Konu Özeti Konu Anlatımı Osmanlı Devleti’nde İsyanlar Ve Düzeni Koruma Çabaları

2.3. OSMANLI DEVLETİ’NDE İSYANLAR VE DÜZENİ KORUMA ÇABALARI

-XVI ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı Devleti, bazı muhalif hareketlerle uğraşmak zorunda kalmıştır.

-Osmanlı Devleti, bir taraftan Avusturya ve İran ile savaşırken diğer taraftan da iç isyanlarla mücadele etmiştir.

-Bu isyanlar merkezde Yeniçeri; Anadolu’da Celâli ve Suhte İsyanlarıdır.



Celâli ve Suhte İsyanları


-Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde Bozoklu Şeyh Celâl adında bir kişi mehdilik iddiasıyla Tokat civarında isyan başlatmıştır.

-Bundan sonraki isyanlar, halk arasında onun adına nispetle Celâli İsyanları olarak anılmaya başlanmıştır.

-XVI. yüzyılda Anadolu’da hızlı bir nüfus artışı yaşanmış, fetihlerin de azalmasıyla mevcut toprak ve kaynaklar artan nüfusa yetersiz gelmeye başlamış, toplum düzeninde bozulmalar ve Anadolu’da işsiz güçsüz bir kalabalık oluşmuştur.

-1591-1595 yılları arasında yaşanan uzun süreli kuraklık da eklenince Anadolu’da Celâli İsyanları tekrar başlamıştır.

-Haçova Savaşı’nda, Sivas sancakbeyine vekâlet etmiş paralı bir asker olan Karayazıcı’nın devlete karşı isyanı, ilk büyük Celâli İsyanı’dır.

-Sivas sancakbeyi görevinden alınınca işsiz kalan Karayazıcı; tımarları elinden alınan sipahileri, başıboş sekban ve leventleri etrafına toplayarak yağma hareketine başlamıştır.

-Anadolu toprakları; Karayazıcı, Deli Hasan, Tavil Halil, Kalenderoğlu Mehmed, Canboladoğlu gibi makam peşinde olan Celâli liderlerinin eşkıyalık hareketleriyle talan olmuştur.

-Celâli İsyanları, devletin para sıkıntısı çekmesini, ürünlerin fiyatlarının yükselmesini ve Anadolu’da sosyal düzenin bozulmasını doğrudan etkilemiştir.

Ayaklanmalar, “Büyük kaçgun” adıyla anılan Anadolu köylüsünün geniş çaplı bir göçe başlamasında etkili olmuştur.

-Bu göçler sonucunda başta İstanbul olmak üzere büyük şehirler güvenli yerler olmaktan çıkmış, bu şehirlerde asayiş ciddi bir sorun hâline gelmiştir.



Yeniçeri İsyanları

-Yeniçeri İsyanlarının çoğu İstanbul’da gerçekleşmiştir.

-Devlet adamları arasında iktidar mücadeleleri ve ekonomik sıkıntılar bu isyanların temel sebepleridir.

-IV. Mehmed döneminde isyan eden yeniçeriler Sultan Ahmed Meydanı’ndaki çınar ağacına asıldığı için bu olaya Vaka-i Vakvakiye (Çınar Vakası) denilmiştir.

-Yeniçeri İsyanları, önemli devlet adamlarının idam edilmesine, liyakatsiz kişilerin üst makamlara getirilmesine, sık sık padişah değişikliklerinin yaşanmasına, merkezî otoriteyi sarsılmasına, devlet idaresinin bozulmasına ve yapılmak istenen ıslahatların sonuçsuz kalmasına neden olmuştur.



Ekber ve Erşed Sistemi

-Osmanlı Devleti’nde, hanedan üyelerinden hangisinin tahta geçeceğini belirleyen kesin bir kuralın olmayışı, taht mücadelelerine sebep olmuştur.

-Fetret Devri’nde Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında yaşanan taht kavgaları ve sonrasında meydana gelen Şehzade Mustafa Vakası, Fatih’in ölümü üzerine tahta geçen II.Bayezid ile Cem Sultan arasında taht mücadeleleri, I. Selim’in babasını tahttan inmeye zorlaması ve sonrasında kardeşleri ile yeğenlerine karşı giriştiği mücadele, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde yaşanan Şehzade Mustafa Olayı gibi gelişmeler, devlette önemli siyasi sıkıntılar meydana getirmiştir.

-Taht mücadelelerinde devletin siyasi karışıklıklar içinde kalması hatta yıkılma tehlikesi yaşaması üzerine Fatih, “kardeş katli” olarak bilinen uygulamayı getirmiştir.

-Kanuni Dönemi’nde, Şehzade Bayezid’in isyan etmesinden sonra padişahın en büyük oğlu sancaklara gönderilmeye başlanmış ve diğer şehzadeler sarayda tutulmuştur.

- III. Mehmed, sancakta yetişen son şehzade olarak 1595’te Osmanlı tahtına çıkmış, onun döneminden itibaren sancağa çıkma tamamen kaldırılmıştır.

-Osman Bey’den I. Ahmet’e kadar babadan oğula geçen taht, bundan sonra hanedanın en büyük üyesine geçmeye başlamıştır. Bu yeni uygulama ile saltanatın babadan oğula geçme yöntemi yerine en yaşlı hanedan üyesinin tahta geçmesi demek olan “Ekber ve Erşed Sistemi”ne geçilmiştir.

-XVII. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nde taht mücadelelerinin yaşanmadığı bir dönem olmuştur.



Çözüm Arayışları ve Layihalarda Osmanlı

-XVI. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Klasik Dönem Osmanlı düzeni çözülme ve değişim sürecine girmiştir.

-Devletin bu buhrandan kurtulmak için yeni ve kalıcı tedbirlerin alınması gerektiğini düşünen devlet erkânı, nasihatname tarzında raporlar düzenlemiştir.

-Bu raporlar, layiha ve risale olarak adlandırılmıştır.

-Hazırlanan layihalar, XVI. asırdan itibaren yaşanan olumsuz gelişmeleri geleneksel devlet ve toplum düzeninin terkedilmesine bağlamıştır.

-Osmanlı sadrazamlarından Lütfi Paşa, tespit ettiği sorunları ve çözüm önerilerini “Âsafnâme” adlı risalesinde anlatmıştır.

-XVI. yüzyıl aydınlarından Gelibolulu Mustafa Ali ise layihasında olumsuzlukların en önemli nedeni liyakat sahibi olmayan kişilerin yönetici olarak atanmasına bağlamıştır.

-IV. Murad ve I. İbrahim zamanında yaşamış XVII. yüzyılın önemli devlet adamlarından biri olan Koçi Bey ise sıkıntıların önüne geçilebilmesi için yöneticilerin, olayların iç yüzünü öğrenmesi gerektiğine inanmıştır.

-XVIII. yüzyılın başlarında yazdığı risalesinde Defterdar Sarı Mehmed Paşa, üretime elverişli toprakların kesinlikle atıl bırakılmaması gerektiğini belirtmiştir.

-Layiha ve risale yazarları, Osmanlı devlet ve toplumunu gözlemlerken Avrupa’da meydana gelen olaylar yerine, yalnızca devlet içerisinde meydana gelen değişmeler üzerine yoğunlaşmıştır.



Lâle Devri Yenilikleri

-Osmanlı tarihinde 1718 Pasarofça Antlaşması’yla başlayan 1730 Patrona Halil İsyanıyla biten dönem Lâle Devri olarak adlandırılmıştır.

-Osmanlı Devleti’nde her ne kadar barış, eğlence, sefa dönemi olarak bilinen Lale Devri sosyal ve kültürel hayatta bir reform döneminin de başlangıcı olmuştur.

-Nevşehirli Damat İbrahim dönemin önemli devlet adamıdır.

-Osmanlı tarihinde Avrupa tarzında ilk yenileşme hareketleri Lâle Devri hükümdarı olan III. Ahmed Dönemi’nde başlamıştır.

-Bu dönemdeki ıslahat fikirleri, sonraki yenileşme çabalarına yön vermiş ve bu yenileşme hareketlerine zemin hazırlamıştır.

-Osmanlı Devleti’nin savaşlardaki başarısızlıkları, XVIII. yüzyılın ilk yıllarından itibaren silah ehli olan askerî sınıfın önemini kaybetmesine neden olmuştur.

-Askerî sınıfın yerine devlet kademelerinde kalem ehli bürokratlar ön plana çıkmaya başlamıştır.

-Pasarofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Batı’da genişleme siyasetini bırakmış Avusturya ve Rusya gibi devletlerin, Osmanlılar aleyhine genişlemelerine karşı savunma tedbirleri almıştır.

-Devletin ileri gelenleri, Osmanlı tarihinde ilk defa savaştan çok barışı korumak amacıyla Avrupa siyasetiyle yakından ilgilenmiştir.

- İstanbul’daki Avrupa ülkelerinin diplomatik temsilcileriyle düzenli bir ilişki kurulmuş ve çeşitli ülkelere elçiler gönderilmiştir.

-Elçiler yalnızca diplomatik ve ticari görüşmelerde bulunmamış, Avrupa’daki diğer gelişmeleri de yöneticilere rapor hâlinde sunmuşlardır.

-İstanbul’da, daha önceleri Avrupa’daki hayat tarzına karşı duyarsız olan halk, Lâle Devri ile birlikte Avrupa’ya karşı bir merak duymaya başlamıştır.

- Avrupalı tarzında ev eşyaları, giysiler, resim ve tablolar kullanmaya başlamıştır.

-Lâle Devri’nin en önemli gelişmesi, Müslümanların da artık matbaa kullanılmıştır.

-Gayrimüslimlerin daha önce İbranice, Rumca, Latince ve Ermenice gibi kendi dillerinde basılan eserlerine karşı Lâle Devri’nden itibaren Türkçe eserler basılmaya başlanmıştır.

- III. Ahmed Dönemi’nde birisi Topkapı Sarayı’nda diğeri Yeni Cami’de olmak üzere iki kütüphane kurulmuştur.

-Yine bu dönemde, başta edebî eserler olmak üzere kültürel ve bilimsel eserlerin Türkçeye çevrilmesi için bir heyet oluşturulmuştur.

-Bu heyet; Arapça ve Farsça dışında Batı’da yazılmış birkaç tarih, felsefe ve astronomi eserini de Türkçeye tercüme etmiştir.

- III. Ahmed ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, devrin bilim ve sanat adamlarını himayelerine almış ve onları çalışmaya teşvik etmiştir.

-Lâle Devri’nden önceki dönemlerde yangın ve depremlerle harap olan İstanbul yeniden imar edilmiş, şehirlerde yeni yollar açılmış, yeni binalar ve köşkler yapılmış, bahçe düzenlemesi önem kazanmıştır.

-“Tulumbacılar” adıyla ilk defa düzenli bir itfaiye teşkilatı kurulmuştur.

-Sağlık alanında ilk kez çiçek aşısı uygulanmıştır.

-Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin ülkeye dönmesinden sonra İstanbul’da başta mimari olmak üzere hemen her alanda Fransız tesiri, süsleme sanatında ise barok ve rokoko tarzları kendini göstermiştir.

-1748-1755 yılları arasında inşa edilen Nur-u Osmaniye Camisi ilk Barok tarzı cami olmuştur.

-1725 yılında İstanbul’da bir çini atölyesi, bunun yanında bir de kumaş ve çuha atölyesi kurulmuştur.

-Lâle Devri’nde kültür, mimari, sağlık ve sosyal alanlarda gerçekleştirilen bütün bu olumlu gelişmelere rağmen lüks merakı ve israflarından dolayı sadrazam ve devlet adamlarına karşı tepkiler artmıştır.

Lale Devri 1730’daki Patrona Halil İsyanı ile kanlı bir şekilde sona ermiştir.

-Nedim ve Şeyh Galip, Lâle Devri’nin önemli şairlerindendir.

-Osmanlı sanat ve kültürünün belirli bir gelişme gösterdiği dönemde yaşayan Levnî, minyatür sanatında büyük başarılar ortaya koymuştur.



Matbaa ve Bilginin Üretilmesi

Coğrafi Keşifler, Rönesans ve Reform hareketleri, Bilim ve Aydınlanma Çağı gibi gelişmeler; Avrupa’nın bugünkü kültürel, bilimsel ve teknolojik seviyesine ulaşmasını sağlamıştır.

-Üretilen bilginin geniş halk topluluklarına ulaştırılmasını sağlayan gelişme ise matbaanın icadıdır.

-Modern anlamda ilk matbaa Avrupa’da Gutenberg tarafından 1450’lerin başında geliştirilmiştir.

-Avrupa’da kâğıt ve matbaanın yaygınlaşması, bilginin üretiminde ve yayılmasında en önemli aşama olmuştur.

-Bilginin kayıt altına alınmasının kolaylaşması, kitapların kopyalarının kısa sürede ve çok sayıda üretilebilmesi, kâğıdın ucuzlaması ve yaygınlaşması Avrupa’da matbaanın geliştirilmesi ile ortaya çıkan önemli sonuçlardır.

- Matbaada basılmış kitaplarla kurulan kütüphaneler, el yazması kitaplardan oluşan kütüphanelere göre çok daha fazla kitap sayısına ulaşmıştır.

-Bilginin, bilimin ve kültürün korunmasında ve yayılmasında hayati işleve sahip olan kitap sayısındaki artış, Avrupalılara bilgiye erişim konusunda büyük bir avantaj sağlamıştır.

-Matbaa geliştirildikten sonra çeşitli toplumlar tarafından eşzamanlı ya da biraz gecikmeli olarak kullanılmaya başlanmıştır.

-Osmanlı Devleti’nde ilk matbaayı kuranların gayrimüslimler olduğu kesindir.

-İlk Yahudi matbaası, İstanbul’da 1493 yılında Musevi Hahamı Gerson tarafından kurulmuştur.

-1510’da Selanik’te, 1554’te Edirne’de, 1605’te Şam’da, 1646’da İzmir’de basımevleri kurarak din, tarih ve dil bilgisi kitapları basmıştır.

-Osmanlı’da ilk Ermeni matbaası, Kumkapı’da 1567 yılında kurulmuştur.

- İstanbul’da ilk Rum matbaasını ise N. Metaxas adlı bir Rum papaz, Londra’dan getirdiği basım araçları ile 1627 yılında açmıştır.

-Müslümanların kullandığı ilk matbaa Lâle Devri’nde III.Ahmet döneminde açılabilmiştir.

- İbrahim Müteferrika ve Fransa Elçisi Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin oğlu Said Efendi 1727 Avrupa’da geliştirilmesinden yaklaşık üç asır sonra Müslümanların kullanımı için ilk matbaa kurulabilmiştir.

-İbrahim Müteferrika matbaasında basılan ilk kitap, iki yıl kadar süren çalışmalar sonunda 31 Ocak 1729’da yayımlanan “Vankulu Lûgati” olmuştur.

-Hattatlığın yaygın bir meslek oluşu, dinî tutuculuk ve yasaklamalar, okuryazar oranının düşüklüğü ve okuma alışkanlığının yaygınlaşmaması gibi sebepler, matbaanın Osmanlı Devleti’nde Müslümanlar tarafından geç kullanılmaya başlamasının temel sebepleri olarak gösterilebilir.

-Kâğıt ihtiyacı ve yetişmiş eleman sorunu da matbaanın geç kullanılmasının teknik sebepleri olarak gösterilebilir.

-Avrupa ile Osmanlı ilim dünyası arasındaki açığı fark eden ilk Osmanlı âlimi, Avrupa’da “Hacı Kalfa” ismi ile tanınan Kâtip Çelebi’dir



İlim ve irfan Erleri


-Osmanlı Devleti’nde âlimler, devletin ilk teşkilatlanmasında genelde yönetici olarak görev yapmıştır.

-Ülke dışından gelen âlimler matematik, tıp, hukuk, astronomi, din gibi alanlarda ilk eserleri vererek Kuruluş Dönemi’nde Osmanlı toplumunun ihtiyaçlarını karşılamıştır.

-Dönemin önemli ilim merkezleri olan Türkistan, Irak, Mısır, Suriye ve İran’da eğitim görmüş ilim adamlarının etkisiyle Osmanlı ilim geleneği şekillenmiştir.

-Osmanlı ilim ve irfan geleneğindeki yenilik arayışlarının ilk hamlesini yapan Kâtip Çelebi, ülkesini Batı’daki gelişmelerden haberdar etmeye çalışarak döneminin aydın kesimini eleştirmiştir.

-1655-1716 yılları arasında yaşayan ve Osmanlı Devleti’nin ilk vakanüvisti olan Naima Efendi, Kâtip Çelebi’nin ilim ve irfan geleneğinde açtığı yolda ilerlemiştir.

- “Târîh-i Naîmâ” adlı eserinde olayları, kronolojik ve çok yönlü değerlendirmelerle ele almıştır.

-Edebiyatçı, halk tarihçisi, halk bilimci, hattat gibi yönleri ile öne çıkan Evliya Çelebi XVII. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı aydınıdır.

-Evliya Çelebi, kırk iki yılda yaptığı seyahatler sonucunda gezip gördüğü yerleri ve şahit olduğu olayları usta bir ressam bakışıyla “Seyahatname-i Evliya Çelebi” adlı eserinde bir araya getirmiştir.

- XVIII. yüzyıl Osmanlı âlimlerinden olan Yanyalı Esad Efendi, Aristo’nun bazı eserlerini Grekçeden Arapçaya çevirmiş, onları düzeltmiş ve bu şekilde tanınmıştır.

-Esad Efendi, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından Lâle Devri’nde başlatılan yenileşme hareketleri kapsamında kurulan tercüme kurulunun başkanlığına getirilmiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt