Minber

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 0
  • Görüntüleme 723
  • Etiketler
    minber
  • Cevaplar: 0 Görüntüleme: 723
MİNBER


Camilerde cuma ve bayram namazlarında hatibin üzerine çıkarak hutbe okuduğu basamaklı mimarî unsur.


Sözlükte "yükselme; yükseltme" anlamlarındaki nebr kökünden türeyen minber kelimesi "kademe kademe yükselerek çıkılan yer" demektir. Genelde camilerde hatibin hutbe okurken daha iyi görülmek ve sesini daha iyi duyurmak üzere çıktığı basamaklı mimari unsuru, bazan da kürsü, koltuk, taht vb.ni ifade eder. Hassan b. Sâbifin müşrikleri hicvetmesi için Mes-cid-i Nebevî'de geçici olarak kurulan kürsüye minber deniliyordu.[74] Hz. Peygamber, cennet ehlinin oturacağı nurdan [75] ve aitın ile gümüşten yapılıp inci ve kıymetli taşlarla süslenmiş [76] minberlerden söz eder ki kelime burada "taht" veya "koltuk" anlamındadır. Rivayete göre ilk defa minber kullanan kişi Hz. İbrahim'dir.[77] Eski Ahid'de Ezra'nın, Musa'nın şeriat kitabını bu iş için yapılan ahşap bir minberin üzerinde okuduğu kaydedilmektedir [78] Günümüz sinagoglarında bulunan kürsülere Grekçe bemadan gelen bimah ve el-minberden almemar adları verilmektedir.[79]

Önceleri bir hurma kütüğüne yaslanarak konuşan Hz. Peygamber için hicretin 7 (628) veya 8. yılında ılgın ağacından iki basamak ve bir oturma yerinden (mak'ad) ibaret bir minber yapılmıştı. Yaklaşık 1 m. yüksekliğindeki bu minberin oturma yerinin Ön taraf köşelerinde muhtemelen uçları topuzlu iki dikme bulunuyordu [80] minber sade bir işçiliğe sahipti.[81] Hz. Ebû Bekir halife olunca Resûl-i Ekrem'e hürmeten minberin ikinci basamağına, Hz. Örner birinci basamağına, Hz. Osman ise altı yıl birinci basamağına ve ardından mak'adına oturmuştur.[82] Resûlullah'ın minberi asası ile birlikte "ûdân" adıyla anılır: Ferezdak bir beytinde bunu kastederek mülkün kendisine iki ûd ve bir hâtem (mühür) miras kalan kişiye ait olduğunu söyler.[83] Nitekim daha önce Muâviye b. Ebû Süfyân da minberi hâkimiyetini güçlendirmek amacıyla Şam'a taşımak istediğinde, Medine Valisi Mervân b. Hakem'e bir mektup yazmıştı. Ancak marangoz minberi sökmeye başlayınca güneş tutulmuş ve gündüz vakti yıldızlar görünmüştü. Bundan korkuya kapılan Mervân, Muâviye'-nin halka sesini daha iyi duyurmak için kendisinden minberin yükseltilmesini istediğini söyleyerek ona altı basamak daha ilâve ettirmişti.[84] Abbasî Halifesi Mehdî-Billâh, 161'-de (778) ifa ettiği hac sırasında minberi tekrar eski haline getirmek istemişse de İmam Mâlik onun tamamen dağılması endişesiyle bunu uygun görmemiş ve halife de kararından vazgeçmiştir. 654 (1256) yılındaki yangına kadar yerinde kalan ve bu tarihte yanması Abbasî Devleti'nin zevaline işaret sayılan Hz. Peygamber'in minberi, mescidin devlet yönetiminin merkezi olduğu ilk donemlerde hutbe iradından öte birtakım fonksiyonlar üstlenmişti. Halifeler bu minber üzerinde biat alıyor, kadılar da özellikle liân gibi bazı davalara, yemin veya şahitlik edecek kişilerin ondan etkilenerek yalan söylemekten çekinecekleri düşüncesiyle bu minberin önünde bakıyorlardı. Mescid-i Nebevî'ye yangından iki yıl kadar sonra Yemen Resûlî Hükümdarı el-Melikü'l-Muzaffer, ondan on yıl sonra Memlûk Sultanı I. Baybars, 797'de (1394-95) Berkukve 820"de (1417) el-Melikü'l-Müeyyed Şeyh el-Mahmûdî tarafından gönderilen minberler konulmuştur.[85] Halen mevcut olan minber Osmanlı Sultanı III. Murad'ın armağanıdır.[86]

Mescid-i Nebevî'den sonra İlk minber Mısır'da Amr b. Âs Camii'ne konulmuş, ancak bunu duyan Hz. Ömer, Amr'a bir mektup yazarak minberi kaldırmasını ve müslümanlara önlerinde ayakta durarak hitap etmesini istemiştir.[87] Halifenin vefatının ardından camiye bu minber tekrar konulmuş olmalıdır; çünkü 93 (711-12) yılında Kurre b. Şerîk'in Amr zamanında yapılan minberi yenisiyle değiştirdiği rivayet edilmektedir. Hulefâyi Râşidîn dönemi sona ermeden ve özellikle Emevîler devrinde yerleşim merkezlerinin önemi cuma mescidi ve minberinin olmasıyla ifade ediliyordu. Mekke Haremi'ne ilk minber Mu-âviye b. Ebû Süfyân tarafından konulmuş ve ahşaptan, üç basamaklı, taşınabilir olan bu minber Hârûnürreşîd'in hediyesi dokuz basamaklı, nakışlı minber getirilince Arafat'a nakledilmiştir.[88] İlk dönemlerden itibaren tuğla ve kerpiç gibi malzemelerden de minber yapılmıştır. Hz. Ali'nin -muhtemelen Kû-fe'de- tuğla bir minber üzerinde konuştuğu rivayet edilir.[89] Mervân b. Hakem'in valiliği devrinde bayram namazlarının kılındığı Medine musallasında da kerpiçten bir minber bulunuyordu.

Abbasîler döneminde Hz. Peygamberin minberini eski haline döndüremeyen Mehdî-Billâh eyaletlerdeki bütün minberlerin üç basamaklı olmasını emretmiştir.[90] Ancak ondan sonra çoğunlukla ahşaptan dokuz basamaklı minberlerin yapıldığı ve İslâm dünyasında bu sayının on yediye kadar çıktığı bilinmektedir. Bazı tamirler ve değişiklikler geçirmekle birlikte ana çatısı itibariyle günümüze ulaşan en eski minber Kayrevan Sîdî Ukbe Camii'ne aittir. Tik ağacından yapılmış on bir basamaklı minber ahşap oymacılığının en güzel örneklerinden biridir. IX. yüzyılda Bağdat'tan getirildiği söylenen bu kapısız tip minberin iskeleti, ilk örnekleri Kubbetü's-sahre kirişlerinde görülen asma yaprak ve filiz-leriyle süslenmiş, gövde kısmının iki yan aynalığı ve sahanlık çok sayıda dikdörtgen ve üçgen panelle kapatılmıştır. Panellerin çoğu geometrik kafeslerden meydana gelmiştir. Bunların bazıları üzerlerindeki çok kaliteli oyma arabesk, asma yaprağı ve çam kozalağı gibi motiflerle Irak'taki erken dönem Abbasî sanatını yansıtmaktadır.

Günümüze ulaşan en eski minberlerden biri de Fâtımîler devrinde Hz. Hüseyin'in başının bulunduğu söylenen Aska-lân Ulucamii için yapılan ve rivayete göre baş Mısır'a götürülünce e!-Halîl'deki Mescid-i İbrahim'e nakledilen [91] 484 (1091) tarihli minberdir. Ceviz ağacından olan minber iki yan cephesi ve kapısı ince oyma girift bitki motifli altıgen, çokgen ve altı köşeli yıldız şeklindeki ahşap parçalarıyla süslenmiştir. Kapının söve ve aynalığında, ayrıca Araplar'ın "meşrebiye" dedikleri kafes tekniğinin uygulandığı korkuluklarda kûfı hatlar yer alır. Kapının taç kısmı ve sahanlığı örten kubbenin oturduğu kemersiz kare çatının çevresi mukarnaslıdır. Fatımî döneminde minber bu örnekte olduğu gibi kapı, gövde ve üstü kapalı sahanlık (köşk) kısmıyla standart bir şekil almaya başlar; minbere bayrak asma geleneği de bu devirde başlamıştır. Fâtımî-ler'den kalan bir başka minber de Yukarı Mısır'da Küs şehrinde bulunmakta ve sahanlığı üstünde kubbe bulunmayan tarihî minberlerin sonuncusu sayılmaktadır. 550 (1155) tarihli tik ağacı minber dönemin sonuna doğru ortaya çıkmaya başlayan kündekârî tekniğinde yapılmış, geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiştir. Üstte yarım daire oluşturan sahanlığın arkalığı girift oymalarla bezelidir ve ortasında, iki yanında örme birer sütun kabartması bulunan yıldız motifleriyle süslü küçük bir mihrap motifi yer alır. Süslemeler, girift dal kıvrımları arasında kûfî hattan meydana gelen kalın bir şeritle son bulur.

Memlükler minberlerinde, daha çok kündekârî ve kakma tekniklerini kullanmışlardır. Önemli bir eser olan İbn Tolun Camii'ndeki Sultan Lâçin minberi (695/ 1296) zengin yıldız süslemelere sahiptir. Yalnız çerçevesi kalan bu minberin panoları Kahire Müzesi ile South Kensington Museum'da muhafaza edilmektedir. 698 (1299) yılında Kahire Salih Talâi" Camii için Emîr Bektemür el-Çûkândâr (Çevgândâr) tarafından yaptırılan ahşap minber de erken Memlûk minberlerinin tipik bir örneğidir. Mâridânî (1340) ve Aksungur (1346) camilerinin minberlerinde Moğol istilâsı sebebiyle batıya kaçan sanatkârların katkısıyla, XIII. yüzyılın sonlarından itibaren XIV. yüzyılda Kahire merkez olmak üzere gelişmeye başlayan kakma tekniğinin en erken ürünleri görülmektedir. Kahire Sultan Hasan Külliyesi'ndeki caminin (1356-1363) taş minberi ise ahşap minberlerin bazan taş minberlere örnek oluşturduğunu göstermektedir. Memluk minberlerinin en parlak devri Kahire'de XV. yüzyıla rastlamaktadır. Bu dönemde yapılan minberlerin görünümünde esaslı bir değişiklik olmayıp ayrıntılarda farklılıklar görülür. Müeyyed Camii'nin (1415-1420) minberi yıldız süs-lemeleriyle önemli bir Örnektir. South Kensington Museum'da bulunan ve kitabesinden Kayıtbay (1468-1496) tarafından yaptırıldığı anlaşılan taş minberin tahta kısımlarında fildişi satıhlara ve boya izlerine rastlanmaktadır.

Endülüs sanatının genel özellikleri göz önüne alındığında burada sanatkârane işlenmiş birçok minberin İmal edildiği düşünülebilir. Merrâküşî, II. Hakem'in (961 -976) Kurtuba Ulucamii için kırmızı ve san sandal, abanoz, âc (ılgın), ûd-ı hindî gibi ağaçlardan yaptırdığı, tekerlekler üzerinde hareket edebilen bir minberden bahseder. [92]Günümüze ulaşan önemli bir örnek, kitabesinden XII. yüzyılda Kurtuba'da yapıldığı anlaşılan ve halen büyük bölümü sağlam olan, Mera-keş'te Kasrü'1-bedî' Müzesi'nde korunan Kütübiyye Camii'nin ahşap minberidir. İnce bir işçiliğe sahip dokuz basamaklı minberin ilk basamağının yanlarına, ortalarında atnalı kemerli pencere şeklinde birer açıklık bulunan iki pano yerleştirilmiştir. Panolar kemerlerden sonra biraz daha yükselip köşelerinde konik iki topuzla nihayet bulur. Yanlardaki ve merdiven basamaklarının alınlıklarındaki zengin tezyinat girift dal, yaprak ve çiçek motifli arabesk oymalarla elde edilmiştir.[93]

İran'da bugüne gelen az sayıdaki minberin en eskisi 445 (1053) tarihli Şüster Camii minberi olup süslemeleri, arabesk motiflerin işlendiği yıldız ve çok köşeli ahşap parçalarının birbirine geçirilmesiyle uygulanan kündekârî tekniğinin ilk örneklerindendir. Orta İran'da Selçuklular dönemine ait beş minber bulunmakta ve daha küçük olmakla beraber yapım tekniği ve eğri kesim oyma tezyinat hususunda Kayrevan Sîdî Ukbe Camii'nin minberine benzemektedir. Bu tekniğin en güzel uygulamaları İbyâne Camii minberinde görülmektedir. Minberin yanlarında yer alan panolarda daha sonra Sâmer-râ alçı duvar süslemelerinde rastlanan derin kesim sarmal uçlu abstre yapraklar yer almaktadır. 543 (1148) tarihli Berz minberi ise korkuluklarında kafes tekniğinin uygulandığı bilinen ilk İran örneğidir. XII. yüzyıla ait en güzel minberlerden biri.Nûreddin Mahmud Zengî'nin Mes-cid-i Aksa için altı Halepli ustaya yaptırdığı, fakat Haçlı İstilâsı sebebiyle ancak Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından yerine konulabilen minberdi. 1969'da fanatik bir yahudinin Mescid-i Aksâ'da çıkardığı yangında harap olan bu ceviz minberin tezyinatında henüz başlangıç safhasındaki sedef ve fildişi kakma tekniği uygulanmıştır. XV. yüzyılın ikinci yansı ile XVI. yüzyılın ilk yansına ait birçok minber ise tamamen çini kaplamalıdır. Bunlar arasında özellikle Verzâne Cuma Camii, Yezd'-de Çehâr Minâr Mescidi ve Hızır Şah Mescidi, Benderâbâd Külliyesi'nin mescidi, Kâşân'da Meydan Mescidi, Kûhpâye Cuma Camii minberleri dikkat çekicidir.

Hindistan'da yapılan minberlerin hemen hepsi taştan olup çok zengin biçimde süslenmiştir. Dinî yapılarda sevilen dört pâyeli ve bezemeli çatı veya kubbe düzenlemeleri minberlere de uygulanmıştır. Daha çok Gucerât ve Ahmedâbâd eyaletlerinde rastlanan bu tür minberlere Dhol-ka'daki 733 (1333) tarihli Hilâl Han Gâzî Camii'nin yedi basamaklı ve köşkü pâyeli minberi tipik bir örnek oluşturmaktadır. Bu minberin yan aynalıkları kabartma oymalarla süslü dört köşe parçalara bölünmüştür. Merdiven basamakları da aynı bezemeye sahiptir.
 
SON KONULAR
Mevleviyye bởi Talebe,
Mezkür bởi Tarih Öğretmeni,
Müstantik bởi Tarih Öğretmeni,
Mürit bởi Tarih Öğretmeni,
Müneccim Başı bởi Tarih Öğretmeni,

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt