Konu Özeti Konu Anlatımı Küreselleşen Dünyada Orta Doğu ve Afganistan’da Meydana Gelen Siyasi Gelişmeler

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 0
  • Görüntüleme 1K
5.3 KÜRESELLEŞEN DÜNYADA ORTA DOĞU VE AFGANİSTAN’DA MEYDANA GELEN SİYASİ GELİŞMELER

-Orta Doğu; tarihi, dinî özellikleri ve sahip olduğu değerlerle dünya siyasetinde devamlı bir dinamizm merkezi olmuş ve milletlerarası politikada önemli bir yer tutmuştur.

5.3.1. Filistin Merkezli Orta Doğu Politikaları

-Orta Doğu, her zaman küresel ve bölgesel güçlerin ilgi odağı olmuştur.

-Bu ilgi çoğu zaman çıkar çatışmalarından ve güç gösterilerinden kaynaklanan sorunları beraberinde getirmiştir. -Bunlardan en önemlisi hâlâ çözümsüzlüğünü koruyan Filistin sorunudur.

-İsrail, İngiliz himayesi ve ABD desteğiyle 1948’de Filistin topraklarının %56’sını işgal ederek kurulmuştur.

-Filistin halkı, İsrail Devleti’nin kurulmasıyla başlayan uzun dönemli savaş yıllarında sürekli yıkımlar ve saldırılarla karşı karşıya kalmıştır.

-Filistin’de Yaser Arafat yönetimindeki El Fetih, İsrail saldırılarını tam anlamıyla önleyememiştir.

-1967 Arap-İsrail Savaşı’yla Filistinliler “kendi kurtuluşlarının kendi ellerinde olduğunu” düşünmeye başlamışlardır.

-1978-1979 Camp David antlaşmalarına rağmen 1980’de Kudüs’ü, 1982’de Güney Lübnan’ı işgal eden İsrail, bu işgalleriyle barıştan yana olmadığını ortaya koymuştur.

-1987’de yaşanan intifada süreci ile Filistin dünya gündemine gelmiştir.

İntifada sırasında Hamas, Filistin halkının yeni bir direniş örgütü olarak kurulmuştur.

-İntifada (Uyanış): Filistin’deki İsrail işgaline karşı ilk kez 9 Aralık 1987’de başlatılan halk direnişine verilen isimdir.

-Hamas:Hareket-ül Mukavemet-ül İslamiye’nin (İslami Direniş Örgütü) kısa adıdır. 1987’deki birinci intifada sırasında Gazze Şeridi’nde kurulmuştur.

-Ağustos 1988’de Ürdün yönetimi FKÖ’yü Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanıyacağını bildirmiştir. -BM’nin, 8 Kasım 1989’da Filistin’le ilgili kararının ardından FKÖ, 15 Kasım 1988’de Yaser Arafat’ın devlet başkanlığında bağımsız Filistin Devleti kurulduğunu açıklamıştır.

-İsrail, ABD’nin baskısı ve kendi kamuoyundan gelen istekler neticesinde yıllarca terör örgütü olarak kabul ettiği Filistin Kurtuluş Örgütü ile barış masasına oturmuştur.

-2002’de İsrail saldırılarının artması üzerine ABD, AB, Rusya Federasyonu ve BM’den oluşan Orta Doğu dörtlüsü sorunları çözmek ve çatışmaları önlemek için bir “yol haritası” hazırlamıştır.

-Uluslararası yardımlar İsrail tarafından engellendiği için Gazze, dünyanın en büyük açık hapishanesi hâline dönmüştür.

-İsrail’in bu uygulamalarına dünyadan somut bir tepki gelmezken Ocak 2009 Davos Zirvesi’nde İsrail, Türkiye’nin tepkisiyle karşılaşmıştır.

-ABD, 1948-1976 döneminde uyguladığı İsrail’i destekleyen politikalarını, 1976-2000 yılları arasında da sürdürmüştür.

-FKÖ’yü tanıyan ve İsrail’in diğer bölge devletleri tarafından tanınmasını isteyen AB, bölgede İsrail’i suçlamamaya dikkat etmiştir.

-2017’de ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağını açıklamasından sonra BM Genel Kurulunda bu karar oylanmış, ABD’nin tehditlerine rağmen Türkiye’nin de çalışmalarıyla karar reddedilmiştir.

Filistin Kurtuluş Örgütü

-1964’te kurulan FKÖ, Filistin Yürütme Komitesi ve Filistin Kurtuluş Ordusu’ndan oluşmuştur. Başlangıçta Ahmet Şükari’nin başkanlık ettiği örgütün liderliğine 1967 Savaşı’n dan sonra Yaser Arafat geçmiştir.

1989’da FKÖ Merkezî Konseyi, Arafat’ı Filistin Devlet Başkanı olarak görevlendirmiştir.

5.3.2. 1990 ve 2003 Körfez Savaşları

-İran-Irak Savaşı’nın sona ermesinden kısa bir süre sonra Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, petrol gelirlerinden istifade etmek için 1990’da Kuveyt’i işgal etti.

-Körfez Savaşı olarak adlandırılan bu savaş, dünyanın yeniden yapılanmasının ilk aşaması oldu.

-ABD liderliğindeki koalisyon güçleri, Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak için Irak’a müdahalede bulundu.

-Bu müdahaledeki esas hedef petrolün Batı’ya akışının sorunsuz bir şekilde sağlanmasıydı.

-Çöl Fırtınası Operasyonu adı da verilen Körfez Savaşı, 17 Ocak 1991’de başladı.

5.3.3. 11 Eylül Sonrası ABD Dış Politikası

-Dünya tarihinin en önemli terör saldırılarından biri olan 11 Eylül saldırıları, El Kaide tarafından gerçekleştirilmiştir.

-11 Eylül saldırılarının ABD’nin merkezine yapılması, terörist grupların ABD’yi doğrudan vurma gücüne sahip olduğunu göstermiştir.

-Saldırılar sonrası ABD, terörizme karşı savaş adı altında daha saldırgan bir dış politikaya yönelmiştir.

-ABD yönetiminin uluslararası olaylara bakışı “Ya bizimlesiniz ya karşımızdasın.” şeklinde olmuştur. ABD, 11 Eylül saldırılarını gerçekleştirdiği gerekçesiyle Taliban’dan Afganistan’da bulunan El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in teslimini istemiştir.

-Taliban’ın Bin Ladin’i teslim etmemesi üzerine ABD ve İngiltere ordusuna ait savaş uçakları, 7 Ekim 2001’de Taliban ve El Kaide hedeflerini bombalamıştır

-ABD, Afganistan’daki Taliban ve El Kaide karşıtı grupları kullanarak karadan da müdahalede bulunmuş ve 13 Kasım 2001’de başkent Kabil’e girmiştir.

-El Kaide: Afganistan-SSCB Savaşı sırasında Usame Bin Ladin tarafından kurulmuş bir terör örgütüdür.

-Taliban: Ahmed Şah Mesud önderliğindeki etnik temelli Afgan koalisyon hükümetini 1998 yılında deviren Paştun, Afgan ve Pakistanlı kökten dinci milis kuvvetlere verilen isimdir.

-ABD, Afganistan’ın işgali sürecinde ulusal ve uluslararası alanda kendisini terör mağduru göstererek koşulları lehine çevirmiştir.

-Pakistan, 11 Eylül saldırıları sonrası terörle mücadelede ABD’nin yanında yer aldığını ve ABD’nin müttefiki olduğunu bildirmiştir.

-ABD, Güney Sudan’ın bağımsızlığında hem devlet hem de sivil toplum düzeyinde önemli rol oynayarak bu ülkenin bağımsızlığının garantörlüğünü üstlenmiştir

-Referandum sonucunda 9 Temmuz 2011’de Güney Sudan, bağımsızlığını ilan etmiştir.

-Amerika’nın Bush ve Obama dönemlerinde daha belirgin hâle gelen Sudan siyasetinin temelinde; Güney Sudan’daki petrol rezervlerine sahip olma, bölgede artan Çin etkisini kırma ve Etiyopya, Kenya, Uganda gibi bölgesel ortaklarla iş birliği yapacak yeni bir devlet kurma düşüncesi yatmaktadır.

5.3.4. Orta Doğu’da Su Sorunu

-Dünyada küresel ölçekte ön plana çıkan su sorunu, Orta Doğu coğrafyasında yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. -Orta Doğu’daki pek çok ülke petrol bakımından zengin rezervlere sahip olsa da tatlı su kaynakları açısından oldukça fakir durumdadır. Bu nedenle Orta Doğu ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkların en büyük nedenlerinden biri sudur.

-Orta Doğu’da Asi, Dicle ve Fırat nehirleri gibi sınır aşan akarsuların paylaşımı bölge ülkeleri arasında sorunlara neden olmaktadır.

-Yaşanan siyasi anlaşmazlıklar, suyun paylaşımına stratejik bir özellik kazandırmış ve su kaynaklarına sahip olmak siyasi ve uluslararası bir sorun hâlini almıştır.

-Türkiye-Suriye-Irak arasındaki ilişkiler 1920-1960 yılları arasındaki dönemde olumluydu.

-Bu yıllarda Fırat-Dicle nehirleri ve kollarının fazlaca tüketilmesine neden olacak büyük projelere başlanmamıştı. -1960'tan sonra Türkiye ve Suriye, Fırat-Dicle sularının enerji ve sulama amacıyla kullanımını olanaklı kılacak projeler geliştirmeye başlamışlardır.

-Türkiye’nin sınır aşan akarsuları olan Fırat ve Dicle nehirleri için Türkiye’nin görüşü ile Suriye ve Irak’ın görüşleri farklıdır.

-Türkiye'ye göre suya kaynaklık eden ülke ile suyun aktığı ülkeler arasında eşit egemenlik ve eşit paylaşım hakkı söz konusu değildir.

-Türkiye, Orta Doğu ülkeleri ile bazı projeler gerçekleştirerek Orta Doğu’ya su sağlamayı amaçlamıştır.

-Turgut Özal, GAP'tan da kaynaklanan siyasi baskıları azaltmak ve Orta Doğu’ya su taşımak için 1986’da Barış Suyu Projesi'ni önermiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt