Karakoyunlular

KARAKOYUNLULAR


Doğu Anadolu, Azerbaycan, İran ve Irak'ta hüküm süren Türkmen hanedanı (1351-1469).
İran ve Irak'ta iki yüzyıla yakın hüküm süren Moğol hâkimiyetine fiilen son vere­rek buralarda Türkmen nüfuzunu tesis etmeksuretiyle bilhassa Azerbaycan'ın Türkleşmesinde önemli rol oynayan Ka-rakoyunlular'ın hangi Oğuz boyuna men­sup olduğu bilinmemektedir. Karakoyun-lu oymağının etrafında toplanarak onu bir siyasî topluluk haline getiren boyların başında, asıl yurdu Erivan ile Arpaçay'ın Aras'a karıştığı yer arasındaki bölge olan Sa'dlı oymağı gelir. İkinci büyük boy ise adını, Hemedan'a yakın Bahar Kalesi'n-den alan ve Hemedan yöresinde oturan Baharlı oymağıdır. Karakoyunlu kabilesi etrafında toplanan diğer Türkmen boy­larını Erzurum ve Bayburt civarında bu­lunan Duharlı (Tokarlı), Gence ve Berdea taraflarında yaşayan Karamanlı, Maraş ve Malatya havalisindeki Ağaçeri, Doğu-bayazıt yöresindeki Ayınli, Erdebil bölge­sindeki Çekirli (Çakırlı. Cakiri) kabileleri oluşturmaktaydı. Câber Urfa yöresinde yaşayan Döğer boyu ile Alpavut (Alpagut) ve Karaulus oymakları da Karakoyunlu-lar'ın siyasî faaliyetlerine katılmışlardır.
Karakoyunlular'ın XIV. yüzyılın birinci yarısında Moğollar'a tâbi olarak kışın Mu­sul bölgesinde kışladığı, yazlan da Van gölü kıyısındaki Erciş yöresinde geçirdiği bilinmektedir. Karakoyunlular'ın siyaset sahnesine çıkması İlhanlı tahtı için yapı­lan mücadeleler sırasında oldu. Karako-yunlular'ın ilk beyi sayılan Bayram Hoca (ö. 782/1380) Musul'u alarak buranın ida­resini kardeşi Birdi Hoca'ya verdi. Kendisi de beyliğin başına geçti. Mogollar'in Di-yarbekir valileri gibi kışlan Musul yöresin­de, yazlan da Muş-Ahlat bölgesinde, ba-zan da Erzurum taraflarında geçirmeye başladı. Böylece XIV. yüzyılın ikinci yansın­da Van - Erciş bölgesi merkez olmak üzere kuzeyde Erzurum'dan güneyde Musul'a kadar uzanan Doğu Anadolu bölgesinde beyliğini kurmuş oldu. Mahallî hanedan­ları kendisine bağladı. Kalenin muhkem oluşuna güvenerek boyun eğmeyen Mar­din Artuklu Hükümdarı el-Melikü'l-Man-sûr Ahmed'i yenilgiye uğrattı. Fakat el-Melikü'l-Mansûr'un yardım istemesi üze­rine Celâyir Hükümdarı Sultan Üveys, Mu­sul'u ele geçirerek Bayram Hoca'nın kar­deşi Birdi Hoca'yı esir aldı (767/1366). Muş ovasında bulunan Bayram Hoca'yı da ye­nen Sultan Üveys Tebriz'e gitti. Bundan sonra Musul'un Celâyirliler'in elinde kal­dığı ve Bayram Hoca'nın Üveys'i metbû tanıdığı sanılmaktadır. Sultan Üveysin ölümü üzerine (776/1 374(yerine geçen oğlu Hüseyin zamanında Celâyir ülkesi M uzafferiler'in istilâsına uğradı. Bu du­rumdan yararlanan Bayram Hoca, Doğu Anadolu'da hâkimiyetini tekrar sağladı ve İran'da bazı yerleri ülkesine kattı. Dört ay­lık bir kuşatmadan sonra Musul'u da geri alarak (777/1375) idaresini yeniden kar­deşi Birdi Hoca'ya verdi. Durumdan ra­hatsız olan Celâyirliler 778 (1377) yılının ilkbaharında harekete geçtiler. Van gölü çevresindeki Bendimâhî'yi alıp Bayram Hoca'nın yeğeni Kara Mehmed'in savun­duğu Erciş'i kuşattılar. Kara Mehmed'in Celâyirliler'e itaat edip vergi vermeyi ka­bul etmesi üzerine kuşatmayı kaldırdılar.
Bayram Hoca vefat edince oğlu olmadı­ğı için yerine kardeşi Türemiş'in oğlu Kara Mehmed geçti (1380-1389). Mehmed Bey, 15-20.000 kişilik bir ordu ile üzerine ge­len Celâyirli Şehzade Ali'yi 5000 kişilik kuvvetiyle ağır yenilgiye uğrattı (784/ 1382). Bu zafer Mehmed Bey'e büyük şöhret kazandırdı. Ayrıca kendisinden yardım istemiş olan Şeyh Ali'nin kardeşi Ahmed'in Celâyir tahtına oturmasını sağ­ladı. Celâyir Hükümdarı Ahmed, Kara Mehmed Bey'in kızı ile evlendirilerek ara­daki dostluk kuvvetlendirildi. Aynı şekil­de Kara Mehmed Bey de Artuklu Hüküm­darı Melik îsâ'nın kızı ile evlenip aradaki düşmanlığa son vermek istedi. İsteği red­dedilince Mardin'i kuşatarak Artuklu or­dusunu mağlûp etti. Artuklular, Melik İsa'nın kızı yerine kardeşiyle evlenmesi teklifinde bulundular. Mehmed Bey tek­lifi kabul etti ve iki devlet arasında barış imzalandı. Akkoyunlu tehlikesi yüzünden bu barış Artuklu Devleti yıkılıncaya kadar sürdü. Bu sırada Akkoyunlu beylerine yenilen Erzincan Hükümdarı Mutahharten'in yardım isteği üzerine Kara Meh­med Bey yardıma gitti ve Akkoyunlular'ı yenilgiye uğrattı. Akkoyunlu beyleri Kay­seri Hükümdarı Kadı Burhâneddin'e sı­ğındılar (788/1386).
Karakoyunlular, bütün Anadolu'yu nü­fuzları altına aldıkları bu dönemde Batı İran'ı zaptetmiş olan Timur (788/1386) Anadolu'yu da istilâ için fırsat kolluyor-du. Kendisini ziyaret edip bağlılığını bil­dirmeyen Kara Mehmed Bey'i hacı kafile­lerine ve ticaret kervanlarına saldırmakla suçlayarak 789'da (1387) Erzurum'a kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Buradan Ka-rakoyunlular üzerine asker sevkettiyse de pek başarılı olamadı, Kara Mehmed Bey çok az bir kuvvetle Timur'a karşı koydu ve onun Mâverâünnehİr'e dönmesinden sonra bir fâtih olarak Tebriz'e gird. Şehirde bir süre kalıp bir muhafız birliği bırakarak ülkesine döndü. Fakat Timur'a karşı büyük zafer kazanan ku­mandanlarından Pîr Hasan'ın isyanı üzeri­ne giriştiği savaşta öldü.
İsyan sebebi bilinmeyen Pîr Hasan, Bay­ram Hoca'nın daha önce öldürmüş olduğu Hüseyin Bey'in oğlu idi. Mehmed Bey'e karşı kazandığı zaferden sonra Karako-yunlu Beyliği'nin başına geçmek istediy­se de Türkmenlerin Önemli bir kısmı Ka­ra Mehmed'in oğullarından Mısır Hoca'­nın etrafında toplandı. Pîr Hasan'la mü­cadele için Mardin hükümdarından ve diğer komşularından yardım isteyen Karakoyunlular'ın başına Kara Yûsuf geçti. Câber hâkimi Döğer Salim Bey araya girerek Karakoyunlu beyleri arasındaki mücadeleyi sona erdirdi (792/1390). Bir yıl sonra Pîr Hasan Beyde öl­dü. Kara Yûsuf, beyliğin nüfuzunu yeni­den kuvvetlendirmek için Celâyir beyleri arasındaki anlaşmazlıklardan yararlana­rak Tebriz'e geldi (794/1392). Aynı yıl için­de iki defa şehre gelen Yûsuf Bey. Van gö­lünün kuzeyinde Pîr Hasan'ın oğlu Hüse­yin Bey ile savaştı. Bu sırada Timur tekrar ortaya çıktı.
Celâyirli Sultan Ahmed'i kaçmaya mec­bur bırakarak Bağdat'ı alan Timur ardın­dan kuzeye yöneldi. Karakoyunlu beyle­rinden Birdi Hoca oğlu Yar Ali ile Erbi! Emîri Şeyh Ali değerli armağanlarla Ti­mur'u ziyaret ettikleri için mevkilerini ko­rudular. Ordusunu Karakoyunlu oymak­ları üzerine salarak hayvanlarını yağma­latan Timur, Muş civarına geldikten son­ra kumandanlarını Kara Yûsuf u yakala­maya memur etti (796/1394). Hiçbir ne­tice alamayan Timur, Erzurum ovasına hâkim bir noktada bulunan Avnik Kalesi'ni kuşattı. Kara Yûsuf un kardeşi Mısır Hoca, kırk üç gün süre ile kaleyi savun­duktan sonra teslim etmek zorunda kal­dı. Mısır Hoca'yı Semerkant'a götüren Timur ora­da gizlice öldürttü. Kardeşinin intikamı­nı almak isteyen Kara Yûsuf, Avnik Kale-si'ne saldırarak kale kumandanı Atlamış esir aldı (797/1395). Bunun üzerine Timur, Hindistan seferini tamamlayıp yeniden Azerbaycan'a döndü (798/1396). Âni bir baskına uğramamak için Musul'a çekilen Kara Yûsuf, Timur'un Sivas'a doğru yü­rüyüşe geçeceği haberini alınca Celâyirli Sultan Ahmed ile birlikte Mısır Memlûk sultanına sığınmak istedi. Memlûk sul­tanının Timur'dan çekinerek sığınma iste­ğini kabul etmemesi üzerine de Osmanlı ülkesine gittiler (802/1400].
Timur, Osmanlı Padişahı Yıldırım Baye-zid'den Kara Yûsuf'un kendisine teslim edilmesini ya da Öldürülmesini, bu yapıl­madığı takdirde ülkeden çıkarılmasını is­tedi. Yıldırım Bayezid, Timur'un istekle­rini yerine getirmediği gibi Kara Yûsuf'a Aksaray'ı dirlik olarak verdi. Ayrıca Sul­tan Ahmed ile Yûsuf Bey'i de yanına alıp Timur ile aralarının açılmasının başlıca müsebbibi saydığı Mutahharten'in üze­rine yürüdü. Mutahharten'i bozguna uğratarak Erzincan'ı aldı ve yönetimini Kara Yûsuf'a verdi. Fakat Yûsuf Bey on altı gün sonra Erzincan hâkimliğinden kendi is­teğiyle vazgeçti.
Yıldırım Bayezid'in Kara Yûsuf'u konuk etmesi Timur'un Osmanlılar'a karşı se­fer açmasının başlıca sebeplerinden biri oldu. Osmanlı ülkesinde sekiz dokuz ay kadar ikamet eden ve büyük itibar gören Kara Yûsuf, Muharrem 805'te (Ağustos 1402) Bursa'dan Hille'ye geldi. Bu sırada Timur'un Musul'u Pîr Hasan'ın oğlu Hüse­yin'e verdiği anlaşılmaktadır. Timur, Hü­seyin Bey'i Kara Yûsuf'a karşı mücadeleye teşvik ediyordu. Kara Yûsuf, Hille'ye dön­dükten sonra dostu Celâyirli Sultan Ah-med'e oğlu ile giriştiği mücadelede yar­dım etti. Fakat bilinmeyen bir sebepten dolayı araları açılınca Bağdat'ı işgal etti. Sultan Ahmed güçlükle çöle kaçarak ca­nını kurtarabildi. Bu gelişmeleri yakın­dan izleyen Timur iki torununun kuman­dasında büyük bir orduyu Bağdat'a gön­derdi. Kara Yûsuf, çok az bir kuvvetle Ça-ğataylılar'ı durdurmak istediyse de başa­rılı olamadı. Kardeşi Yar Ali savaş sırasın­da öldürüldü. Karısı esir alındı. Kendisi de çöle kaçarak büyük zorluklarla Şam'a ulaşabildi.
Kara Yûsuf. Şam naibi Şeyh Mahmûdî tarafından iyi karşılandı. Çok geçmeden eski dostu Celâyirli Sultan Ahmed de Şam'a geldi. Fakat Şam naibi Memlûk Sultanı Ferec'in emri üzerine onları tu­tukladı. Timur'un baskısı ile Kahire'den ölüm fermanları geldiği halde nâib bu emre uymadı. Kara Yûsuf ile Sultan Ah­med bir yıl kaldıkları hapishanede arala­rında bir anlaşmaya vardılar. Buna göre İrâk-ı Arab Sultan Ahmed'in, Azerbaycan da Kara Yûsuf'un olacaktı. Ayrıca bu sırada doğan Kara Yûsuf un oğlu Pîr Bu-dak'ı Sultan Ahmed evlât edinerek dost­luk pekiştirildi. Sultan olmak için isyana hazırlanan Şam naibi, Yûsuf Bey ile Sul­tan Ahmed'den yararlanmak için onları serbest bıraktı.
Yûsuf Bey ülkesine dönmek üzere 808 Muharreminde (Temmuz 1405) yola çıktı. Her yöreden gelen Türkmen beylerinin katılmasıyla gittikçe kuvveti arttı. Avnik'i ele geçirerek Doğu Anadolu'daki toprak­larına yeniden sahip oldu. Bundan sonra Azerbaycan ve iki Irak'ın sahibi ve etraf­taki mahallî hanedanların metbûu sayı­lan Timur'un torunu Ebû Bekir Mirza üze­rine yürüdü. Araş nehri kenarında cere­yan eden savaşta Yûsuf Bey, Ebû Bekir Mirza'yı yendi. Tebriz yakınlarındaki Serd-rûd'da yapılan ikinci savaşı da Yûsuf Bey kazandı. Serdrûd zaferi Kara Yûsuf'a Azerbaycan'ı kazandırdı. Bundan sonra kumandanla­rından Bistam Bey'i Irâk-ı Acem'in fethiy-le görevlendirdi. Bistam Bey Sultaniye ve Kazvin'i ele geçirdi. Bu sırada Mardin Artuklu hükümdarının Akkoyunlular'ın sal­dırısına karşı yardım istemesi üzerine Yû­suf Bey Âmid önlerine geldi (1409 ilkba­harı) ve Akkoyunlu beyini bozguna uğrat­tı. Buradan Mardin'e giderek Melik Sa­lih'in Mardin'i koruyamayacağına karar verdi. Ona kızını ve Musul'u verip Mar­din'e kendi beylerinden birini tayin etti. Böylece üç asırdan fazla bir süre yaşamış olan Artuklu hanedanlığına son vermiş oldu. Ertesi yıl halkın şikâyeti üzerine Er­zincan'ı Mutahharten'in torunu Şeyh Ha-san'ın elinden alarak kumandanlarından Pîr Ömer Bey'i vali tayin etti. Bunlarla meşgulken Celâyirli Sultan Ahmed'in Azerbaycan üzerine geldiğini duyunca oraya yöneldi. Tebriz civarındaki Esed köyünde onu ağır bir yenilgiye uğrattı. Başta Emîrü'l-ümerâ Çekirlİ Bistam Bey olmak üzere kumandanların ısrarı üzerine ele geçirilmiş olan Sultan Ahmed'in öldürül­mesine razı olmak zorunda kaldı. Öldü­rülmeden önce kendisinden, Sultan Ah­med'den saltanatı evlât edinmiş olduğu Kara Yûsuf'un oğlu Pîr Budak'a ve Irâk-ı Arab'ı da Kara Yûsuf un en büyük oğlu Şah Mehmed'e verdiğine dair yarlıklar alındı. Kara Yûsuf, Türkmen beylerini ve Azerbaycan emirlerini Tebriz'de toplaya­rak Pîr Budak'ı sultan ilân etti (814/1411). Kendini oğlunun vekili sayan Yûsuf Bey diğer beylerle birlikte Pîr Budak'a tâzimde bulundu. Aynı yıl Kara Yûsuf'un en bü­yük oğlu Şah Mehmed Bağdat'ı fethetti. Kara Yûsuf'un bölgede büyük bir nüfuza sahip olmasını kendileri için tehlike sayan Gürcü Kralı Köstendil, Şirvanşah Şeyh İb­rahim ve Seki hâkimi Ahmed, Kara Yû­suf'a karşı bir ittifak meydana getirdiler. Kür boylarında yapılan savaşta müttefik­ler ağır bir yenilgiye uğradı (815/1412). Yûsuf Bey, bundan sonra önemli bir tica­ret merkezi olan Sultaniye şehrini idare eden Çekirli Bistam Beyin itaatsizliğine son vermek için harekete geçti. Şehrin valiliğine oğullarından Cihan Şah'ı getirdi (818/1415). Akkoyunlular'ın Karakoyunlu ülkesine sık sık düzenledikleri saldırılar sebebiyle Akkoyunlu Karayülük Bey'in üzerine yürüdü (820/141 7) ve Mardin -Âmid arasında onu yendi. Tekrar kaçma­sı üzerine Memlûk sınırları içinde de kova­layarak Mercidâbık'ta bir defa daha mağ­lûbiyete uğrattı. Bütün ağırlığı Yûsuf'un eline ge­çen Karayülük Memlûk sultanına sığındı. Memlükler'in Karayülük'ü koruması yü­zünden Memlûk Devleti'ne ait Ayıntab ile Bire Birecikl Karakoyunlular tarafından yağma ve tahrip edildi. Kara Yûsuf Mar­din'e yaklaştığında oğlu Pîr Budak'ın ölüm haberini aldı Çok sevdiği oğlunun ölümünden dolayı Tebriz'de günlerce yas tuttu.
Kara Yûsuf hayatının son günlerini de Memlûk sultanı, Çağatay hükümdarı ve Akkoyunlu 1 ar'la mücadele ederek geçir­di. Timur'un oğlu ve halefi Şâhruh, Kara Yûsuf'u tehdit ediyor ve Kazvin ile Sulta­niye şehirlerinin iadesini, kendisinin de metbû tanınmasını istiyordu. Buna kar­şılık Azerbaycan, Irâk-ı Arab ve Doğu Anadolu'daki yerler Yûsuf Bey'in tasarrufun­da kalacaktı. Yûsuf Bey'in bu tekiifi red­detmesi üzerine Şâhruh. içinde fillerin de bulunduğu 200.000 bir kişilik ordu ile onun üzerine yürüdü. Ağır hasta olduğu halde Yûsuf Bey, 50.000 kişilik ordusuyla birlikte Şâhruh'u karşılamak üzere hare­kete geçti. Ancak Tebriz'in güneydoğusunda Ucan'a yakın bir yerde vefat etti. Ordusu dağıldı. Karakoyunlu Devleti'nin kurucusu sayılan Kara Yûsuf beyliğin başına geçtiği zaman devlet Erciş civarında küçük bir beylikti. Ölümünde Karakoyunlular'ın hâkimiyet sahası Erzincan'dan Kazvin'e, Gence'den Bağdat'a kadar uzanıyordu.
Yûsuf Bey'in ölümünden sonra asker­lerinden çoğu Kerkük'te bulunan İsken­der Bey'in (1420-1438) yanma gitti. İskender de bunlarla birlikte, Mardin'i kuşat­mış olan Akkoyunlu Karayülük Osman Bey'in üzerine yürüdü. Onu Nusaybin ya­kınlarındaki Şeyh Kendi'nde yapılan sa­vaşta mağlûp etti. Ancak Erzurum ile Ağrı arasındaki Eleşkirt ovasında Şâhruh'un ordusu kar­şısında üç gün süren savaşta bozguna uğradı. Bu mağlûbiyetten son­ra İskender Mirza yeniden toparlanmaya çalıştı. Hükümdarlığının ilk yıllarını Şâh­ruh'u metbû tanıyan Hakkâri ve Bitlis hâ-kimleriyle uğraşmakla geçirdi. Ahlat'ı ala-madıysa da 828'de (1425) Van'ı zaptetti. Ardından Makü Kalesi'ni Ermeniler'den aldı (830/1427). Şirvan'a bırakın düzenle­yerek Şâhruh'un Sultaniye valisini yendi ve burayı Zencan ve Kazvin ile birlikte ül­kesine kattı (831/1428). Bunun üzerine ha­rekete geçen Şâhruh'un ordusu ile Sel-mas civarında iki gün süren kanlı bir savaş yapıldı. Karakoyunlular üstün Çağatay or­dusu karşısında dağıldılar. Şâhruh, Kara Yûsuf un en küçük oğlu Ebû Said'i Azer­baycan emirliğine getirdiyse de İskender Mirza onu ortadan kaldırıp bölgeye yeni­den hâkim oldu (833/1430).
İskender Bey daha sonra Şirvan'ı yağ­maladı. Bölgedeki gelişmeler üzerine Şâh­ruh üçüncü defa Azerbaycan seferine çık­tı. Türkmen beylerinin tavsiyelerine uyarak, İsken­der'e karşı isyan eden ve Şâhruh'u metbû tanıyan Cihan Şah'ı ağabeyi İskender'in üzerine gönderdi. İskender Bey Osman-lılar'a sığınmak üzere Tebriz'den ayrıldı. Şâhruh 50-60.000 kişilik bir ordu ile İs­kender'i takip ettirdi. İskender. Osmanlı ülkesine geçmek için Akkoyunlu Karayü­lük Osman Bey'den yol istemek zorunda kaldı. Şâhruh'tan yolu kesmesi talimatını almış bulunan Karayülük yol vermeyince Karakoyunlular'la Akkoyunlular arasında çok şiddetli bir savaş başladı. 20.000 ki­şiden oluşan Akkoyunlu ordusu 3000 ki­şilik İskender kuvvetleri karşısında ezildi. Pek çok Akkoyunlu kumandanı öldü. Kara­yülük Osman Bey de yaralı olarak çekildiği Erzurum Kalesi'nde öldü. İskender Bey Erzurum'a girdi, ancak Şâhruh'un gönderdiği Mirza Mu-hammed Cükİ'nin 60.000 kişilik ordusu­nun yaklaştığını duyunca oradan ayrılıp Osmanlı ülkesine gitti. Şâhruh, Osmanlı Padişahı II. Murad'a gönderdiği özel elçi vasıtasıyla İskender Bey'in yakalanıp ken­disine teslim edilmesini istedi. Bir taraf­tan da Cihan Şah'a yardımcı kuvvet vererek İskender'in ailesinin bulunduğu kaleyi zaptettirdi. Karabağ'dan ayrılıp Ucan'a gelen Şâhruh bu­rada Azerbaycan hükümdarlığını Cihan Şah'a verdi ve bir daha gelmemek üzere Horasan'a hareket etti.
Osmanlı ülkesinde büyük itibar gören İskender Bey. Ebû Said gibi Cihan Şah'ı da kolayca tasfiye edebileceğine inanarak ye­niden harekete geçti. Harpufu kuşattıy-sa da alamadı ve Tebriz'e gitti. Cihan Şah da Tebriz'e yürüdü. Bunun üzerine İsken­der Bey, onunla savaşmak için Tebriz'den ayrılıp Süfyân'dan Heft Çeşme'ye geldi. Savaştan önce Karamanlı boy beyi Pîrî Bey'in Cihan Şah tarafına geçmesi İsken­der'in ümidini tamamen kırdı ve savaş meydanından kaçarak ailesi ve hazinesi­nin bulunduğu Alıncak Kaiesi'ne sığındı. Cihan Şah'a karşı burada direnmeye çalı­şan İskender bir aile meselesi dolayısıyla oğlu Şah Kubâd tarafından öldürüldü.
Cihan Şah (1438-1467), İskender'in ölü­münden sonra İrak hariç bütün Karako­yunlu ülkelerinin yegâne hâkimi oldu. Bu hükümdar zamanında Karakoyunlu Dev­leti bir imparatorluk mahiyetini alıp en parlak devrini yaşadı. Cihan Şah, hüküm­darlığının ilk dış seferini Gürcistan üzeri­ne yaparak başarıyla sonuçlandırdı (844/ 1440). Bu ülkeye 849'da (1445) bir defa daha yürüdü. Bu sırada Bağdat, İsken­der'in kardeşi İsfahan Mirza'nın hâkimiyetinde bulunuyordu. İspan. İspend (İsfend) olarak da anılan İsfahan Mirza Irak'ın ge­niş bir kısmına hâkimdi. İsfahan Mirza, oğlu henüz çocukyaşta olduğu için ölü­münden önce yerine İskender Mirza'nın oğlu Elvend'in geçirilmesini vasiyet etmişti. Fakat emîr-lerin çoğu bu vasiyeti yerine getirmedi ve İsfahan'ın oğlu Fûlâd'ı tahta çıkardı. Bazı emirler de Cihan Şah'ı Bağdat'ın fethine teşvik ettiler. Cihan Şah altı aylık bir kuşatmadan sonra Bağdat'ı aldı (850/1446). Çağatay Hükümdarı Şâhruh'un vefatı üzerine de (851/1447) Sultaniye ve Kazvin'i ülkesine kattı. Bu sırada yeğeni El-vend'i koruyan ve kendisine teslim etme­yen Akkoyunlu Hükümdarı Cihangir Mir­za "ya karşı başlattığı uzun savaş, kuvvet­lerini yıpratmaktan ve Akkoyunlular'ın düşmanlığını arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Buna karşılık Timuriu şehzade­leri arasında çıkan saltanat mücadelele­rinden yararlanıp Rey, İsfahan ve Fars vi­lâyetlerini idaresi altına aldı. Ardından Kirman'ı da ülkesine kattı (856-857/1452-1453).
Bundan sonra Cihan Şah, Muşa'şa'lar'ın Irak'a yaptığı hücumları önlemeye çalıştı. Bu sırada Akkoyunlu Beyliği'nde Cihangir Mirza ile kardeşi Uzun Hasan arasındaki taht kavgasında Cihangir, Cihan Şah'tan yardım İstedi. Akkoyuniular'ın gücünü kırmak için bunu iyi bir fırsat bilen Cihan Şah, Tarhan oğlu Rüstem kumandasında büyük bir orduyu Hasan Bey üzerine gön­derdi. Uzun Hasan bu orduyu Âmid önün­de ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu yenilginin ardından Ci­han Şah Horasan üzerine yürüdü. Karışık­lıklar içinde bulunan Horasan'ı ülkesine katmayı amaçlayan bu sefer gayesine ulaşmadıysa da yapılan antlaşma ile Ci­han Şah'ın Esterâbâd bölgesiyle Irâk-ı Acem, Fars ve Kirman üzerindeki hâkimi­yeti tanındı. Horasan seferinin başarıya ulaşmamasının başlıca sebebi, Makü Ka-Iesi'nde tutuklu bulunan Cihan Şah'ın oğ­lu Hasan Ali'nin Tebriz'e gelerek sultanlı­ğını ilân etmesiydi. Cihan Şah sefer dönü­şü Hasan Ali'yi yakalayıp Makü Kalesi'ne hapsettirdi. Fakat Cihan Şah'ın diğer oğ­lu, Fars ve Bağdat Valisi Pîr Budak'ın is­yanı yıllarca sürdü. Cihan Şah, Şîraz üze­rine yürüyerek oğlunu sadece Bağdat va-liliğiyle yetinmeye zorladı (866/1462). Fa­kat Pîr Budak isyankâr tavrını sürdürünce Cihan Şah Bağdat üzerine yürüdü. Bir yıl yedi aysüren Bağdat kuşatması sonunda Cihan Şah oğlunun hayatına son verdi ve şehre beyle­rinden Tuvacı Alpavut Muhammed'i vali tayin etti.
Horasan'dan Erzurum'a, Şirvan'dan Basra'ya kadar uzanan, bütün İran.Arrân, Irak ve Doğu Anadolu bölgelerinin hâkimi olan Cihan Şah son seferini Akkoyunlular üzerineyaptı. Doğu Anadolu'nun ancak bir kesimine sahip olan Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'den861 (1457) yılındaki yenilginin intikamını almak için düzenle­nen bu sefer Cihan Şah'ın da sonu oldu. Kışın bastırması yüzünden seferden geri dönülürken Bingöl ile Kiğı arasındaki San­cak mevkiinde Uzun Hasan'ın baskınına uğrayan Cihan Şah kaçarken öldürüldü.
Cihan Şah'ın ölümü üzerine bazı Kara-koyunlu beyleri Makü Kalesi'ne giderek oğlu Hasan Ali'yi (1467-1469) tahta çıkar­mak üzere hapisten çıkardılar. Aynı anda Tebriz'de de İskender Beyin kızları Ârâyiş ile Şah Saray kardeşleri Hüseyin Ali'nin hükümdarlığını ilân ettiler. Fakat Cihan Şah'ın karısı Can Begüm kardeşi Kasım'ı gönderip Hüseyin Ali'yi öldürttü ve İsken­der'in kızlarını hapsettirdi. Şehri ve hazi­neyi az sonra gelen Hasan Ali'ye teslim etti. Fakat Hasan Ali, tahtı kendisine tes­lim eden ve daha önce hayatını kurtarmış olan üvey annesi Can Begüm ile kardeş­lerini öldürttü.
Hasan Ali tahta geçer geçmez Uzun Ha-san'a karşı savaş hazırlıklarına başladı. Sayıca kalabalık ve teçhizatı daha İyi olan Karakoyunlu ordusu Akkoyunlu ordusu karşısında dağıldı. Hasan Ali. Gence ve Berdeayöresinde oturan Karamanlı kabilesine sığın­dı. Yardım istediği Horasan ve Mâverâün-nehir Hükümdarı Ebû Said Mirza Han'ın Azerbaycan sınırına geldiğini duyunca onun yanına gitti. Ebû Said Mirza Han'ın Uzun Hasan Bey tarafından mağlûp edi­lip esir alınmasından sonra Hemedan taraflarına yöneldi. Şehri almak üzere iken yetişen Uzun Hasan'ın oğullarından Uğurlu Mehmed. Hasan Ali'yi yendi ve önce esir aldı, daha sonra da öldürttü. Çağdaş tarih­çilerden Gıyâsî. Hasan Ali'nin yenildik­ten sonra Elvend dağına kaçtığını, ya­kalanacağını anlayınca da intihar ettiği­ni yazar. Bu sırada Baharlı kabilesi beyle­ri, Cihan Şah'ın oğlu olan ve Uzun Hasan tarafından gözlerine mil çekilmiş bulunan Yûsuf Mirza'yı Fars'ta hükümdar ilân et­tilerse deŞehzade Uğurlu Mehmed onu da yenerek öldürttü (1469). Böylece Ka­rakoyunlu Devleti eski düşmanları Akkoyunlular tarafından ortadan kaldırılmış oldu. Bütün Karakoyunlu ülkeleri Akko-yunlular'ın eline geçti. Cihan Şah'ın Bağ­dat valiliğine getirdiği Alpavut Tuvacı Pîr Muhammed Bey'in ölürken yaptığı vasi­yet üzerine Karakoyunlu hanedanından Zeynel oğlu Hüseyin Ali beyliktahtına ge­çirildi. Hüseyin Ali'nin beyliği sırasında Hille Valisi Kara Mûsâoğlu. İskender'in oğ­lu Şah Ali'yi sultan ilân etti. Bunlar yakala­nıp ölümle cezalandırıldıkları gibi Hüse­yin Ali de dokuz aylık bir beyliğin ardın­dan öldü. Yerine geçen kardeşi Hille Vali­si Şah Mansûr'un beyliği ise ancak iki ay sürdü. Bağdat'ı Uzun Hasan'ın oğlu Mak-sûd'a teslim ettikten sonra hakkında ya­pılan şikâyetler üzerine muhakeme edil­di ve ölüm cezasına çarptırıldı. Böylece Ka-rakoyunlular'ın Bağdat kolu da sona er­miş oldu. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Ha-san'ın ölümü üzerine Baharlı beylerinden Pîr Ali, Bayram ve Yar Ali, Karakoyunlu Devleti'ni ihya etmeK için Horasan'dan gelip Kirman'ı ele geçirdiler (884/1479).
Fakat üzerlerine gelen Akkoyunlular kar­şısında başarısızlığa uğrayarak Cürcân'a gittiler. Karakoyunlular Devleti'nin teşkilâtı, esas itibariyle selefleri Celâyirliler Devleti teşkilâtına ve dolayısıyla İlhanlılar'ınkine dayanıyordu. Karakoyunlu hükümdarları da Kara Yûsuf'un tahta çıkardığı Pîr Bu-dak'tan itibaren daha çok sultan unvanı­nı kullandılar. Paralarda bazan ismin so­nuna bahadır unvanı da eklenirdi. Bun­dan başka han, hakan ve padişah unvan­larını da kullanmışlardır. Onların da saray­larında mühürdar, yasavul (teşrifatçı), şagavul (mihmandar), mîrâhur, rikâbdar, yamçı (ulak), kuşçu, sofracı, şiracı(şerbetçibaşı), kitabdâr(kütüphaneci) ve diğer görevliler vardı. Bu görevlilerden he­men hepsinin sayısı birden fazla idi. Hü­kümdarların "inak" denilen yakınları ve diğer mahrem adamları ve çavuşları bu­lunurdu.
Merkez teşkilâtı şu divanlardan oluşu­yordu: Dîvân-ı Emaret, Dîvân-ı Vezâret, Dîvân-ı Emâret-i Tuvacıyân ve Dîvân-ı Pervane. Bunlardan Dîvân-ı Emaret baş­lıca askerî işlerle meşgul olurdu. Bu di­vanın başı emîr-i dîvân idi. Ancak Dîvân-ı Emârefte birden fazla emîr-i dîvân bu­lunabilirdi. Cihan Şah'ın son zamanların­da dört emîr-i dîvân vardı. Divan emirleri en büyük beyler olup yarlıklarda imzaları yer aldığı gibi tuğ ve nakkare sahibi idiler. Başında vezirin bulunduğu Dîvân-ı Vezâ-ret'te bütün mülkî işler görüşülürdü. Dî­vân-ı Emâret-i Tuvacıyân. devletin bütün askerlerini savaş zamanında toplamak­la görevliydi. Devletin sahip olduğu as­kerin defterleri de bu dîvanda tutulur­du. Dîvân-ı Pervane ise hüküm, nişan ve yarlıkların yazıldığı daire idi. Bu divanın başına da pervaneci denilirdi.
Taşra teşkilâtına gelince vilâyetler şeh­zade ve beyler tarafından yönetilirdi. Taş­rada görevli şehzade ve beylerin sultanın-ki gibi görevlileri ve merkezdeki divanlar­dan daha küçük divanları vardı. Bey unva­nını taşıyan askerî valilerde memuriyet genellikle babadan oğula intikal ederdi, bunlar kendilerine iktâ edilmiş yerlerin geliriyle geçinirlerdi. Şehirlerde daruga adı verilen memurlar vardı. Darugalar malî ve idari işlere bakanların âmirle­riydi. Bunların siyasî yetkileri de var­dı. Hükümdarların şahıslarına bağlı, dev­let merkezinde oturan askerlerine leşker-i hâssa denilirdi. Şehzade ve bey­lerin de kendilerine ait askerleri vardı ve bunlara nöker adı verilirdi. Gerek hükümdann gerek şehzade ve beylerin as­kerleri eğitimli ve maaşlı askerlerdi. Ver­giler Osmanlılar'da olduğu gibi şer'îve örfî olmak üzere iki kısımdı. Ancak bu yüzyıllarda örfî vergilerin dikkati çekecek derecede çok olduğu görülmektedir. Mu-hassıl ve tahvildar malî tahsilatı yapan başlıca memurlardı.
Karakoyunlular zamanında Şiîlik faali­yetleri yaygınlaşmıştır. Azerbaycan ve Anadolu'da Şeyh Cüneyd-i Safevî'nin ba­şarılı faaliyetleri. Hûzistan'da Muşa'şa'-lar'ın hareketleri Şiîliğin silâhla yayılmaya çalışıldığını gösteren en önemli deliller­dir. Yar Ali gibi Karakoyunlu hanedanında Hz. Ali'ye karşı şuurlu bir sevginin mev­cut olduğu söylenebilir. Ancak Kara Yû­suf. İskender ve Cihan Şah'ın paraların­da dört halifenin isimleri görülür. Ayrıca çağdaş Akkoyunlu, Memlûk ve Timurlu kaynaklarında Karakoyunlu hükümdarla­rının Şiîliğe meyilleri olduğu hakkında bir kayda rastlanmamaktadır.
Cihan Şah Mirza yazdığı Türkçe şiirler­le Azerî edebiyatında önemli bir mevkiye sahiptir. Onun Molla Câmî ile mektuplaş­tığı ve âlimleri himaye ettiği bilinmekte­dir. Celâleddin ed-Dewânî bunlardan biridir. Cihan Şah'ın oğullarından Pîr Budak da şair ruhiu bir şehzade olup beğenilen şiirleri vardı. Kardeşleri Hüseyin Ali'nin tahta çıkması için harekete geçen kız kardeşleri Şah Saray ve Ârâyiş'in de şair oldukları kaynaklarda belirtilmektedir.
Cihan Şah'ın Tebriz'de başlıca cami ve zaviyeden müteşekkil bir külliyesi vardır. Künyesine nisbetle Muzafferiyye adını ta­şıyan bu külliyenin, hatunu Can Begüm tarafından yaptırıldığını Ebû Bekr-i Tîh-rânî bildirir. Mavi çinilerle süslenmiş ol­duğu için Tebriz halkı tarafından Mescid-i Kebûd (GÖkmescid) denilen bu eser uzmanlarca İran'ın günümüzde sanat değeri en yüksek eserlerinden biri sayıl­maktadır.


Bibliyografya :


Muzafferiyye Külliyesi Vakfiyeleri,Sü\eyma-niye Ktp., Esad Efendi, nr. 3340, vr. A" vd.; Fer-manhâ-yi Türkmânân-ı Karakoyunlu ue Akko­yunlu [nşr Hüseyin MüderrisîTabâtabâî), Kum 1352 hş., s. 19-55; Münşeat Mecmuası, Nuru -osmaniye Ktp., nr. 4031, vr. 3"-7b; a.c.Süley-maniye Ktp., EsadEfendi, nr. 3333, vr. 33b, 36", 43", 45'1; Hüsâmeddin Efendi Mecmuası, Sü-leymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3673, vr. 59b-66"; Esterâbâdî, Bezm ü Rezm (nşr. Kilisli Mu­allim Rifai). istanbul 1928, s. 370; Nizâmeddin Şâmî, Zafernâmeirtşr. F. Tauer). Prague 1937, tür.yer.; İbn Dokmak, el-Ceuherü'ş-şcmîn, Sü-leymaniye Ktp., Ayasofya.nr. 3172, s. 181, 182, 183; Hâfız-ı Ebru. Zübdetü'L-teuârîh, Süleyma­niye Ktp., Fâtih, nr. 437], tür.yer.; a.mlf-, Zey/-ı Câmi'u't-teuânh[nşr Hânbâbâ Beyârıîj, Tahran 1317, tür.yer.; İbn Arabşah, 'Acâ^ibül-makdûr, Kahire 1285, s. 50, 90; Aynî, 'İkdül-cümân, Be­yazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr, 2395-2396, tür.yer.; Şerefeddin, Zafernâme(Abbasî), tür.yer.; İbn Tağrîberdî, en-Îİücümü'z-zâhire (Popperi. VI, 410-415; Ebû BeKr-i Tihrânı. Kitâb-ı Diyârbakriyye{nşr. Necati Lugal-FarukSümer), Ankara 1962-64, MI, tür.yer.; Abdürrezzâkes-Semerkandî, Matla'u's-sa'deyn (nşr. Muhammed Şâfî), Lahor 1946-49, i-ll, tür.yer.; Âşıkpaşazâ-de, Târih, s. 246 vd., 249; Neşrî. Cihannümâ (Unat), I, 332-334; Mîr Yahya Kazvînî, Lübbü't-teuârih (nşr. Seyyid Ceiâleddîn-i Tahrânî). Tah­ran 1314, s. 211-218; Gaffarı, Cİhânârâ, Tahran 1342 hş., s. 247-250; Âlî Mustafa. Künhü 'i-ah-bâr, İstanbul, ts., 111/3, s. 33-38; Kâtib Ferdi, Mardin Mütûk-i Artukiyye Târihi (nşr. Ali Emî-rî), İstanbul 1331, s. 55 vd., 61, 67 vd.; T. de Medzoph, Expose des guerres de Tamerlan et de Schach Rok.tı(lTC. F. Neve!. Bruxelles 1860, s. 109,112-113; Aîımed Tevhid, Meskûkât-ı Ka-dîme-İ İslâmiyye Katalogu, İstanbul 1321, IV, 446-470; C. T. Tabâtabâî, Sikkehâ-yı Şâhân-t İslâml-yiîrânjebnz 1350hş., II, 145-157;Uzun-çarşılı, Anadolu. Beylikleri, s. 58-62, 74-76; ay­rıca bk. tür.yer.; a.mlf., Medhal, s. 286-312; V. Minorsky, "The Clan of the Qara-Qoyunlu Rul-ers", Fuad Köprülü Armağanı, istanbul 1953, s. 391-395; a;mlf., "Kara Koyunlu Cihan Şah ve Şiirleri" (trc. Mine Erol), Selçuklu Araştırmala­rı Dergisi, II, Ankara 1970, s. 153-180; Faruk Sümer, Karakoyunlular, Ankara 1967; a.mlf., "Kara-Koyunlular", İA, VI, 292-305; a.mlf.. "Kara-Koyunlu", El2 (İng.), IV, 584-588; Co-hophons ofArmenian Manuscripts, 1301-1480, Cambridge 1969, tür.yer.; Abdülalî Kareng, Âşâr-ı Bâstânî-i Azerbaycan, Tebriz 1351 hş., s. 281; Abbas el-Azzâvî. Târîhü'l-'irâk beyne'l-ihtiialeyn, Bağdad 1357, 111,88 vd.; Hüseyn-i Kerbelâî, Raozalü'!-cinân(nş:. Sultân el-Kurrâî), Tahran, ts., I, 524; İsmail Aka, İran'da Türkmen Hâkimiyeti: Kara Koyunlular Devri, Ankara 2001, s. 1 -84; Adnan Sadık Erzi. "Akkoyunlu ve Karakoyunlu Tarihi Hakkında Araştırmalar", 77KBe//eteaXVIII/70(1954),s. 179-221 ;Mükri-min Halil Yinanç, "Cihan-Şah", İA, III, 173-189.
Faruk Sümek
 
SON KONULAR
Kumanlar bởi Tarih Öğretmeni,
Hanlıklar bởi Talebe,
Macarlar bởi Talebe,
Bulgarlar bởi Talebe,
16 Türk Devleti bởi Talebe,
KARAKOYUNLULAR

Karakoyunlular, XIV, yüzyilin ikinci yarisinda, Van gölü kiyisindaki Ercis merkez olmak üzere kuzeyde Erzurum ve güneyde Musul'a kadar uzanan Dogu Anadolu topraklari üzerinde kurulmus bir Türkmen devletidir.
I- SIYASî TARIH
a- Karakoyunlular'in Mensei ve Kurulusu

Karakoyunlu kabilesinin adi, totemlerinin koyun olmasi ile alakali sayiliyorsa da, eski Türklerde oldugu gibi totem olarak kabul edilen hayvanin etinin yenmesi yasak oldugundan, bu adin onlara ait sürülerin rengi ile ilgili olmasi daha muhtemeldir. Anadolu'daki Mogol egemenliginin çöküntüye girmesiyle faaliyete geçen dogu Türkmenlerinin en belli basli gruplarindan biri olan Karakoyunlu boyunun 24 oguz boyundan hangisine mensup olduguna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadir. Ancak XV. yüzyilin Osmanli tarihçilerinden Mevlâna Sükrullah'in eserinde Karakoyunlu oymaginin Deniz Han'dan geldigi söylenmekte ve bu ifadenin bizzat bu hanedanin en büyük hükümdarlarindan Cihansah'dan alindigi belirtilmektedir. Nitekim Oguz Han ananesine göre Deniz Han evlâdindan sayilan Yiva boyu ile Karakoyunlular arasinda kabilevî bir akrabaligin mevcut oldugu hakkinda bazi izler bulundugu anlasilmaktadir.
Ayrica yaygin bir kanaat olarak Karakoyunlular'in mensup oldugu boyun adi Bâhânî veya Buranlu olarak da geçmektedir. Bu adin bir sahis veya oymak adindan mi, yoksa bir yer adindan mi geldigi kesin olarak anlasilamamaktadir. Bununla beraber bu ismin bir yer adindan gelmis oldugu görüsü ileri sürülmektedir. Bugün Mus vilâyetinde Bârân adinda iki köy adinin bulunmasi ve Karakoyunlular'in Mus ile iliskilerinin olmasi, bu fikre kuvvet kazandirmaktadir.
Karakoyunlu ulusu bir çok oymagin bir araya gelmesiyle meydana gelmistir. Karakoyunlu ulusunu etrafinda toplayarak onun çekirdegini teskil eden Karakoyunlu oymagi, oynadigi idareci rolle kabile özelligini kaybetmistir. Karakoyunlu oymagi etrafinda toplanarak, ayni addaki ulusu meydana getiren oymaklarin basinda hükümdar ailesinin amca-ogullarinin yönettigi Sa'dlu oymagi gelmektedir. Bu boy eskiden beri Sürmelü, Erivan ve Nahcivan yörelerinde oturuyordu. Karakoyunlu Devleti'nin asil dayanagini olusturan iki oymaktan digeri de Baharlu oymagidir. Hemedan bölgesinde oturmakta olan bu oymak, kiz alip verme suretiyle Karakoyunlu oymagi ile akrabalik kurmus ve önemli devlet hizmetlerinde bulunmuslardir. Bunlardan baska Duharlu, Karamanlu, Alpagut, Cakirlu, Ayinlü, Bayramlu, Agaç-eri, Döger ve Hacilu gibi Türkmen oymaklari da Karakoyunlu ulusu içerisinde yer almislardi.
Karakoyunlularin Anadolu'ya gelisleri hakkinda iki görüs ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisine göre Karakoyunlular, Argun Han zamaninda (1284-1292) kardes boy olan Akkoyunlular ile birlikte Türkistan'dan Azerbaycan'a gelmis ve daha sonra Erzincan ve Sivas bölgelerinde yurt tutmuslardir. Akkoyunlular ise Diyârbekir tarafinda yerlesmislerdir. Bu görüs kabul edilmemistir. Ikinci görüse göre ise, yaklasik 30.000 çadirdan meydana gelen Karakoyunlular, Cengiz Han'in hücumu üzerine Türe Bey adindaki reislerinin yönetimi altinda Türkistan'dan Maveraünnehir'e ve oradan da Iran yoluyla Dogu Anadolu'ya göç etmislerdir. Bu rivayetin dogru oldugu kabul edilebilir. Çünkü Mogol devrinden önceki zamanlarda Karakoyunlulara ait hiç bir bilgiye sahip olmadigimiz gibi, bunlarin tam göçebe hayat tarzi yasamalari, bu hayat tarzini yasayan zümrelerdeki sert ve siddetli davranislarin onlarda da görülmesi bu söylentinin dogruluguna kuvvet kazandirmaktadir. Ilhanlilar'in Hülagu'dan Ebu Sa'id Bahadir Han'a kadar devam eden güçlü dönemlerinde Karakoyunlu hanedani hakkinda hiçbir bilgi yoktur. Bunlarin da Ebu Sa'id'in ölümünden (1335) sonra Ilhanlilar arasinda baslayan Iç karisikliklar sirasinda harekete geçmis olmalari kuvvetle muhtemel görülmektedir.
1- Bayram Hoca (1351-1380)
Yukarida da belirttigimiz gibi Karakoyunlular, Ilhanli hükümdari Ebu Sa'id Bahadir Han'in ölümünden sonra Erzurum ve çevresinde faaliyete geçmislerdir. Nitekim 1333-1334 yillarinda Anadolu'yu gezen meshur seylah Ibn Battuta, Erzurum'a da gelmis ve bu sehrin büyük bir bölümünün bölgedeki iki Türkmen oymaginin mücadelesi yüzünden oturulamaz hale geldigini kaydetmistir. Ibn Battuta'nin bahsettigi bu iki Türkmen oymaginin Akkoyunlular ile Karakoyunlular oldugu kesindir.
Akkoyunlularin 1340 yilindan itibaren Trabzon Rum Imparatorlugu'na akinlar yapmaya basladigi sirada Karakoyunlular da Sutaylilarin hizmetinde gittikçe ehemmiyet kazanmaya baslamislardi. 1350 yilinda da Barimbay-oglu Ibrahim-Sah'in ölümünden sonra Dogu ve Güney-Dogu Anadolu'da Sutaylilarin hakimeyetleri azalmaya basladi. Nihayet Sutaylilarin son hükümdari Pir-Muhammed'in Türkmen emiri Hüseyin Beg tarafindan öldürülmesiyle Sutaylilar Diyârbekir bölgesinde kalmayip Orta Anadolu'ya dogru göç etmeye basladilar. Iste bu siralarda Bayram Hoca idaresinde bulunan Karakoyunlular Ercis merkez olmak üzere bu bölgede beyliklerini kurmaya muvaffak oldular.
Bayram-Hoca, beyligini kurdugu XIV. yüzyilin ikinci yarisinda Sincar hakimi Pir-Muhammed'i öldürerek emirligi ele geçiren Türkmen emiri Hüseyin Bey'in maiyetinde bulunuyordu. Hüseyin Bey'in emirligi Mardin ve Musul'da taninmasina ragmen Hisn-i keyfa hükümdari Melik Adil onun emirligini tanimadi. Melik Adil, bölgedeki diger emir ve beyleri toplayarak, Türkmenler ile yayladan dönmekte olan Hüseyin Bey'i Batman'in batisindaki Salat (Sallat) Çayi kenarinda karsiladi. Iki taraf arasinda yapilan savasi Türkmenler kazandi. Bitlis, Ahlat, Meyyafarikin ve Hisn-i keyfâ hakimlerinin bir araya geldigi bu müttefik kuvvetler agir bir yenilgiye ugradilar. Melik Adil esir alindi. Bu savasta Hüseyin Bey'in yaninda ve onun en yakin adamlarindan birisi olarak bulunan Karakoyunlu Bayram Hoca, savasin kazanilmasinda önemli bir rol oynadi. Bayram Hoca, bu savastan kisa bir süre sonra Hüseyin Bey'i öldürerek onun yerine geçti (1351). Türkmenlerin büyük bir kismi, her halde nüfuz ve kudret açisindan Hüseyin Bey'den sonra gelen ve belki de onunla akrabaligi bulunan Bayram Hoca'nin emirligini kabul ettiler.
Hüseyin Bey'i öldürdükten sonra bölgenin tek emiri olan Bayram Hoca bir süre sonra Musul'a da hakim olarak buranin idaresini kardesi Bedri Hoca'ya verdi. Daha sonra Mardin'i kusatarak buradaki Artuklu kuvvetlerini bozguna ugratti (1365). Bunun üzerine Mardin emiri melik Mansur, Celayir hükümdari Sultan Üveys'e elçi göndererek Bayram Hoca'dan sikâyette bulundu. Sultan Üveys 1366 ilkbaharinda Bagdat'tan hareket ederek Musul'a geldi. Burada Bayram Hoca'nin kardesi Bedri Hoca bulunuyordu. Sultan Üveys Musul'u onun elinden aldiktan sonra Mardin'e geldi. Sultan Üveys'in Bagdat'tan hareket ettigini ögrenen Bayram Hoca ise, Mardin kusatmasini birakarak Mus taraflarina çekilmisti. Sultan Üveys Mardin'den Mus ovasina geldiginde Karakoyunlu ordusu ile karsilasti. Iki taraf arasinda meydana gelen siddetli çarpisma sonunda Bayram Hoca büyük bir bozguna ugradi. Sultan Üveys de mal ve sürüleri yagmaladiktan sonra Tebriz'e gitti. Bu olaydan sonra Bayram Hoca vergi vermek suretiyle Üveys'e tabi oldu.
1369 yilinda Musul tekrar Karakoyunlularin eline geçti. Ancak burasinin kisa bir süre sonra elden çiktigi anlasiliyor. Çünkü Bayram Hoca 1371 yilinda Musul'u yeniden kusatti. Kusatma bir yildan fazla sürmesine ragmen sehir ele geçirilemedi. Bu sirada bir Memlük ordusunun bu taraflarda görünmesi, Bayram Hoca'nin Musul kusatmasini kaldirmasina sebep oldu.
Bu sirada Memlûklular Sincar'i ele geçirerek buraya Seyfeddin Tak-Buga'yi vali tayin ettiler (1374). Bayram Hoca ayni yil içerisinde burasini kusatinca Seyfeddin Sincar'i ona teslim etmek zorunda kaldi. Ayni yil içinde Celayir hükümdari Sultan Üveys öldü ve yerine zayif bir kisi olan Hüseyin geçti. Bu sirada Muzafferiler'den Sah Suca harekete geçerek Celayir ordusunu yenip bir süre Tebriz'de kaldiktan sonra Isfahan'a döndü. Bu olaylardan yararlanan Bayram Hoca Musul ve Sincar'i yeniden ele geçirdikten sonra Sürmelü, Ala-Kilise, Hoy, Nahcivan ve bazi yerleri sinirlari içerisine dahil etti. Bayram Hoca, daha önce Sultan Üveys'e vermekte oldugu vergiyi kesti. O, Eretna Devleti'nin de zayif düsmesinden yararlanarak Erzurum, Avnik ve Hasan-kale gibi yerleri idaresi altina aldi.
Karakoyunlular'in idaresinde olan Musul, 1375 yilinda Pir Baba adli bir Türkmen emiri tarafindan isgal edildi. Bunun üzerine Bayram Hoca, Hisn-i Keyfa ve Mardin emirlerinin de yardimlari ile Musul'u kusatti. Dört aylik bir kusatma sonunda Pir Baba Karakoyunlular'la anlasmak suretiyle sehri teslim etti. Bayram Hoca, Musul'un idaresini tekrar kardesi Berdi Hoca'ya verdi. Musul, bu tarihten itibaren Karakoyunlu idaresinde kaldi. Pir Baba'nin bu davranisina karsilik Bayram Hoca Sincar'in idaresini ona verdi ve bir kizini da onunla evlendirdi.
Karakoyunlu Türkmen emirinin gittikçe artan kudret ve faaliyetine bir son vermek amaciyla Celayir emirleri Ucan'da toplanarak harekete geçtiler. Ordunun basinda ülkesinde tekrar istikrari saglayan Celayir hükümdari Sultan Hüseyin bulunuyordu. Bu ordu Van gölü çevresindeki bazi yerleri aldiktan sonra Bayram Hoca'nin yegeni Kara Mehmed'in bulundugu Ercis'e geldi. Bu kalabalik ordu karsisinda zor durumda kalan Kara Mehmed, Sultan Hüseyin'e tâbi olacagini, ancak kendisine iki ay süre verilmesini istedi. Sultan bu teklifi kabul etti. Kara Mehmed'in amaci ise zaman kazanmak ve amcasi Bayram Hoca'ya haber vermekti. Derhal Erzurum'da bulunan Bayram Hoca'ya haber gönderdi. Ayrica Ercis'in etrafini hendekle çevirmeye ve surlari tahkime basladi. Fakat Celayir Sultani Hüseyin onun bu hilesini anladi. Bayram Hoca'nin gönderdigi az miktardaki kuvvetler de yenilince Kara Mehmed itaat edecegine ve ödeyecegi vergiyi de bizzat Tebriz'e getirecegine söz verdi. Bunun üzerine Sultan Hüseyin Tebriz'e döndü. Kara Mehmed verdigi söze sadik kalarak 20 gün sonra Tebriz'e gitti.
Erzurum'dan Musul'a kadar uzanan bölgede bir beylik kurmak suretiyle Karakoyunlu oymagini tarih sahnesine çikarmis olan Bayram Hoca 1380 yilinda öldü. O, Mogollar'in birbirleri ile mücadele ederek zayif düsmesinden faydalanip Dogu ve Güneydogu Anadolu'nun iç bölgelerinde Türkmen hakimiyetini kurmustur.
2- Kara Mehmed (1380-1389)
Bayram Hoca'nin ölümünden sonra Karakoyunlu Devleti'nin basina onun kardesi Türemis'in oglu olan Kara Mehmed geçti. Onun saltanatinin ilk yillarinda Celayirliler içerisinde bazi hadiseler cereyan etmekteydi. Celâyir hükümdari Sultan Hüseyin 1382'de kardesi Ahmed tarafindan öldürüldü ve Ahmed Celayir tahtina oturdu. Ancak diger kardesi Seyh Ali ise Ahmed'in hükümdarligini kabul etmeyerek onunla mücadeleye giristi. Seyh Ali, yanina bir miktar asker toplayarak âzerbaycan'a yürüdü. Sultan Ahmed ise Tebriz'de hazirlanarak onu Tebriz yakinlarinda karsiladi. Ancak askerlerinin bir kismi gizlice kardesinin tarafina geçince Sultan Ahmed geri çekilerek Nahçivan'a geldi ve burada Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'e haber göndererek yardim istedi. Onun bu istegini kabul eden Mehmed Bey, Sultan Ahmed'i takip etmekte olan Seyh Ali'nin ordusunu askerlerinin sayisinin az olmasina ragmen agir bir yenilgiye ugratti. Kumandan Pir Ali ve ikibine yakin askerinin yanisira Seyh Ali de savas meydaninda kaldi. Böylece Sultan Ahmed, Karakoyunlular sayesinde tahtini muhafaza etti. Bu savas, Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'in kuvvet ve söhretini arttirdi.
Kara Mehmed 1383 yilinda Suriye üzerine bir sefer yapmak zorunda kaldi. Bu sirada Ca'ber hakimi olan Salim Bey, Musul hacilarinin yollarini keserek mallarini yagma ediyordu. Kara Mehmet Bey, onun bu hareketine mani olmak için yanina Bozdogan Beylerbeyi'si Ziyaü'l-Mülk'ü de alarak oniki bin kadar bir kuvvetle Salim Bey üzerine yürüdü. Yapilan savasta büyük bir bozguna ugrayan Salim Bey, o sirada Urfa'ya gelmis bulunan Memlûklularin Halep valisi Yilboga'ya sigindi. Karakoyunlular ise pek çok ganimet elde ederek geri döndüler.
Kara Mehmed 1384 yilinda Mardin hükümdari Mecdü'ddin Isa'ya elçiler göndererek kizini kendisine istedi. Ancak Melik Isa bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Kara Mehmed Musul'dan hareketle Mardin üzerine yürüdü. Hisn-i keyfâ hakiminden yardim alan Isâ, Karakoyunlular karsisinda agir bir yenilgiye ugradi. Bu maglubiyet üzerine kiz kardesini Kara Mehmed Bey'e vermeye razi olan Sultan Isâ onunla baris yapti.
Kara Mehmed 1385 yilinda Musul ile Mardin arasindaki topragin sahibi olan amcasi Misir Hoca'yi Kahire'ye göndererek Sultan Berkuk'tan yardim istedi. Onun bu yardim talebinin sebebi kesin olarak bilinmemekle beraber, muhtemelen Yakin-dogu'da görülen Timur tehlikesine karsi bir tedbir olmalidir.
Karakoyunlu beyinin 1387 yilinda baska bir bölgede mücadele ettigi görülmektedir. Bu sirada Erzincan emiri Mutahharten ile Akkoyunlular arasinda baslayan mücâdele, Mutahharten'in yenilgisi ile sonuçlanmis ve o da Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'den yardim istemisti. Karakoyunlular'la Akkoyunlular, tarih sahnesine çikislarindan itibaren birbirleriyle mücadele edmeye baslamislardi. Bunlar Anadolu'ya gelislerinden itibaren Dogu ve Güney-dogu Anadolu bölgeleriyle Erzincan havalisi bu iki Türkmen kabilesinin mücadele sahasi idi. Bu sebeple Mutahharten'in teklifini kabul eden Kara Mehmed, onunla birlestikten sonra Akkoyunlular üzerine hareket ederek onlari dar bir yerde sikistirdi. Her taraftan muhasara altina alinmis olan Akkoyunlular agir bir yenilgiye ugradilar. Savas meydanindan güçlükle kaçabilen Ahmed ve kardesi Hüseyin Bey Kadi Burhaneddin'e siginmak zorunda kaldi. Bu tarihten itibaren Mutahharten sik sik Karakoyunlular'la isbirligi yaparak Kadi Burhaneddin'e karsi faaliyetlerde bulundular. Öte taraftan Kadi Burhaneddin de yaninda bulunan Akkoyunlu beylerini onlara karsi kullanmistir.
Bu sirada Karakoyunlular, siyasi varliklarini önemli bir sekilde etkileyebilecek olan büyük bir tehlike ile karsilastilar. 1386 yilinda Bati Iran'i ele geçirmis olan Timur, kisi Karabag da geçirerek baharda dogu Anadolu'nun istilâsina hazirlik yapiyordu. 1387 yilinda Nahcivan yoluyla Anadolu'ya giren Timur, Kara Mehmed'in ogullarindan Misir Hoca'nin elinde bulunan Avnik kalesinin saglam olarak tahkim edilmis olmasi dolayisiyla burasini alamadan Erzurum'a geldi ve kenti ele geçirdi. Erzurum'dan Çapakçur suyu kenarina gelen Timur, burada karargâhini kurduktan sonra oglu Miran Sah emrindeki bir orduyu Karakoyunlu beyi Mehmed Bey üzerine gönderdi. Ancak bu ordu, Çapakçur'un sarp geçit ve bogazlarina çekilen Mehmed Bey'e bir sey yapamadi. Mehmed Bey, üzerine gelen bu Timur kuvvetlerini bozguna ugrattigi gibi Sah Melik ve Lala Hoca gibi Tumurlu emirleri de çarpismalarda öldürdü. Timur, daglarda mevzilenmis olan Kara Mehmed'i yakalayamayacagini anlayinca Mus üzerinden Ahlat'a ve oradan da Iran'a dogru gitti.
Timur'un Anadolu'dan çekilmesinden sonra Kara Mehmed rahat bir nefes aldi. Ancak bu sefer de Tebriz için Celayir emirleri ile mücâdeleye basladi. Karakoyunlu beyi, 1388 yilinda Tebriz'deki Celâyir emirlerinden Devletyar'in da daveti üzerine kalabalik bir ordu ile buraya hareket etti. Karakoyunlu Türkmenleri Tebriz'deki Celâyir emirlerini yakalayarak sehri ele geçirdiler. Buradan Sultan Berkuk'a elçiler gönderen Kara Mehmed, kentte onun adina hutbe okuttugunu ve sikke bastirdigini bildirdi.
Kara Mehmed bu olaydan sonra, Kara (Pir) Hasan adindaki bir Türkmen emiriyle yaptigi muharebede öldürüldü (Nisan 1389). Çok cesur ve kahraman bir emir olan Kara Mehmed, ayni zamanda iyi bir devlet adami idi.
3- Kara Yusuf (1389-1420)
Kara Mehmed'in kardesinin oglu olan Kara (Pir) Hasan amcasini öldürdükten sonra onun yerini almak istemisse de, Türkmenler'in büyük bir bölümü Kara Mehmed'in ogullarindan Misir Hoca'nin etrafinda toplandilar. Fakat çok geçmeden onun yerine kardesi Kara Yusuf geçerek Kara Hasan'la mücadeleye giristi. Çok çetin ve kanli mücadelelerden sonra Suriyede'ki Dögerler'in reisi Salim Bey'in araciligiyla iki taraf arasinda baris yapildi.
Karakoyunlular, Mehmed Bey zamaninda Tebriz'i ele geçirdikleri zaman buranin idaresini Çalik ve Kara Bistam'a vererek sehirden ayrilmislardi. Ancak Karakoyunlular'in çekilmesinden sonra burasi tekrar Celayir beylerinin eline geçmisti. Celayir hükümdari Sultan Ahmed'in de zayif bir kisi olmasi sebebiyle Tebriz, Celâyir emirleri arasinda sik sik el degistiriyordu. Kara Yusuf, devlet içinde istikrari sagladiktan sonra Tebriz üzerine yürüyerek burasini tekrar ele geçirdi. Burada bir müddet kaldiktan sonra sehrin idaresini emirlerinden Satilmis'a vererek Dogu Anadolu'ya döndü (1391). Onun buradan ayrilmasindan sonra Celâyir emirlerinden Muhammed Siyahi, Tebriz'i geri almak için ugrastiysa da basarili olamadi.
Kara Yusuf, 1392 yilinda Pir Hasan'in yerine geçen oglu Hüseyin Bey üzerine yürüyerek onu yenilgiye ugrattiktan sonra bir kez daha Tebriz'e gitmek zorunda kaldi. Bu sirada Tebriz, Mahmud-i Halhali adinda bir emirin eline geçmisti. Kara Yusuf, ikinci kez Tebriz'e geldiginde burasini kolaylikla ele geçirerek ülkesine döndü. Tam bu sirada Timur ordusunun Anadolu'ya yaklasmakta oldugu haberi ulasti.
1393 yilinda Irak-i Arab'a ilk seferini yapan Timur, Bagdad'i ele geçirdikten sonra Tekrit'e geldi. Bu sirada Musul ve Erbîl hakimleri hediyelerle onun huzuruna gelerek bagliliklarini bildirdiler. Timur, buradan bölgedeki emirler ile Karakoyunlu ve Akkoyunlu beylerine haber göndererek kendilerine itaat etmelerini istedi. Timur Dicle'yi geçip Dogu Anadolu'ya geldigi zaman Erzincan emiri Muttahharten daha önce de yaptigi gibi muhtesem bir alay ve zengin hediyeler ile onun yanina giderek bagliligini ve hizmetinde oldugunu arzetti. Ordusuyla Mardin civarinda Ra'sü'l-Ayn'a gelen Timur, buradan bir kisim kuvvetini Karakoyunlu arazisine göndererek yagma ettirdi. 1393 yilinin sonuna kadar Mardin ve Diyarbekir bölglerinde faaliyetlerde bulunan Timur, 1394 yilinda Kara Yusuf'un bulundugu Mus ovasina geldi. Kara Yusuf, Timur'un kalabalik ordusu karsisina çikamayarak sarp daglara çekildi. Bunun üzerine Timur, Karakoyunlu beyinin kardesi Misir Hoca'nin idaresinde olan Avnik kalesini muhasara etti. Burasi 43 günlük bir muhasaradan sonra Timur'un eline geçti. Timur, sehrin emiri Misir Hoca'yi Mardin meliki Isa ile birlikte önce Sultaniye'ye ve oradan da Smerkand'a gönderdi. Avnik'i emirlerinden Atlamis'a verdikten sonra kendisi Altin-Ordu Hani Toktamis'i itaat altina almak üzere Anadolu'dan ayrildi.
Kara Yusuf, Timur'un Dogu Anadolu'dan ayrilmasindan sonra Ercis'i geri aldi. Daha sonra Avnik emiri Atlamis ile yaptigi mücadelede onu esir olarak Avnik'e tekrar hakim oldu (1395). Bu olaylar sirasinda Timur, Hindistan üzerine basarili bir sefer yapmis ve Semerkand'a dönmüstü. Onun 1399 yilinda yeniden Yakin-dogu'da görülmesi bütün düsmanlarini telas ve endiseye düsürdü. Bunun üzerine Kara Yusuf, Van gölü çevresindeki ata-yurdunu birakarak Musul taraflarina çekildi. Timur Karabag'a geldigi sirada torunu Emir-zâde Rüstem emrindeki bir kisim kuvvetini Bagdat'in zabti için gönderdi. Bagdat hükümdari Sultan Ahmed Celayir, emirlerinin kendisine ihanetinden süphelenerek maiyetinde az bir kimse oldugu halde Musul'da bulunan Kara Yusuf'un yanina geldi. Bir müddet burada kalan Sultan Ahmed, Emirzâde Rüstem'in Bagdat'tan ayrildigini haber alinca Kara Yusuf'a çesitli vaadlerde bulunarak birlikte Bagdat'a gitmeyi teklif etti. Nitekim Sultan Ahmed, yaninda Kara Yusuf oldugu halde Bagdat'a gelerek buraya kolayca hakim oldu. Ancak bu sirada Bingöl yaylasinda bulunan Timur, Sivas üzerine yürümek üzere hazirlik yapiyordu. Böylece Timur, gerek Anadolu'yu zabtetmek ve gerekse Suriye sinirina inmek üzere onlari arkadan çevirmis olacakti. Timur'un bu niyetinden haberdar olan Sultan Ahmed ve Kara Yusuf, Timurlular tarafindan çember içine alinmaktan korkarak Memlûk sultani Ebu'l-Ferec'in yanina gitmeye karar verdiler. Yanlarina emirlerini ve kuvvetlerini alarak derhal yola çiktilar. Ancak Halep nâibi Demirtas bunlarin yolunu keserek Suriye'ye girmelerine müsaade etmedi. Bunun üzerine Halep önünde iki taraf arasinda siddetli bir savas oldu. Neticede Demirtas agir bir yenilgiye ugradi. Bu savas sirasinda Halep atabegi Canbeg el-Yahyavî öldü, Hama nâibi Dokmak ile Bire nâibi Nâsireddin ise esir alindi (19 Haziran 1400).
Bu olaydan sonra Kara Yusuf ile Celâyir hükümdari Sultan Ahmed, Misir'a gitmekten çekinerek Osmanli hükümdari Yildirim Bâyezid'e siginmaya karar verdiler. Ancak bu iki müttefik yolda birbirlerinden ayrildilar. Kara Yusuf ülkesine döndü, Sultan Ahmed ise yoluna devam etti. Fakat, onlarin bu hareketlerini devamli surette takip etmekte olan Timur, Sultan Ahmed üzerine bir kuvvet göndererek onu agir bir yenilgiye ugratti. Kuvvetlerini ve agirliklarini kaybeden Sultan Ahmed güçlükle kurtularak Yildirim Bâyezid'in yanina gitti. Çok geçmeden Kara Yusuf da mâiyeti ile beraber gelerek Osmanli hükümdarlarina iltica etti ve Bâyezid de onu kabul ederek Aksaray ve çevresini ikamet etmesi için kendisine verdi.
Kara Yusuf'un Bâyezid'in yaninda bulundugu bu sirada Timur, yaninda Mutahharten ve Akkoyunlu Karayülük Osman Bey oldugu halde Osmanli ülkesine girerek Sivas'i aldi. Timur buradan Karayülük Osman Bey ile Elbistan ve Malatya havalisine giderken Mutahharten de Erzincan'a döndü. Bu durum üzerine Osmanli sultani I. Bâyezid, yaninda Celâyir hükümdari Sultan Ahmed ve Karakoyunlu hükümdari Kara Yusuf oldugu halde Mutahharten üzerine yürümek üzere hareket etti (1401). Osmanli kuvvetleri Erzincan'a geldiklerinde Mutahharten karsi koyamayarak teslim oldu. Kisa süre içerisinde Erzincan, Kemah ve daha baska sehirler Osmanlilarin eline geçti. Bâyezid, Erzincan halkinin istegi üzerine ve kendisine bagli kalmasi sarti ile Mutahharten'i affederek yine beyliginin basinda birakti.
Kara Yusuf'un Osmanli ülkesinde bulunmasi, Timur'un Yildirim Bâyezid'e karsi açmak istedigi seferin baslica sebebi oldu. Nitekim Timur, Yildirim Bâyezid'den, Kara Yusuf'un ya kendisine teslim edilmesini, ya öldürülmesini, ya da Osmanli ülkesinden çikarilmasini istedi. Bu isteklerin hepsi Osmanli padisahi tarafindan reddedildi. Böylece Timur ile Bâyezid'in karsilasmasi kaçinilmaz oldu. Timur 1402 yilinda ordusuyla birlikte Sivas'tan Kayseri'ye dogru hareket ettigi sirada Kara Yusuf Osmanli ülkesinden ayrilarak Irak-i Arab taraflarina gitti ve burada kuvvetler toplayarak Sultan Ahmed'in idaresindeki Bagdad'a hakim oldu.
Ankara Meydan Muharebesi'nde (28 Temmuz 1402) Osmanli hükümdari Yildirim Bâyezid'i maglûp eden Timur, Karakoyunlu hükümdari Kara Yusuf'a da kesin bir darbe indirmek amaci ile torunlari Ebu Bekir ve Rüstem komutasindaki kuvvetli bir orduyu Kara Yusuf üzerine gönderdi. Timur'un ordusu, Nehrü'l-Ganem kiyisinda kendilerini beklemekte olan Karakoyunlular'a saldirdi. Kara Yusuf, büyük bir basari göstermesine ragmen, kalabalik Timur ordusu karsisinda yenilgiye ugrayarak güçlükle Dimask nâibi Seyhü'l-Mahmudi'nin yanina sigindi. Bu savasta kardesi Yasar Ali öldürüldügü gibi, esi de esir alindi (Temmuz -Agustos 1403).
Dimask naibi, Kara Yusuf ile daha sonra yine buraya gelen Sultan Ahmed'e karsi iyi davrandi. Ancak, çok geçmeden Timur'un Memlûk sultanina yaptigi baski ve tehdit sonucunda bu mülteciler Sam'da hapsedildiler. Bunlar bir yil kadar hapiste kaldiktan sonra, Memlûk sultanina karsi isyan eden Seyh tarafindan serbest birakildilar (18 Subat 1404). Agustos 1405 tarihine kadar Sam civarinda kalan Kara Yusuf, bu sirada Mardin ile Hisn-Keyfa arasinda bir yerde Akkoyunlu beyi Karayülük Osman Bey'le çarpismis, neticesiz kalan savasin sonucunda baris yapilmistir. Buradan Van gölü havzasindaki ecdadinin yurduna gelen Kara Yusuf, Van ve Hakkâri hakimini itaat altina aldiktan sonra, dört bir yana dagilmis olan Türkmen emirlerini tekrar bir araya toplayarak eski egemenligini yeniden kurdu.
Karakoyunlular'in tekrar eski güçlerine kavusmasi üzerine Azerbaycan ve Irak-i Arab hakimi Miran-Sah oglu Ebu Bekir Tebriz'den hareketle Nahcivan bölgesine geldi ve Aras kenarinda kendisini bekleyen Kara Yusuf ile karsilasti. Ancak yapilan savasta bozguna ugrayarak Tebriz'e ve oradan da Sultaniye'ye kaçti (15 Ekim 1406).
Kara Yusuf'un Ebu Bekir'e karsi kazandigi bu zafer, onun hükümdarliginin ikinci dönemindeki en önemli basarilarindan birisi oldu ve böylece eski söhretine kavustu. Savastan sonra Nahcivan'a gelen Kara Yusuf, burada Tebriz'den gelen ve kendisini oraya davet eden bir elçi heyetini kabul etti. Bunun üzerine kisi Marend'de geçirdikten sonra, ertesi yil Ilkbaharinda Tebriz'e girdi (1407). Buradan Ebu Bekir'in bulundugu Sultaniye üzerine yürüdü ise de, Ebu Bekir Rey taraflarindaki Demavend Dagi'na çekildigi için ona bir sey yapamadi. 1408 yili Ilkbaharinda yeni kuvvetlerle ordusunu takviye eden Çagatay sehzadesi Ebu Bekir, tekrar Kara Yusuf üzerine yürüdü. Senb-i Gazan civarindaki Sardrud mevkiinde yapilan savasi yine Kara Yusuf kazandi (13 Nisan 1408).
Kara Yusuf Timurlulara karsi üst üste kazandigi bu zaferlerle Azerbaycan'a kesin olarak hakim oldugu gibi, Emirü'l-umerasi olan Bistam Beg Çekirlü de Sultaniye, Kazvin ve diger bazi sehirleri ele geçirdi. Kara Yusuf Bistam Bey'i Irak-i Acem valiligine tayin ettikten sonra kendisi Alincak kalesini ele geçirdi (1409).
Bu sirada Akkoyunlu beyi Karayülük Osman Mardin'i muhasara altina almisti. Mardin hükümdari Melik Salih Artukî, Kara Yusuf'a haber göndererek acele gelmesini, aksi halde sehrin Akkoyunlular'a geçecegini bildirdi. Bunun üzerine Kara Yusuf, yanina Bitlis hakimi Semseddin'i ve baska emirleri alarak Diyârbekir tarafina hareket etti. Burada kalabalik bir kuvvetle karsisina çikan Karayülük'ü agir bir yenilgiye ugratarak Mardin'e girdi. Mardin hakimi Melik Salih'i kizlarindan biri ile evlendiren Kara Yusuf ona Musul'un idaresini verdi. Mardin'e ise beylerinden Ali'yi tayin etti. Böylece Kara Yusuf üç asirdan fazla hüküm sürmüs olan Artuklular Devleti'ni ortadan kaldirdi (1409).
Kara Yusuf bu olaydan sonra Erzincan'i Mutahharten'in oglu Seyh Hasan'in elinden alarak burasinin yönetimini güvendigi adamlarindan Pir Ömer'e verdi. Bu sirada eski dostu ve hapishane arkadasi Sultan Ahmed'in Tebriz'e girdigini ögrendi. Bunun üzerine derhal Azerbaycan'a gelen Kara Yusuf, Tebriz yakinindaki Esed köyünde onu yenerek esir aldi (30 Agustos 1410). Bu zaferden sonra Kara Yusuf, Irak-i Arab emirlerini oglu Sah Mehmed ile birlikte Bagdat'in fethine gönderdi. Erbil'de konaklayan Sah Mehmed, burada Bagdat'in fethi hazirliklarina basladigi sirada Kara Yusuf bütün emirlerini Tebriz'e davet ederek onlarin önünde ogullarindan Pir Budak'i halef olarak tayin etti. Bu yil içerisinde Sah Mehmed Bagdat ve Irak'i ele geçirdi.
Karakoyunlu beyi Kara Yusuf 1412 yili basinda Akkoyunlu Begi Karayülük Osman ile ikinci kiz karsilasti. Erganiye ugrayan Kara Yusuf bu yilin sonlarinda Sirvan ve Seki hekimleri ile Gürcü kralini agir bir hezimete ugratti.
Bu sirada Fars ve Irak-i Acem'in bir kismini idaresi altina alarak Isfehan'i kendisine merkez yapan Mirza Iskender, Karakoyunlularin elindeki Azerbaycan'i da almak istiyordu. Nitekim o, bu amaçla Luristan yolu ile Nihavend'e geldi. Bunun üzerine Kara Yusuf derhal harekete geçerek Iskender'in bulundugu yöne dogru yürüyüse basladi. Ancak ordusunda basgösteren bir hastalik sebebiyle geri dönmek zorunda kaldi. Iskender de harekâtina fazla devam etmeyerek Isfehan'a çekildi.
Öte taraftan Karakoyunlularin Irak'da daha fazla ilerlemelerini önlemek ve Azerbaycan'i Kara Yusuf'un elinden almak isteyen Timurlu hükümdari Sahruh Halil Sultan emrinde onbin kisilik bir orduyu bu tarafa gönderdi. Ancak Fars hakimi Mirza Iskender'in karsi çikmasi üzerine bu ordu hiç bir is yapamadi. Bu sirada Harezm'i fetheden Sahruh, fethi müteakip yüzbin kisilik bir kuvvetle Herat'tan ayrilarak önce Iskender Mirza üzerine yürüdü. Sahruh, Iskender'i esir alarak Isfehan'i ele geçirdikten sonra burasini Iskender'in kardesi Rüstem Bey'e, Luristan'i da Baykara'ya verdi (1414). Onun bu hareketlerinden çekinen Kara Yusuf 1415 yilinda Timurlu hükümdarina bir elçi göndererek Sultaniye'nin kendisine verilmesi sarti ile onu metbu taniyacagini bildirdi. Ancak Sahruh, ogullarindan birini rehin olarak gönderdigi takdirde Sultaniye'nin kendisine verilebilecegini söyledi. Kara Yusuf, Sahruh'un bu cevabina çok kizarak Sultaniye'yi ele geçirdi.
Akkoyunlu hükümdari Karayülük Osman ise bu sirada Erzincan'i kusatti ise de Kara Yusuf'un üzerine kuvvetler gönderdigini duyunca geri çekildi (1416). Karayülük Osman bir süre sonra Mardin'e yeni bir taarruzda bulundu. Onun bu hareketini haber alan Kara Yusuf Tebriz'den âmid'e gelerek buradan Suriye'ye dogru kaçmaya baslayan Akkoyunlu beyini takibe basladi. Kara Yusuf onu Memlûk topraklarindaki Merc-i Dabik'ta yenerek Haleb naibine siginmak zorunda birakti (1418).
Kara Yusuf'un bu basarilari karsisinda Çagatay hükümdari Sahruh, Kazvin ve Sultaniye sehirlerinin teslimi ve kendisini metbu tanimasi meyanindaki teklifinin reddedilmesi üzerine Kara Yusuf'a karsi savas hazirliklarina basladi. 25 Agustos 1420 tarihinde kalabalik bir ordu ile Herat'tan ayrildi. Kara Yusuf da, Sahruh'un üzerine geldigini haber alir almaz, bu esnada açok agir hasta olmasina ragmen kendisini bir mahve içinde tasittirarak ellibin kisilik ordusunun basinda Tebriz'den ayrildi. Ancak Tebriz'in güney-dogusundaki Ucan'a iki fersah mesafede bulunan Sa'id-abâd mevkiine gelindiginde hastaligi fenalasan Kara Yusuf burada vefat etti (13 Kasim 1420). Onun ölümü ile Karakoyunlu ordusunda bir karisiklik basladi. Kara Yusuf'un naasi vefatindan bir gün sonra Tebriz'e ve oradan da Ercis'e getirilerek ecdadinin yaninda topraga verildi. Mezarinin yeri belli degildir.
Karakoyunlu Devleti'nin asil kurucusu sayilan Kara Yusuf, bu hanedanin en büyük hükümdariydi. Ayni zamanda Türk tarihinin de önemli bir simasi olan Kara Yusuf, uzun boylu ve iri yapili bir kimse olup, son derece yürekli, kudretli, çaliskan ve irade sahibi bir kimseydi. Ayrica o, tedbirli, dirayetli, mert ve cömert bir kisilige sahipti.
Kara Yusuf'un ölümünde alti oglundan besi hayatta idi. Daha önce veliaht tayin etmis oldugu oglu Pir-Budak 1418 yilinda ölmüstü. Diger ogullari ise sira ile Sah Mehmed, Iskender, Ispend (Isfehan), Cihansah ve Ebu Sa'id idiler.
4- Iskender (1420-1438)
Kara Yusuf'un ölümünden sonra her biri ayri bir yerde bulunan ogullari Karakoyunlu hükümdari olabilmek için mücadelelere basladilar. Ilk olarak, Kara Yusuf'un ogullarindan Ispend (Isfehan), Sa'dlu kabilesi tarafindan hükümdar ilan edildi. Kara Yusuf'un ölümü ile baslayan bu karisiklik döneminde Sahruh Azerbaycan'a hakim olmustu. Öte yandan Erzincan'da bulunan Ebu Sa'id de halk tarafindan buradan çikarilarak yerine Mutahharten'in torunu Yar Ali geçirildi. Kardeslerden Cihan-Sah ise Bagdat'ta bulunan kardesi Sah Mehmed'in yanina gitti. Sehzadelerden Iskender ise bu sirada Mardin'e hücum eden Akkoyunlu ordusuna karsi çikarak onlari maglup etti (1421).
Öte taraftan, Iskender Mirza'nin Akkoyunlu beyi Karayülük Osman'i yendigini haber alan Sahruh, kalabalik bir ordu ile hareket ederek Aras'i geçtikten sonra bazi kaleleri ele geçirdi. Nihayet Eleskird yakinlarindaki Yahsi mevkiinde Iskender ve Ispend'in birlikleriyle karsilasti. Burada iki gün boyunca bütün siddetiyle devam eden savasta Karakoyunlular, kalabalik olan Sahruh'un ordusu karsisinda yenildiler (28-29 Temmuz 1421). Iskender ve Ispend savastan sonra Musul ile Mardin arasindaki eski kislaklarina çekildiler. Sahruh bu basarisina ragmen, Azerbaycan'i eski sahiplerine birakarak Horasan'a döndü. Bunun üzerine Ispend Tebriz'e gelerek buraya hakim oldu. Ancak bu sirada Kerkük'te bulunan Iskender Mirza süratle Tebriz'e hareket etti ve burasini kardesinin elinden alarak, Azerbaycan'da egemenligini kurdu. Erzurum bölgesindeki Avnik kalesine çekilen Ispend ise daha sonra agabeyi Sah Mehmed'in hâkim oldugu Bagdad'a gitmis ve bir kaç yil sonra da sehri onun elinden almistir.
Böylece, Karakoyunlu Devleti'nin basina geçen Iskender Mirza, ilk is olarak Sahruh'un itaati altina girmis olan Bitlis, Van ve Hakkâri emirlerinin tekrar kendisine tabi olmasini sagladi. Daha sonra Sirvan'a bir sefer yapan Iskender, dönüsünde Sultaniye üzerine yürüyerek Sahruh'un buradaki valisini esir almis ve baskentine dönmüstür (1427-1428). Bu gelismeler üzerine Sahruh, bir kez daha Azerbaycan üzerine sefer yapmak zorunda kaldi. Çagatay ordusu ile Karakoyunlular bu sefer Selmas ovasinda karsilastilar. 17 Eylül 1429 tarihinde baslayan ve iki gün devam eden savasta yine Karakoyunlular yenildiler. Savastan sonra Karabag'a çekilen Sahruh, Azerbaycan'i Kara Yusuf'un en küçük oglu Ebu Sa'id'e vererek, baharda ülkesine döndü.
Iskender, 1431 yili baslarinda Azerbaycan'a gelerek kardesi Ebu Sa'id ile mücâdeleye basladi ve onu yenerek öldürttü. Böylece Iskender, tahtina tekrar sahip oldu. Bu sirada Akkoyunlu Karayülük Osman, Iskender Mirza'ya tabi olan Erzurum'u kusatti ve burasini Pir Ahmed'den olarak kendi ogullarindan Seyh Hasan'a verdi.
Öte taraftan, Iskender'den ayrildiktan sona agabeyi Sah Mehmed'in yanina giden Ispend, çok geçmeden ona karsi muhalefete geçerek Bagdat etrafindaki küçük yerlesim yerlerini almaya baslamisti (1425). Ispend, 1431 yilinda ise Celâyir hanedaninin son azasi olan Hille hakimi Sultan Hüseyin b. Alaüddevle'yi öldürdükten sonra bir gece baskini ile Bagdat'i ele geçirdi (9 Nisan 1433). Bagdad'a sahip olmak amaciyla Sah Mehmed faaliyete geçtiyse de basarili olamadi ve kaçarken Hanik civarinda Emir Baba Haci Hemedanî tarafindan öldürüldü.
Karakoyunlular 1435 yilinda Sahruh'un üçüncü kez Azerbaycan seferi ile karsilastilar. Subat 1435'te Rey'e gelen Çagatay hükümdari bir müddet burada kaldi. Bu sirada, Iskender'in amcasi Misir Hoca'nin oglu Gazan Han ile bazi Karakoyunlu emirleri Sahruh'un yanina gelerek itaatlerini bildirdiler. Ayrica Van'da bulunan Cihan Sah ile Bagdat hakimi Ispend Mirza da Iskender'e muhalif olduklari için Sahruh'u metbu tanimislardi. Bu durum karsisinda Sahruh'a karsi koymanin imkânsiz oldugunu gören Iskender Mirza, Tebriz'den Erzurum'a çekildi. Iskender'in geri çekilecegini daha önce düsünen Sahruh, Karayülük Osman'a onu izlemesini emretmisti. Karakoyunlu hükümdari Erzurum'a geldigi zaman Akkoyunlu kuvvetleri ile karsilasti. Yapilan savasta Iskender Mirza'nin kuvvetleri galip geldi. Akkoyunlularin agir bir yenilgiye ugradigi bu savasta Karayülük Osman Bey de yaralandi ve kisa bir süre sonra Erzurum'da öldü.
Iskender Bey, bu basarili savastan sonra Erzuruma hakim oldu, ancak kendisini takib etmekte olan Sahruh'un oglu Mirza Muhammed'in kuvvetlerinden çekinerek Osmanli ülkesine girdi. Tokat'a kadar gelen Iskender Bey, Osmanli padisahi II. Murad'in, kendisi üzerine ordu göndermesi sebebiyle Osmanli ülkesini terkederek Harput, Erzincan, Tercan üzerinden Tebriz'e döndü.
Iskender Mirza Tebriz'e geldikten kisa bir süre sonra kentin kuzeyindeki Sufiyan mevkiinde Cihan-sah ile karsilasti. Burada kardesiyle yaptigi savasta, emirlerinden bazilarinin ihaneti sebebiyle yenilerek alincak kalesine sigindi. Cihan-sah bu kaleyi kusatma altina aldi. Kusatma devam ederken Iskender Mirza, yaninda bulunan oglu Sah-Kubad tarafindan öldürüldü (21 Nisan 1438). 17 yil kadar Karakoyunlu Devleti'ni idare etmis olan Iskender Mirza, son derece cesur bir kimseydi. Kuvvetli ordulara sahip ve büyük bir imparatorlugun basinda bulunan Sahruh'a karsi gösterdigi basarili mücadeleler onun çok güçlü bir hükümdar oldugunu göstermektedir. Ancak, dista Çagatay, Akkoyunlu ve Memlûk baskilari ve içte de kardesleri ile yaptigi mücadeleler yüzünden babasindan devraldigi güçlü devleti gelistirememis ve onun sarsilma ve zayiflamasina sebep olmustur.
5- Cihan Sah (1439-1467)
Babasi Iskender Mirza'yi öldüren Sah Kubad, Alincak kalesinde bulunan emirler tarafindan Iskender'in halefi olarak ilân edildi. Ancak Alincak kalesini muhasara etmis olan Cihan Sah, baba katili Sah Kubad'i kaleden çikartarak idam ettirdi. Böylece Cihan Sah Irak disinda kalan bütün Karakoyunlu ülkelerinin tek hâkimi oldu.
Cihan Sah hükümdarliginin ikinci senesinde Gürcistan üzerine büyük bir sefer yapti. Tiflis'i ele geçirdikten sonra Tebriz'e döndü (1440). 1444 yilinda Gürcistan'a ikinci bir sefer düzenleyen Cihan Sah, bu sirada, Bagdad emiri olan kardesi Ispend'in ölümü üzerine burada çikan olaylar sebebiyle o tarafa yöneldi. Bagdad ve çevresine 12 yil kadar hakim olan Ispend'in ölümünden sonra yerine yegeni Elvend geçmisti. Ancak emirlerin çogunlugu onun küçük yastaki oglu Fuad'i tercih ettiler. Bu sirada Elvend'in yanindaki beylerden bazilari Cihan Sah'in yanina gelerek onu Bagdat'in zapti için tesvik etiler. Bunun üzerine Cihan Sah Bagdad'a bir sefer yapmaya karar verdi. Nihayet 7 aylik bir kusatmadan sonra Bagdat ele geçirildi (9 Haziran 1446). Cihan Sah Bagdat'ta bir müddet kaldiktan sonra sehrin idaresini oglu Mehmed Mirza'ya birakarak Tebriz'e döndü.
Cihan Sah, metbuu oldugu Sahruh'un 1447 yilinda ölümü üzerine bölgede tek kaldi ve bu tarihten sonra "Sultan", "Hakan" ünvanlarini kullanmaya basladi. Bu arada, Sahruh'un ölümü ile baslayan sehzâdeler arasi mücadeleden istifade eden Cihan Sah, emirlerinden Ali Sükür Bey ile Isfendiyar Bey'i göndererek Sultaniye ve Kazvin sehirlerini zaptettirdi. Daha sonra kendisi de büyük bir ordu ile Irak-i Acem üzerine yürüyerek Isfehan'i ele geçirdi (1447).
Cihan Sah bu tarihten sonra, eskiden beri Karakoyunlularin amansiz düsmani olan Akkoyunlular ile mücadeleye giristi. 1452 yilina kadar devam eden bu mücadeleler iki tarafin da agir kayiplar vermesine sebep oldu. Sonunda Cihan Sah ile Akkoyunlu hükümdari Cihangir arasinda, Cihangir'in Karakoyunlulari metbu tanimasi sarti ile antlasma yapildi (1452). Böylece iki kardes Türkmen devleti arasinda yüzyildan fazla devam etmekte olan mücadeleler kisa bir süre de olsa son bulmus oldu.
Böylece bati sinirlarinda barisi saglayan Cihan Sah, tekrar doguya dönerek Fars ve Kirman'i ele geçirdi. Ancak Cihan Sah doguda ugrasirken batida, Akkoyunlu Devleti'nde güçlü bir hükümdar ortaya çikti. Uzun Hasan, agabeyi Cihangir'i tahttan uzaklastirarak bütün Akkoyunlu sehzâde ve emirlerini kendisine tabi kilarak her geçen gün biraz daha güçleniyordu. Cihan Sah, kendisine karsi büyüyen bu Uzun Hasan tehlikesini bertaraf etmek için, eski Akkoyunlu hükümdari Cihangir'in yardim isteginden de yararlanarak Rüstem Tarhan komutasinda kalabalik bir orduyu Uzun Hasan üzerine gönderdi. Iki taraf arasinda Mardin yakinlarinda meydana gelen savasta Karakoyunlu ordusu agir bir yenilgiye ugradi. Akkoyunlular, basta Rüstem Tarhan olmak üzere pek çok kimseyi esir aldilar (1457). Cihangir ile Piri Bey canlarini güçlükle kurtardilar.
Bu sirada Horasan'da Sultan Babur ölmüs ve saltanat mücadeleleri tekrar baslamisti. Bu mücadeleyi firsat bilen Cihan Sah Horasan'i elde etmek düsüncesi ile Akkoyunlular isini ihmal etti. Rey'de hazirliklarini tamamlayan Cihan Sah 1458 yili baharinda Cürcan, Harezm, Mangislak, Meshed, Nisabur ve Bati Horasan'i ele geçirdi. Bundan sonra Timurlularin baskenti Herat üzerine yürüyen Cihan Sah buraya da kolayca hakim oldu. Karsisinda yalnizca Maverrünnehr hükümdari Ebu Sa'id kaldi. Ancak bu sirada oglu Hasan Ali'nin isyan ederek Tebriz'i ele geçirdigini duyunca Ebu Sa'id ile anlasarak, Horasan'i Timurlulara terk etmek ve geri dönmek zorunda kaldi.
Cihan Sah, oglu Hasan Ali'nin isyanini bastirdiktan sonra bu kez diger oglu Pir Budak'in isyani ile karsilasti. Fars ve Irak-i Arab'i yönetimi altina alan Pir Budak babasina karsi isyan edince, Cihan Sah, uzun mücadelelerden sonra onu yakalayarak idam ettirdi (1466). Cihan Sah Irak-i Arab ülkesini, Irak-i Acem ve Fars ülkelerine ilaveten oglu Muhammed Mirza'ya verdi. Pir Budak ile ittifak halinde bulunmus olan Hasan Ali'yi ise Maku kalesine hapsettirdi.
Karakoyunlu hükümdari Cihan Sah, Akkoyunlulara büyük bir darbe vurmak üzere 16 Mayis 1466 tarihinde kalabalik bir ordu ile Tebriz'den hareket ederek Van gölü havzasina geldi. Burada Uzun Hasan Bey'in de 12.000 atli ile Karakoyunlu topraklarina akina çiktigini ögrendi ve buna çok hiddetlendi. Öte taraftan Uzun Hasan, Cihan Sah'in bir sefer yapmak niyetinde oldugunu daha önceden anlayarak daglardaki geçit ve yollari kesmisti. Bunun üzerine iki taraf arasinda karsilikli elçiler gidip gelmeye basladi. Ancak Cihan Sah'in agir sartlar ileriye sürmesi nedeniyle bir sonuca varilamadi. Mus ovasinda karargâh kurmus olan Cihan Sah, mevsimin ilerlemesine ragmen bir türlü kesin hücuma karar veremiyordu. Onun gayesinin, Hasan Bey'e metbulugunu kabul ettirmek oldugu anlasiliyor. Cihan Sah, sonunda ordusunun istegi üzerine kislaga çekilmeye karar verdi. Birlikleri Adilcevaz, Ercis, Van ve Aras kislagina dagildilar. Kendisi de Pasinler'e gitmek üzere hareket etti. Ancak yolda konakladigi bir sirada, Uzun Hasan birlikleri ani bir baskin yaparak Cihan Sah ve maiyetinin kaçmasina sebep oldular. Bu sirada Cihan Sah öldürüldü (11 Kasim 1467).
Cihan Sah zamaninda Karakoyunlu Devleti en genis sinirlarina ulasmisti. Azerbaycan, Arran, Irak-i Arab, Irak-i Acem, Fars, Kirman ve Dogu Anadolu egemenlik altina alinmis ve çevredeki devletler de tabi hale getirilmisti. Zamaninin en büyük hükümdarlarindan biri olan Cihan Sah, sert ve cesur bir kimseydi. Onun ölümünden sonra, Karakoyunlu Devleti'nin yükselme dönemi sona ermis ve devlet yavas yavas yikilmaya baslamistir.
6- Hasan Ali (1467-1468)
Cihan Sah'in öldürülmesinden sona bir kisim Karakoyunlu emirleri Maku kalesine giderek burada hapiste bulunan Hasan Ali'yi hükümdar ilân ettiler. Ancak onun hükümdarligina karsi çikan Iskender Bey'in oglu Hüseyin Ali Tebriz'de hükümdarligini ilân etti. Fakat Cihansah'in esi Can Begim, kardesi Kasim Bey emrindeki bir orduyu Tebriz üzerine gönderdi. Süratle Tebriz'e gelen Kasim Bey, Hüseyin Ali'yi yenerek öldürttü. Bu arada Hasan Ali de Tebriz'e yaklasmisti. Kasim Bey, sehirle beraber Hüseyin Ali'nin hazinelerini de Hasan Ali'ye teslim etti.
Hasan Ali, tahta geçer geçmez Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'a karsi savas hazirliklarina basladi. Oldukça kalabalik bir ordu toplayan Hasan Ali, devlet idaresinde bazi yanlis davranislarda bulundu. Babasinin emirlerini hafife alarak, kendisinin Çuli adini verdigi ayak takimi ile görüsmeye basladi. Diger yandan, tahta geçmesinde önemli yardimi olan Cihan-sah'in karisi Can Begim'i ve kardeslerini öldürtmesi gibi sert davranislarindan dolayi ordu üzerinde iyi bir otorite saglayamadi.
Bu otorite eksikligi ile Akkoyunlu Uzun Hasan'in karsisina çikan Hasan Ali'nin kuvvetleri yenilerek darmadagin oldu.
Hasan Ali Berda'a civarindaki Karamanli boyunun yanina kaçti ve bu sirada Azerbaycan sinirina yaklasmis olan Horasan ve Maveraünnehr hükümdari Ebu Sa'id'e sigindi. Ancak Ebu Sa'id'in de Uzun Hasan tarafindan maglup ve katledilmesinden sonra Hasan Ali, Hemadan yönüne kaçmaya basladi. Akkoyunlu kuvvetlerinin eline düsecegi bir sirada intihar ederek hayatina son verdi (Nisan 1469).
Böylece Cihan Sah'in ölümünden çok kisa bir süre sonra Hasan-Ali'nin de ölmesiyle Karakoyunlu Devleti sona erdi. Son Karakoyunlu hükümdari olan Hasan Ali haris bir kimseydi. Onun ölümünden sonra Cihansah'in Uzun Hasan tarafindan gözlerine mil çekilmis olan oglu Ebu Yusuf, Fars'ta tutunmak istediyse de Akkoyunlu sehzâdesi Ugurlu Mehmed'in eline düstü. Böylece Akkoyunlular, ezeli düsmanlari Karakoyunlular'in hakimiyetlerine son vererek onlarin ülkelerine sahip oldular.
II- TESKILâT VE KÜLTÜR
XIV. yüzyil ortalarinda küçük bir kabile iken kisa zamanda büyük bir imparatorluk haline gelen Karakoyunlular'in devlet teskilâti Ilhanli ve Çagatay devletlerinin örgütleri esas alinarak meydana getirilmistir. Karakoyunlu Devleti'nde hükümdar seçiminde Akkoyunlular da oldugu gibi aile ve asiret reisleri etkiliydi. Ulusun yönetimine, ulusu teskil eden aile fertleri arasinda kim uygun görülürse o geçerdi. Hükümdarlik simgesi olarak çetr ve kirmizi renkte sancaklari vardi. Paralarinda sultan ünvanini kullaniyorlardi.
Karakoyunlu Devleti'nin saray örgütü de Ilhanlilar ve Timurlular'in saray örgütü örnek alinarak olusturulmustu. Dergâh veya devlet-hâne denilen sarayda Inak, Feyc (Peyk), Rikâbdar, Bukavul, Mirahur, Ayakci vs. gibi ünvanlari tasiyan yoksul memurlar vardi. Diger devletlerde oldugu gibi Kara-koyunlular'da da devlet isleri Büyük Divan tarafindan yürütülürdü. Divanin reisine Sahib-Divan denilirdi. Karakoyunlularda vilâyetler, ikta ve yönetim suretiyle hükümdar ailesinden olanlara ve emirlere verilirdi. Sehzâdeler gençlik çagina geldikleri zaman bir vilâyetin yönetimine atanir ve atabeyleri ile birlikte kendilerine verilen bölgeyi idare ederlerdi. Sehzâdelerin kalabalik maiyetleri ve düzenli saray örgütleri vardi.
Karakoyunlu devletinde hükümdarin maiyyetindeki asker, yaya ve atli kuvvetlerden olusmaktaydi. Devletin temelini ordu teskil ediyordu. Ordu asiret kuvvetlerinden meydana geliyordu. Ancak asiret kuvvetleri devlete tamamen bagli olmadiklarindan bir yandan diger yana geçebiliyorlardi. Bu sebeple kuvvetli ve güçlü sanilan devlet, asiret beylerinin ordudan ayrilmasi ile bir anda zayif duruma düsüyordu. Akkoyunlularda oldugu gibi, Karakoyunlularda da çerik kuvveti çok fazla idi. Eyalet valilerinin emrinde ve topraga bagli olan timarli sipahiler, devletin kurulmasi ve yükselmesinde büyük yararliliklar göstermislerdir. Hükümdari korumakla görevli birliklere "koruci" adi verilirdi. Birliklerin toplanmasi, toplanti yerinin saptanmasi, emirlerin ilân ve duyurulmasi "tavaci" adi verilen memurlarin göreviydi.
Karakoyunlular'da ordunun savas düzeni de diger Türk devletlerindeki gibi idi. Ordunun merkez kismina "Ulug kol", sag kanadina "barangar" ve sol kanadina da "Cuvangar" denilirdi. Ordu kosun, tib ve feve gibi kisimlara ayrilirdi. Harp esnasinda öncü birliklere "tarakol" adi verilirdi.
Karakoyunlu hükümdarlari, hayatlarinin büyük bir kismini savas ve mücadelelerle geçirmelerine ragmen bilim ve fikir hayatinin gelismesine ve ülkelerinin bayindirligina da büyük önem vermislerdir. "Hakiki" mahlasiyla siirler yazdigi bilinen Cihan Sah ünlü Abdurrahman Câmi ile mektuplasmis ve sair, yazar ve bilginlerle sohbet etmistir. Ünlü bilgin ve sair Celâleddin Devranî, Akkoyunlu ülkesine gitmeden önce Cihan Sah'in yaninda bulunmus ve Tebriz'deki medreselerde ders vermistir. Risâle-i Hurûf adli eserini de sultan Cihan-sah adina kaleme aldigi bilinmektedir. Yine Seyh Sucaeddin b. Kemâleddin Kirmanî de, Hadikatü'l-Maarif adli eseri ile 1462 yilinda tamamladigi Gülsen-i râz serhini Cihan Sah'a ithaf etmistir. Bundan baska Sair Mevlâna Tusî de Cihan Sah ve oglu Sah Budak'in sarayinda bulunuyordu.
Karakoyunlular döneminde imar faaliyetleri de dikkat çekmektedir. Karakoyunlu hükümdarlari basta Tebriz olmak üzere bir çok yerde cami, medrese, hastane ve köprü yaptirmislardir. Bunlardan, Cihan Sah'in Tebriz'de yaptirmis oldugu Gök mescid ve medresesi, onun esi Begim Hatun'un medrese ve imareti, Van'daki Ulu Cami, isfahan'daki Cuma Camisi, Karakoyunlularin dini mimarîsinin en güzel örnekleridir.
Kaynak: Osmanli tarihi
 
Karakoyunlular (Karakoyunlu Devleti)

On dördüncü asrın ikinci yarısında, Doğu Anadolu'da devlet kuran bir Türkmen hanedanı.




Karakoyunlu oymağı, Karakoyunlu devletinin çekirdeğini teşkil etmiştir. Sa'dlu, Baharlu, Duharlu, Karamanlu, Alpagut, Çakırlu, Ayunlu, Bayramlu, Ağaç-eri, Düğer ve Hacılu oymakları halkları da, Karakoyunlu Devletinin ahâlisiydi. Yaklaşık otuz bin çadırdan oluşan Karakoyunlular, Cengiz'in hücumu üzerine, Töre Bey idaresinde, Türkistan'dan Mâverâünnehir'e, oradan da İran yoluyla doğu Anadolu'ya göç etmişlerdi. Töre Bey, Kara Yusuf'un yedinci atası olup, Oğuz Han'ın torunlarından olduğu söylenirdi.

Karakoyunluların, siyasî bakımdan ehemmiyet kazanması, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın ölümü ve içeride Moğol noyanlarının bir mücadeleye girişmeleri ile başlar. Karakoyunlular, ilk zamanlarda, Trak'taki Celâyir ailesinin ve Çobanoğulları'nın hizmetindeydiler. On dördüncü yüzyılın başlarında, Karakoyunluların reisleri, Bayram Hoca idi. Bayram Hoca, Sincar hakimi Pîr Muhammed'i öldürerek emîrliği ele geçiren Hüseyin Bey'in maiyetinde bulunuyordu. Daha sonra Hüseyin Bey'i ortadan kaldırarak yerine geçti (1351). Hüseyin Bey'in ölümünden sonra, Türkmenlerin büyük bir kısmı, Bayram Hoca'nın emîrliğini tanıdılar.

1370 yılından itibaren fetih hareketine girişen Bayram Hoca; Sürmelü, Alakilise, Hoy ve Nahcivan havâlilerine hakim oldu. 1374'te Musul'u zaptetti ve şehir, devletin yıkılışına kadar Karakoyunlu hanedanının elinde kaldı.

Erzurum'dan Musul'a kadar uzanan sahayı hakimiyeti altına alarak, Karakoyunlu kabilesini tarih sahnesine çıkaran Bayram Hoca, 1380 senesinde ölünce, yerine kardeşi Türemiş'in oğlu Kara Mehmed geçti. Kara Mehmed, Celâyirliler'e bağlı kalmak şartıyla, babasından kalan yerleri elinde tutmayı başardı ve kızını Celâyirli sultanı Ahmed'e vererek, bu bağlılığını kuvvetlendirdi. Kara Mehmed Bey, 1383 yılında Musul hacılarının yolunu kesip mallarını yağmalayan Caber hakimi Salim Bey'in üzerine yürüdü. Onu, büyük bir bozguna uğrattı ve arazisini yağmaladı. 1387 senesinde, Erzincan emîri Mutahharten ile Akkoyunlular arasında başlayan mücadele, Mutahharten'in mağlubiyetiyle sonuçlanınca; Erzincan emîri, Kara Mehmed'den yardım istedi. Akkoyunlular ile öteden beri mücadele içinde olan Kara Mehmed, Mutahharten'in yardımına koştu ve Akkoyunluları ağır bir yenilgiye uğrattı. Akkoyunlu Ahmed ve kardeşi Hüseyin beyler, Kadı Burhaneddin'e sığındılar.

Kara Mehmed Bey, 1307'de Karabağ üzerinden Anadolu'yu istilâya teşebbüs eden Timurlu kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bir çok Timurlu emîri, bu çarpışmada öldürüldü. 1388 yılında Tebriz şehri için, Kara Mehmed Bey ile Celâyirli emîrlerinden Şebli ve Şah Ali arasında büyük bir mücadele başladı. Şebli komutasındaki Celâyir ordusuyla, Heştrud'da karşılaşan Karakoyunlular, bu orduyu büyük bir bozguna uğratırken, Şebli'yi de öldürdüler. Bu hadisenin akabinde Kara Mehmed Bey, Kara Hasan adındaki bir Türkmen emîriyle giriştiği mücadele sırasında 1389 yılında öldürüldü.

Kara Mehmed Bey'in ölümünden sonra, yerine Kara Yusuf geçti (1389). Hükümdarlığının ilk yılları, iç karışıklıklarla geçen Kara Yusuf Bey, 1392'de Timur Han'ın (1370-1405) tabiiyet teklifini kabul etmeyip mücadeleye girişti. Timur Han'ın Anadolu'dan ayrılmasını fırsat bilerek, Erciş'i ele geçirdi. Timur Han'ın Van ve çevresinin idaresine tayin ettiği Emîr İzzeddin Şîr, yanındaki Çağatay askerleri ile birlikte, Kara Yusuf'un üzerine yürüdü. Yapılan küçük çapta çarpışmanın ardından iki taraf arasında barış sağlandı. Kara Yusuf, geri çekilirken Avnik emîri Atlamış'ın dört yüz atlı ile İzzeddin Şîr ve Çağatayların yardımına gittiğini gördü ve Erciş Ovasında bir gece baskını ile Atlamış'ı esir alarak, askerlerinin büyük bir bölümünü öldürdü. Kara Yusuf daha sonra, Atlamış'ı, Memlûk Sultanı Berkuk'a gönderdi ve orada hapsedildi.

Timur Han, Hindistan seferini büyük bir başarı ile tamamlayarak yeniden Doğu Anadolu'da görülünce, Kara Yusuf, Van Gölü çevresindeki atalarından kalma yurdunu boşaltarak Musul'a çekildi (1399). Timur Han'ın Bağdat'ı ele geçirmek için ordu göndermesi üzerine Sultan Ahmed Celâyir, yanında bulunan az sayıda asker ile Bağdat'tan ayrılarak, Musul'da bulunan Kara Yusuf'un yanına gitti. Bu sırada Sultan Ahmed'e tâbi olan kaleler, Timur Han'ın gönderdiği ordu tarafından ele geçirildi. Timur Han'ın ordusu Bağdat'tan ayrılınca, Kara Yusuf ve Sultan Ahmed, hiçbir güçlükle karşılaşmadan şehre hakim oldular. Ancak, bu sırada Bingöl yaylasında bulunan Timur Han'ın, kendilerini arkadan çevirme planını öğrenince, Sultan Ahmed ve Kara Yusuf, Memlûk sultanına iltica etmeye karar verdiler. Memlûk sultanına bu durumu bildirmek için elçiler gönderdiler. Elçilerin dönüşünü beklemeyen Kara Yusuf ve Sultan Ahmed, yanlarında emîrleri ve kuvvetleri olduğu halde Kahire'ye doğru yola çıktılar. Memlûkların Halep nâibi Demirtaş'ın yollarını keserek, Suriye'ye girmelerine mani olmak istemesi üzerine, iki taraf arasında şiddetli bir muharebe oldu. Demirtaş, ağır bir bozguna uğradı. Bu muharebenin neticesinde Kara Yusuf ve Sultan Ahmed'in, Memlûk sultanına sığınma yolları kapandı. Bu yüzden iki hükümdar, Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid Han'ın yanına gitmeye karar verdiler. Fakat, aralarında çıkan anlaşmazlık yüzünden birbirlerinden ayrıldılar. Kara Yusuf, memleketine geri döndü. Timur Han ise, onların hareketlerinden günü gününe haber alıyordu. Gönderdiği kuvvetler, Sultan Ahmed Celâyir'e ani bir baskın düzenleyerek mağlup ettiler. Sultan Ahmed, bütün ağırlıklarını kaybettikten sonra, güçlükle Osmanlı sultanına sığınabildi. Kara Yusuf Bey de, Timur'un 1400'deki Yakın Doğu seferinde, Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid Han'ın yanına gitti, ondan himaye ve iltifat gördü. Kendisine Aksaray havalisi, maişet ve ikamet yeri olarak verildi. Bu durum, Timur Han ile Yıldırım Bayezid Han arasında yapılan 1402'deki Ankara Savaşı'nın sebeplerinden biri oldu.

1402 yılında Yıldırım Bayezid'le yaptığı Ankara Meydan Muharebesini kazanan Timur Han, Karakoyunlu emîri Kara Yusuf'a kesin bir darbe indirdi. Timur Han'ın ordusu karşısında bozguna uğrayarak, muharebe meydanından güçlükle kaçan Kara Yusuf, nâibi Şeyhü'l-Mahmudî'ye sığındı. Dımaşk nâibi, önce Kara Yusuf'a, sonra da buraya gelen Ahmed Celâyir'e iyi bir kabul gösterdi. Fakat, bir süre sonra Timur Han'ın, Memlûk sultanına yaptığı tehdit ve baskılar etkisini gösterdi. Memlûk sultanı Ebu'l-Ferec, Dımaşk nâibinden Kara Yusuf ve Ahmed Celâyir'in öldürülmelerini istedi. Ancak, nâib bu emri yerine getirmedi ve sadece hapsetmekle yetindi. Bir sene kadar hapiste kalan Kara Yusuf, buradan çıktıktan sonra, Van hâkimi İzzeddin Şîr üzerine yürüyerek Van bölgesini ele geçirdi. Onun eski ülkesine sahip olması üzerine, dört bir yana dağılan Türkmen emîrleri, tekrar bayrağı altında toplandılar. Kara Yusuf'un bu faaliyetlerine Âzerbaycan ve Irak-ı Arab hükümdarı Miran Şah oğlu Ebu Bekr karşı çıktı. İki ordu çok geçmeden Nahcivan'ın batısında karşılaştılar. Ebu Bekr'in ordusu yenildi ve kuvvetlerinin pek çoğu Aras nehrinde boğuldu. Bu zaferle şöhret ve gücü bir kat daha artan Kara Yusuf, Tebriz ahalisinin isteği üzerine şehir önüne gelerek yaptığı muharebede, Ebu Bekr'in babası ve Timur'un oğlu Miran Şah'ı öldürdü ve şehri ele geçirdi. Bir süre sonra Ebu Bekr'le karşılaşan Kara Yusuf, onu tekrar mağlup etti. Bu muvaffakiyetle Kara Yusuf, Timur İmparatorluğu'nun önemli bir parçasını alarak, Karakoyunlu Devletini kurdu.

Kara Yusuf'un Ebu Bekr'e karşı kazandığı ikinci ve parlak zaferden sonra, başta Irak emîri Bistam Bey olmak üzere bütün emîrler ona bağlılıklarını bildirdiler. Daha sonra Bistam Bey'i Irak-ı Acem'in fethine memur eden Kara Yusuf, Aladağ'a gitti. Bistam Bey, Sultaniye'yi fethedince, Kara Yusuf, onu Irak-ı Acem valiliğine tayin etti. 1409 yılında, "zaptolunamaz" olarak vasıflandırılan Alıncak Kalesi, Karakoyunluların eline geçti.

Bu sırada Sultan Ahmed Celâyir, Karakoyunlulara ait Tebriz'e girerek şehirdeki Türkmenlerin çoğunu katletti. Durumu öğrenen Kara Yusuf, Âzerbaycan'a girerek, Tebriz yakınlarında karargâh kurdu. İki ordu arasında vuku bulan savaşta, Sultan Ahmed, askerlerinin büyük bir kısmıyla, Karakoyunluların eline esir düştü. Sultan Ahmed, ordu komutanlarının ısrarıyla öldürüldü (1410). Kara Yusuf, bu zaferden sonra oğlu Pir Budak'ı hükümdar ilan etti. Irak-ı Arab üzerine sefer düzenleyip, bölgeyi ele geçirdi. Oğlu Şah Mehmed'i, Bağdat'a vali tayin etti. Daha sonra Âmid (Diyarbakır), Ergani üzerine yürüdüğü sırada, önüne çıkan Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman'la savaşıp, onu mağlup ve barışa mecbur etti. Akkoyunluların müttefiki olan Şirvan ve Gürcistan hükümdarlarını da yendikten sonra, Irak-ı Acem'i tamamen ele geçirdi.

1420'de Ucan'da vefat eden Kara Yusuf Bey'den sonra, Karakoyunlulara bütünüyle hâkim olabilecek bir şehzadenin bulunmaması, birliği sarstı. Hükümdar ilan ettiği Pir Budak, kendisinden önce vefat etmişti. Karakoyunlu beyleri, cesur bir bey olan Kara Yusuf'un ikinci oğlu İskender Mirza'yı hükümdar ilan ettiler.

İskender, başa geçer geçmez, Âzerbaycan ve doğu Anadolu'yu işgal etmekte olan Şahruh'la Eleşkirt mevkiinde yaptığı savaşı kaybetti. Şahruh'un Âzerbaycan'a dönmesinden sonra, Tebriz'e gitti. Kardeşi İsfahan Mirza'nın elinde bulunan bu şehri zaptetti. Daha sonra Bitlis ve Ahlat çevresini ele geçirdi. Şemahi ve Şirvan civarına akınlar düzenledi ve Timurlu sultanı Şahruh'u uzun süre uğraştırdı. Bir süre sonra İskender'in kardeşleri, Şahruh tarafına geçtiler. Bunun üzerine Şahruh, 1434 senesinde Âzerbaycan üzerine yürüdü. İskender, üzerine gelen bu güçlü orduya karşı koyamadı. Erzurum üzerinden batıya çekildi. Bu sırada yolunu kesen Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman'ı Erzurum kalesi önlerinde yapılan savaşta yaraladı ve ölmesine sebep oldu. İskender, daha sonra, Osmanlılar'a ait Tokat kasabasına sığındı. Osmanlı Devleti’ne sığındıktan sonra, Karakoyunlu hükümdarlığı, Şahruh'un yanında bulunan Cihanşâh'a verildi. Bu yüzden Karakoyunlu devleti, Şahruh'un ölümüne kadar Timurluların himayesinde kaldı. Şahruh çekilince, İskender, kardeşi Cihanşâh ile uğraşmaya başladı ise de, Sofuâbâd mevkiinde yapılan muharebede yenildi (1438). Nahcivan taraflarındaki Alıncak kalesine sığındı. Fakat, orada oğlu Kubad tarafından öldürüldü (1438).

İskender'in ölmesiyle rakipsiz kalan Cihanşâh, Karakoyunlu hükümdarı oldu. Gürcüleri mağlup ettikten sonra, hâkimiyetini tanımayan Bağdat'ı, 1444 senesinde ele geçirdi. Şahruh'un ölümüne kadar, ona bağlılığını muhafaza etti. Sonra Timur evlatları arasındaki taht mücadelelerinden faydalanarak, Kars ve Kirman eyaletlerini ele geçirdi (1457). Horasan ve Herat'ı ele geçirdiği sırada, oğullarından Hasan ve Pir Budak isyan ettiler. Cihanşâh, bu isyanlarla uzun süre uğraştı. Osmanlı sultanlarından II. Murad Han (1421-1451) ve Fatih Sultan Mehmed Han (1451-1481) ile dostane münasebetler kurdu ve devletini yükseltip, ülkenin sınırlarını genişleterek sultan, hakan unvanlarını kullandı. Karakoyunlu ülkesi en geniş sınırlarına Cihanşâh döneminde kavuştu. Bütün İran, Irak, Güney Kafkasya, Doğu ve Güneydoğu Anadolu dahil Basra Körfezine kadar genişleyen Karakoyunlu Türkmen Beyliği, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın hücumlarına uğradı. Nihayet, 1467 senesinde Mardin'de Uzun Hasan'a yenilen Cihanşâh, aynı muharebede öldürüldü. Cihanşâh'ın yerine oğlu Hasan Ali geçti. Hasan Ali, iki yıl saltanat sürüp, 1468 yılında ölünce, Bağdat kolu dahil bütün ülke, Uzun Hasan tarafından ele geçirildi. Böylece Karakoyunlu Devleti tarihe karıştı.


Devlet teşkilâtı: Karakoyunlular, devlet teşkilâtı hususunda, tamamıyla Celâyirli ve İlhanlı devlet an'ane ve müesseselerine bağlı kaldılar. Bu devlette hükümdar seçiminde, aile ve aşiret reisleri etkiliydi. Devleti teşkil eden aile efradı ve aşiret reisleri tarafından kim uygun görülürse, idare onun eline verilirdi. Devlet işlerinin mercii, Büyük Dîvan idi. Reisine Sahib-i Dîvan denilirdi. Bunun emrinde Sahib-i Âzam denilen reisler de vardı. Vilâyetler, hem ikta, hem de idare olarak, hanedan ailelerinden olanlara ve emîrlere verilirdi. Bunlar, iktanın gelirine göre asker beslemek zorunaydılar. En önemli vilâyetlerinden olan Fars, Yezd, İsfahan ve Bağdat'tan her biri bir şehzade tarafından idare edilmekteydi. Bu şehzadelerin çok kalabalık maiyetleri ve muntazam saray teşkilatları vardı.

Karakoyunlu Devletinde ordu, yaya ve atlı kuvvetlerden meydana geliyordu. Beylere bağlı timarlı askerle, ayrıca önemli bir yekûn teşkil eden timarlı sipahi ve çerik denilen aşiret kuvvetleri, devletin esas askerî gücünü oluşturuyordu. Ordu, günümüzdeki takım, bölük, tabur ve alay gibi, koşun, tip ve fevc diye bir takım gruplara bölünmüştü. Harp esnasında öncü birliklerine, pişdar denilirdi. İhtiyat ordu karargâhına, uruğ denilmekteydi. Hükümdarın maiyetindeki kapıkulu askerleri, maaşlarını dîvandan alırlardı. Kara Yusuf Bey, askerlerinin maaşlarını tam zamanında almalarına çok dikkat ederdi. Bu iş için ayrıca bir teşkilât da kurmuştu.

Kültür ve medeniyet: Karakoyunlu hükümdarları, savaşların yanında, ülkenin imar ve ihyası için de çalışmışlardır. Cihanşâh, adalet ve imarcılığı ile meşhur olmuştur. Saltanatı devrinde Tebriz'i mâmur bir belde haline getirmiştir. Timur Han tarafından ortadan kaldırılmasına rağmen, o devirde tekrar ortaya çıkan Hurûfîlik adlı sapık fırkanın önüne geçen Cihanşâh, Tebriz'de bulunan Hurûfîlerin çoğunu ortadan kaldırarak, büyük hizmette bulunmuştur. İlme ve âlimlere saygılı olup, ilim adamlarını koruyup gözetmiş, medrese ve camiler yaptırmıştır. Tebriz'de muhteşem ve müzeyyen bir cami yaptıran ve memleketin çeşitli yerlerini âbideler ile süsleyen Cihanşâh, şairleri himaye etmiş ve kendisi de Hakîkî mahlâsıyla Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır. Onun oğlu, Bağdat valisi Pir Budak da şairdi. Meşhur âlimlerden Celâleddin Devânî, Akkoyunlulara intisap etmeden önce, Tebriz'de Cihanşâh'ın medresesinde müderrislik yapıyordu. Devânî, Farsça yazdığı Risale-i Hurûf adlı eserini Cihanşâh adına telif etti. Yine, Şeyh Şücâeddin bin Kemaleddin Kirmânî, Hadîkat-ül Meârif adlı eserini Cihanşâh adına kaleme aldı.

Cihanşâh'ın Tebriz'de tamamen mermerden yaptırdığı ve çinilerle süslediği Gökmedrese, diğer adı ile Muzafferiye Medresesi çok ünlüdür. Medresenin özellikle kapısı, bir sanat harikasıdır. Tebriz'de, Cihanşâh'ın hanımının yaptırdığı, Büyük Cami ve medresesi vardır.

Karakoyunlular, itikad bakımından Şiîliğe meyilli olduklarından, gerek Memlûk Devleti, gerekse Akkoyunlular ve diğer Sünnî devletler, bunların aleyhinde idiler. Özellikle Akkoyunlularla olan mücadelelerinin sebeplerinden biri de aralarındaki mezhep farkıdır. Buna rağmen, Karakoyunlu paralarında, ilk dört halifenin adları ve Kelime-i Şehadet yazısı görülmektedir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt