Türk Boy ve Kavimleri Oğuzlar, Oğuz Boyu

Oğuzlar, Oğuz Boyu

Bugün; Türkiye, Balkanlar, Âzerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan’da yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu. Oğuzlara, Türkmenler de denir.




Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen “Ok” ve çokluk eki olan “z”nin birleşmesinden “Ok-uz” (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler de vardır. Ancak kelime, Anadolu ağızlarında “halim selim, ağırbaşlı” mânâlarına da kullanılmaktadır. Arap kaynaklarında ise “guz” veya “uz” şeklinde geçmektedir.

İlk zamanlar Üçok ve Bozok adlarıyla iki ana kola ayrılmış olan Oğuzlar, daha sonraki devirlerde, Dokuz Oğuz, Altı Oğuz, Üç Oğuz adlarında boylara da ayrıldılar. Oğuzlar, yirmi dört boydan meydana gelmişti. Bunlardan on ikisi Bozok, on ikisi Üçok koluna bağlıydı. Tarihçiler, hazırladıkları cetvellerde Oğuz boylarının adlarını, sembollerini ve ongunlarını (armalarını) göstermişlerdir. Buna göre, Bozoklar; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Afşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepnî, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardı. Bugün Türkiye’de yirmi dört Oğuz boyuna ait işaret ve yer adlarına çok rastlanmaktadır.

Oğuz adına ilk defa Yenisey Kitabelerinde rastlanmaktadır. Barlık Irmağı yöresinde bulunan bu kitabelerde; “Altı Oğuz budunda” sözü yer almaktadır. Öz Yiğen Alp Turan adlı bir beye ait olan bu kitabelerin yazıldığı devirde, Oğuzlar, Göktürkler'in hakimiyeti altında altı boy hâlinde Barlık Irmağı kıyılarında yaşamakta idiler.

Altıncı yüzyıldan itibaren Göktürklerin idaresinde toplanan Türk kabilelerinden bir kısmı gibi Oğuzlar da kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz Kağanlığını meydana getirdiler. Göktürk kağanlığının, Kutlug Şad (İlteriş Kağan) tarafından 682’de ikinci defa kurulmasından sonra, Göktürkler, hâkimiyetlerini kabul etmeyen Oğuzlar üzerine yürüdüler. Tula Irmağı kıyısında yapılan kanlı bir savaşta, Oğuzlar yenildiler. Fakat, Göktürklerin hâkimiyetini kabul etmediler. İlteriş Kağan, Oğuzlar üzerine birçok sefer düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü. Oğuzların merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi. Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağan’ın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalan Oğuzlar, Göktürklerin Kırgız seferine katıldılar. Göktürk hakanlarından Bilge Kağan zamanında isyan ettiler. Bir sene içinde bir kaç defa harbe giren Oğuzlar; yenilerek, geri çekildiler. Daha sonra Dokuz-Tatarlar ile ittifak kurarak Göktürklerle mücadele ettilerse de yine bozguna uğrayarak, Çin taraflarına göç ettiler. Bir müddet sonra tekrar eski yurtlarına döndüler. Bu mücadelelerde zayıflayan Göktürkler, 745’te Uygurlar tarafından yıkıldı. Bu esnada Uygurlara yardım eden Oğuzlar, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu. Uygurlarla birlikte Basmıl ve Karluklar'a karşı savaştılar. Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyan etmekten geri durmadılar. Eski müttefikleri Dokuz-Tatarlar ile birleşerek Uygur Kağanı Moyunçur’a karşı cephe aldılar. Zaman zaman Çin’e gittiler. Daha sonra Çin’den çıkarak eski yurtlarına döndüler. Uygur Devletinin yıkılması üzerine batıya göçerek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler. Onuncu yüzyılda, göçebe hayatı yanında, yerleşik bir hayat sürmeye de başladılar. Göçebe Oğuzlar, daha ziyade koyun, at, deve, sığır yetiştiriciliği ve ticaretle uğraşıyorlardı. Yerleşik Oğuzlar ise, Sabran (Karacuk), Suğnak, Karnak, Sütkent gibi şehirlerde oturuyorlardı. Onuncu asırda henüz Müslüman olmamış olan Oğuzlar, inanışları gereği bir takım ibadet ve âyinleri yerine getiriyorlardı. Ancak yaşayış bakımından İslâmiyet'e uygun tarafları vardı. Soy temizliğine ehemmiyet verirlerdi. Bilhassa zina gibi suçların cezası ölümdü.

Onuncu asrın başlarında Oğuzlar, Mâverâünnehir çevresinde yerleşip, Yabgu denilen hükümdarın idare ettiği bir devlet kurdular. Devlet ve millet işlerinin bir mecliste istişare edildiği ve subaşı denilen ordu kumandanı, Yabgu’nun vekili ve nâibi olan tegin, İnal ve Tarkan unvanlarını taşıyan memurlar vardı. Oğuzların bu sıradaki başşehirleri, Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi. Yabgu Devleti zamanında Oğuzlar, Üçok ve Bozok diye iki kısma ayrılmışlardı.

Onuncu asrın sonlarında İslâm dînini kabul ederek iyice güçlenen Oğuzlar, komşuları Peçenekler ve Hazarlar ile savaşlar yaparak onları yendiler. Fakat 11. yüzyılın ortalarında, Oğuzların İslâm dînini kabul etmemiş olan bir kısmı, Kıpçaklar'ın baskısıyla yurtlarını terk ederek Karadeniz’in kuzeyinden Tuna boylarına, oradan da Balkanlara indiler. İslâm dînine girmedikleri için etraflarını saran Hıristiyan devletlerin baskısıyla kısa zamanda benliklerini kaybederek, örf, an’ane ve geleneklerini unuttular. Eriyip, yok oldular. Geri kalanları da Bizans hizmetine girdiler. 1071’de yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Bizanslıların yanında katıldılar. Fakat çok geçmeden Selçuklular tarafına geçtiler.

İslâm dînini kabul eden Selçuk Bey’in idaresindeki Oğuz boyları ise, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının, kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, yurtlarından ayrılıp İslâm diyarı olan Horasan taraflarına gittiler. Mâverâünnehir’de kalan diğer Oğuz boyları da, Kıpçakların hücum ve baskıları sonunda dağıldılar. Böylece Oğuzlar Devleti yıkıldı. Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karaçuk dağları bölgesinde, Mangışlak’da ve Seyhun Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı netîcesinde, Horasan’a gelip Selçuklulara tâbi oldular.

Selçuk’un büyük oğlu Arslan İsrâil, Horasan’da hâkimiyet kurup, diğer Oğuz boylarını idaresi altında topladı. Daha sonraları, Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Selçuklular, Sâmânoğulları ile ittifak kurarak, Karahanlılar'a ve Gazneliler'e karşı mücadele ettiler. Selçukluların başarılı idareleri sebebiyle pekçok Oğuz boyu onların hâkimiyetinde toplandı. Birçokları yerleşik hayata geçti.

Selçuklu Devletinin kurulmasında esas rolü oynayan Oğuzlar ve diğer Oğuz boyları, 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriye’ye doğru yayıldılar. Selçuklu Devletinin sınırlarını Ceyhun Nehrinden Akdeniz’e kadar genişlettiler. İslâmiyet'i kabul etmeden önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için çalışan, harp eden ve soylarının temizliğiyle tanınan Oğuzlar, İslâm dînini kabul ettikten sonra, Allahü teâlânın yüce dîni olan İslâmiyet'i yaymaya gayret ettiler. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve medeniyetin savunuculuğunu yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pekçok cami, medrese, kervansaray, hamam ve köprü yaptırdılar. Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları, Akkoyunlular, Salgurlular, Artukoğulları, Karamanoğulları, Ramazanoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlı devletlerini kurarak İslâm dîninin yayılmasına hizmet ettiler. İslâmiyet'in ve Müslümanların yok edilmesi için çalışan Haçlılara karşı parlak zaferler kazandılar. İslâmiyet'e, ilme ve adalete karşı olan ortaçağ Avrupa’sına pekçok yenilikleri götürdüler. Dokuz yüz sene boyunca, kurdukları devletlerin sınırları içinde yaşayan bütün unsurlara karşı İslâm dîninin emirleri doğrultusunda hareket ederek, hizmet ettiler. Bugün Türkiye, Âzerbaycan, İran, Türkmenistan, Afganistan, Irak ve Suriye’de yaşayan Türkler, Oğuzların neslindendir.

Oğuz teşkilâtı, yirmi dört boyun çıkardığı sülâleler ve meşhûr şahsiyetleri:

Boz-Oklar:
Dış Oğuzlar da denip, Sağ kolu teşkil ederler. (Bkz. Oğuz Kağan Destanı)

1. Gün-Alp/Gün-Han: Sembolü şâhin. Oğulları: a) Kayıg/Kayı-Han: “Sağlam, berk” mânâsındadır. Üç kıta ve yedi denize altı yüz yıldan fazla hâkim olan Osmanlı sülâlesi bu boydandır. Kayı Boyundan Ertuğrul Gâzi ve her biri birer müstesnâ şahsiyete sâhip, çoğu dâhî, cihangir, kumandan, şâir ve sanatkâr olan Osmanlı sultanları, Kayı Han neslinin kıymetini göstermeye kâfidir. b) Bayat: “Devletli, nîmeti bol” mânâsındadır. Maraş ve çevresine hâkim olan Dulkadiroğulları, İran’da Kaçarlar, Horasan’da Kara Bayatlar, Maku ve Doğubeyazıt hanları, Kerkük Türkmenlerinin çoğu, bu boydandır. Dede Korkut kitabını 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî bu boydandır. c) Alka-Bölük/Alka-Evli: “Nereye varsa başarı gösterir” mânâsındadır. Türkiye ve Âzerbaycan’daki Alaca, Alacalılar adı taşıyan yerler bu boyun hatırasıdır. d) Kara-Bölük/Kara-Evli: “Kara otağlı (çadırlı)” mânâsındadır. Karalar ve karalı gibi coğrafî yer adları bunlardan kalmadır.



2. Ay-Alp/Ay-Han: Sembolü kartal. Oğulları: a) Yazgur/Yazır: “Çok ülkeye hâkim” mânâsındadır. Ab-Yabgu devrindeki Yenibent Yabguları, Batı Türkistan’daki Cend Emirleri, Kara-Daş denilen Horasan Yazırları, Ahıska’dan aşağı Kür boyundaki Azgur-Et (Azgur Yurdu) Kalesi, Kürmanç Kürtlerinin Azan Boyu, Toroslardaki Gündüzoğulları Hanedanı bu boydandır. b) Tokar/Töker/Döğer: “Dürüp toplar” mânâsındadır. Yenikentli Vezir Ayıdur, Harput-Diyarbakır-Mardin hâkimleri, Artuklular, Sincar-Siverek, Suruç arasında hâkim eski Caber Beyleri, Memluklar devrinde Halep Döğeriyle Hama Döğerleri, bugünkü Mardin-Urfa arasında yirmi dört oymaklı Kürt Döğerleri, Hazar Denizi doğusundaki Saka Boyu Takharlar; Şavşat’taki Ören kale, To-Kharis ve Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstan’daki Digor ve Kars ve Arpaçay sağındaki Digor kazası bu boydan hatıradır. c) Totırka/Dodurga/Dödürge: “Ülke almak ve hanlık yapmak” mânâsındadır. Sivas doğusundaki Tödürgeler bu boydandır. d) Yaparlı: “Misk kokulu” mânâsındadır. Zaza Çarekliler ve misk ticareti yapan Yaparı Oymağı bu boydandır. Yaparı Oymağının Akkoyunlu ve Giraylı camilerinin mihrap duvar harcına bu güzel ıtriyattan kattıklarından hâlâ hoş kokmaktadır. Diyarbakır ve Kırım’da hatıraları vardır.



3. Yıldız-Alp/Yıldız Han: Sembolü tavşancıl. Oğulları: a) Avşar/Afşar: “Çevik ve vahşî hayvan avına hevesli” mânâsındadır. Hazistan Beyleri, Konya’daki Karamanoğulları, İran’daki Avşarlı Nâdir Şah ve hanedanı, Ürmiye ve Horasan Afşarları bu boydandır. b) Kızık: “Yasakta pek ciddi ve kuvvetli” mânâsındadır. Gaziantep, Halep ve Ankara çevresindeki Kızıklar, Doğu Gürcistan’da ve Şirvan batısındaki ovaya Kızık adını verenler bu boydandır. c) Beğdili: “Ulular gibi aziz” mânâsındadır. Harezmşahlar, Bozok/Yozgat-Raka/Halep çevresindeki Beğdililer, Kürmanç Badılları bu boydandır. d) Karkın/Kargın, “Taşkın ve doyurucu” mânâsındadır. Akkoyunlu-Dulkadiroğlu ve Halep-Hatay bölgesindeki Kargunlar, Doğu Anadolu ve Âzerbaycan’daki ilkbaharda eriyen karların suları ile kopan sel ve su kabarmasına da Kargın/Korkhun denilmesi bu boyun adındandır.



Üç-Oklar: İç Oğuzlar da denilip, sol kolu teşkil ederler.



1. Gök-Alp/Gök Han: Sembolü sungur. Oğulları: a) Bayundur/Bayındır: “Her zaman nîmetle dolu yer” mânâsındadır. Akkoyunlular sülâlesi, İzmir’den Âzerbaycan’daki Gence’ye kadar Bayındır adlı yerler bu boydan gelir. b) Beçene/Beçenek/Peçenek: “İyi çalışkan, gayretli” mânâsındadır. Karadeniz kuzeyi ile Balkan Yarımadasına göçen ve 1071 Malazgirt ile 1176 Miryokefalon Meydan Muhârebelerinde Bizanslılardan ayrılarak Selçuklular safına geçen Peçenekler, Dicle Kürmançlarının iki ana kolundan güneydeki Beçene Kolu, Ankara-Çukurova Halep bölgelerindeki Türkmen oymaklarından Peçenekler bu boydandır. c) Çavuldur/Çavındır: “Ünlü, şerefli, cavlı” mânâsındadır. Türkmenistan’da Mangışlak Çavuldurları, Çorum çevresindeki Çavuldur ve Anadolu’daki Çavdar Türkmen oymakları, Erzurum ve çevresindeki Çoğundur adlı köyler bu boyun adından gelmektedir. d) Çepni: “Düşmanı nerede görse savaşıp hemen çarpan, vuran ve hızlı savaşan” mânâsındadır. Rize-Sinop arasındaki çok usta demirci Çepniler ve Çebiler, Kırşehir, Manisa-Balıkesir çevresindeki ve Kars ile Van bölgelerinde Türkmen Oymağı Çepniler bulunmaktadır.



2. Dağ-Alp/Dağ Han: Sembolü uçkuş. Oğulları: a) Salgur/Salur: “Vardığı yerde kılıç ve çomağı ile iş görür” mânâsındadır. Kars ve Erzurum hâkimi Salur Kazan Han Sülâlesi, Sivas-Kayseri hükümdarı âlim ve şair Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti, Fars Atabegleri, Salgurlular, Horasan’daki Teke-Yomurt ve Sarık adlı Türkmenlerin çoğu bu boydandır. b) Eymür/Imır/İmir: “Pek iyi ve zengin” mânâsındadır. Akkoyunlu, Dulkadirli ve Halep Türkmenleri içindeki Eymürlü/İmirlü oymakları, Çıldır ve Tiflis’teki iyi halıcı ve keçeci Terekeme Oymağı bu boydandır. c) Ala-Yontlup/Ala-Yundlu: “Alaca atlı, hayvanları iyi” mânâsındadır. Yonca kelimesi bu boyun hatırasıdır. d) Yüregir/Üregir: “Daima iyi iş ve düzen kurucu” mânâsındadır. Orta Toros ve Çukurova Üç-Oklu Türkmenlerinin çoğu, Adana’daki Ramazanoğulları bu boydandır.



3. Deniz Alp/Deniz Han: Sembolü çakır. Oğulları: a) Iğdır/Yiğdir/İğdir: “Yiğitlik, büyüklük” mânâsındadır. İçel’in Bozdoğanlı Oymağı, Anadolu’da yüzlerce yer adı bırakan İğdirler, İran’da büyük Kaşkay-Eli içindeki İğdirler ve Iğdır adı, bu boyun hâtırasıdır. b) Beğduz/Bügdüz/Böğdüz: “Herkese tevâzu gösterir ve hizmet eder mânâsındadır. Dicle Kürtleri ilbeği olup, Hazret-i Peygamber’e elçi giden (622-623 yılları arasında Medîne’ye varan), Bogduz-Aman Hanedanı temsilcisi ve Kürmanç’ın iki ana kolundan Bokhlular/Botanlar, Yenikent-Yabgularından onuncu yüzyıldaki Şahmelik’in Atabegi Kuzulu, Halep Türkmenlerinden Büğdüzler bu boydandır. c) Yıva/Iva: “Derecesi hepsinden üstün” mânâsındadır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh (1072-1092) devrinde Suriye ve Filistin’i feth eden Atsız Beğ, 12. yüzyılda Hemedân batısında Cebel bölgesi hâkimleri Berçemeoğulları, Haçlıları Halep çevresinde yenen Yaruk Beg, Güney-Âzerbaycan’daki Kaçarlu-Yıva Oymağı bu boydandır. Ankara’da çok makbul yuva kavunu bu boyun yerleştiği ve adları ile anılan köylerde yetişir. d) Kınık: “Her yerde aziz, muhterem” mânâsındadır. Büyük ve Anadolu Selçuklu devletleri, Orta Toroslardaki Üçoklu Türkmenler, Halep-Ankara ve Aydın’daki Kınık Oymakları bu boydandır.
 
OĞUZLAR

Oguz adının manası üzerinde türlü açıklama tecrübeleri yapılmıştır. Gy. Nemeth'e göre ise, Oğuz kelimesi Türkçede aynı zamanda "kabile" (bir siyasî kuruluşa bağlı kabile) manasına gelen "ok" sözüne eski Türkçedeki çoğul eki z ilavesiyle türemiş (ok + uz) olup, "kabileler" demektir. Gy. Ne-meth'in bu izah tarzının, bazı itirazlara rağmen , doğru ve -mesele sadece "linguistique" açıdan değil de- Türk tarihinin sosyal ve siyasî gelişmesi bütünü içinde ele alındığı takdirde bilhassa tutarlı olduğu bellidir. Oğuz kelimesinin Çince'ye "kabileler" diye tercüme edilmesi de bu görüçü destekler. Anlaşılıyor ki, "Oguz" adı aslında "ethnique" bir isim olmayıp, doğrudan doğruya "Türk kabileleri" manasını ifade eden bir kelimeden ibarettir (Oğuz tabirinin r'li söylenişi olan "Ogur" şeklinin ayrı ad olarak Miladdan önceki Çin kaynağında geçmesi eski çağlarda Çinlilerin Türk topluluğunu yakından tanımadıklarından ileri gelmiş olmalıdır.

6. asırdan itibaren Gök-Türk hakanlığında toplanmış olan Türk kabilelerinden bir kısnıı, 630'da başlayan fetret devresinde, diğer birçok Türk boyları gibi, kendi aralarında birlik kurarak, Tola-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz "kaganlığını" meydana getirmişlerdi. 682 yılında îlteriş tarafından mağlüp edilen Oğuzlar (İnekler gölü savaşı) bu durumda idi ve muharebede ölen Oğuz devleti başkanı Baz Kagan'ın balbalı, sonra, îlteriş Kagan'ın mezarına dikilmişti.
Gök-Türk hakanlığı devrinde Oğuzların davranışlarını ve isyanlarını yukarıda görmüştük. Kitabelerdeki ilgili ifadeler, Oğuzlarla Gök-Türkler arasında bir ayırım yapılmadığını, hatta hakanlığın temelini Oğuzların teşkil ettiğini belirtmeye yeter. Bu sebeple Oğuzlaria Gök-Türklerin aynı olduğu zaten kabul edilmişti. Ancak, V. Thomsen, Tonyukuk kitabesine tahsis ettiği son makalesinde Oğuzlan "Türklerin yüksek hakimiyetinde bir kabile birliği" olarak göstermiş ve bu tarihî gerçek sonıa, hatalı olarak, "ethnique" (soy, kavim) açıdan değerlendirilmeğe girişilmiş , mesele yeni araştırmalarla daha da derinleştirilmiştir. Böylece, Oğuzlan "Türk" mü, yoksa "baçka bir ethnique teşekkül" mü saymak gibi çok mühim bir anlaşmazlık noktası ortaya çıkmıştır. Burada, önce üzerinde durulması gereken husus, Oğuzlara mukabil, 'Türk" adını taşıyan bir "ethnique" topluluğun var olup olmadığıdır. Buna hemen menfi cevap vermek mümkündür. Çünkü "güç-kuvvet" manası ile "Türk" adının, Türk soylu kütleler tarafından kurulan Gök-Türk devletini ifade etmek üzere kullaınlmış bir siyasî ad olduğu açıklanmıştı . O halde hem Oğuzlar, hem "Gök-Türkler" aynı kavmî zümreye mensupturlar. İkinci mesele, Gök-Türk devletinin sahibi hangi "Türk" kolundan idi? Bilindiği üzere bu devlet, adı "Aşına" olan eski bir Türk hükümdar ailesi tarafından, etrafındaki "Türk soylu" kütlelerin yardımı ile kurulmuştu. Bu kütleler ise, ancak, kabileler birliği (=Oğuz) haline gelmiş Türkler olabilirdi. W. Barthold'un "Gök-Türk hakanlarının Do-kuz-oğuzlardan neş'et ettiği" görüşü , kadîm Aşına ailesinin tahsisen bu Oğuz bölüğü ile ilgisini isbat etmeği gerektirir ise de, 6.-7. asır Türk (Gök-Türk) kütlesinin doğrudan doğruya Oğuzların bu grubundan teşekkül ettiği Çin kaynaklarınca açıklanmaktadır. T'ang devri vesikalarında (T'ang-shu ve Kiu T'ang-shu yıllıkları ve ayrıca 5 haltercümesi), Dokuz Kabile (Kitabelerdeki "Dokuz-oğuzlar) bazan "Türklerin (Gök-Türklerin) dokuz kabilesi" veya "Dokuz kabilenin Türkleri (Gök-Türkleri)", bazan da "Tö-leslerin dokuz kabilesi" diye kaydedilmiş ve haltercümelerinde bunlardan 5'inin adı da bildirilmiştir. Pa-ye-ku (Bayırku), P'u-ku (Buku, buğu), T'ımg-lo (Tongra), Sse-kie (Sıqar), Hun. Demek ki, Oğuz kabileleri, Gök-Türkleri meydana getiren topluluktan başkası değildi. Çin kaynaklarında Çinlilerce artık çok iyi tanınan Gök-Türk hakanlığı devrinde Oğuzların kendi başlarına (yani doğrudan doğruya "Oğuz" olarak) zikredilmeyip sadece Dokuz Kabile ("kiu sing") diye, Oğuz kelimesinin tercümesinin verilmesi, bizzat T'u-küe (Türk)'den ibaret topluluğun ayrı bir isim altında belirtilmesine ihtiyaç bulunmadığını gösterir. Kitabelerde I. Gök-Türk hakanhğı çağında "Oğuz" adının geçmemesi de aynı sebepten ileri gelmiş olmalıdır. Ancak fetret devrinde bazı kabileler kendi aralarında teşkilatlanarak bir "devlet" kurmuşlardı ki, II. Gök-Türk hakanlığı zamanında hükümdar ailesine karşı ayaklanan ve hükümetin diğer imkanları ile bastırılmasına çalışılan, bu "teşkilatlanmış" birlik (=Oğuz)'tir. "Türk bodun" tabiri de şüphesiz umumî olarak hakana bağlı kütlelerin (Oğuzlardan bir kısmı ile, içinde Uygurların da yer aldığı Töles boyları ve Tarduşlar) tümünü ifade etmekte idi. Kitabelerde hakanın "Oguz bodunu Türk bodunundan idi" demesi ile, bu Oğuzların isyan halinde olmaları arasında bir çelişme görmek güçtür, zira, mesele, "halkın" vaktiyle destekleyip yücelttiği hanedan ile mücadelesinden ibarettir (Türk tarihinde bunun başka misalleri de vardır: Karlukların Kara-Hanhlara karşı direnmeleri ve bizzat bir Oğuz olan Sultan Sencer'in asi Oğuzlarla çarpışması vb.)
Bilhassa İslam kaynaklarında Uygurlardan da "Dokuz-oğuz" olarak bahsedilmesinden doğan karışıklık, Uygur uruglan ile Dokuz-oğuz kabilelerinin tesbitinden sonra (bk. yk. Uygur Hakanlığı) giderilmiş olmalıdır.
Uygur hakanlığının başlangıcında henüz "tegin" olan Moyen-çor Oğuzların başına getirilmişti. O, Dokuz-oğuz'ları topladı, fakat Sekiz-oğuz birliğini meydana getiren öteki boylarla savaşmak zorunda kaldı. Kagan olduktan sonra da Moyen-çor, Otuz-tatarlarla ittifak etmiş olan bu Oğuzları Bur-gu'da ve Selenga kıyısında arka arkaya mağlüp etti. Oğuzlar Selenga'yı geçerek çekildiler.
Bundan sonra, anayurt bölgesindeki "Oğuz" topluluğu hakkında fazla bilgi yoktur .Herhalde batı yönünde geniş ölçüde bir hareketi bahis konusudur. İbn ül-Esîr, halîfe el-Mehdî zamanında (775-785) Oğuzların Mavaünnehir havalisine geldiklerini bildirmekte ve et-Taberî'de zikredilen 820-821 yılında Usrüşana(Seyhun-Semerkand arası)'ya yapılmış bir "Dokuz-Oğuz" akınının bunlarla ilgili olduğu tahmin edilmektedir. Buna dayanılarak "Oğuz birliği" mensuplarının, hem de çok kalabalık kütleler halinde, önce Talas havalisine göç etmiş olmaları gerektiği ve Seyhun Oğuzlarının 11. asırda konuştuklan Türkçenin kelime ve söyleyiş itibariyle Doğu Türklerininkinden farklı olduğu dikkate alınarak, bu göçün 9. asırdan önce vukubulmuş olması lazımgeldiği ileri sürülmektedir. Oğuzlar Sir-Derya (Seyhun) boyunda 9. asrın 2. çeyreğinden beri oturmakta idiler.
10. asrın ilk yarısında Oğuzlar Seyhun bozkırları ile o civardaki Karacuk (Farab) ve Sayram (îsfîcab) şehirleri havalisinde görünüyorlardı. îslam coğrafyacılarına (el-Belhî, İstahrî, îbn Havkal) ve Hudüd iil-Alem'e göre, Oğuzların sahası batıda Hazar denizine (bu denizin doğusundaki yarım ada bu sebeple Türkçe Mankışlak adını almıştır), güneyde Gürgenç şehri ile, bunun kuzeybatısındaki Cit kasabasına ve Aral gölünün güneyindeki Baratekin kasabasına, Maveraünnehir'de Buhara'nın kuzeyine, Karacuk dağlarmın eteğindeki Sabran şehrine kadar yayılmıştı ve Karacuk dağlanndan Hazar uzanan yarı çöle "Oğuz Bozkırı" (Mafazat'ul-Guzîya) denilmekte idi. Buralarda Yeni-kent, Karacuk, Cend, Suğnak, Karnak, Süt-kent Barçınlıg-kent vb. adlı Oğuz şehirleri vardı.
Oğuzlar 10. asrın ilk yarısında, kışlık merkezi Yeni-kent olan bir devlet kurmuşlardı 74. Başta Yabgu bulunuyor, Kül-Erkin unvanlı bir başbuğ ona naiplik yapıyor, orduyu Sü-başı idare ediyordu. Yabgu Devleti'nin komşuları Peçenekler ve Hazarlarla münasebetinin pek dostane olmadığını gösteren deliller vardır. İbn Fadlan (10. asrın ilk çeyreği) ve El-Mes'üdî'ye göre, ara larında savaş eksik değildi. Harezm'in yerli hanedanı Afrîgî'ler, Oğuz baskısı altında idiler. Oğuzların doğudaki komşuları Karluklar ile de mücade halinde oldukları, aralarındaki savaşlardan birinde Oğuz Yabgusunun ölmesinden anlaşılıyordu. Diğer taraftan Kaşgarlı Mahmud, Oğuzlarla Çiğiller arasında köklü bir düşmanlıktan bahseder. Kuzeyde Kimekler ile ise bazan dostça, bazan hasmane münasebetler devam edip gidiyordu.Bu Oguzlar, umumî "Türk" adı yanında, yine siyasî bir isimlendirme olarak "Türkmen" adını da taşıyorlardı ki, müslüman ülkelerine geldiklen sonra İslam kaynaklarında bu isimle de anılmışlardı.
Oğuz Yabgu Devleti'nin tarihi hakkında başkaca açık bilgi yoktur. Son Oğuz Yabgusu olarak Ali Han adında birini zikreden ve Selçukluların "can düşmanı" olarak, Tuğrul ve Çağrı Beyleri hayli uğraştırdığını bildiğimiz meşhur Cend "hakimi" Şah-melik'i de Ali Han'ın oğlu gösteren Reşîd üd-din (14. asrın ilk çeyreği)'in bu haberi gerçekten ziyade "destanî" vasıfta görülmektedir.
Yabgu devleti zamanında Oğuzlar Üç-ok ve Boz-ok diye eski 2'li teşkilat halinde idiler. Kolları meydana getiren kabileler hakkında biri Kaşgarlı Mahmud'un DLT ' ünde, diğeri Reşîd üd-din'in Cami'üt-levarih'inde olmak üzere iki liste mevcuttur. DLT'de ayrı ayrı damgaları ile birlikte 22 kabile gösterilmiş; Reçîd üd-din ise, hem kabile sayısını 24'e çıkarmış, hem Boz-ok Üç-ok tasnifi yapmış; ayrıca, damgalara ilaveten, her kabilenin "ongon"unu belirtmiştir:
Boz-ok'lar. Kayı, Bayat, Alka-evli (Alka-bölük), Kara-evli (Kara-bölük), Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı (DLT'de yok), Afşar, Kızık (DLT'de yok), Beğdili, Karkın (DLT'de yok. Bunun yerine Çaruklu).
Üç-ok'lar: Bayındır, Peçene, Çavuldur, Çepni, Salıır, Eymür, Alayuntlu, Yüreğir, İğdir, Buğdüz, Yıva (Iva), Kınık.
1000 yıllanna doğru Oğuz Yabgu Devleti yıkıldı. Bunun, Kimeklerden bir kol olup 9. asırda bir kuvvet olarak beliren Kıpçaklar(Kumanlar)'ın baskısına ilaveten, Selçuklu ailesinin kendilerine bağlı kütlelerle birlikte ayrılmaları neticesi vukubulduğu kabul edilir. Kaşgarlı'nın haritasına (DLT, II.'e ilave) göre, 11. asır ortalannda Kıpçaklar "Oğuz Bozkırı"nı ve Seyhun nehrinin aşağı yatağı sahasını işgal etmiş bulunuyorlardı.
Yabgu Devleti'nin çöküşü üzerine, Oğuzlardan kalabalık bir kısım Karadeniz'in kuzeyinden batıya göçmüş , diğer bir kısım Cend bölgesine, oradan da Horasan'a ve sonra Anadolu'ya yönelmiştir (Selçuklular). Yerlerinde kalan Oğuzların 11. asır ortalannda Karacuk dağları bölgesinde, Mankışlak'ta ve Seyhun kıyısındaki kasabalarda oturdukları, Moğol istilası sırasında da Cend'de ve Karakum'da "Türkmen"lerin bulunduğu görülmektedir.
Bugün Orta Asya'daki "Türkmenistan" halkı bu Oğuzlann çocuklandır. Anadolu'da da birçok köy yukarıda zikredilen Oğuz boylannın adlarını taşır.
Gök-Türk çağının Türk milletine yön verici, merkezî bir hüviyet taşıdığını baş tarafta söylemiştik. Asya Hunlarından daha geniş ölçüde ve tabir caizse daha şuurlu bir şekilde Asya Türklüğünü idaresi altında birleştirmiş olan bu hakanlık, Orta Asya'nın batı sınırlarında Türk halkının -kesafetini kaybettiği yerlerde- siyaseten zayıf düştüğü zamanlarda bile Türk nüfüzunun yayılmasında büyük rol oynamıştır. Kaynaklardan anlaçılıyor ki, 8. asır ortalarında Maveraünnehir, Taşkent, Fergane, Huttal, Şüman ve Toharistan'da görülen "krallıklar" ya Türkler tarafından kurulmuş veya Türk siyasî ve kültürel tesiri altında gelişmiş teşekküllerdi: Huttal kıralı "Erkin" unvanını taşıyor ve Çin'e Tarhan ünvanlı elçiler gönderiyordu (733, 740, 750 yıllarında). Buhara "kralı" tuğ-şad, 720'de kardeşi Arslan-han'ı Çin'e elçi göndermişti. Şüman "kralı"nın elçileri de (743) tarhun ve şad unvanlarını taşıyorlardı. Taşkent "kral"ının adı "Tegin" idi. Fergane'den gönderilen elçi (749) Ars-lan Tarhan adında idi. Toharistan "kral"ının unvanı ise "yabgu" idi ve bunun Çin'e gönderdiği (738) elçisi İnancu Tarhan idi. 729 yılında Kutlug, Toharis-tan yabgusu bulunuyor ve bu Yabgu ailesi Aşına sülalesine bağlanıyordu.Bir görüşe göre, Abbasî halîfesi el-Mu'tasım zamanında (833-842) ünlü Türk kumandanı Aşnas, Toharistan yabgu'larına mensuptu.
Uygur, Türgiş, Karluk hakanlıkları Gök-Türk hakanlığının devamı idiler. Görüleceği üzere batıda Aşına oğulları tarafından idare edilen Hazar hakanlığı da öyle idi ve Uz, Peçenek, Kuman-Kıpçak boyları Gök-Türk hakanlığından ayrılmış zümrelerdi Yukarı îrtiş bölgesindeki Kimekler Aral Gölü'nün kuzeyinde bir Kıpçak grubu olan Kanglılar ; Kaşgar'ın kuzeydoğusu, Özkent, Talas ve Çu bölgelerinde Karluklardan bir kabile olması muhtemel Yağmalar Isık gölün güney-batısında, sonraları Ta-las civarında, Barsgan ötesinde, Kaşgar havalisinde ve Maveraünnehir'de oturan Çiğiller; yine Karluklara bağlı bir kabile olarak, Isık göl-Çu ırmağı arasında görülen Tohsılar; Toharistan, Gazne, Belh, Sicistan-Kuzey Hindistan'da, Ak-Hunların torunlan olduğu bildirilen Kalaçlar; Kaşgar-Bala-sagun-Talas-Fergane arasında: Argu, Yabaku, Çomııl, Iğrak, Çaruk, Ezgiş, Kençek vb. toplulukları aslında hep "Doğu Türk" kolları olup Gök-Türklerle bağlantılı bulunuyorlardı.
Ayrıca Karluk, Yağma, Çiğil karması olarak ve Aşına ailesinden inen hükümdar sülalesi ile Kara-Hanlı hakanlıkları;
Vaktiyle aynı toplulukta yer alan çeşitli Türk grupları yolu ile: Gazneliler devleti;
Harezmşahlar ; Hindistan Türk devletleri; ve Oğuz boylan yolu ile;
Büyük Selçuklu împaratorluğu, Selçuklu devletleri, Atabeylikler, Türkmen beylikleri, Kara-koyunlu ve Ak-koyunlu devletleri, Kadı Burhaneddin, Ramazan-oğullan, Dulkadırlılar, Berçem-oğulları ve Yamklular, îran'da Av-şar, Kaçar hanedanları vb. Anadolu beylikleri, Osmanlı împaratorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti;
Hep Gök-Türk hakanlığının kavmî, sosyal, idarî, askerî ve kültürel varisleri olmuşlardır. Bu durum çeşitli Türk kütleleri arasında, bilhassa 11. asırdan itibaren 200 yıl süren göçleri ile bütün Orta-doğu sahasını tutarak yukarıdaki siyasî teşekkülleri ve Anadolu'da ebedî bir Türk vatanı kuran Oğuz zümresinin Türk, îslam ve dünya tarihindeki seçkin mevkiini ortaya koyar.

 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt