Salaheddin Eyyubi, babasının Kılıçarslan’la olan rekabetine devam etti. Kılıçarslan, Salaheddin’e bir elçi yollıyarak, vaktiyle Nureddin tarafından zaptedilmiş olan Rab’an kalesinin iadesini talep etti. Salaheddin bunu şidddetle reddetti. Birçok gerginliklerden sonra, Selçuklu veziri İhtiyarüddin Hasan’ın gayretleriyle anlaşma sağlanabildi. Hatta bundan sonra Kılıçarslan ve Salaheddin, birlikte, Ermeni Prensi III. Rupen üzerine bir sefer bile yaptılar. 1182 de, Salaheddin’in, Artuklu Emiri Nureddin ile birlikte, Amid (Diyarbakır) ve Meyyafarikin (Silvan) şehirlerini alması ile Selçuklu-Eyyubi ilişkileri tekrar bozuldu.

1180 de, Manuel’in ölümünden sonra, III. Alexius zamanında (1180-1183), Selçuklular Ege bölgesine adım adım ilerlediler. Uluborlu. Kütahya ve Eskişehir fethedildi. 1183 te Alexius’un ölümü üzerine çıkan iç karışıklıklar sırasında, Alaşehir’de (Philadelphia) bulunan John Comnenus’un oğulları, Kılıçarslan’dan yardım istediler. Bunun üzerine büyük bir Selçuklu ordusu, Ege bölgesinde denize kadar ilerleyip birçok yer fethetti.

Uzun saltanat yıllarından sonra yaşlanan Kılıçarslan sefere çıkamaz oldu. Onun bu durumunu gören oğulları arasında saltanat ihtirasları başgösterdi. Kılıçarslan da eski türk geleneklerine uyarak ülkesini onbir oğlu arasında taksim etti. Kaynakların birbirini tamamlayan rivayetlerine göre:

1-) Kutbeddin Melikşah, Sivas ve Aksaray’a

2-) Rükneddin Süleymanşah, Tokat ve havalisine

3-) Nureddin Sultanşah, Kayseri bölgesine

4-) Mugiseddin Tuğrulşah, Elbistan’a

5-) Muizeddin Kayserşah, Malatya’ya

6-) Muhiddin Mes’ud, Anakara merkez olmak üzere Çankırı, Kastamonu ve Eskişehir’e

7-) Gıyaseddin Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya havalisine

:cool: Nasreddin Berkyarukşah, Niksar ve Kayulhisar’a

9-) Nizameddin Argunşah, Amasya’ya

10-) Arslanşah, Niğde’ye

11-) Sancarşah ise Ereğli ve güney bölgelerine, melik olarak atandılar.

Kılıçarslan bu taksimi yaptıktan sonra, kendisi Konya’da sultan olarak kaldı. Oğulları ona tâbi, fakat kendi iç işlerinde yarı bağımsız hüküm sürmekte idiler. Melikler döneminde Süleymanşah’ın Karadeniz bölgesinde, Mes’ud ve Keyhüsrev’in ise kendi bölgelerinde bazı fetihleri dikkat çeker. 1190 da Alman İmparatoru Frederik Barbaros, III. Haçlı ordusunun başında Anadolu’ya geldiğinde, Selçuklu Türkiyesi siyasi birliğini kaybetmiş, şehzadeler saltanat kavgalarına başlamış, Bizzat Kılıçarslan Konya’da oğlu Kutbeddin Melikşah elinde kukla haline gelmişti.

Üçüncü haçlı seferi, Salaheddin Eyyubi’nin Suriye’de haçlılara karşı kazandığı zaferler ve Kudüs’ün geri alınması üzerine harekete geçmişti. Bu arada, Salaheddin’in, Bizans ile ittifak halinde olduğunu görüyoruz. Buna mukabil de Kılıçarslan ile Frederik Barbaros arasında eskiye dayanan bir dostluk vardı. Kılıçarslan’ın elçileri, Frederik Barbaros’u Edirne’de ziyaret edip, Selçuklu topraklarından serbestçe geçmesi konusunda onunla anlaştılar. Bizans ta bir direniş gösteremedi. Haçlılar Alaşehir Denizli yönünde ilerliyerek Selçuklu topraklarına girdiler. Yolda, kendi başlarına veya bir rivayete göre Kılıçarslan’ın emriyle hareket eden, Türkmenler’in baskınlarına uğradılar. Çeşitli nedenlerle, daha önce yapılmış olan anlaşma uygulanamadı ve Haçlılar’la Selçuklular’ın arası gerginleşti. İlerliyen haçlılar, Akşehir’de Melikşah’ın ordusu ile karşılaştılar. Melikşah, büyük haçlı ordusu karşısında Konya’ya doğru geri çekildi. Selçuklular’ın Konya önlerindeki savunma hatları da dayanamadı ve haçlılar Konya’ya girerek yağma ve katliam yaptılar. Kılıçarslan kabahati, oğlu Melikşah’a atarak, Frederik Barbaros ile anlaştı. Haçlılar yanlarına bazı rehineler alarak Kilikya’ya doğru yollarına devam ettiler. Alman imparatoru Kilikya’ya ulaşamadan, Silifke çayında boğuldu.

Kılıçarslan’ın ülkeyi oğulları arasında paylaştırmasının sonuçları kötü oldu. Hem kardeşler ve hem de oğullar ile babaları arasında tatsız olaylar meydana geldi. Sivas Meliki Kutbeddin Melikşah Konya’yı işgal edip, babasına bağlı adamları bertaraf ederek basını kukla sultan durumuna düşürdü (1189) ve kedisini veliahd ilan ettirdi. Aksaray’ı da idaresine aldı. Alman İmparatoru Anadolu’dan geçerken durum bu idi. Bunu meteakip, Melikşah, babasını da yanına alarak, kardeşi Nureddin Sultanşah üzerine yürüdü ve Kayseri’yi kuşattı. Kılıçarslan bir fırsatını bulup kaçarak, Kayseri’ye sığındı. Bunun üzerine Konya’ya dönmek zorunda kalan Melikşah, burada bağımsızlığını ilan etti. Oğulları arsında dolaşan yaşlı Kılıçarslan, sonunda Uluborlu’da Keyhüsrev’in yanına giderek, onunla birlikte Konya’yı geri aldı. Keyhüsrev ile birlikte Melikşah üzerine yürüyen Kılıçarslan, Aksaray muhasarası sırasında, 1192 de öldü.

I. KEYHÜSREV

(1. Saltanatı) (1192-1196)

Babasının ölümü üzerine Keyhüsrev Konya sultanı oldu (1192-1196). Kısa bir süre sonra Melikşah ta öldü. Keyhüsrev’in annesi Bizanslı idi. Kardeşleri, Keyhüsrev’in sultanlığını kabul etmediler. Melikşah’ın ölümünden sonra, Keyhüsrev, en kuvvetli rakibinden kurtulmuş oldu. Bu sırada Ankara Meliki Muhiddin Mes’ud, Kastamonu ve Bolu yöresinde fetihlerle uğraşıyor ve diğer kardeş Rükneddin Süleymanşah ta, orta ve doğu Anadolu’da, kardeşlerini kendi yönetimi altına almakla uğraştığından, Gıyaseddin Keyhüsrev Konya tahtını korumakta güçlük çekmedi. Hatta Menderes havzasına bazı seferler dahi yaptı.

Süleymanşah başlangıçta akıllı bir siyaset güdüp, Konya tahtında bir ihtirası olmadığı izlenimini vermiş ve uygun zamanı kollamıştır. Fakat, Melikşah’ın, kardeşi Nureddin Sultanşah’ı bir hile ile öldürüp, Kayseri’yi alması üzerine, Melikşah’a karşı cephe almak zorunda kalmıştır. Melikşah’ın ölümü üzerine ilk mücadele onun mirası üzerinde, Süleymanşah ile Ankara Meliki Muhiddin Mes’ud arasında cereyan etti ve Süleymanşah Konya tahtını sonraya bıraktı. Bu sırada, Keyhüsrev’in babasını zehirleterek öldürttüğü ve böylece Konya tahtına çıktığı dedikoduları yayıldı. Bunun üzerine Süleymanşah, bazı kardeşlerinin de desteğini alarak, Konya üzerine yürüdü. Dört ay süren bir kuşatmadan sonra şehri zaptetti. Keyhüsrev, Süleymanşah ile anlaşarak, oğulları Keykubad ve Keykavus’u da Konyada bırakıp, şehri terketmek zorunda kaldı. Süleymanşah merasimle tahta çıktı (1196-1204). Keyhüsrev, Anadolu’da bazı hükümdarlara misafir olduktan sonra, Trabzon üzerinden İstanbul’a geçti.

SÜLEYMAN ŞAH

(1196-1204)

II. Rükneddin Süleymanşah kısa süren saltanatına rağmen, Selçuklu sultanları arasında, kudreti ve devleti birleştirmesi ile, büyük hizmetler yapmış bir hükümdardır. Öncelikle, Argunşah ve Berkyarukşah’a ait olan Amasya ve Niksar bölgesini ilhak etti. Elbistan Meliki Mugiseddin Tuğrulşah ta derhal Süleymanşah’a bağımlılığını bildirdi. Böylece, Süleymanşah, Malatya Meliki Karserşah ve Ankara Meliki Mes’ud dışında, bütün kardeşlerini ve bunların bölgelerini idaresi altına almış oldu.

Kardeşler arasındaki saltanat kavgalarından yararlanan Kilikya ermenileri, Selçuklular aleyhine genişlemeye başlamışlardı. Hatta bu başarıları dolayısıyla, II. Leon “muhteşem” veya “büyük” ünvanı ile 1198 yılında taç giydi. Süleymanşah, güney sınırlarındaki bu ermeni problemini halletti ve elimizdeki bir sikkeye dayanarak söyliyebiliriz ki, ermenileri itaati altına aldı.

Bundan sonra süleymanşah 1200 de Malatya’yı kuşattı ve aldı. Kayserşah, kayınpederi Melik Adil’e sığındı. Erzincan hükümdarı Mengücikoğlu Behramşah, kayınpederi Kılıçarslan’a olduğu gibi, Süleymanşah’a da bağımlı kaldı. Aynı hanedanın Divriği kolunu temsilen Turanşah ta Selçuklu tabiiyetine devam etti. Süleymanşah, Malatya seferi sırasında, Harput’ta hüküm süren Artuklu hanedanına da hakimiyetini kabul ettirdi.

Bu sırada Gürcüler, hristiyan Kıpçakların da yardımı ile güçlenmişler, Azerbaycan Atabekleri, Ahlat Sökmenleri ve Erzurum Saltukları üzerine akınlara başlamışlardı. Bu, Selçuklular için de tehlikeli bir durum yaratıyordu. Gürcüler, Kraliçe Thamara zamanında Ahlat ve Erzurum’a kadar ilerlediler. Saltuklu hükümdarı Nasreddin Muhammed’in savunması karşısında, Thamara’nın kocası David geri çekilmek zorunda kaldı. Fakat bundan sonra da, Gürcüler doğu Anadolu’da tehlike olmaya devam ettiler. Kars’ı zaptettiler. Bütün bu sebeplerle, Süleymanşah 1202 de Erzurum’a hareket etti. Çevre Türk beylerinin ve Erzincan Meliki Behramşah’ın da desteğini sağladı. Bu amaçla Nasreddin Muhammed’i de huzuruna davet etti. Fakat Muhammed Selçuklu tabiiyetini kabul etmediği için, Süleymenşah, Erzurum’u zaptederek Saltukoğulları hanedanına son verdi. Erzurumu, kardeşi Tuğrulşah’ın idaresine bıraktı. Erzurumda Tuğrul ve varislerinin idaresi, Alaeddin Keykubad zamanına kadar devam etti.

Kılıçarslan’ın sağlığında, Kraliçe Tamara, Kılıçarslan’a bir mektup yollayarak, Süleyman ile evlenmek istediğini bildirmiş fakat Süleyman bu talebi geri çevirmişti. Bunun üzerine II. Saltuk’un torunu Muzaffereddin, din değiştirerek Tamara ile evelenmiştir. Daha sonra nasıl olduysa, Tamara, Muzaffereddin’i geri göndererek, David ile evlendi. Bu arada Gürçü-Türk ilişkilerine girmişken, daha sonra Tamara’nın kızı Rosudan, Müslümanlığı kabul ederek, Tuğrulşah’ın oğlu ile evlenmiştir.

Süleymanşah, Erzurum’a el koyduktan sonra, Behramşah ve Tuğrulşah ile birlikte, Pasinler ve Sarıkamış üzerinden Gürcistan’a hareket etti. Micingerd kalesi civarında, gürcüler ani bir baskınla, Selçuklu ordusunu dağıttılar. Bu arada, bazı Türk beyleri ile birlikte Behramşah ta esir alınıp Tiflis’e götürüldü ve sonradan fidye karşılığı serbest bırakıldı. Behramşah 1225 e kadar Erzincan’da hüküm sürdü. Bu Gürcistan seferinde Süleymanşah, aşırı gurur ve kendisine fazla güvenmesi nedeniyle kötü bir bozguna uğramış, fakat her nedense, zaferlerine rağmen, Gürcüler daha fazla ilerlememiş, buna mukabil Selçuklular doğu Anadolu’da genişlemeye devam etmişlerdir.

Bu sıralarda Mes’ud’un Ankara’daki hakimiyeti devam etmekteydi. Mes’ud hem bir edebiyat ve kültür hamisi hem de iyi bir askerdi. Ankara, Çankırı, Kastamonu, Bolu ve Eskişehir hakimiyeti altında idi. Süleymanşah Anadolu Türk birliğini sağlamak için kardeşi Mes’ud’u da bertaraf etmek zorunda idi. Uzun kuşatmalardan sonra, Süleymanşah, Ankara’yı zaptetti ve muhtemelen Mes’ud’u da öldürttü. Kısa bir süre sonra, 2. Gürcüstan seferine çıkmak üzere iken, kendisi de öldü (1204).


III. KILIÇARSLAN

(1204-1205)


Süleyman Şah’ın ölümü üzerine tahta, henüz buluğ çağında olan oğlu, III. Kılıçarslan çıkarıldı. III. Kılıçarslan’ın saltanatı bir yıldan az sürdüğü halde, İsparta fethedildi, Anadolu birliği de devam etti. Hatta 1204 te İstanbul’un haçlılar tarafından işgal edilmesi ile, Laskaris tarafından, İznik’te kurulan yeni Bizans devleti, Selçuklulara bağımlı oldu.

I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Konya’yı kardeşi Süleyman Şah’a bıraktıktan sonra, kendisine katılan oğulları ile birlikte, Ermeni prensi Leon’a sığındı ve başkent Sis’te (Kozan) misafir edildi. Bir süre sonra, kardeşleri Elbistan Meliki Tuğrulşah ve Malatya Meliki Kayzerşah’a misafir olan I Keyhüsrev, daha sonra Haleb’e geçti, burada da umduğunu bulamayınca, Diyarbakır, Ahlat ve Kastamonu üzerinden, İstanbul’da dayılarının yanına gitmeye karar verdi. İstanbul’da iyi karşılandı, fakat imparator da diğerleri gibi Süleymanşah’tan çekindiği için, Keyhüsrev’e fazla yardım edemedi. Keyhüsrev, İstanbul’da, Mavrozomes’in kızı ile evlendi.

İstanbul, 1204 te Latinler (haçlılar) tarafından işgal edildi. İmparator Süleymenşah’tan yardım istedi ise de, kardeşi Mes’ud ve Gürcüler ile çok meşgul bulunan Süleymanşah’tan müsbet yanıt alamadı. Haçlılar İstanbul’da çok zulüm, kıyım ve yağma yaptılar. Hatta Ayasofya dahi yağma edildi. İstanbul’un işgali üzerine, Keyhüsrev, kayınpederi Mavrozomes’e sığındı. Burada iken, kardeşi Süleymanşah’ın ölüm haberi geldi. Bunun üzerine henüz çocuk yaştaki III. Kılıçarslan’ın tahta çıkarılması, bazı beyleri harekete geçirdi. Bu harekette, Selçuklu hizmetine giren Yağıbasan’ın oğulları başı çektiler. Keyhüsrev’e elçi yollıyarak onu tekrar tahta davet ettiler. İkna olan Keyhüsrev, kayınpederi Movrozomes ile yola çıktı. Fakat İznik’te yeni bir hükümet kuran Laskaris, III. Kılıçarslan ile anlaştığından, buna yanaşmıyordu. Keyhüsrev, Uzun görüşmelerden sonra, yeni fethedilen Denizli yöresini Bizansa bırakacağına söz verip, oğulları Keykavus ve Keykubat’ı da karşılığında rehin bırakarak, Laskaris’ten geçiş izni aldı. Kayınpederi ile birlikte eski merkezi olan Uluborlu’ya vardı. Muhafizlarla anlaşan oğulları da kaçıp sonradan babalarına katıldılar. Burgulu’da ordusunu hazırlayan Keyhüsrev 1205 te Konya’yı muhasara etti. Fakat şehir dayandı. Keyhüsrev Ilgın’a çekilmek zorunda kaldı. Konya’daki kamuoyunun sonradan değişmesi üzerine şehrin ileri gelenleri tarafından Konya’ya davet edildi. Keyhüsrev bunun üzerine, III. Kılıçarslan’la anlaşıp, karşılığında ona da Tokat Melikliği’ni vererek ikinci defa tahta çıktı (1205). Muhtemelen de yeğenini Tokat’a giderken yolda öldürttü. Daha önce şehrin muhasarası sırasında Keyhüsrev aleyhinde fetva çıkartan kadı Tırmızi de ortadan kaldırıldı.


I. KEYHÜSREV

(2. Saltanatı) (1205-1211)


Keyhüsrev, büyük oğlu İzzeddin Keykavus’u Malatya’ya, ortanca oğlu Alaeddin Keykubat’ı Tokat merkez olmak üzere Danişmend iline, küçük oğlu Keyferidun’u da Koyulhisar’a melik tayin etti. Fakat bu meliklerin bağımsızlıkları, babaları ve amcaları kadar değildi. Eski düzene, sadece itaatkar davranan Erzurum meliki Tuğrulşah devam etti.

Keyhüsrev, içişlerinde herhangibir problemle karşılaşmadı ve komşuları arasında itibarı arttı. Himayesi aranır oldu. Nitekim Harput Artuklu hükümdarı Nizameddin Ebubekir ve Sumeysat hükümdari Melik Efdal, Keyhüsrev’e elçiler gönderip, Süleymanşah zamanında olduğu gibi, tabiiyetlerini arzedip yardım talebinde bulundular. Keyhüsrev de, Harput’u, Diyarbekir Meliki Nasreddin Mahmud’ a karşı korudu. Mengücikoğullarının bağımlılığı devam etti. Mugiseddin Tuğrulşah zaten Konya’ya bağımlı idi.

Gürcüler 1205 yılında, Azerbaycan ve doğu Anadolu’da yeni yağma seferleri düzenlediler. Ahlat hükümdarı ve Tuğrulşah Gürcülere karşı seferler yaptılar. İstanbul’da kurulan Latin İmparatorluğu, Balkanlar ve Yunanistan’da da egemenliklerini genişlettiler. Anadolu’ya dokunmadılar. Alexius’un damadı, Theodore Laskaris İznik’te yeni bir imparatorluk kurmaya muvaffak oldu (1206). Laskaris, Latinlere karşı olduğu gibi, Karadeniz sahillerinde tutunmaya çalışan Comnenus’lara karşı da mücadele vermek zorunda idi. Nitekim, Bizans İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine, Alexis ve David adlarında iki genç şehzade, Karadeniz sahillerinde yerleşiyordu. Thamara’nın yeğeni olan Alexis, Gürcistan’dan aldığı yardım ile Trabzon’da yerleşip burada yeni bir hanedan kurdu (1204-1461). Küçük kardeşi David ise, Sinop ve Ereğli şehirlerine yerleşip, Laskaris’e karşı harekete geçmişti. Laskaris, Keyhüsrev ile anlaşmak zorunda kaldı. Bu anlaşma sayesinde David’in ordusunu mağlup ederek David’i esir aldı. Keyhüsrev de, Samsun’a baskı yapan Alexis’i bertaraf etti.

Bizans’ın yıkılmasından sonra, Bizans’ın hakimiyetinde bulunan Anadolu’nun başka bölgeleri gibi, Antalya’da da bir otorite boşluğu ortaya çıkmış, şehir Aldobrandini adında bir İtalyan’ın eline geçmişti. Aldobrandini, Kıbrıs’taki haçlılar’ın korumasında idi. Şehirdeki karışıklıklar nedeniyle ticari faaliyetlerin aksaması üzerine, Keyhüsrev, duruma müdahale etmek için, Antalya’ya yürüdü ve şehri muhasara etti. Fakat Kıbrıs’tan yardım gelmesi üzerine başarılı olamadı. Sonradan, yerli rum halkın, Keyhüsrev’i tercih etmesi üzerine, şehir zaptedilebildi ve franklar esir alındı (1207). Keyhüsrev, ikinci defa tahta çıkışında yardımını gördüğü Mübarizeddin Er-Tokuş’u, Antalya valiliğine atadı. Takiben Kıbrıslılarla da anlaşarak şehri serbest ticarete açtı.

Süleymenşah’ın ölümü üzerine, Ermeniler, Selçuklu tabiiyetini bir tarafa bırakarak, sınırlarda karışıklık çırarıp yağmalara başladılar. Bunun üzerine Keyhüsrev Ermeni seferine mecbur oldu. Maraş’ı geri alıp, Hüsameddin Hasan’a teslim etti (1208-1209). Böylece Selçuklular’a tabi bir beylik ortaya çıktı. Maraş, Hüsameddin Hasan, oğlu İbrahim ve torunu Nusretüddin zamanında, çok iyi idare ve imar edildi. Keyhüsrev, Maraş’tan sonra Kilikya’ya indi ve Ermeniler’i tekrar itaate aldı.

Keyhüsrev’in, Samsun ve Antalya’da kazandığı zaferler ve Ermeniler’e karşı elde ettiği başarılar, İznik İmparatoru Laskaris ile arasını açtı. Bunun aksine, Keyhüsrev ile, İstanbul’daki Latin İmpartatoru Henri arasında bir yakınlaşma başladı. Bu arada, daha önce Keyhüsrev’i İstanbul’da misafir eden ve Latin işgali nedeniyle İstanbul’dan kaçan, eski imparator III. Alexis te, Ermeni seferinden sonra. Keyhüsrev’i Antalya’da ziyaret edip, damadı olan İznik İmparatoru Laskaris’ten şikayetçi oldu. Keyhüsrev bir elçi ve mektup yollayarak, Laskaris’ten, tahtı, esas sahibi olan kayınpederi III. Alexis’e bırakmasını talep etti. Laskaris’in bu ültimatomu kabul etmemesi durumu daha da gerginleştirdi ve çatışma noktasına getirdi. Bizans ve Selçuklu orduları Denizli veya Alaşehir yöresinde karşılaştılar. Bu savaşta, Selçuklu orduları, üstün durumda olmalarına rağmen, Keyhüsrev’in şehit düşmesi üzerine dağılarak mağlup oldular (1211). Laskaris, kayınpederini de esir alarak, onu, ölünceye kadar İznik’te hapsetti.



I. KEYKAVUS

(1211-1220)


Keyhüsrev’in ölümü üzerine, devlet erkanı, büyük oğul Keykavus’un tahta çıkarılmasına karar verdiler. Keykavus, Kayseri’de tahta çıkarıldı. Keykubat, amcası olan Erzurum Meliki Tuğrulşah ve Ermeniler’in de yardımı ile bir ordu toplayarak Kayseri üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Keykavus’un adamları, önce kuşatmaya katılan Ermeni Kralı’nı, bazı vaadlerle kuşatmadan çekilmeye ikna ettiler. Takiben, Tuğrulşah ta kuvvetleri ile çekilip Erzurum’a döndü. Durumun ümitsizliğini gören Keykubat ta Ankara’ya çekilerek burada savunma durumuna geçti. Keykavus Kayseri’den Konya’ya geçti. Burada yapılan cülus töreninde, halife el-Nasır Lidinillah’ın temsilcileri ile birlikte, Laskaris’in elçisi de bulunuyordu. Elçinin getirmiş olduğu, Laskaris’in tekrar anlaşma talebi, Keykavus tarafından kabul edildi. Keykubat’ın Ankara’daki hazırlıkları kendisi için tehlike teşkil ediyordu. Ankara, uzun süre kuşatma altında kaldıktan sonra, Keykubat, kardeşi ile anlaşarak, kendi hayatı ve halka bir zarar vermemesi koşuluyla, şehri Keykavus’a teslim etti (1212-1213).

Keykavus, saltanat mücadelesini kazandıktan sonra, genç ve dinamik bir hükümdar olarak, devlete hakim oldu. Kıbrıs Lusignan Kralı ile bir anlaşma yapılarak, serbest ticaret kolaylaştırıldı (1213). Venediklilerle de bezer bir anlaşma imzalandı. Selçuklular’ın Akdeniz!e çıkışı olan Antalya’da, işler böylece düzenlendikten sonra, sıra Karadeniz kapısı olan Samsun ve Sinop’a geldi. Bu bölge İznik Laskarisleri ile Trabzon Komnenosları arasında bir çatışma alanı idi ve asayişin bozulması ticareti kötü etkiliyordu. Bunun üzerine Keykavus Sinop seferine çıktı, muhasaraya dayanamayan şehir teslim olarak Selçuklu tabiiyetine girdi (1214). Böylece, ilk defa Karatekin tarafından fethedilen Sinop, tekrar Türk hakimiyetine girdi.

İzzeddin Keykavus, Kayseri kuşatması sırasında, Keykubat’ı bertaraf edip tahtını kurtarmak için, Keykubat’ın müttefiki II. Leon’u, bazı fedakarlıklarla kendi tarafına çekmek zorunda kalmıştı. Bunun sonucunda Ermeniler Kuzeye doğru genişleyerek Lulue (Ulukışla), Ereğli ve Larende (Karaman) kalelerini işgal ettiler. Sinop zaferinden sonra Keykavus bu kaleleri Ermeniler’den geri aldı (1216). Bu sırada Antalya’da işler tekrar karıştı. Ayaklanan Rumlar, Kıbrıs Kralı’nın da yardımı ile idareyi ele geçirdiler. Antalya’ya gelen Keykavus 1216 da şehri kurtardı.

Bu sırada Ermeniler Antakya’yı zaptettiler ve Haçlılar’la araları bozuldu. Bu durumdan faydalanan Keykavus Kilikya’ya hareket etti. Ceyhan vadisinde Ermeni ordusunu mağlup edeip birçok Ermeni liderini de esir aldı. II. Leon, Keykavusla anlaşıp tekrar Selçuklu tabiiyetine girmek zorunda kaldı (1218). Fidye karşılığı esirler iade edildi.

Keykavus, Ermeni seferinden sonra, bir süre Ankara’da dinlendi ve bu arada Erzincan Mengücük hükümdarı Fahreddin Behramşah’ın kızı Selçuk hatun ile evlendi.

Halep’te, Melik Zahir’in ölümü üzerine yerine geçen oğlu Melik Aziz, küçük olduğundan, komşuları tarafından tehdit ediliyordu. Bunun üzerine şehrin ileri gelenleri, Keykavus’a sığınmayı uygun bulup onu Halep’e davet ettiler. Halep üzerine yürüyen Keykavus, çeşitli entrikalar sonucu mağlup oldu ve geri çekilmek zorunda kaldı. Halep, Melik Eşref’in eline geçti. Bu başarısızlığın da etkisiyle vereme yakalanan Keykavus 1220 yılında vefat etti.

I. KEYKUBAD

(1220-1237)

Alaeddin Keykubad, Keyhüsrev’in ortanca oğludur. Sultanlığı zamanında, Anadolu Selçukluları, en ihtişamlı dönemini yaşamıştır. Babası Keyhüsrev, İstanbul’dan dönüp tahta çıktığı zaman, Keykavus’u Malatya, Keykubad’ı ise amcası Süleymanşah’ın Meliklik merkezi olan Tokat’a yollamıştı. Keykubad burada, babasının ölümüne kadar 6 yıl melik olarak kaldı.

Keykavus, 1212 yılında, Ankara’yı zaptedince, kardeşi Keykubad’ı Malatya civarındaki Masara (Minşar) ve takiben de Kezirpert kalesine hapsetti. Keykavus’un, ölümünden önce, kardeşi Keykubad’ın tahta çıkarılmasını vasiyet ettiği de rivayet edilir. Çünkü kendi evladı yoktu, varsa bile herhalde yaşı taht için uygun değildi. Keykavus’un ölümü üzerine, çevresindeki önemli beyler bir süre sultanın ölümünü gizli tuttular. Çünkü, vaktiyle, kardeşler arasındaki saltanat mücadelesinde Keykavus’un tarafını tutmuşlardı ve şimdi Keykubad’ın şiddetinden çekiniyorlardı. Taht için Keykubad yerine Erzurum Meliki Tuğrulşah veya onun küçük kardeşi Koyulhisar Meliki Keyferidun’u düşünmekte idiler. Sonunda aralarındaki müzakerelerde, bazı ileri gelenlerin baskısı ile, Keykubad üzerinde anlaşmak zorunda kaldılar. Bu sırada hapiste bulunan Keykubad, davet üzerine Sivas’a hareket etti ve tahta çıkarıldı. Keykubad, takiben başkent Konya’ya hareket etti ve burada da törenlerle karşılandı.

Bu tarihlerde, Moğol istilası Asya ve Doğu Avrupa’yı alt-üst etmekteydi. Ağabeyinin Haleb seferi nedeniyle, Selçuklular’ın, zamanın diğer güçlü devleti olan Eyyubiler’le de arası iyi değildi. Eyyubiler Diyarbakır ve Meyyafarikin’i Artuklular’dan, Ahlat bölgesini ise Sökmenlilerden ele geçirip, Anadolu Selçukluları’nın hem güney hem doğu komşusu olmuşlardı. Keykubad önce Melik Eşref’e heyetler gönderip sonra da kızı ile evlenerek, Eyyubilerle arasını düzeltti.

Moğol istilasından kaçmakta olan birçok insan Anadolu’ya göçmekteydi. Bunların arasında değerli bilim adamları ve sanatçılar da vardı. Yaklaşmakta olan tehlikeyi gören Keykubad, Konya, Sivas gibi önemli şehirlerin tahkimine yöneldi.

Antalya su-başısı Mübarizüddin Ertokuş’un tavsiyesi ile Calonoros kalesini kuşattı. Şehrin hakimi Kyr Vart’ın aman dilemesi üzerine, Keykubad, kendisine Akşehir beyliğini vererek ve kızıyla da evlenmek koşuluyla, anlaştı ve şehre girdi (1221). Şehre Alaiye adı verildi. Bundan sonra Alaiye, Konya sarayının sayfiyesi oldu. Şehirde büyük bir tersane inşa edilerek Selçuklu denizciliğinde önemli bir adım atıldı.

Buradan Konya’ya dönen Keykubad, zamanla devlet içersine gereğinden fazla güçlenmiş ve zenginleşmiş, ayrıca Keykavus zamanında da kendisi aleyhine çalışmış olan bazı beyleri ekarte etti.

Keykubad zamanında yapılan sefer ve icraatlarda ticari amaçlar ön planda tutulmuştur. Bu, Selçuklular için yeni bir tarzdır. Nitekim Alaiye’nin fethinden sonra Keykubad’ın ilk önemli icraatı, Suriye ile Anadolu arasındaki kervan yollarını korumak amacıyla, Ermenilere karşı olmuştur. Bu sıralarda Kilikya’da önemli olaylar olmaktaydı. 1219 da Ermeni Kralı II. Leon’un ölümü üzerine, kızı İsabel, Antakya Prensi Bohemond’un oğlu Philippe ile evlendi. Bundan yararlanan Haçlılar Ermenistanı işgal ve Ermenileri frenkleştirmeye çalışıyorlardı. Ermeni ileri gelenleri buna karşı çıktılar. Ermeni Baronlarının başı, Lampron Senyörü Konstantin, İsabel’i Philippe’ten zorla ayırıp oğlu Hetum ile evlendirdi ve Philippe hapsedildi. Bohemond, olaya müdahale etmek istediyse de Papa’dan izin alamayınca Keykubad ile anlaştı. Buna karşın Ermeniler de, Haleb Atabeki Şahabeddin ile anlaştılar. Kıbrıs Haçlıları da Ermeniler’in yanında yer aldı. 1225 yılında bu iki gurup arasında savaşlar başladı. Keykubad bu münasebetle, Mübarizüddin Çavlı ve babasının kayınpederi Emir Komnenos Mavrozomes komutasında Selçuklu ordusunu, Kilikya üzerine gönderdi. Antalya Sü-başısı Mübarizüddin Er-Tokuş ta harekata donanma ile denizden katıldı. Er-Tokuş Manavgat ve Anamur’u aldıktan sonra Silifke’ye kadar ilerledi. Kara harekatı daha şiddetli oluyordu. Selçuklular bir taraftan Göksu vadisinden Silifke’ye, diğer taraftan Ceyhan vadisi boyunca Kilikya’ya doğru iniyorlardı. Mübarizüddin Çavlı Silifke ve İasauria (İçel)’i işgal etti. Zor durumda kalan Ermeniler’in isteği üzerine sulh yapıldı ve Selçuklular, İçel hariç diğer bölgelerden geri çekildiler. Ermeniler tekrar Selçuklu tabiiyetine girdiler. Keykubad İçel bölgesine yeni Türkmen gurupları yerleştirdi. Bunların arasında, daha sonra tarih sahnesine çıkacak olan Karamanlılar da vardı.

Bu sırada şarkta da önemli olaylar olmaktaydı. Amid Artukları, öteden beri selçuk tabiiyetinde iken, bundan vazgeçip Eyyubi hükümdarı Melik Kamil’e tabi olmuşlardı. İki kardeş olan Melik Kamil ile Melik Eşref arasında da rekabet vardı. Artuklu hükümdarı, bu sırada Azerbaycan’a gelen ve Anadolu işlerine müdahale etmeye başlıyan Harizmşah Celaleddin Mengübirti ile de ittifak yapmıştı. Melik Eşref, Keykubad’ı, Artuklular’a karşı sefere teşvik ediyordu.

Sonuç olarak, Keykubad, 1226 baharında doğu seferine çıktı. Artuklu Meliki Mesud bunun üzerine Melik Eşref’in tabiiyetini kabul etti, onun yardımını istedi ve politik durum değişti. Eski müttefiki Melik Eşref’in taraf değiştirmesi üzerine Keykubad çok hiddetlendi. Melik Eşref Şam’a giderek, Keykubad’a karşı kardeşi Melik Kamil’den yardım istedi. Bazı Bizanslı komutanlar da Keykubad’a yardıma geldiler. Çıkan savaşta Eyyubi ordusu kötü şekilde mağlup oldu (1226). Bu sefer sonunda Kahta, Adıyaman ve Çemişkezek gibi bazı merkezler Selçuklu ülkesine katıldı. Artuklu Meliki Mesud tekrar Selçuklu tabiiyetine girdi. Yaklaşmakta olan Moğol tehdidi nedeniyle Keykubad bununla kalmayıp Eyyubilerle de ilişkilerini süratle düzeltti. Melik Eşref’in kızkardeşi Gaziye Hatun ile büyük törenlerle evlendi.

Celaleddin Harizmşah Mengübirti’nin Azerbaycan’da bulunuşu, Doğu Anadolu’da tehlike yaratıyordu. Erzincan ve Erzurum hükümdarları da onun siyasetine alet olmaya başlamışlardı. Erzincan Mengücük Hükümdarı Behramşah, II. Kılıçarslan zamanından beri, Selçuklu tabiiyetini kabul etmek ve kız alıp vermekle, 60 yıl hüküm sürmüştü. Behramşah’ın 1225 te ölümü üzerine yerine geçen oğlu Davudşah ve yine aynı yıl Erzurum’da Tuğrulşah’ın yerine oğlu Cihanşah hükümdar oldu. 1228 de Erzincan üzerine yürüyen Keykubad, burayı ülkesine kattı. Davudşah’ı ise, Akşehir ve Ilgın’ı ikta vererek kendisini buraya yolladı. Böylece Anadolu’nun fethi sırasında kurulan Mengücük Devleti, Divriği kolu müstesna, 1228 yılında son bulmuş oldu. Politik koşullar uymadığı için, Keykubad, Erzurum üzerine gitmeyip geri döndü. Büyük oğlu Keyhüsrev’i Erzican Meliki olarak atadı, Er-Tokuşu’da yanına Atabeg olarak bıraktı. Henüz bir yaşında bulunan, Eyyubi prensesi Melike Adiliyye Hatun’dan olma oğlu Kılıçarslan’ı veliahd tayin etti. Bunda, büyük oğlu Keyhüsrev’in, Kyr Vart’ın kızından doğmuş olmasının da rolü vardır.

Trabzon Rumları, Keykavus zamanında olduğu gibi, Keykubad zamanında da Selçuklu tabiiyetine idiler. Fakat Trabzon Hükümdarı Adronikos, Celaleddin Harizmşah’tan da aldığı cesaretle, daha Keykubad Erzican’da iken, Samsun ve Sinop üzerine saldırıyordu.

1223 başlarında, Moğollar, Güney Rusya’daki yayılmaları sonucunda, Kırım’daki Suğdak limanını da işgal ettiler. Şehirden kaçan zenginler ve tüccarlar Selçuklular’a sığındılar. Keykubad bunun üzerine, Kastamonu Uç-beyi Hüsameddin Çoban komutasında bir donanmayı Suğdak’a yolladı. Çoban Suğdak’ta asayişi sağladıktan sonra geri döndü. Selçukluların Suğdak’taki hakimiyeti muhtemelen, Moğollar’ın 1239 tekrar gelişlerine kadar sürdü. Takiben donanma Trabzon üzerine yollandı. Erzincan da toplanan kara ordusu da, Melik Gıyaseddin Keyhüsrev ve Er-Tokuş kumandasında Gümüşhane ve Ziganalar üzerinden Trabzon’a yürüdü. Trabzon kuşatıldı ise de başarılı olunamadı, hatta Selçuklular biraz dağınık bir şekilde geri çekildiler ve Trabzon’un fethi, Fatih Sultan Mehmet zamanına kaldı. Trabzon Rumları, Selçuklular’ın 1230 daki Yassı-Çimen zaferinden sonra tekrar Selçuklu tabiiyetine girdiler. Bu tabiiyet, 1243 teki Kösedağ yenilgisine kadar devam etti.

Asya’yı alt-üst eden Moğol istilası ile, devrin en büyük İslam devleti Harizmşahlar İmparatorluğu yıkıldı. Sultan Kutbeddin Muhammed, Hazar Denizi’nda bir adaya sığınarak orada öldü. Oğlu Celaleddin Mengübirti, Batı İran, Azerbaycan, Gürcistan ve Doğu Anadolu’da bir devlet kurarak, Moğol istilasına karşı durmuştur. Başlangıçta Mengübirti ile Keykubad’ın araları iyi idi. Fakat sonradan, Mengübirti’nin Ahlat muhasarası ve Erzurum Meliki Cihanşah’ın, Harizmşahlar tarafına geçmesi ile iki sultanın arası açıldı. Mengübirti’nin Ahlat’ta durmayıp Anadolu içlerine ilerliyeceğini anlayan Keykubad, karşı harekete girişti. Melik Eşref komutasında gelen Eyyubi ordusu ile Keykubad Kızılırmak kenarında birleştiler. Bu sırada Ahlat, Harizmşahlar tarafından zapt ve yağma edildi. Harizmşah ve Erzurum kuvvetleri Harput’ta toplanıp Sivas’a yöneldiler. İki ordu Erzincan Akşehri Ovası’nda Yassı-Çimen’de karşılaştı. Büyük bir boğuşma oldu. Harizmşahlar mağlub ve Melik Cihanşah esir edildi (1330). Harput ve Ahlat üzerinden Azerbaycan’a dönen Mengübirti, bir daha kendini toparlıyamadı.

Yassı-Çimen zaferinden sonra, Keykubad, yanında Melik Eşref olmak üzere, Erzurum üzerine yürüdü. Erzurum’un ileri gelen beyleri ve Cihanşah ile anlaşarak şehre girdi. Cihanşah’ı affettikten sonra ona ve kardeşine Aksaray ve Eyüphisar’ı ikta olarak verdi. Böylece Süleymanşah zamanında fethedilip, kardeşi Tuğrulşah’a verilen Saltuk-ili Erzurum, 1230 yılında, bir daha ayrılmamak üzere Selçuklu ülkesine katıldı.

Moğollar Celaleddin Harizmşah’ı takip ederek, Doğu Anadolu’daki Artuklu ve Eyyubi topraklarını işgal ettiler ve Selçuklular ile doğrudan sınırdaş hale geldiler. Takiben Sivas’a kadar uzanan akın ve yağmalara başladılar. Selçuklular, Moğollara yardım ettikleri gerekçesi ile, Gürcistan üzerine bir sefer düzenledi. Kraliçe Rosudan, kızını, Keykubad’ın oğlu Keyhüsreve vererek anlaşma sağlıyabildi.

Mengübirti’nin işgalinden sonra, Ahlat harap olmuş ve yörede asayiş bozulmuştu. Keykubad, Kemaleddin Kamyar komutasında bir orduyu Ahlat’a yolladı. Ahlatlılar, sultanın ordusunu sevinçle karşıladılar. Çevrede bulunan eski Harizm beyleri de askerleriyle birlikte, Selçuklular’a katıldılar. Ahlat ve çevresinin Selçuklular’a katılması, Melik Eşref’i, Keykubad aleyhine çevirdi. Başta Melik Kamil olmak üzere bütün Eyyubi melikleri birleşti. Eyyubi ordusu Birecikte toplandı ve Kayseri üzerine yürüdü. Harput’ta yapılan muharebelerde Eyyubiler mağlup oldular. Harput zaptedilerek, Artuklular’ın bu koluna son verildi. Melik Kamil mağlup olarak ülkesine döndü. Ertesi yıl, Güneydoğu Anadolu’ya bir sefer düzenlenerek Siverek, Harran ve Urfa fethedildi (1235). Ertesi yıl bu kez Melik Kamil, buraları Selçuklular’dan geri alarak yakıp yıktı (1236). 1237 yılında, büyük bir ordu ile Diyarbakır seferine hazırlanmakta olan Keykubad, Kayseri'de vefat etti.



II. KEYHÜSREV

(1237-1245)

Keykubad’ın büyük oğlu 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Hatun’dur. Mahperi Hatun Kyr Vart’ın kızıdır ve babasının ölümünden sonra müslüman olmuştur. 2. Keyhüsrev tahta çıktığında 16 yaşındaydı. Kılıçarslan ve Rükneddin adlarında kendisinden küçük iki kardeşi daha vardı. Keykubad, veliahd olarak Kılıçarslan’ı vasiyet etmişti. Fakat ölümünden sonra, başta Sadeddin Köpek olmak üzere, Keyhüsrev taraftarları kendisini tahta çıkarmaya muvaffak oldular. Sadeddin Köpek, göreceğimiz gibi, çevirdiği entrikalarla, 2. Keyhüsrev döneminde önemli rol oynamıştır. Adı beklenebileceği gibi bir hakaret içermemektedir, çünkü kendi inşa ettirdiği bir kervansarayın kitabesinde de aynen böyle geçmektedir. Kılıçarslan taraftarları, Keykubad’ın vasiyetini yerine getirmek istedilerse de muvaffak olamadılar.

Keyhüsrev, Melik Nasır’ın kızı Gaziye Hatun ile evlendi. Kız kardeşi Melike Hatun’u da Melik Nasır’a verdi. Haleb hükümdarı Melik Nasır böylece Selçuklu tabiiyetine geçti ve Haleb’de Keyhüsrev adına para bastırdı. Keyhüsrev Urfa ve Suruc’u Melik Nasır’a, Harran’ı Melik Muzaffer’e, Hapur’u Hums hükümdarı Melik Mücahid’e, Nusaybin ve Sincar’ı da Mardin Artuklu hükümdarı Artuk Arslan’a ikta etti. Buralarda da Keyhüsrev adına hutbe okundu ve para basıldı. Birçok Eyyubi ve Artuklu Hükümdarı’nın Keyhüsrev’e tabi olmasıyla, bunlara hakim olmak isteyen Mısır Sultanı Melik Kamil’e karşı büyük bir ittifak oluştu. Melik Kamil Haleb üzerine yürüdü. Keyhüsrev önemli bir orduyu Haleb’e yardıma yolladı. Fakat Melik Kamil’in yolda vefatı üzerine bu mesele kapandı (1238).

Yassı-Çimen zaferinden sonra Selçuklu hizmetine giren Harizm beyleri ve başka bazı önemli komutanlar, Keykubad’ın vasiyetinin yerine getirilmemesini, birtürlü hazmedemiyorlardı. Keyhüsrev’in yanından ayrılmayan ve onu avucunda oynatan Sadeddin Köpek, bunlara karşı çeşitli tertipler uyguladı. Bunun üzerine birçok Harizm beyi Kayseri’den ayrılıp, geçtikleri yerleri talan ederek, Harran, Urfa ve Suruc bölgelerini ele geçirip buraları aralarında taksim ettiler. Sadeddin Köpek, daha sonra, Keykubad zamanında önemli hizmetleri olan, Kemaleddin Kamyar’ı da bertaraf etti. Keyhüsrev döneminde Selçuklu Devleti’nin sarsılması bu olaylarla başladı. Saraya bir kere fitne ve fesad girmişti ve arkası da geldi. Sadeddin Köpek, Sultan’ın bir fermanı ile, Kılıçarslan’ın annesi Melike Adiliyye’yi Ankara’ya yolladı ve bir süre sonra burada boğdurttu. İzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin’i de Borgulu’da hapsettirdi. Keyhüsrev’in henüz oğlu olmadığından şehzadelerin hayatına dokunmadı. Daha sonra, Keyhüsrev’in hristiyan karısı Berduliye’den, İzzeddin Keykavus, Rum cariyesinden Rükneddin Kılıçarslan ve Gürcü prensesinden de Alaeddin Keykubad adında üç oğlu oldu. Keyhüsrev, kendi oğulları olduktan sonra, üvey kardeşlerini öldürtmek istedi ise de, bu iş için görevlendirdiği kişi, emri yerine getirmeyip bunu da Keyhüsrev’den sakladı. Köpek bilahare, Taceddin Pervane hakkında dedikodular çıkartıp kendisini öldürttü. Fesadın iyice ilerlemesi, ve bu arada Keyhüsrev’in de liyakatsizliği nedeniyle, huzursuzluk büyüdü. Sadeddin Köpek giderek, kendisin de Selçuklu soyundan geldiği iddiası ile bizzat tahta çıkmayı bile planlamaya başladı. Sıranın kendisine geldiğini nihayet anlayan Keyhüsrev, bir karşı tertiple, Sadeddin Köpek’i öldürttü (1238). Takiben, sözlüsü olan, Rosudan’ın kızı Thamara ile evlendi. Keyhüsrev’in Thamara’ya çok düşkün olduğu rivayet edilir. Hatta bastırdığı paralardaki arslanın kendisini ve onun üzerindeki doğan güneşin Thamara’yı temsil ettiği söylenir. Thamara Selçuklu ülkesinde Gürcü Hatun olarak tanındı ve bir süre sonra müslüman oldu. Gürcü hatun, Mevlana Celaleddin Rumi ile de dostane münasebetler kurdu.

Sadeddin Köpek’in ortadan kalkması ile, Selçuklu Devleti tekrar toparlanmaya başladı. Bu sırada Eyyubi Melikleri, Trabzon Rumları, Kilikya Ermenileri ve hatta İznik’te kurulan Bizans Devleti’nin, Selçuklu Tabiiyetleri devam etmekteydi. Köpek yüzünden kaçıp Güneydoğu Anadolu’ya yerleşen Harizm beyleri, bölgede asayişi bozmaktaydı. Artuklu ve Eyyubi Melikleri de bu durumdan şikayetçi idiler ve Keyhüsrev’den yardım istediler. Bunun üzerine tertip edilen Selçuklu ve Eyyubi kuvvetleri, Harran’da Harizm kalıntılarını mağlup ettiler. Harizm beylerinin bazıları Bağdad’a kaçıp halifeye sığındılar. Bundan sonra Selçuklu ve Eyyubi kuvvetleri Diyarbakır’ı kuşatıp teslim aldılar.

Gıyaseddin Keyhüsrev’in beceriksizliği ve Saadeddin Köpek’in entrikalarına rağmen, Alaeddin Keykubad’ın bıraktığı miras sayesinde, Anadolu Selçukluları’nın, büyük devlet statüsü devam ediyordu. Bu yüzden, Moğollar, henüz Selçuklu topraklarını işgale kalkışmamışlardı. Bir taraftan Harizmliler’in neden olduğu kargaşa devam ederken, diğer taraftan Moğolların önünden kaçan Türkmen gurupları, yerleştikleri Güneydoğu Anadolu ve kuzey Suriye’de huzursuzluklara neden oluyordu. Bu sıralarda Sumeysat’ın Kefersud Nahiyesi’nde, Baba İshak adında birisi ortaya çıktı. Baba İshak yarı şaman, yarı müslüman bir ermiş idi. Kısa sürede halk arasında büyük saygınlık kazandı. Safahat içersinde yaşayıp dinden çıktığı savı ile, Gıyaseddin Keyhüsrev’e kaşı açıkca cephe alıp hatta cihad ilan etti. Sonuç olarak, Sumeysat, Adıyaman ve Kahta dolaylarında Türkmen ayaklanması başladı. Babailer, kahramanlığı ile meşhur, Malatya Sü-başısı Muzaffereddin Ali-Şir’i bozguna uğrattılar. Daha da cesaretlenen Babailer buradan Sivas’a doğru yürüdüler ve şehri ele geçirdiler. Baba Resul’e kavuşmak üzere Tokat ve Amasya’ya doğru yürüdüler. Çıkan karışıklıklardan korkan Gıyaseddin Keyhüsrev Kubad-Abad’a sığındı. Mübarizeddin Armağan-Şah’ı Amasya Süb-aşılığı ve asileri tenkile memur etti. Armağan-Şah, Amasya’ya asilerden önce ulaşıp, Baba İshak’ı yakalatarak kalenin burçlarına astı. Asiler, Baba İshak’ın hiçbir fani tarafından öldürülemiyeceğine, meleklerden yardım getirmek üzere göklere çıktığına ve geri döneceğine inanıyorlardı. Daha da artan bir taassup ve şiddetle taarruza geçtiler. Mübarüzeddin Hacı Armağan Şah şehid edildi. Babailer buradan Konya’ya doğru ilerlediler. Keyhüsrev bu kez 60.000 kişilik bir orduyu asiler üzerine sevketti. Selçuklu ordusunun öncü kuvvetleri hıristiyan askerlerden oluşuyordu. Bu ordu, Kırşehir dolaylarında asiler kılıçtan geçirdi (1240). Horasanlı Hacı Bektaş’ın da Baba Resul’ün halifesi olduğu söylenir. Fakat Hacı Bektaş arif ve aydın bir kişi olduğundan, Baba Resul’ün yolunu takip etmedi. Babai hareketi Selçuklular’ın durumunu sarsmakla beraber, Moğollardan başka hiçbir komşusu bundan yararlanacak durumda değildi.

1241 de Moğolların, Azerbaycan’daki komutanı Cormagon Noyan yerine Baycu Noyan geçince, Gürcü ve Ermeniler’in de dahil olduğu Moğol ordusu 1242 sonbaharında Anadolu üzerine harekete geçti. Önce Erzurum’da büyük katliam ve yağma yapıldı. Kış bastırdığı için Moğollar Erzurum’da durdular. Bundan faydalanan Selçuklular büyük hazırlıklara giriştiler. Hazırlanan Selçuklu ordusuna Eyyubi kuvvetleri ve Kilikya Ermenileri de katıldılar. Ordu Kayseri’de toplandı ve buradan Sivas’a hareket edildi. Baycu da, Erzincan’ı geçmiş, Sivas’a doğru ilerliyordu. Selçuklu öncü kuvvetleri Kösedağ bölgesinde Moğollara tedbirsizce saldırdılar ve perişan oldular. Bunun üzerine esas Selçuklu ordusu çatışmaya girmeden bozgun içersinde dağıldı. Keyhüsrev Konya’ya kaçtı (1243). Selçuklu ordusu fizik olarak Moğollardan daha güçlü olmasına rağmen, bu yenilgide başlıca sebepler, Keyhüsrev’in dirayetsizliği, Saadeddin Köpek yüzünden yetenekli komutanların birbir ekarte edilmiş olması, kalanları da Keyhüsrev’in dinlememesi önemli rol oynamıştır. Moğollar Kösedağ bozgunundan sonra, Sivas ve Kayseri’yi de kolayca ele geçirip yağmaladılar. Baycu, bu ilk seferde buralarda kalmayı düşünmeyip Azerbaycan’a geri döndü. Selçuklu veziri Mühezzibüddin Ali, barışı sağlamak amacıyla, Azerbaycan’a gitti ve Baycu ile görüştü. Moğollar’a heryıl vergi vermek koşuluyla anlaşma sağlandı.

Kösedağ yenilgisinden sonra, Selçuklular eski metbularını kaybettiler. Bundan sonra Kilikya Ermenileri ve Trabzon Rumları, Moğallar’a tabi oldular. Bunun aksine müşterek Moğol tehlikesi karşısında Bizans-Selçuklu ilişkileri eskisinden daha sıkı hale geldi.

Baycu ile yapılan anlaşma ile Anadolu’da devlet nizamı tekrar sağlanabildi. Fakat bu anlaşma, nihayet, bir Moğol komutanı ile imzalanmıştı. Batı Moğolları’nın başı olan Batu Han’a bir elçilik heyeti gönderilmesine karar verildi. Heyet, Saray orduhagında oturan Batu Han tarafından kabul edildi ve anlaşma daha sağlam esaslara bağlandı. Dönüşte, Batu Han’ın da isteği üzerine, Keyhüsrev, heyete katılan Şemseddin İsfahani’yi vezir olarak atadı ve devletin idaresini ona bıraktı. Şemseddin İsfahani, ölümüne kadar, Seçuklu Devleti’nin mutlak hakimi oldu. Bu anlaşmadan sonra, Anadolu Selçukluları, Moğollara bağımlı, ve, yetersiz hükümdarlar ve devlet adamlarının da etkisiyle, giderek Moğollar’ın oyuncağı haline geldi.

Batu Han ile yapılan anlaşmada, Ermenilerin cezalandırılması izni de alınmıştı. Klikya Ermenileri, Kösedağ yenilgisinden önce, Selçuklu ordusunu yeterince desteklemedikleri gibi, yenilgiden sonra düşmanca hareketlere de başlamışlardı. Nitekim Kilikya üzerinden Haleb’e gitmekte olan, Keyhüsrev’in annesi ve kızkardeşi, Hetum tarafından, Baycu’ya teslim edilmişti. Sultanın sadık dostu, Lampron Senyörü Konstantin de Keyhüsrev’i, Hetuma karşı kışkırtıyordu. Çünkü kendisinin de Hetum ile arası iyi değildi. Bunun üzerine hazırlanan Selçuklu ordusu, Şemseddin İsfahani komutasında Kilikya’ya indi. Tarsus muhasarası sırasında, Keyhüsrev’in Alaiye’de aniden öldüğü haberi geldi. Şemseddin İsfahani, Ermeniler haberi duymadan, ne koparabilise alıp hemen geri dönmek durumunda idi. Yapılan anlaşma önerisini Ermeniler de kabul ettiler. Ermeniler tekrar Selçuklu tabiiyetine girip bazı yerleri de Selçuklular’a terk edeceklerdi (1245). Fakat bu anlaşma uygulanamamış ve Hetum’un, Sis’te Keyhüsrev adına bastırdığı paralara, Kösedağ yenilgisinden sonra bir daha rastlanmamıştır


II. KEYKAVUS, IV. KILIÇARSLAN ve II. KEYKUBAD

(Saltanat Mücadeleleri)

(1245-1266)

Gıyaseddin Keyhüsrev öldüğünde, İzzeddin Keykavus, Rükneddin Kılıçarslan ve Alaeddin Keykubad adlarında üç oğlu vardı. Bunlardan en büyüğü olan Keykavus 11, Kılıçarslan 9, Keykubad ise 7 yaşlarında idi. Keykavus’un annesi, Konyalı bir hıristiyan kızı olan Berduliye Hatun idi. Kılıçarslan, yine başka bir Konyalı hıristiyan anneden doğmuştu. Keykubad ise Gürcü Prensesi Thamara’nın (Gürcü Hatun) oğlu idi. Keyhüsrev, veliahd olarak Keykubad’ı vasiyet etmişti. Fakat başta vezir Şemseddin İsfahani olmak üzere, devlet büyükleri İzzeddin Keykavus’u tahta çıkarmaya karar verdiler. Şemseddin İsfahani’yi destekleyen arkadaşları yüksek makamlara tayin edildiler. Celaleddin Karatay saltanat naibi, Has-Oğuz beylerbeyi, Fahreddin Ebubekir pervane, Baba lakabı ile anılan Şemseddin Tuğrai’ de adı üstünde tuğracı olarak atandı. Bu sırada, 1246 yılında, Güyük Han’ın, tahta çıkış merasimi için, bütün tabi hükümdarlar Karakurum’a davet ediliyordu. Bu davete, İzzeddin Keykavus’un değil, Rükneddin Kılıçarslan’ın katılmasına karar verildi. Böylece küçük şehzade Kılıçarslan Moğolistan’a gitmek üzere atabeki Bahaeddin Tercüman ile birlikte yola çıkarıldı.

Vezir Şemseddin İsfahani’nin, Batu Han’ın iradesiyle, çok geniş yetkilerle, vezir atanması ve diktatörce yönetimi bir süre sonra huzursuzluklara neden oldu. Şemseddin İsfahani öncelikle yakın çevresindeki arkadaşlarını tasfiye etti. Sonra da Sultanın annesi ile evlenerek durumunu daha da sağlamlaştırmak istedi.

Kılıçarslan ile Güyük Han’a giden heyet, büyük Han’a Şemseddin İsfahani’yi şikayet ederek, Han’dan, Kılıçarslan’ın Sultanlığı ve Bahaeddin Tercüman’ın vezirliğini emreden bir yarlıg alarak 2000 Moğol askeri ile birlikte geri dönmüşlerdi. Önce Erzincan ve sonra Sivas’a geçen Kılıçarslan, bu yarlığa dayanarak 1249 da sultanlığını ilan etti. Bu durum karşısında, Şemseddin İsfahani, Keykavus’u yanına alıp Antalya veya Alaiye’ye giderek orada isyan etmeyi düşünüyordu. Celaleddin Karatay, üç kardeşi birden tahta oturtmak gibi dahiyane bir fikirle probleme çözüm getirdi. Bu arada Şemseddin İsfahani de öldürüldü (1249). Bazı çatışmalardan sonra Celaleddin Karatay’ın fikri kabul edildi. Necmeddin Nahçevani gibi, siyasete bulaşmamış temiz ve dürüst bir insan da vezirliğe getirildi. Karatay, siyasi ihtirasları dizginliyerek, üç kardeşin saltanatı altında, Selçuklu birlik ve nizamını tekrar kurmaya çalışmıştır. Karatay her üç sultanın atabekliğini üstlenerek, onları bazı devlet adamlarının entrikalarından korumayı amaçlıyordu. Nitekim daha sonra, bu entrikalara dayanamıyan Necmeddin Nahçevani vezirliği bırakmak zorunda kalmıştır.

Bu sırada, büyük han Mengü, Keykavus’un da Moğolistana giderek kendisini ziyaret etmesini istiyor hatta emrediyordu. Karatay ve yeni vezir İzzeddin Muhammed, Kılıçarslan ve Keykubad ile Kayseri de kalıp, Keykavus’u maiyeti ile birlikte Moğolistan’a yolladılar. Fakat Keykavus Sivas’a vardığında, Kayseri’de hastalanan Karatay’ın ölüm haberi üzerine geri döndü (1254). Karatay’ın ölümü üzerine, onun düzene sokmağa çalıştığı devlet işleri tekrar karıştı. Keykavus, Karatay’ın ölümü nedeniyle Moğolistan’a kendisi gidemeyip, bir mektupla, yerine küçük kardeşi Keykubad’ı yolladı. Keykubad ile yola çıkan heyet uğradıkları her yerde, sultanlığın esasında Keykubad’ın hakkı olduğu propogandasını yaptılar. Kılıçarslan ve Keykavus’ta, Han’ın, saltanatı Keykubad’a vereceği korkusu uyandı. Ve bir iddiaya göre Keykubad’ı, Erzurum’da öldürttüler.

Bu arada Konya’da kalan iki kardeşin münasebetleri iyi gitmiyordu. Keykavus içki ve eğlenceye daldı. Etrafını ayak takımı sardı. Hıristiyan dayıları da devlet işlerine karışıyor ve Kılıçarslan’ı gözden düşürmeye çalışıyorlardı. Kılıçarslan, sonunda saraydan gizlice kaçarak adamlarıyla Kayseri’ye gitti ve burada tahta çıktı (1254). İki taraftan araya girenler, ülkeyi iki kardeş arasında taksim etmeye çalıştılarsa da anlaşma sağlanamadı. İki kardeşin kuvvetleri arasında çıkan muharebede Kılıçarslan tarafı mağlup oldu. Kılıçarslan Develu üzerinden Sis’e kaçmakta iken Türkmenler tarafından yakalanıp Kayseri’ye yollandı. Burada iki kardeş tekrar barıştılar. Keykavus, Kılıçarslan’ı önce Amasya’da ikamete mecbur etti sonra da Borgulu kalesinde hapsettirdi.

Selçuklu Devleti, Kösedağ yenilgisinden sonra, Moğol tabiiyetine girmesine rağmen, Moğollar Anadolu’yu işgal etmeye kalkmamışlardı. Baycu’nun daima, anlaşmalarla saptanandan daha fazla vergi talep etmesi üzerine, Fahreddin Ali, Batu Han’a giderek şikayette bulunmuş ve ondan Baycu’nun aşırı taleplerine karşı bir yarlıg almıştı. Baycu buna uymadığı gibi Selçuklular’a karşı hiddeti de artmıştı. Diğer taraftan, Mengü Kaan, kardeşi Hulagu’yu, kendi ordusu ile, İslam ülkelerinin fethi için batıya yolladı. Hulagu, Baycu’nun barınmakta olduğu Mugan ovasına yerleşince de, Baycu kendisi ve kuvvetlerinin barınıp beslenebilmesi için yeni yerler aramak zorunda kaldı. Baycu, Keykavus’a yazdığı bir mektupla Anadolu’da yaylak ve kışlak yer talebinde bulundu (1256). Keykavus, Baycu’nun Selçuklu ülkesini istila tehlikesi karşısında hazırlanmaya başladı. Baycu ordusu ile Erzurum üzerinden göç ede-ede Aksaray’a geldi. Toplanan Selçuklu ordusu da, vezir İzzeddin, beylerbeyi Yav-Taş ve Fahreddin Arslan-Doğmuş komutasında, Aksaray’a doğru yola çıktı. İki ordu Sultanhanı civarında savaşa tutuştu, fakat Selçuklu ordusu kolaylıkla bozguna uğradı (1256). Kaykavus, Konya Sarayı’ndaki hazineleri de yanına alarak, Alaiye’ye ve daha sonra da Bizanslılara sığındı. Baycu, çarpışmadan Konya’ya girdi. Şehrin dış surlarını yıktırdı. Oğlu Yisutay’ı, Keykavus’u yakalamakla görevlendirdi ise de başarılı olamadı. Borgulu’da hapiste bulunan Kılıçarslan’ı Konya’ya getirterek tahta oturttu (1257). Moğollar’la anlaşma imzalanıp, Baycu Aksaray’a geçti. Moğol askerlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için bütün ülkeden para ve mal toplandı.

İlk İlhanlı hükümdarı Hulagu, Bağdat üzerine sefere hazırlanırken. Baycu’yu da çağırdı. Bir rivayete göre, Baycu’nun Anadolu’dan ayrılması üzerine, Bizans’a sığınmış olan Keykavus, İznik İmparatoru’ndan aldığı yardımla ve Bizans askerleri ile Konya’ya döndü ve tahtı ele geçirdi (1257). IV. Kılıçarslan maiyeti ile birlikte Kayseri’ye ve bilahare, Keykavus kuvvetlerinin takibi üzerine, Tokat’a çekildi. Kılıçarslan, Keykavus’un ilerlemesi üzerine, Hülagu’ya müracaatla, ondan saltanat yarlığı alarak Erzincan’a döndü. Moğollardan aldığı destekle Niksar’a geldi. Niksar halkı Kılıçarslan’ı tekrar tahta çıkardı. Kılıçarslan buradan Tokat’a yürümek istediyse de Yav-Taş’ın müdafaası buna mani oldu. Fakat iki kardeşi tutan kuvvetler ve Kılıçarslan tarafında olan Moğollar arasında irili ufaklı itişmeler devam edip durdu.

Dört yıl önce, Keykubad ile birlikte Karakurum’a yola çıkan Selçuklu heyeti nihayet geri döndü. Yanlarında Mengü Kaan’ın yarlığı vardı. Bu yarlığa göre Selçuklu ülkesi ikiye bölünüyor, Kızılırmak batısındaki bölge Keykavus’a, doğusundaki bölge ise Kılıçarslan’a bırakılıyordu (1259). Bunun üzerine iki kardeş, anlaşmak zorunda kaldılar. Bu sırada, Suriye seferine hazırlanan Hulagu, iki kardeşi de huzuruna çağırdı. Önce Keykavus ve takiben de Kılıçarslan, ağır hediyelerle, Tebriz’de Hulagu’yu ziyaret ettiler. Hulagu, Mengü Kaan’ın yarlığını uyguladı ve memleketi iki kardeş arasında taksim etti. Hulagu, iki Selçuklu Sultanı’nı yanında tutup, Haleb seferine de beraberinde götürdü. Bir hafta muhasaradan sonra Haleb’i aldı ve halkı katletti (1259).

İzzeddin Keykavus, bu anlaşmadan sonra, dayıları ile birlikte, Antalya’ya gidip orada eğlence hayatına daldı. Buna karşılık Rükneddin Kılıçarslan ise, vezirinin dirayetli idaresi ve Moğolllar nezdinde kazandığı destek sayesinde, derlenip toparlanıyor ve bir taraftan da kardeşini saltanattan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Keykavus bu sırada vergi tahsilatına gelen Moğol elçilerini geri çevirdi. Hulagu, 1261 de Keykavus’u huzuruna çağırdı. Keykavus ise kendi yerine saltanat naibi Yav-Taş’ı yolladı.

Bu arada Eyyubiler parçalanmış ve zayıflamış bir durumda iken, Eyyubi orduları içindeki Kıpçak Türkleri idareyi ele alarak Mısır ve Suriye’de Memluk imparatorluğunu kurdular. Büyük bir asker olan Baybars, Moğolları, Ayn Calut’ta müthiş bir yenilgiye uğrattı. Moğollar dünyada mağlubiyeti ilk kez burada tattılar. Böylece Baybars, Moğollar’a karşı, İslam’ın savunucusu olarak tarih sahnesine çıktı. Keykavus, Hulagu’ya karşı, Baybars’ın desteğini aradı ise de önemli bir sonuç alamadı. Moğol baskısı karşısında İstanbul’a sığınmak zorunda kaldı. Tüm Selçuklu ülkesi de Kılıçarslan’a kaldı.

Keykavus, İstanbul’da, Michael Paleologos tarafından çok iyi karşılandı. Çünkü vaktiyle kendisi de bir ara Selçuklular’a sığınmak zorunda kalmıştı. Michael, İznik tahtını elde ettikten biraz sonra, İstanbulu’u da Latinler’den kurtarmıştı. Bu sırada, Yakın-Doğu siyesetinde önemli değişiklikler oldu. Altınordu Hükümdarı Bereke Han, müslümanlığı kabul etti. Akrabası İlhanlılar ile de arasında sınır ihtilafları vardı. Bu nedenle Baybars ile İlhanlılar’a karşı ittifak kurdu. Keykavus ta gönderdiği elçilerle, bu ittifakta kendisine bir yer arıyordu. Fakat Bizans İmparatoru’nun siyaseti, Hulagu tarafında olmasını gerektiriyordu. Kızı Despina’yı (Maria), ağır hediyelerle birlikte, Hulagu’ya yolladı. Despina yolda iken Hulagu’nun ölümü üzerine, Hulagu’nun oğlu ve halefi Abaka ile evlendirildi. Bu siyaset gereği, Bizans İmparatoru, Keykavus’a karşı tutumunu değiştirdi ve Keykavus’u hapsettirdi (1262). Maiyetindeki insanlar da Ayasofya’da hristiyan olmaya zorlandı. Bereke Han, bir ordu yollayarak Balkanlar’daki bizans beldelerini istila etti ve Enez’de hapiste bulunan Keykavus ile oğulları Geyumers ve Mesud kurtarılarak, Bereke Han’a götürüldüler. Bereke Han, Keykavus’a ihsanlarda bulunarak onu evlendirdi, Suğdak ve Solhan şehirlerini ikta etti. Keykavus Kırım sahillerinde, 1279 tarihinde ölünceye kadar, şahane bir hayat sürdü. Oğlu Mesud’un, daha sonra, Anadolu’ya geçerek, Selçuklu tahtını ele geçirdiğini göreceğiz.

Muineddin Pervane’nin Moğollar’la işbirliği sayesinde, IV. Kılıçarslan, 1266 da, ölünceye kadar sürmek üzere, tüm Selçuklu ülkesinin sultanlığını kazandı. Moğol istilasından kaçıp Anadolu’ya sığınan Türkmen gurupları, Keykavus tarafını tutuyor ve Kılıçarslan’ı tanımak istemiyorlardı. Moğollara da karşıydılar. Bu Türkmenler arsında en kuvvetlilerini Denizli (Ladik), Honaz ve Dalaman civarında yurt tutanlar oluşturuyordu. Başlarında da Mehmed Bey, kardeşi İlyas Bey, damadı Ali Bey, Seviç ve Salur Bey’ler vardı. Hulagu Kılıçarslan’a, Anadolu’da bulunan İlhanlı kuvvetleriyle birlikte Mehmed Bey üzerine yürüme emri verdi. Ali Bey’in ihanetinden de yararlanan Selçuklu-İlhanlı ordusu, Dalaman’a kadar uzanıp Türkmen bölgelerini işgal ettiler. İlyas ve Salur Beyler esir edildi. Aman dileyen Mehmed Bey Konya’ya götürülürken Borgulu’da öldürüldü. Kendilerine yardım eden Ali Bey’i Denizli Türkmenlerine Bey tayin ettiler. Tarihçilerin, bulundukları bölgeye izafeten, Denizli veya ladik Beyliği olarak isimlendirdikleri bu Beylik, Ali Bey’in oğlu İnanç (Yınanç) ile, İnançoğulları Beyliği olarak ta tanınmıştır. Bu beylik 1262 den 1277 ye kadar Selçuklular’a tabi kalmış, bu tarihte Karamanoğulları’nın İlhanlı ve Selçuklular’a karşı ayaklanıp Konya’yı işgallerini fırsat bilerek, bağımsızlığını kazanmıştır.

Keykavus taraftarı olan Beylikler arasında eskilik ve önem bakımından ikinci sırada Karamanoğulları gelir. Mehmed Bey’in idaresindeki batı Türkmenleri gibi, Kerimüddin Karaman’a bağlı güney Türkmenleri de, İlhanlılar ve Kılıçarslan’a karşı mücadeleye başlamışlardı. Baycu’nun Konya’ya gelişine kadar hep Ermenilerle uğraşmış olan Karamanlılar, bu olaydan sonra cephe değiştirdiler. Muineddin Pervane, Kamereddin-ili’ni Karaman Bey’e ikta ederek onu kazanmak istedi. Böylece bir Türkmen Beyliği daha ortaya çıkmış ve tanınmıştı. Moğol ve Selçuklu ordusu, Mehmed Bey üzrine Denizli’ye sevk edilince, sıranın kendilerine geleceğini anlayan Karamanlılar 20.000 kişilik bir ordu ile Konya üzerine yürüdüler. Selçuklu ordusu, Karamanlılar’ı Gavale Kalesi civarında bozguna uğrattı ve esir edilen Önemli Karaman beyleri, Konya’da halka teşhir edilerek asıldılar. Bu arada Karamanlılar ile işbirliği yapan bazı Konya ileri gelenleri de ilhanlı komutanı Alıncak Noyan’a gönderilmiş ve onun tarafından öldürülmüştür. 1262 yılında Kılıçarslan ve Muineddin Pervane daha başka birçok Türkmen ayaklanması ile de uğraşmak zorunda kalmışlardır. Muineddin Süleyman Pervane, Selçuklu devlet adamları arasında çok dikkate değer olanlardandır. Hatta, 1262-1277 arasındaki dönemden Pervane dönemi olarak bahsedilir. Pervane, ilim ve sanat erbabını korumuş ve kollamıştır. Mevlana Celaleddin ile de sıkı ilişkileri olmuştur.

Dönemin siyasi yelpazesi gereği, Baybars Moğola karşı cihad açmış, ilhanlılar da hıristiyanları kollamıştır. Bu nedenle Pervanenin de Ermenilerle ilişkileri iyi idi. Moğollar’a dayanan Ermeniler Suriye-Anadolu kervan yolunda soygunlar yapıyorlardı. Baybars bu konuda Ermeni Kralı Hetumu uyardı. Hetum bizzat Hülagu’ya gitti ve dönüşte Kılıçarslan ile de görüştü. Hülagu’nun baskısıyla Selçuklular ve Kilikya Ermenileri arasında bir anlaşma imzalandı ve Memluklara karşı bir ittifak kuruldu. Bu arada Hetum, kızını Pervanenin oğluna verdi.

Moğol istilaları ve dahili karışıklıklardan yararlanan Trabzon Rumları, her fırsatta ele geçirmeye çalıştıkları Sinop limanını 1259 da işgal ettiler. 1265 yılında Kılıçarslan ve Pervane, tahta çıkan Abaka Han’a gidip onu tebrik ettikleri zaman, Sinop’un kurtarılması için de izin aldılar. Uzun muhasaralardan sonra Sinop 1266 da Pervane tarafından kurtarıldı. Bu olay Pervane’nin ününü daha da arttırmıştır. Pervane Sinop’un geri alınmasından sonra, şehrin kendisine temlikini talep etti. Kılıçarslan buna karşı gelmeye çalıştıysa da, Pervane’ye fazla mukavemet edemeyip istediğini yapmak zorunda kaldı. Bilahare Sinop’ta ortaya çıkan Pervane Oğulları Beyliği’de bu temliknameye dayanmaktadır. Sinop meselesi yüzünden Pervane ile Kılıçarslan’ın arası açıldı. Pervane, Kılıçarslan’ın Baybars ile ittifak içersinde olduğu iddiası ile, Moğolları, Sultana karşı kışkırtmaya başladı. Sonunda bazı İlhanlı komutanlarını elde ederek Kılıçarslan’ı onlara boğdurttu (1266).


III. KEYHÜSREV

(1266-1284)

Rükneddin Kılıçarslan’ın bu acıklı akıbetinden sonra, bir rivayete göre 6, diğerine göre ise henüz 10 yaşında olan III. Keyhüsrev tahta çıkarıldı. Bu arada Muineddin Süleyman Pervane Emir’lik görevine devam ediyordu ve birçok makama kendi adamlarını yerleştirdi. Yabancı sayılabilecek sadece vezir Fahreddin Ali (Sahib Ata) kaldı. İzzeddin Keykavus’un, eski veziri Fahreddin Ali’ye bir mektup yollayarak ondan maddi yardım talep etmesi, ve Fahreddin Ali’nin de Keykavusa bir miktar para yollaması üzerine, Pervane, onun aleyhinde tertiplere girişmek için fırsat buldu. Fahreddin Ali Yakalanarak hapsedildi. Küçük oğlu kaçarak Abaka’ya ulaşabildi ve ondan aldığı bir yarlıg ile babasının hayatını kurtardı. Pervane, Fahreddin Ali’nin tevkifi üzerine, damadı Erzincanlı Mecdeddin Mehmed’i vezirliğe getirdi. Fahreddin Ali hapisten kurtulduktan sonra da hakkındaki dedikoduların devam etmesi üzerine, Abaka, onu huzuruna çağırdı ve yapılan mahkemede suçsuz bulunarak vezirlik makamı iade edildi. Oğullarına da Karahisar, Denizli (Ladik) ve Honaz sü-başılıkları verildi. Fahreddin Ali yaptığı hayırlı işler nedeniyle halk arasında “Sahib Ata” adını almıştır. Evladları ve daha sonra torunları Karahisar’da hüküm sürmüş ve Sahib Ataoğulları daha sonra Germiyanoğullarına tabi bir beylik olarak burada yaşamıştır. Bu olay üzerine, Muineddin Pervane’nin Moğollar nezdindeki itibarı da ilk olarak sarsılmaya başlamıştır. Pervane bu kez, Anadolu’da bulunan, Abaka’nın kardeşi Acay hakkında dedikodular çıkardı. Onun Baybars’la birleşip Anadolu’ya sahip olmak istediğini iddia ediyordu. Abaka, bu konuları görüşmek üzere, Pervane ile birlikte, Anadolu’daki Moğol beylerini de huzuruna çağırdı. Bu münasebetle, Kılıçarslan’ın kızı Selçuki Hatun’un da oğlu ile evlenmek üzere birlikte getirilmesini istedi. Pervane ve Fahreddin Ali, gelinle birlikte Tebriz’e vardılar. Abaka, Acay’ı Anadolu’dan çekmekle beraber, Pervane’ye de itimadı sarsıldığından, Toku Noyan’ı Anadolu’da görevlendirdi ve bütün Selçuklu Beyleri’ni ona bağladı. Böylece Pervane’nin statüsü sarsılmış oluyordu. Pervane Tebriz’de iken, Anadolu’da, Hatiroğlu Şerefeddin önderliğinde bazı Selçuklu Beyleri önemli bir Türkmen ayaklanması başlattılar. Fakat yardım almak için umut bağladıkları Baybars, ya isteksiz davrandı ya da geç kaldı. Pervane ve maiyeti Moğol beyleri ve 30.000 Moğol askeri ile 1276 da Anadolu’ya dönerek duruma el koydular. Hatiroğlu Şerefeddin yargılanarak idam edildi.

Esasında Anadolu’daki kamu oyu, Baybars’ın buraya gelmesi için uygundu. Esasında Baybars’ta bunu istiyordu. Nitekim, Haleb’te ordusunu toplayıp 1277 de Anadolu üzerine yürüdü. Toku Noyan’ın başında bulunduğu Moğol kuvvetleri ve Pervane’nin başında bulunduğu Selçuklu kuvvetleri de Kayseri’den yola çıktılar. İki ordu Elbistan ovası’nda karşılaştılar. Bu savaşta Selçuklu askerleri ya savaşmadılar ya da Baybars’ın ordusuna katıldılar. Baybars, Moğallar’ı kılıçtan geçirdi. Pervane, önce Kayseri ve oradan Sultanı’da yanına alarak Tokat’a kaçtı. Kayseri halkı, Baybars’ı coşkuyla karşıladı. Cuma hutbesi Baybars adına okunup yine onun adına para bastırıldı. Karamanoğlu Şemseddin Mehmed Bey, kardeşi Ali Bey’i Kayseri’ye yollayıp itaatini arzetti. Sultan da, Karamanoğulları’na Beylik menşuru ve sancak verdi. Ermenek ve Larende’den Akdeniz sahillerine kadar olan bölgenin idaresini Karamanoğulları’na bıraktı. Memluk ordusu Kayseri’de yağma yapmadıkları gibi hatta hayvanlarının yemini bile kendi paraları ile satın aldılar. Bütün bu olaylarda Pervanenin ne kadar Moğol taraftarı ne kadar Memluk taraftarı olduğu pek belli değildir veya çoğunlukla ikili oynadığı söylenebilir. Baybars, Kayseri’de fazla kalmayı tehlikeli bulup, ülkesine döndü.

Baybars’ın Kayseri seferi, Türkler arasında ne kadar kurtuluş ümidi yaratmış ise, onun dönüşü ve Abaka’nın Anadolu seferi o kadar felaket getirmiştir. Nitekim, Elbistan’daki kötü yenilgiyi öğrenen Abaka derhal büyük bir ordu ile Anadolu seferine çıktı. Abaka, Elbistan’da muharebe alanını inceledi. Ölüler arasında hiçbir Selçuklu askeri veya beyinin cesedine rastlamayınca gazaba geldi. Abaka Elbistan’a geldiğinde, Baybars ta Şam’a varmış ve burada vefat etmiştir. Buradan Kayseri’ye geçen İlhanlı ordusuna, Abaka, şehrin yağması için izin verdi.

Abaka Han Anadolu’nun idaresini, şehzade Kongurtay Noyan’a bırakıp, Karamanlılar’ın tenkilini de emrederek Azerbaycan’a döndü. Pervane ve Fahreddin Ali’yi de yanında götürdü. Kayseri’den Erzuruma doğru hareket ederken Anadolu’da müslüman Türkler’in ve bilhassa türkmenlerin öldürülüp, her tarafın yağma edilmesini emretti. Veziri Şemseddin Cuveyni, han nezdinde, halkın masumiyeti hakkında şefaatte bulunmak istedi ise de bir faydası olmadı, yol üzerindeki şehirleri yağma ve katliamdan kurtaramadı. Değişik kaynaklara göre bu intikam seferi sırasında 200.000-600.000 insan öldürüldü. Bu sefer sırasında hıristiyan halka dokunulmamıştır. Abaka, Van Gölü kuzeyindeki, yazlık merkez Aladağ’a varınca komutanları ile Pervane’nin durumu müzakere etti ve Pervane’nin idamına karar verildi, ve kılıçla kafası uçuruldu (1277).

Hatiroğlu hareketi ile başlayan, Baybars ve Abaka’nın seferleri ile şiddetlenen sarsıntılar devam etti. Moğollar artık Selçuklu Devleti’e el koymuş, tahakkümleri arttıkça karışıklıklar da birbirini takip etmiştir. Anadolu halkı kadar Moğollar’ın da itimadını kazanmış olan Sahib Ata, devleti ayakta tutmaya çalışıyor, Moğol hakimiyetini mukadder sayarak onlara dayanan siyasi nizamı koruyordu. Siyasi ihtiraslardan uzak ve samimi idi. Fakat Pervane kadar siyaset planlayacak yetenekte de değildi. Selçuklu Devleti’nin asıl çöküntüsü, onun 1288 de ölümü üzerine olmuştur.

Baybars, Elbistan’da Moğollar’ı mağlup ettiği zaman, Karamanoğlu Mehmed Bey de Aksaray’ı kuşatmıştı. Baybars Kayseri’ye geçtiği zaman, Baybars’ın, Karamanoğulları’nı tanımasına dayanarak Konya’yı kuşattılar. Yanlarında, Kırım’da ölen II: İzzeddin Keykavus’un oğlu Alaeddin Siyavuş ta vardı. Konyalılar’ın kendileri ile birlikte Siyavuş’a da biat etmelerini istiyorlardı. Sonunda şehre girerek talan ettiler. Siyavuş Konya’da merasimle tahta çıkarıldı (1277). Karamanoğlu Mehmed Bey de Siyavuş’a biat etti ve onun veziri oldu. Vezir Fahreddin Ali, Abaka Han’a gidince, oğulları Taceddin Hüseyin ve Nusretüdddin Hasan, babalarına ait olan Karahisar’da duruma hakim olmuşlardı. Konya’da Siyavuş’un tahta çıkması üzerine, Karahisar’da asker toplayarak, Konya üzerine yürüdüler. Karamanoğlu Mehmed Bey ve Siyavuş ta Akşehir istikametinde ilerlediler. Karşılaşmada, Sahib Ata Oğulları mağlup oldular. Bundan sonra Mehmed Bey ve Siyavuş, Karahisar üzerine yürüdü ise de şehri alamadan geri dönmek zorunda kaldılar (1277). Bu esnada Gıyaseddin Keyhüsrev ve Sahib Ata’nın, büyük bir Moğol ordusu ile birlikte ilerlemekte olduğu haberi geldi. Konyalı Ahiler de Karamanlılar’a karşı tavır aldılar. Mehmed Bey bunun üzerine Siyavuş’u da yanına alarak Konya’dan çıkıp Ermenek istikametinde uzaklaşmak zorunda kaldı. Siyavuş’un 37 gün süren saltanatı son buldu. Keyhüsrev ve Moğollar, kışın gelmesi üzerine Karamanlılar’ı takipten vazgeçtiler. Konya’da tekrar hazırlıklar yapıldıktan sonra, Selçuklu ve Moğol kuvvetleri, Karamanlılar üzerine harekete geçtiler. Mut ovasına girdiler. Mehmed Bey, iki kardeşi ve bir amcazadesi öldürüldü. Karamanlılar başlarını kaybedince bozguna uğradılar. Keyhüsrev, Sahib Ata ve Moğollar, bütün Karaman ülkesini sahile kadar tarayıp, bulduklarını öldürdüler ve ülkeyi talan ettiler. Bu sırada Siyavuş bir kalede saklanmakta idi. Karamanoğulları bu bozgundan sonra kendilerini, Mehmed Bey’in hayatta kalabilen kardeşi Güneri Bey zamanında tekrar topladılar. Bütün bu hareketler sırasında İlhanlı veziri Şemseddin Cuveyni de Anadoluda bulunup, nizamı tekrar kurmaya çalışıyordu. Siyavuş saklandığı kaleden çıkıp batı uclarında tekrar Türkmenler arasında asker tolpadı. Bolvadin civarında Keyhüsrev ve Siyavuş kuvvetleri karşılaştı. Siyavuş kuvvetleri dağıldılar ve Siyavuş yakalanarak öldürüldü. Selçuklular, Abaka’ya bir elçi yollayarak zaferlerine bildirdiler. Abaka, hizmetlerinden dolayı vezir Fahreddin Ali’ye “Kavam’ül Mülk” (Memleketin Dayanağı) ünvanını vererek onu ödüllendirdi. Bütün bu olaylardan sonra Selçuklu ülkesinin idaresi hemen tamamen Moğol memurların eline bırakılmıştı.

Baybars ölünce yerine Seyfeddin Kalavun geçti. O da Baybars gibi Kıpçak Türkleri’nden olup esasında vaktiyle satın alınmış bir köle idi. Bu sırada İlhanlılar ile Memlük’ler arasında devamlı savaşlar oluyordu. Bu olaylarda, Klikya Ermenileri, İlhanlılar, Karamanoğulları ise Memlukler tarafında idi. Bir ara Memluk ve Karamanoğlu kuvvetleri Kilikya’ya girip Anazarba’ya kadar ilerliyerek yağmalar yaptılar. Giderek İlhanlı Memlük çatışması kaçınılmaz hale geliyordu. Kalavun’un saltanatını kabul etmeyen büyük Memlük Emiri Sungur ul-Aşkar da Abaka’yı Suriye’yi işgale teşvik ediyordu. Sonunda Abaka 80.000 kişilik bir ordu ile Suriye üzerine yürüdü. Kalavun, Mısırda derlediği 50.000 kişilik ordu ile Şam’a geldi. Abaka’nın ordusunda Gürcüler, Selçuklular ve Ermeniler de bulunuyordu. İki ordu Hama ve Humus arasında karşılaştı. Kanlı bir çatışmadan sonra İlhanlı tarafı yine mağlup oldu (1281). Abaka savaşa bizzat katılmamıştı. Üzüntü içersinde Bağdat’a oradan da Hemedan’a döndü. Ertesi yıl da vefat etti (1282).

Abaka’nın ölümünden sonra, hanlık için Abaka’nın kardeşi Tekudar ve oğlu Argun namzetti. Çoğunluk Tekudar’a meylettiği için, Tekudar han seçildi. Müslüman olarak Ahmed adını aldı. Bu nedenle de İlhanlı siyasetinde büyük değişiklikler oldu. Herşey İslam esaslarına uygun olarak yeniden düzenlendi. Önemli kişilerden olan bir elçilik heyetini Kalavun’a yollıyarak barış yolları aradı. Fakat Kalavun bu barış teklifini kabul etmedi. Böylece Tekudar’ın müslümanlığı ne İlhanlıları ve ne de Memlukleri memnun etmemiş oldu. Kendi ülkesinde de Abaka aleyhine hareketler başladı. Böylece Abaka ve Argun arasındaki ihtilaf sonunda savaşa dönüştü. Başlayan mücadelelerde, Ahmed Han hem ancak iki yıl sürebilen saltanatını, hem de hayatını kaybetti (1284). Yerine Argun geçti (1284-1291). Bu olayla, İlhanlılar’da, ilk kez taht kavgası ile saltanat değişikliği başlamış ve bundan sonra da şehzade isyanları devam etmiştir.

Keykavus Kırım’a yerleştiği zaman yanında beş oğlu vardı. Bunlar, Gıyaseddin Mesud, Rükneddin Kılıçarslan, Rükneddin Geyumers, Alaeddin Siyavuş ve Feramurz idi. Bizans kaynakları. İstanbul’da kalıp bir Bizanslı gibi yetiştirilen Melik Konstantin adında başka bir oğlundan da bahsederler. Keykavus daima Anadoluya geri dönüp Selçuklu tahtına tekrar oturabilmeyi düşünmüş ve oğullarını da bu idealle yetiştirmiştir. Ölürken de Mesud’u veliahd tayin etti. Mesud 1280 de deniz yoluyla Anadolu’ya gelerek Sinop’a çıktı. Buradan Kayseri’ye gelen Mesud’u Moğol noyanları Abaka’ya yolladılar. Han, Selçuklu şehzadesine ikramlarda bulunduktan sonra, Erzurum, Erzincan ve Sivas vilayetlerini kapsayan Doğu Anadolu’yu Mesud’a tahsis etti ve onu bir süre yanında tuttu. Abaka ölüp yerine kardeşi Tekudar geçince, Hulagu’nun babalarına yaptığı gibi Selçuklu ülkesini Gıyaseddin Keyhüsrev ve Gıyaseddin Mesud arasında ikiye taksim etti. Keyhüsrev buna razı olmadı. Fahreddin Ali ve Kongurtay ile, bu konuyu halletmek üzere Tekudar’a giderlerken, Argun Tekudar’ın yerine geçti. Argun, Tebriz’de beklemekte olan Mesud’u, Selçuklu Sultanı olarak tayin etti. Konya’ya dönen Mesud, 1284 te merasimle tahta çıktı. Argun, III. Keyhüsrev’i, Ahmed Tekudar ile işbirliği yaptığı gerekçesi ile aynı yıl öldürttü.



II. MESUD

(1. cülusu)

(1284-1296)

Sultan Mesud’un Konya’da tahta çıkışı bir bayram sevinci yaratmıştır. Yeni Sultan halk tarafından yeni bir umut ışığı olarak algılanmakla beraber esasında değişen pek bir şey olmamış, ülkeyi, İlhanlılar ve onların atadığı müslüman devlet adamları idare edip, Sultan sadece bir sembol olarak kalmaya devam etmiştir. Mesud döneminde Sahib Ata vezirlik ve Pervane’nin yeğeni İzzeddin Muhammed, beylerbeyi makamında kalmışlardır. Moğol komutanları olarak ta Samagar, Tuğrul Ve Bulargu görev başındaydı. Keyhüsrev’in Annesinin, onun iki oğlu için hak araması ve Saltanatta Mesuda ortak etmek istemesi nedeniyle Konya’da epey karışıklıklar çıkmıştı. Mesud bu sırada Argun Han’a gitmek üzere Sivas’ta bulunuyordu. Ertesi yıl o da Konya’ya geldi. Talep üzerine Keyhüsrev’in annesi ve iki oğlunu Argun Han’a yolladı. Orada yapılan yargıda, çocukların esasında Keyhüsrev’e ait olmadıkları anlaşılıp ortadan kaldırıldılar.

Argun, 1285 yılında, Türkmenleri tenkil etmek maksadıyla, 20.000 kişilik bir ordunun başında, kardeşi Geyhatu’yu, Anadolu’ya gönderdi. Geyhatu 1285 kışını Erzincan’da geçirdi. Ertesi yıl Konya’ya geldi ve Ahiler tarafından sevinçle karşılandı. Bu sırada Germiyanlılar kuvvetlenmiş ve Beyşehir bölgesini yağma ediyorlardı. Karamanoğulları da Tarsus’u işgal etmiş ve Ermeniler durumu Argun’a şikayet etmişlerdi. Selçuklu ve Geyhatu kuvvetleri, hem Germiyanoğulları hem de Karamanoğulları üzerine yaptıkları seferlerle bunları dize getirdiler. Her iki Beyliğin, tekrar Selçuklulara itaati sağlandı.

Fakat bu dahili isyanlar, bunların üzerine yapılan seferler ve savaşlar huzuru daha da bozdu. Diğer taraftan, ağır Moğol vergileri altında halk sefil oldu. 1288 de yaşlı vezir Sahib Ata’nın vefatı üzerine halk daha da sahipsiz kaldı. Yerine atanan yeni vezir Fahreddin Kazvini, yanında kalabalık bir gurup vergi memuru ile Anadoluya gelip halkı soydu. Moğollar idareye artık tamamen el koymuşlardı. Bu kez Anadolu, Fahrreddin Kazvini ve Mucirüddin Emir-Şah arasında ikiye bölündü. Bir süre sonra Fahreddin Kazvini, kötü idaresinden dolayı Argun tarafından azledildi ve Tebriz’de başı kesildi. Ayaklanma ve karışıklıkların ardı arkası gelmiyordu.

Argun’un 1291 de ölümü üzerine Geyhatu, merkeze davet edildi ve tahta çıkarıldı. Geyhatu’nun Anadolu’dan ayrılması ile ortaya çıkan boşluktan yararlanan Karamanlılar ve diğer Türkmenler derhal Moğollara ve onlara dayanan Selçuklulara karşı taarruza geçtiler. Karamanlılar, Konya’yı kuşattılar. Geyhatu olaya bizzat müdahale etmek zorunda kaldı. Mesud ile birlikte bir taraftan Karaman diğer taraftan Denizli ve Menteşe üzerine yürüyerek çok sayıda Türkmen öldürdüler. Bu sırada II. İzzeddin Keykavus’un oğullarından şehzade Kılıçarslan ile başta Çoban oğlu Yavlak Arslan olmak üzere, Kastamonu beyleri, bölgedeki uc Türkmenleri ile birlikte ayaklandılar. Kastamonu’da bulunan Feramurz, Kılıçarslan’ı destekledi. Diğer kardeş Geyumers Borgulu’da ayaklandı. Mesud ve Moğol güçleri arasında çıkan çatışmada, Muzaffereddin Yavlak Arslan şehid edilmesine rağmen kesin bir sonuç alınıp Kastamonu’ya girilemedi. Osman Gazi ve dolayısıyla Osmanoğulları’nın tarih sahnesine çıkışları da bu zamana rastlar. Bu arada Moğol kuvvetleri ile Mesud, Kastamonu üzerine giderken Karamanoğulları ve Eşrefoğulları tekrar baş kaldırdılar. Haleb Türkmenleri Sivas’a girdiler. Fakat bu sırada , Kıbrıslı Haçlılar Alaiye’ye saldırdıkları için, Karamanlılar Alaiye’yi korumak için Konya’dan vazgeçmek zorunda kaldılar.

Geyhatu Azebaycan’a gidip İlhan olunca, yerine Anadolu işlerinde yetkili olarak Taş-Timür Hatayi’yi atadı. Gayhatu zalim bir insan olmamakla birlikte hesapsız harcamaları üzerine hazine sonunda iflas etti. Bunun üzerine, o sıralar Çin’de uygulandığı gibi kağıt para basma yolu denendi. Halkın elindeki altın ve gümüş paranın, kağıt para “Çav” ile değiştirilmesi zorunlu hale getirildi. Bu uygulama şiddetli bir muhalefet ile karşılandı. Ticari hayatın tamamen durması üzerine kağıt para uygulamasından da vazgeçilmek zorunda kalındı. Ortaya çıkan buhrandan yararlanan Baydu iktidarı ele geçirince onun İslam aleyhtarı politikası Anadolu’da daha fazla huzursuzluk yaratmış, buradaki Moğol vergi memurlarının zulmü de artmıştır. Baydu’nun kötü idaresi, henüz bir yıl dolmadan tahttan düşmesine neden oldu. Horasan’dan hareket eden ve İslamiyeti kabul etmiş bulunan Gazan Mahmud Han (1295-1304), tahtı ele geçirdi. Gazan Han, İslam aleyhtarı siyasete son vermekle genel bir huzur getirdi. Yaptığı reformlarla İmparatorluğa yeniden bir düzen vermeğe çalıştı.

Gazan Han yüksek vasıflara sahip büyük bir hükümdar olduğu halde, Anadolu’da pek fazla bir değişiklik olmadı. Özellikle Moğol Noyanları’nın ayaklanmaları karışıklıklara neden oldu. Toğaçar Noyan, Anadolu genel valiliğine atandı. Daha önce de burada bulunmuştu. Gazan esasında onu ekarte etmek istiyordu. Arkasından Baltu ve Samagar oğlu Arap’ı yollayarak onu öldürttü. Bu kez Baltu Anadolu’da güçlenip ayaklandı. Gazan, Kutlug-Şah komutasında 30.000 kişilik bir orduyu, Baltu üzerine yolladı. Arap, Sülemiş ve Abışga Noyanlar da Kutlug-Şah’a katılıp Baltu üzerine gittiler. Kırşehir’in Malya ovasında Baltu savaşı kaybetti ve Ermenistan’a sığındı. Ermeni kralı da onu Gazan’a yolladı. Baltu Tebriz meydanında asıldı. Mesud bu isyanda, Baltu’nun zoruyla onun yanında yer almıştı. Kutlug-Şah, Mesud’u Gazan Han’a götürdü. Gazan Han Mesud’u sultanlıktan uzaklaştırdıktan sonra Hemedan’a sürdü (1296). Mesud burada perişan bir hayat yaşadı. 1298 de Mesud’un yerine, İstanbul’da bulunan, amcasının oğlu III. Alaeddin Keykubad, Tebriz’e giderek saltanatı aldı. Selçuklu tahtı iki yıl boş kaldı.



III. KEYKUBAD

(1298-1301/2)

Baltu ayaklanmasının bastırılması ve Sultan Mesud’un Gazan Han’a gitmesi üzerine Anadolu dört ayrı mali bölgeye ayrıldı. Cemaleddin Mehmed vezirliğe, Muineddin Mehmed Bey pervaneliğe, Kemaleddin Tiflisi saltanat naibliğine ve Şerefeddin Osman maliye nazırlığına atandılar. Moğol askeri komutanları olarak ta Sülemiş, Bayıncar, Boçkur ve Kör-Timur bulunuyorlardı. Azerbaycan’dan gelerek Anadolu’yu aralarında taksim eden bu komutanlar, kendi bölgelerine gittikten sonra sözlerinde durmadılar. İsyanlar ve suistimaller devam etti. Halkı soymak ve eziyet etmekte Selçuklu devlet adamları da moğollar’dan geri kalmadılar.

III. Alaeddin Keykubad yanında veziri Lakuşi ve diğer Moğol devlet adamları ile gelip Konya’ya yerleştı. Bu sırada Gazan ile arası açılan Sülemiş, Anadolu’da müstakil bir devlet kurmaya karar verdi. Baycu’nun torunu olduğu için Anadolu’da kendisini hak sahibi sayıyordu. Halk genellikle Sülemiş’i sevmeyip olaya seyirci kalmakla beraber Karamanlılar bir kısın askerle ayaklanmaya katıldılar. Sülemiş bazı Moğol komutanları da elde etmişti. Genelde ayak takımından oluşan 50.000 kişilik bir kuvvet topladı. Memlükler’den de 20.000 kişilik bir yardımın yolda olduğunu öğrenince harekete geçti. Önce Bayıncar ve Boçkur Noyanlara taarruz edip bozguna uğrattı ve bu Noyanları öldürdü. Sülemiş ayaklanmasını öğrenen Gazan, hazırlanmakta olduğu Suriye seferinden vazgeçip ordularını Sülemiş üzerine sevketti. Sülemiş Gazan Han’ın ordusunu, Erzincan Akşehir’inde karşıladı. Askerleri savaşmadan Gazan tarafına geçtiler. Bunu gören Karamanlılar ülkelerine geri döndüler. Memluk kuvvetleri de henüz yetişmemişti. Yalnız kalan Sülemiş 500 süvarisi ile Suriye’ye kaçmak zorunda kaldı. Önce Şam’a ve oradan da Kahire’ye gidip, itibarla karşılandı (1298). Sülemiş, Anadolu’da kalan ailesini kurtarmak için Sultan Laçin’den yardım istedi. Sultan, Haleb Emiri Seyfeddin Beg-Timur komutasında 40.000 kişilik bir orduyu, Sülemiş ile birlikte Anadolu’ya gitmeye memur etti. Sülemiş ve Beg-Timur, Akça-Derbent’te Moğol ve Ermeni kuvvetleri ile yaptıkları çarpışmalarda Beg-Timur öldürüldü. Buna Rağmen Sülemiş fazla bir zorlukla karşılaşmadan ilerledi. Eşrefoğulları ve Kastamonu bölgelerinde kuvvet ve taraftar toplamaya çalışırken yakalanarak, Emir Çoban Bey ve Başgırd tarafından Tebriz’e götürüldü ve orada öldürüldü (1298).

Sultan Alaeddin Keykubad ve veziri Lakuşi, Sülemiş isyanına katılmadılar ve Gazan Han’a giderek ona sadakat gösterdiler. Gazan bundan çok memnun kalarak Keykubad’ı uzun süre yanında tuttu ve onu hanedandan bir prensesle de evlendirdi. Keykubad’ın Tebriz’den dönüşünde, Gazan Han tarafından verilmiş ve Erzurum’dan Antalya’ya ve Diyarbakır’dan Sinop’a kadar bütün Selçuklu Türkiyesi’nin hakimiyetini kendisine bırakan bir yarlıg vardı. Sultan Diyarbakır ve Musul’da Gazan Han ile seyahat ettikten sonra Resulayn’da ondan ayrılarak maceralı bir yolculuktan sonra Konya’ya döndü. Bu yarlıg’a rağmen Keykubad’ın hakimiyeti sadece sembolik olup fiiliyatta bir geçerliği ve Selçukluların istiklali yoktu. Dörtlü idarenin başında bulunanlar ve İlhan’ın yanına gidenler aldıkları başka yarlıglarla vazifelerine ve soygunlarına devam ediyorlardı. Muineddin Mehmed Bey’in soygunu haddi aştı. Topladığı paralarla asker toplayarak Kastamonu’da istiklal davasına girişti. Bizzat sultan Alaeddin Keykubad dahi vergi toplamak için halkı sıkıştırmaktan geri durmuyordu.

Gazan Han 1299 da, sonucu pek te başarılı olmayan, Suriye seferine çıkarken, düzeni sağlamak üzere Mucirüddin Emir-Şah’ı Anadolu’ya yolladı. Artık her tarafta kalabalık eşkıya gurupları da türemişti. Mucirüddin Emir-Şah mümkün olduğu kadar düzeni sağlamaya çalıştı. Şikayetler üzerine Gazan Han, Keykubad’ın yetkilerini sınırladı. Abışga Noyan’ın Yanında bulunmasını ve onun müsadesini almadan bir şey yapmamasını emretti. Sonunda Alaeddin Keykubad yargılanıp idam kararı verildi ise de, eşi olan ilhanlı prensesinin araya girmesi ile ölümden kurtuldu. İsfahan’a gidip orada kendisine tayin edilen maaşla yaşadı (1301-2). Keykubad’ın yerine, Selçuklu Sultanlığı’na, 1302 yılında, Gıyaseddin Mesud ikinci kez getirildi.



II. MESUD

(1301/2-1308)

Sultan Mesud, Musul yoluyla gelip Konya’ya yerleşti ve bir müddet sükun içersinde yaşadı. Alaeddin Savi vezirliğe tayin edildi. Gazan Han’ın yerine geçen Ulcaytu (1304-1316), Anadolu’da süregelen bozuk nizamı düzeltmek için, İrencin Noyan’ı Anadolu askeri komutanlığına atadı (1305).

Uc Türkmenleri, Sultan Baybars’tan beri Memluk sultanları ile dostane münasebetlerde bulunmuşlar ve fırsat buldukça Memlükler’le veya müstakilen puperest İlhanlılar’a karşı mücadele etmişlerdi. Memlükler’e karşı bir türlü zafer kazanamayan İlhanlılar da onlara karşı daima savaş içersindeydi. Ulcaytu Han’ın 1312 de yine başarısız bir Memluk seferine başlaması, Karamanlılara yeni bir fırsat vermişti. Tekrar Konya’yı işgal ettiler. Ulcaytu, İrencin’i geri çekerek yerine 1314 te Emir Çoban Bey’i görevlendirdi. Emir Çoban bütün Türkmen beylerini huzuruna gelmeye ve itaate davet etti. Borgulu’dan Hamidoğlu Feleküddin Dündar Bey, Karahisar’dan Sahib Ata’nın torunları, Beyşehir’den Eşrefoğlu, Kütahya’dan Germiyan Beyleri, Kastamonu’dan Candaroğlu Süleyman Paşa ve Sis’ten Ermeni Kıralı hediyelerle gelip itaatlerini arzettiler. Fakat Türkmen Beylikleri’nin en kuvvetlisi olan Karamanoğulları kendilerine güvenleri dolayısıyla Emir Çoban’ın davetine icabet etmediler. Emir Çoban bunun üzerine Konya’yı ellerinde tutan Karamanlılar’ın üzerine yürüdü ve Konya’yı kuşattı. Bir süre sonra Karamanlılar bir gece Konya’dan çıkıp Larende yönünde kaçtılar. Emir Çoban Bey bir süre sonra ülkesine döndüğünde Olcaytu ölmüş yerine oğlu Ebusaid Han Geçmişti (1316-1335). İlhanlı tahtına oturan Ebu Said Bahadır Han’ın hükümdarlığı zamanında, Emir Çoban, İlhanlı İmparatotluğu’nun en kudretli şahsiyeti ve hakimi oldu. Emir Çoban oğullarını, devletin eyaletlerine genel vali olarak atadı bu arada Anadoluya da Timurtaş’ı yolladı (1317). Timurtaş Anadolu’yu bir hükümdar gibi idare etti. İdare merkezi Kayseri idi. Bir süre sonra, İlhanlı merkezinde, Çoban Bey’e karşı oluşan muhalefet ve mücadele Anadolu’ya da sirayet etti. Timurtaş bir ara Danişmend İli’ne gidince muhalifleri onun hazinelerini yağma etti. Çoban’a karşı ayaklanmalar Anadolu’da da görüldü fakat Timurtaş bunları bertaraf etti. Timurtaş’ın gelişi ile kuzeyde iş göremeyen Karamanoğulları, Ermeniler üzerine yöneldiler ve 1318 de Tarsus bölgesini işgal ettiler. Timurtaş sonunda, Anadolu’da düzeni sağlayabildi. Halkın sevgisini ve güvenini kazandı. 1322 de Anadolu’da istiklalini ilan etti. Adına hutbe okuttu. Hatta Memlüklere elçiler gödererek birlikte Ebu Said Han’ı tahtan indirme planları yaptı. Bunun üzerine merkezde babası Emir Çoban çok müşkül durumda kaldı. Ebu Saidin de iznini alarak bizzat kendisi Anadolu’ya geldi. Baba-oğul savaşmak üzereyken, arabulucuların yardımı ile anlaşabildiler ve Emir Çoban oğlunu Ebu Said’e götürüp teslim etti. Fakat bir süre sonra Ebu Said’in affı ve müsadesi ile tekrar Anadolu’ya görevi başına yollandı. Bu arada Timurtaş etrafındaki adamlar onu kışkırttıkları iddiası ile idam edildiler. Esas Selçuklu topraklarında Timurtaş mehdi olarak kabul edildi. Fakat uclardaki Türkmen Beylikleri aynı kanaatte değildi. Timurtaş ve Beylikler arasındaki mücadeleler devam etti. Timurtaş, bir yerde Selçuklular’ın varisi gibi hakimiyetini Akdeniz sahillerine ve dağlık Karaman bölgesine kadar genişletti. Antalya’yı Hamidoğlu Yunus Bey’den, Beyşehir’i de göle attığı Eşrefoğlu Süleyman Şah’tan 1326 yılında aldı. Batı uclarındaki Türkmenler üzerine de yürüdü. Germiyan oğullarına bağlı olan, Karahisar Beyi, Sahib Ata’nın torunlarından, Nusretüddin Ahmed Germiyan ülkesine sığındı. İlhanlılar’ın çöküşünden sonra Orta Anadolu’da bir beylik kuracak olan, Uygur aslından Eretna Bey’i, Karahisar muhasarası ile görevlendirdi. Fakat daha ileri gidemedi. Türkmen Beyleri hemen bütün Batı Anadolu’ya hakimdiler. Osman Gazi, Marmara sahilleri ve Bursa’ya kadar ilerlemişti.

Timurtaş bunlarla uğraşırken, Merkezde babası ile Ebu Said’in arası açılmış, bir iç savaş başlamış ve kardeşi Dımışk-hoca’nın öldürüldüğü haberi gelmişti. Bunun üzerine Timurtaş Sivas’a kadar ilerlemişken Emir Çoban Bey’in öldürüldüğü rivayeti çıktı. Timurtaş, Ebu Said üzerine gitmekten vazgeçip çareyi Memlük Sultanı’na sığınmakta buldu. 1328 de Kahire’de ihtişamlı bir şekilde karşılandı. Fakat Karamanoğulları’nın çevirdiği entrikalarla, Sultan, Timurtaş aleyhine döndü. Bu sırada Kahire’ye gelen Ebu Said elçileri de Timurtaş’ı almak istiyordu. Sultan Nasır, Timurtaş’ı önce hapse attı sonra da idam ettirdi (1328).

Timurtaş’ın öldürülmesi ile Anadolu Türkmenleri ve özellikle Karamanlılar bir nefes aldılar. Bu tarihten sonra İlhanlılar da artık Anadolu’ya hakim olamadılar. Bu münasebetle Hamidoğlu İshak Bey, Antalya’yı geri aldı. Ebu Said Bahadır Han’ın 1335 te ölümünü müteakip İlhanlı Devleti de 1336 dağıldı.

Selçuklular’ın son hükümdarı olan II. Mesud’un saltanatı o kadar sönük geçmiştir ki, ölümü bile bir olay olmamıştır. Hatta II. Mes’udun son Selçuklu Sultanı mı olduğu veya yerine ölümünden sonra başkasının geçip geçmediği bile tartışma konusudur. Bu konuda fazla araştırma yapılmadığı için II. Mesud’un son Selçuklu Sultanı olduğu ve ölüm tarihi olarak ta 1308 genellikle kabul edilmiştir. Diğer taraftan Konya takvimi, III. Keyhüsrev’in oğlu V. Kılıçarslan’ın 1310 yılında tahta çıktığını bildirmekle, Hem Mesud’un bu yıla kadar yaşadığını hem de Selçuklu Sultanları listesinde bir V. Kılıçarslan’ın bulunduğunu bize bildirir. Bir kayda göre de, Timurtaş 1318 yılında Selçuklu Hanedanını dağıtmış ve şehzadelerin çoğu uc Beylikleri’ne sığınmışlardır. Bunlara dayanarak, Hanedanın 1318 e kadar sürdüğünü ve son Sultanın II. Mesud değil V. Kılıçarslan olduğunu kabul etmemizde büyük yanlış yoktur.



KAYNAKLAR


1.) CAHEN, C.: Osmanlılardan Önce Anadolu'da Türkler. e Yayınları, İstanbul, 1979.

2.) AVCIOĞLU, D.: Türklerin Tarihi, vol. 5. Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998.

3.) TURAN, O.: Selçuklular Zamanında Türkiye, Siyasi Tarih, Alparslan'dan Osman Gazi'ye (1071-1328), 7th ed. Boğaziçi Yayınları A.Ş., İstanbul, 1999.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt