Kimekler (Kimek Devleti)

Kimekler (Kimek Devleti)
Ekteki resimleri görmek için kayıt olmalısınız

Kimekler

Orta çağ’da Türk Anayurdu'nun batı kesiminde yaşayan Kimekler (Kimegler), eski ve büyük bir Türk ulusudur. VIII. yüzyıl ortalarından XI. yüzyıl ortalarına değin süren bir devlet de kurmuşlardı.
Kaynaklar
Kimekler'in yaşamış olduğu bölgenin yerli tarih kaynakları son derece kıttır. Orada yürütülen arkeoloji araştırmaları pek yetersiz bulunduğu gibi, yazılı tarih kaynakları da henüz ele geçmediğinden, Kimek Ülkesi'nin iç haberleri yoktur. Kök-Türk çağı yazıtlarında (VIII. yy.) Kimekler veya bu boybirliğinde bulunan öteki boylar üzerinde bilgi verilmemektedir.
Komşu bölgelere ait yabancı kaynaklar da titizlikle taranarak, incelenmemiştir. Çinlilerin kuzeybatı yönünde ve oldukça uzakta bulunmalarına rağmen onların Kimekler'i bildiklerini Saray Yıllıkları'ndaki kayıtlardan anlaşılmatadır. Bazı eski kayıtlarda, IX. ve X. yüzyıla ait İslâm coğrafya eserlerinde bulunuyor. Bunlar düzenli ve etraflı değil, tüccar ve gezginlerden derlenmiş küçük bilgilerden ibarettir.
Kimek Adı
Kimek (Kimäk) boy adı, Kime (kéme) “gemi” sözcüğünün ilk şekli olan“Kimeg”den alınmış olabilir. Bilindiği gibi onlar Ertiş (Irtış) ırmağı'nın iki yanında yaşamışlardı. İşte bu büyük akarsuyu geçmek için, onların kullandıkları bir tür gemiden alarak komşularınca verilmiş olabilir. Türk boybiliminde böyle kullanılan hayvan veya eşyanın boya ad olarak verildiğini biliyoruz. Nitekim biçimce buna benzeyen “Kanglı” ve “Kayıg” adlı boylar da eski kaynaklarda geçmektedir.
Tarih
Kimekler tarih sahnesinde Ertiş'in orta boyunun iki yanında ve daha çok doğu yöresinde iken görünmüşlerdir. Burası Türk Anayurdu'nun batı kesimidir. Kimekler'in ilk yurtları, belki yine burası idi. Belki de Ertiş'in doğusundaki Altaylar'dan yayılarak, buraya indiler. Türk ilkçağı başlarında Ertiş boyunda başka Türk boyları bulunduğuna göre, bu ikinci ihtimal daha mümkün görünüyor.
Kimekler, yakın komşuları Fars destanı tarihinde yer almıştır. Gerçekten Kimekler'in Turan ötesi komşusu olan Farslar'ın eski destanlarında bu ulusun adı geçmektedir. Fars söylentilerini derleyerek “Şehname” adlı büyük eserini ortaya koyan ünlü şair Tus'lu Firdevsî (935?-1020?) Turan'ın büyük hükümdarı Afrasyab (Alp Er Tunga)'ın İran Hükümdarı Keyhusrev'e yenilip, geri çekildiğinde, Kimek ülkesine ve “Derya-yi Kimek”e gittiğini anlatır.
VII. Yüzyılda
Bu yüzyılda Kimekler'in Altay dağlarının kuzey batısında ve Ertiş (Irtış) ırmağının orta kıyılarında yaşadıkları anlaşılıyor. Bu durumda, Batı Kök-Türk Kağanlığı'nın sınırları içinde ve onların hakimiyeti altında olmalıdırlar. Yüzyıl boyunca Batı Kök-Türk Kağanlığı zayıfladığı ölçüde, onun idaresi altında bulunan boylar, bağımsızlığa doğru gidecekler ve kendi idarelerini kazanacaklardır. Yine bu arada yüzyılın sonlarına doğru Çu havzası merkez olmak üzere Türgiş devleti de kurulacaktır.
VIII. Yüzyılda
Yüzyılın ortalarına değin İli havzası, Batı Türkleri'nden bir bölük olan Türgişler eline geçmiş bulunuyordu. Geçen yüzyılın sonlarına doğru, kurulan bu Türgiş Kaganlığı'nın, hâkimiyet alanı İrtiş'in orta havzalarına uzanmış olsa gerektir. Bununla birlikte Türgiş-Kimek münasebetleri üzerinde hiç bir bilgimiz yoktur. Öte yandan Gök Türk çağı yerli kaynaklarından olan ve yüzyılın ilk yarısına ait yazıtlarda “İrtiş” adı birkaç kere anılır ise de, onun kayıtlarında hangi boyların yaşadığı belirtilmemiştir.
Yüzyılın ortasında, doğu ve batıdan uzanmış iki istila ordusu, Arap ve Çin orduları karşı karşıya geldi. Her ikisi de bölge için hakimiyet mücadelesinde idi. Kimekler'in güneyinde yaşayan Karluklar'ın, 751 yılı yazında Talas yakınında yapılan büyük savaşta Araplar yanında yer almasıyla, Çinliler büyük bir yenilgiye uğrayıp çekildiler. Bununla birlikte Arap kumandanı da, bölgedeki hakimiyetini kuramadı. Böylece Isık Köl'ün batısında uzanan Talas yöresi adı geçen Karluklar'ın idaresi altına girdi. Oradaki bazı boylar, otlaklarını bu yeni hakime bırakarak kuzeybatıya doğru çekilmek zorunda kaldı. Karluklar'ın gittikçe güçlenmesi sonucu, 765 sıralarında Türgiş devleti de artık kesin olarak dağıldı. Bununla Çu havzası onların sınırı içine giriyordu. Öte yandan daha 745'lerde Uygur, Kartuk ve Basmıllar'ın akınlarıyla doğudaki Gök-Türk Kağanlığı da çökmüş bulunuyordu.
Doğu ve Batı Türkistan'da arka-arkaya gelen bu olaylar sonucu Orta Asya'daki siyasî durumun değişmesi sırasında, Kimekler de VIII. yüzyıl ortalarında bağımsızlıklarını almış ve devletlerini kurmuş olmalıdırlar. Onların bir çok boydan kurulmuş bir ulus olduğunu biliyoruz. İşte gerek bununla ilgili sonraki haberler, gerek çağın benzer Türk devletleri gözönünde tutulduğunda, bu devletin göçerevli büyük boylardan kurulu birlik niteliğinde olduğu anlaşılıyor. Devlet idaresinde “Hakanlı” derecesinde bir teşkilat kurmuş olan boybirliğinin en kalabalık boyu belki daha başta Kıpçaklar idi.
Kimek devleti ile ilgili en eski bilgi Arap elçisindendir. Emeviler'in yıkılışı ve Abbasîler'in çıkışı sıralarında Halife tarafından Tokuz-Oğuz Hakanı'na elçi olarak gönderilmiş Bahroğlu Temim (Temim b. Bahr el-Muttavvi'î), raporunda Kimekler'i de gördüğünü, hükümdarlarını ve göçerevli hayatlarını anlatarak belirtilmiştir (760-800?).
Bu yüzyılın son çeyreğinde Oğuzlar'ın Doğu Türkistan'ın Selenge bölgesindeki yerlerinden batıya doğru hareketle, bir aralık Kara ve Ak Ertiş'de Kimekler'in güneyinde komşu kaldıklarını, Arap kaynaklarının Abbasî halifesi Mehdî çağına (775-785) ait haberlerinden öğreniyoruz. Arap tarihçisi Ali el-Mes'ûdî, Oğuz, Karluk ve Kimekler'in birleşerek Peçenekler'e karşı mücadeleye giriştiklerini anlatır.
Ona göre adı geçen boylar, Aral gölü kuzeyi ile Hazar arasında yaşayan Peçenekler ile Peçni, Bacgırd (Başkurd) ve Nugerde adlı boylar üzerine saldırmışlardır. Bu Peçenekler'in doğusunda Kıpçaklar ile Oğuzlar bulunuyordu. Amansız bozkır mücadelesi sonunda Peçenekler, yenilmeleri sonucu otlaklarını (ve yurtlarını) onlara bırakıp batıya doğru çekilmeye başlayacaklardır. Böylece Peçenekler'i biz daha sonra doğu Avrupa'da, Kuzey Kafkaslar'da ve Hazarlar arasında yer almış göreceğiz. Bu haberlerden anlaşılıyor ki, batıya gelen Oğuzlar, eski yakınları olan boylar ile birleşerek, kendilerine yurt bulmak üzere adları geçen boylara karşı mücadeleye girmişlerdir. Bu bozkır mücadelesi, VIII. yüzyıl sonları veya IX. yüzyılın başlarında Oğuzlar'ın yeni yerlerine yerleşmesiyle bitmiştir. Büyük bir kısmı Avrupa'ya doğru göçe başlayan Peçenekler'den, eski yerlerinde kalan az sayıdaki uruglar ise, yeni gelen Oğuz ulusu içine gireceklerdir. Bunları Oğuzlar'ın sonraki 24'lü boy düzeninde buluyoruz.
IX. Yüzyılda
Bu yüzyıl sırasında, yine Ertiş ırmağı boyunda ve bugünkü Kazakistan'ın kuzeydoğu illerinde, fakat çok daha yayılmış olarak, büyük Kimek devleti varlığını sürdürdü. İslâm coğrafyacılarının Ortaasya'dan ilk bilgileri derlediği sırada Batı Türkistan'ın kuzeydoğusunda henüz İslâm'ı kabul etmemiş bir çok Türkboyu göçerevli yaşıyordu. Coğrafyacılar, Oğuzlar (Guz)'ın kuzey doğusundaki çok geniş bozkırda ve Ertiş ırmağı boyunda Kimek adlı büyük bir Türk ulusunun bulunduğunu, onların batıda İtil veya Kama Irmağına değin uzanan yerleri idareleri altında tuttuklarım belirtiyorlar. Bu durumda Türkistan'ın kuzeyinde batıdan doğuya sırasıyla Oğuz devleti, Kimek devleti ve Kırgız Begliği'nin bulunduğu anlaşılıyor.
Kuman-Kıpçak meselesi üzerine eğilenlerden Çek bilgini D.A.Rasovsky, bu IX. ve X. yüzyılda Ertiş ile Ural arasında yaşayan Kimek boyunun aslında Kuman olduğunu, bunların bir oymağını Kıpçaklar'ın teşkil ettiğini, X. yüzyıldan başlayarak bu Kıpçak adının yavaş yavaş bütün Kimekler'e ad olduğunu ileri sürmüştü.
X. Yüzyılda
Onuncu yüzyılda Batı Sibirya'nın Güney yarısında Kimek Hakanlığı,büyük bir ulus halinde hayatına devam ediyordu. Ülkenin batı kesiminde Yayık (Ural) ırmağı'na değin uzanan yörede, birlikten bir boy olan Kıpçaklar yayılmışlardı. Komşuları olarak doğuda Kırgızlar, güneydoğu'da Karluklar, güneybatı'da Oğuzlar bulunuyordu. Kimek devletinin sınırları, yüzyılın ikinci yarısında güneyde Seyhun boyundaki Savran kasabasına,batıda ise Ak İtil ırmağı kaynaklarına dayanmıştı.
Yüzyılın başında kuzeydoğu Çin'den çıkmış olan bir Moğul boyu olan Kıtanlar (K'itan, Kıtay, Khitay) bir devlet kurdular (916). Bunun sonucu olarak oradaki bazı Türk boyları batıya çekilmeye başlamıştır. Kıtan sürüleri, 924 yılında Selenge havzasını işgal ettiler ve Karabalık (Kara-Balgasun) kentine de girdiler. Onların akınları sırasında, 840 yılından beri oralarda bulunan Kırgızlar da sürülüp atıldı. Yukarı Kem (Yenisey) ve Kobdo yöresi bozkırına geçen Kırgızlar ise, oradaki Türk boylarını batıya sürdüler.
Yüzyılın ortalarında Kimekler'in batıya doğru yayılması sürüp gitti. Batı kesimindeki boylar, Ural sıradağlarının güneybatı yöresine. Çim (Emba) ve Yayık (Ural) ırmakları vadilerine hakim oldular. Bu arada Hazar denizi kıyısına da ulaştılar. Coğrafyacı Istahrî (933-51)'ye göre. Kimek ile Guz (Oğuz) arasındaki sınırı İsil (Atıl, İtil?) ırmağı çizer.
Son araştırmalara bakılırsa X. yüzyılda Ortaasyadaki Türk boyları şöyle dağılıyordu: En doğuda Nanşan yöresinde Sarı-(Uygur) lar, onların batısında Kâşgar'a değin uzanan alanda Karahanlılar Hakanlığı, Isık göl havzasında Türkmenler ve Karluklar, kuzeyde Altaylar'a varan yörede Kimekler, bunların doğusunda Kırgızlar, Kimekler'in batı kesiminde Tobol-İşim havzasında Kıpçaklar, onların güneyinde Ertiş-Seyhun-Yayık arasında Oğuzlar.
Kimekler için bir bölüm ayrılmış bulunan Hudûdü'l-Âlem (982)'de, onların hükümdarlarına “Hakan” denildiği belirtilir. Bu kayıt, Kimekler'in bağımsız devletini ve bu devletin niteliğini açıkça göstermektedir.
XI. Yüzyılda
Güneybatıya sarkmaya devam eden Kimekler ve Kıpçaklar, yüzyılın başlarında Seyhun'un orta ve aşağı kıyılarına da hakim oldular. Aşağı Ertiş-İşim Tobol havzasında bulunan Kıpçaklar, çoğalarak daha geniş bir alana yayılmışlardır. Bu sıralarda batı komşuları Hazarlar içine girdikleri de düşünülebilir.
Yüzyılın başlarında Kıtanlar'ın batıya doğru akınları gelişmeye başlamıştır. Bu sıralarda Kumanlar'ın ilk yurtlarından batıya doğru göçleri de, Kuzey Çin'deki Kıtan devleti'nin bu baskısına bağlanmaktadır, Şerefüzzemân Tâhir Mervezî (1120?)'nin aktardığına göre, Kunlar Kıtay (Kıtan)'dan korkarak göçtüler. Arkadan gelen Kaylar, onları daha ileriye sürdü. Onlar Sarı'yı, onlar Türkmenler'i, onlar Oğuzlar'ı, onlar Peçenekler'i iterek yurtlarını aldılar, işte bu sıralarda, Aral Hazar bölgesindeki Peçenekler'in kuzeyinde Hazarlar, doğusunda Kıpçaklar, güneyinde Oğuzlar bulunuyordu, İbn el-Esîr'de anlatılan 1012-13'de Türkler'in Çin'den çıkışı haberi de yine bu Kun ve Sarı (Uygur)lar'ın Türkmen yurduna gelişi olmalıdır.
Gerçekten, 1004 yılında Çin ile barış yapan Kıtanlar, önce Kore ve sonra Gobi üzerine döndüler. Bu sonuncu bölgeden de, 1009 yılında Uygurlar üzerine yürüdüler ve onlardan Batı Kansu ile Kan-çov ve Suçov kentlerini aldılar. 1017 sırasında Kıtan sürüleri, Karahanlı devleti sınırları içindeki Kaşgar bölgesi ile Isık Köl yöresine de girmişlerdir. Çağın kaynaklarına bakılırsa, Kıtanlar 300 bin çadır halkı halinde (toplamı belki iki milyona yakın nüfus) Karahanlı ülkesini istilaya başlamış oluyordu. Bazı öncüleri ise Isık Köl'ün batısında bulunan başkent Balasagun'a sekiz günlük yere yaklaşmışlardır, işte bu ağır akın ve istila, Ortaasyadaki Türk boyları arasında yeniden büyük bir boylar göçü doğurdu. Göçebe Kıtanlar'ın bütün varlıklarıyla Türk boyları yurtlarına saldırışı, gerçekten ağır bunalıma yol açmış ve Türk boyları da bir birbirini yerlerinden sürerek, büyük bir göçe başlamışlardır.
XI. yüzyılın ilk yarısındaki büyük boylar göçü, Kimek ulusu üzerinde de kötü tesir bıraktı. Boybirliğinde ağır bir bunalım doğdu ve birlik bozuldu, öyle anlaşılıyor ki, yüzyılın ortalarına doğru ülke içindeki karışıklar çoğaldı ve zayıflamış bulunan merkezî idareye karşı baş kaldırmalar arttı. Öte yandan büyük nüfusa sahip Kıpçaklar'ın çevredeki boylar üzerinde hakimiyet kurmaya girişmesi, ayrıca bunlardan bir kısmının batıya doğru göçe başlaması, Kimek devleti'ni çözmüş olmalıdır. Boybirliğinin dağılışı ve merkezî idarenin çöküşü o derecede anî ve kesin olmuştur ki, yüzyılın ikinci yarısında Kimek devleti ve ulusunun adı bile unutulmaya başlamıştır. Onun yerini en kalabalık boy olarak Kıpçaklar aldı. Bu son husus, yurtta kalan Kıpçaklar'ın üstün sayılarıyla belki boybirliği idaresini ellerine geçirmeleri demek olabilir. Kimek ülkesindeki bütün boylar da bu Kıpçaklar'a bağlanmıştır.
Değerli eseri “Dîvanü Lügati't-Türk'ü yüzyılın ikinci yarısı ortalarında bitiren Karahanlı ülkesinden Kâşgarlı Mahmud Beg, Kimekler'den hiç söz etmez. Bu eserde, sadece, Kimek boybirliğinden olan ve yine Ertiş boyunda yaşayan Yimekler (Yemekler) tanıtılmış ve onların da Kıpçaklar'ın bir “cifi (oymağı) olduğu belirtilmiştir. Ancak Kaşgarlı, bu bilgiye hemen şunu da katmıştır: “Bizce onlar Kıfçak'tır, ama Kıfçak Türkleri kendilerini ayrı sayarlar.” Bu küçük açıklama bazı mühim hususları akla getirmektedir: Kimek boybirliği artık iyice dağılmış ve o toplayıcı ad unutulmuştur. Birlikten belki sadece Kıpçaklar ile Yimekler yerlerinde kalmışlardır. Pek kalabalık olan Kıpçaklar ise, kendilerini ayrı belki de üstün saymaktadırlar.
Kimek ulusu, benzerlerinde olduğu gibi, bir çok Türk boyunun birleşmesinden ortaya çıkmış idi. XI. yüzyılın ortalarında olan dağılma sonunda, bu birliğin boylarından bazılarını ya tek başına kalmış veya başka boybirlikleri içine girmiş bulmaktayız.
Birliğin en kalabalık boyu olan Kıpçaklar, batı Sibirya bozkırı ile Hazar Denizi kuzeyinde yayılmışlardı. Bunlardan bir kısmı Kumanlar ile birlikte orta Avrupa'ya doğru uzandı. Ve orada yeni bir boybirliği devleti kurdu. Kendi alanlarında kalanlar ise, XV. yüzyılda yeni etnik toplumlar kurulana değin varlıklarını sürdürdüler.
Yimekler'in durumu da Kıpçaklar'ınki gibi oldu. Bir kısmı yerlerinde kalırken, bir kısmı Kıpçaklar yanında Doğu Avrupa'ya geçti. Muhammed Nesevî (1241)'nin verdiği bir malumatta, Yimekler'in XII. yüzyılda Seyhun boyuna indiklerini ve oralarda Harizmşahlar devleti hizmetine girdiklerini öğreniyoruz. Bu devletin bazı askerî sefer ve başarılarında büyük rol oynamışlardır. Avrupa'ya giden Yimekler'den bir bölüğünü daha sonra, XIV. yüzyıl başlarına ait bir başka bilgiye göre, Altınordu Devletindeki Kıpçaklar arasında buluyoruz.
Birlikten başka bir boy olan Bayandurlar, galiba çok kalabalık ve yaygın değil idiler. Bunlar sadece Oğuz ulusu içine girdiler. Daha sonra Türkiye'ye doğru akan Oğuzlar arasındaki Bayandurlar'dan Akkoyunlu soyu XV. yüzyıl başlarında Doğu Anadolu ve Azerbaycan'ı içine alan bir devlet kuracaktır.
Kimek boybirliğinin öteki boylarının dağılıştan sonraki durumu üzerinde şimdilik bilgimiz yoktur. XIX. yüzyıl ile XX. yüzyıl başında Ortaasya'da yaşayan Türk boyları ve uruğları arasında Kimek boy adına rastlamıyoruz.
Kimek Ülkesi
Kaynaklarımızdan anlaşıldığına göre Kimek ülkesi, Batı Sibirya ovasında içinde kalan geniş bir bozkır alanı idi.
Ülkenin asıl merkezini Ertiş'in orta boyu teşkil etmekteydi. Birlikteki boyların nüfusu arttıkça ve bunlar da yayıldıkça sınırlar genişlemiştir. Bu Türk ülkesinin sınırlarını belirleyen bazı bilgileri İslâm coğrafyacılarının küçük kayıtlarında buluyoruz. Coğrafyacı Muhammed el-Mukaddesî, X. yüzyılda Güneybatı sınırının Seyhun havzasındaki Sabrân ile Şağlcan kasabaları yakınlarından geçtiğini söyler. Bunlardan Savran (Sabran), Oğuz (Güz) ve Kimek yurtları sınırına bakan bir kasabadır. Şağlcan ise, Kimek ülkesi sınırında, etrafı sur ile çevrili büyük ve zengin bir kasabadır. İbn Havkal'ın kayıtlarından da bu sınırın Batıda Ak-İtil ırmağı başlarına uzandığı sanılıyor.
Kaynaklarımızın çeşitli haberlerinden Kimek ülkesinin komşularını da öğrenebiliyoruz. Bunlara göre, ülkenin doğusunda Kırgızlar (Kırgız Begliği) vardı. Onların bugünkü Altaylar ile daha doğusunda bulundukları biliniyor. Batıda Peçenekler yaşıyordu. Hudhüdü'l-Alem (982)'de bu Peçenek yurdunun her haliyle Kimekler'inkine benzediği belirtilmiştir. Peçenekler'in yerini sonradan Oğuzlar (Oğuz Devleti) aldılar.
Güneydoğudaki Tokuz-Oğuzlar ile aralarında bir bozkır (sahra) uzanırdı. Yine güneyde Kara Ertiş yöresinde, muhtemelen Oğraklar bulunmaktaydı. Güneybatı yönündeki alanda ise, Karluklar, Türkmenler ve Oğuzlar yayılmışlardı.
Boy Düzeni
Kimek ulusu, kaynakların açıkça anlattığı gibi, bir boy birliği teşkil ediyordu. Bu kuruluşta onların bir çok boy ve uruktan meydana geldiği muhakkaktır. Ancak Kimek ulusundaki boy düzenini, bütün bölüntülerin adlarını ve sayısını hiç bir kaynakta bulamıyoruz. Hudûd (982)'a göre, Kimek ülkesi on bir (bir de Hakan bölgesi varsa, on iki) bölge (İl)'den kurulmuş idi. Bunların her biri ulusu meydana getiren boylara ait ise, düzende o sayıda büyük boy bulunuyor demek olmalıdır. Halbuki Gerdizî (1050), muhakkak daha eski bir kaynaktan aktardığı Kimek destanında yedi boyun adını vermiştir. Bu iki kaydı birleştirirsek, Kimek boy birliğinin başlangıçta yedi boy ile kurulduğunu, sonraki katılmalar ile bunun on ikiye çıktığını düşünebiliriz.
Gerdizî'nin aktardığı destân'a göre, hepsi kişi adı kökünden olan boy adları şöyledir: İmi-Eymi-İmey, İmek-Emek (Yimek), Tatar, Balandur (Bayandur), Khıfçak (Kıpçak), Lankaz-Lanıkaz, Aclad (?),
Uzun süre birlik içinde kalan Kıpçaklar, sonraları Batı Sibirya'dan Orta Avrupa'ya uzanan pek geniş bozkırların hakimi olmuşlardır. Onların Kumanlar ile ayrı bir boybirliği devleti de kurduklarını biliyoruz. Altınordu öncesi ve sonrası etnik kuruluşların içinde bu boyun büyük yeri vardır.
Haklarında az bilgimiz olan Yimekler'i Kaşgarlı Mahmud Beg tanıyordu. Birlik dağıldıktan sonra bir kısmı Seyhun boyuna inmişler, bir kısmı da Altınordu'dak i Kıpçaklar içinde görülmüşlerdir.
Kimek boy birliğine sonradan hangi boyların katılmış olabileceğini açıkça bilemiyoruz. Bununla birlikte Kimek ülkesindeki üç bölgeden birinin adı olan “Kırkızhan” dikkate alınırsa, birliğe bir Kırgız boyunun da katılmış olduğu anlaşılıyor. Oğuzlar'a komşu bölgede yaşayan ve sonraları Kıpçaklar ile birlikte bulunduğu görülen Kanglı boyu da bu birliğe katılmış olabilir. Nitekim yurtları Kıpçaklar'ınkine pek yakın idi.
Devlet Yapısı
Kimekler'in VIII. yüzyılın ortalarında, Doğu Gök-Türk ve Türgiş devletlerinin tarih sahnesinden çekilmeleri üzerine bağımsızlıklarını ilân eden öteki Türk boyları gibi, bir devlet kurduklarını biliyoruz. Ancak bu devlet ne nitelikte idi? Çünkü Türk ilk çağı boyunca Türkler'de iki türde devlet yapısı görülmüştür.
Bunlardan birincisi derecesi bir-iki boydan kurulan “Boy begliği”, ötekisi büyük boylar birliğiyle oluşan “Hakanlı devlet” yüksekliğinde idi. Bu ikincisi, pek çok büyük boyun katılmasıyla geniş bir alana hükmeden ve idaresi aristokrat nitelikte tek bir soya dayalı devlettir. Devlet özelliği bakımından daha köklü, daha geniş teşkilatlı ve daha büyüktür.
Kaynaklarımızdan Ali el-Mes'ûdî, “Murûc” (943) ile “Tenbîh” (956) adlı eserlerinde, onlardan “Kimek Yabguluğu” olarak söz etmiştir. Aynı yüzyılda ve bu devlete daha yakın yerde yazılmış “Hudûd” (982)'da Kimek hükümdarının unvanı “Hakan” olarak verilmiştir. Gerdîzî (1050) ise, herhalde eski bir kaynaktan alarak başbuğlarına “Baygu (Yabgu)” unvanını veriyor. Bu kayıtlara bakılırsa, ister Yabgu, ister Hakan olsun, ikisi de Kimekler'in Hakanlı devlet düzenine sahip bulunduğunu ortaya koymaktadır.
O halde özet olarak, Kimek devlet yapısı Hakanlık derecesindedir. Bir çok büyük boyun birliğinden kurulmuştur. Devlet idaresi aristokrat nitelikte ve Hakan soyu elindedir. Bu büyük devlet göçerevli hayvan besleyici boyların iktisadını ve hukukunu ön planda tutar. Bölgelerde Hakan soyundan kişiler veya birliği oluşturan boyların beğleri hakimdir.
Kimek Devleti'nin devlet teşkilatını bize kısaca Hudûd tanıtıyor. Verdiği bilgiye göre, ülkenin başında “Hakan” unvanlı bir hükümdar bulunuyordu. Onun idaresi altındaki ülke on bir (belki kendisininki ile on iki) İl'e ayrılmıştır. Her ili kendi hâkimi idare etmesiyle, illerde on bir “âmil” vardır. Bu orun, idarecinin kendi soyuna mahsustur. Yeri, çocuklarına veraset yoluyla verilir. Her il'in de kendi içinde boy ve uruğlara ayrılmış bulunacağı da düşünülebilir.
Kaynaklarda geçen bazı unvanlardan Kimek Devleti'nin üst orunları hakkında bilgi edinebiliyoruz. Bu unvanları zaten ilk ortaçağ'daki Türk devletlerinde de bulmaktayız. Unvanların başında “Hakan” geliyor. Eski ve asıl şekli “Kağan” olan bu unvan, bağımsız devlet başkanına verilirdi. Hakan'ın saraydaki eşi olan kadın “Hatun” ilk çağlardan beri bütün Türk devletlerinde kullanılmıştır. “Yabgu” (Kimek destanı vb.) ve “Şad” (Kimek destanı) unvanları, oldukça eski bir geçmişin eseri olarak, Hakan'ın yakınlarına, kendi idaresindeki ülkenin bir bölümünü idare etmek üzere verdiği bir vazife unvanı idi. Ancak bunlar yer ve zamana göre, biri önde öteki arkada tutulmuştur. Yüksek seviyedeki başka bir unvan da “Tutug” (bir okuyuşa göre: Totok)'dur (Kimek destanı ve Mücmelü't- Tevarih). Bu, bir bölgenin askerî-mülkî idarecisine verilirdi.
Kültür
Kimekler, gerek kaynaklarındaki bilgilerden ve gerek günümüze kalan dil kalıntılarından açıkça anlaşıldığı üzere, Türk diliyle konuşuyorlardı. Elimizdeki dil kalıntıları dikkatle incelenince, Kimek Türkçesinde iki ağız bulunduğu da ortaya çıkıyor. Ülke nüfusunun büyük kısmı, komşu Oğuzlar ile birlikte Ana-Türkçe (Y-Türkçesi) konuşmakta idi. En kuzey batıda bulunan bir kısım Kıpçaklar ile bir kısım Yimekler ise, Bulgar Türçesi (S-Türkçesi) tesirinde bir ağıza sahip idiler.
İlk çağlar boyunca bütün Türk devlet ve boylarında olduğu gibi, Kimekler'de de Kamlık (Şamanizm) dini hakim bulunuyordu. Onların Gök'e (Tanrı'ya) taptıkları, Atalar ruhu'na ve Ateş'e de büyük saygı gösterdikleri biliniyor. Kimekler'de “Su kültü” bulunduğu Gerdizî'nin aktardığı Kimek destanından ortaya çıkıyor. Orada belirtildiği üzre, onlar Ertiş ırmağı'nı ulu Tanrısı sayarlarmış. İshak ibn el-Hüseyin (XI. yy)' in yazdığına göre de Kimekler ölen kişilerin cesetlerini yakarlar ve küllerini büyük akarsulara (Ertiş ırmağına) dökerlermiş. Ünlü Arap gezgini, Ebu Dulaf (Mis'ar b. Muhalhil, 941) Kimekler'de bir Yada taşı bulunduğunu haber veriyor.
Kimek ocakları (âile)'nda ataerkil hakimiyet vardı. Bu, ilk çağdan gelen bütün Türk boylarında böyledir.
Onlarda hayat tarzlarından başlıca iki unsurun hakim bulunduğu anlaşılıyor. Nüfusun büyük çoğunluğu, göçerevli bir hayat tarzı sürdürürdü. Kuzey kesimindeki ormanlık yerlerde yaşayan Kimekler, oldukça yerleşik bir yaşayışa sahip idiler. Sayıca çok az olan bu oturaklar, daha çok avcılık ile geçinirlerdi. Bu oturaklar dışındakiler, hayvan besleyiciliği (çobanlık) ile meşgul olurlar, geçimlerini bunların ürünleriyle sağlarlardı. O halde Kimek Devleti'nin asıl iktisadî yapısı bu hayvan besleyiciliğine ve onlardan alınmış ürünlere dayanmaktaydı. Geçimlerinin bir yolunun da avcılık olduğu bilinmektedir. Kimekler samur (semmûr) kakım ve sincap gibi kürklü hayvanları avlarlardı. Onların kışın karlı günlerinde kürk hayvanı avına çıktıklarını Mervezî anlatır. Avcılık, yerleşik Kimekler'de asıl geçim, göçerevlilerde ise yardımcı meşguliyet olarak kabul edilmişti. Ocakların bütün servetlerini büyük hayvan sürüleri teşkil ederdi. Besledikleri ve ürettikleri hayvanların başında at, sığır ve koyun gelirdi. Gerdîzî'nin anlattığına göre, Ertiş ırmağının yukarı boyunda binlerce vahşi at bulunuyordu. Kimekler, kementler ile bu atlardan yakalar ve ehlileştirirlerdi. Yine bu kaynak, onlarda deve bulunmadığını, getirilse bile çok yaşamadığını belirtir.
Göçerevli Kimekler'in besledikleri büyük sayıda ki hayvanları kışın kendi sert iklimlerinde korumaları çok güç olurdu. Oğuzlar ile iyi anlaştıkları yıllarda kış şiddetli olunca hayvan sürülerini alır, Oğuzların yaylalarına geçerlerdi. Sert soğuklarda bineklerini götürdükleri bir bölge Oğuz yurduna yakın Ak tag (Ök tag) idi.
Göçerevli Kimekler, hayvan besleyicisi olmaları dolayısıyla yılı yaylak ve kışlak denilen belli iki yöre arasında yarı göçebe geçirirlerdi. Yazın yaylakta otlaklarda, sulak yerlerde ve çayırlarda dolaşırlardı. Bu hayat tarzının bir gereği olarak büyük çadırlar altında barınırlardı. Keçeden yapılmış büyük otağlardan küçük çadırlara kadar değişik barınakları vardı. Kışın karlı günlerini soğuktan korunabilen vadi ve su kenarlarındaki kışlaklarında geçirirlerdi. Orada toprak altında ağaçtan su hazineleri yapmışlardı. Soğuğun şiddetlendiği günlerde sular donunca, kendileri ve hayvanlar bunlardan yararlanırdı.
Hudûd yazarı, Kimekler ile Kırgızlar'da giyimin tamamen aynı olduğunu belirtir. Bu tarz giyimin, zaten göçerevli yaşayışın gerektirdiği hususlara uygun birimlerden oluştuğuna göre, eş olması çok tabiidir Karda Kimekler'in kayak kullandıkları da belirtilir.
Kimekler'in yiyeceklerinin başında hayvanlardan elde ettikleri besinler gelirdi. Bol miktarda koyun, sığır ve at eti yerler, sütlerini de içerlerdi. Yaylakta semirtilmiş hayvanların eti ve sütü en iyi gıdadır. Etler kurutulup saklanarak kışın da yenirdi. Bu et kurutma usulü, bugün bizde de yapılan “pastırma” biçiminde olmalıdır, içecekleri arasında süt ve bundan yapılmış olan besinler vardı. Kimekler, at sütü de içerler ve bundan hazırladıkları mayalı içkiye de “kımız” derlerdi. Kımız, besin değeri yüksek bir içkidir.
Kimekler'in başta komşuları olmak üzere, birçok millet ile alış-veriş yaptıkları anlaşılıyor. Çevre ülkeler ile canlı hayvan ve ürünleri (et, deri, yapağı, halı, dokuma vb) üzerine ticaret yapılırdı. Ayrıca, avladıkları kürklü hayvanların postlarını da ihraç ederlerdi. Bunlara karşılık dışarıdan başka ihtiyaç maddeleri alırlardı. Ticarette paradan çok, değiş-tokuş'un esas alındığı düşünülebilir, İslâm tüccarlarının Oğuz, Kimek ve Kırgız illeri gibi ana yollar dışında kalmış olan Türk yurtlarında toplu halde çetin yollarda aylarca dolaşarak ticaret yaptıklarını, pazar açtıklarını biliyoruz. İslâm coğrafyacılarının haber kaynağı olan bu tacirlerin güvenlik içinde dolaşmaları da ayrıca dikkate değer bir husustur. Gerdizî ile Mervezî, Kimek ülkesinde tuz bulunmadığını, bunu dışarıdan temin ettiklerini belirtirler. Bu madde onlar için o derecede değerli idi ki, samur kürk ile değiştirmeye razı oluyorlardı.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt