Otağ

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 0
  • Görüntüleme 588
  • Etiketler
    otağ
  • Cevaplar: 0 Görüntüleme: 588

Talebe

Yönetici
Katılım
14 Şub 2021
Konular
547
Mesajlar
4,047
Tepkime puanı
10,674
Puanları
113
Meslek - Branş
Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
Otağ

-------------------------------------------------------------------
Pâdişâhlara ve beylere mahsus büyük süslü çadır


Otağ, Orta Asya Türk devletlerinde bir azamet, Müslüman-Türk devletlerinde ise bayrak ve tuğla berâber hâkimiyet alâmeti olarak telakki edilmiştir Çin kaynaklarına göre eski Türklerde bayraksız otağ, otağsız bayrak olmazdı Uygurlarda, hakan çadırlarına “Bayraklı otağ” denilirdi Bundan, hakanın çadırının aynı zamanda savaş karargâhı olduğu düşünülebilir

Otağlar renkleriyle de sâhibinin devlet içindeki mertebesini belirtirdi Göktürk veUygur hakanlarının çadırları, “Altın otağ” olarak adlandırılırdı Otağlar ayrıca üzerlerini örten keçenin rengine göre ak, boz, kızıl, kara gibi isimler de alırlardı Hakanın hareminin bulunduğu çadır dâimâ beyaz renkli olurdu Oğuz Hanın çadırı, kaynaklara göre, her direği altın varakla kaplı ve üzeri yâkut, safir, zümrüt ve fîrûze ile süslenmiştir Otağlar bir ev büyüklüğünde olup, içerisi perdelerle odalara ayrılmıştı ve bir evde bulunması gereken bölümler mevcuttu Altınordu Devletinde hakana âit çadır, beyaz renkte ve uzaktan bir tepeyi andırırdı Divan hânesinin zemini ipek halı döşeli ve ortada hâkanın oturacağı kıymetli taşlarla süslü taht bulunurdu

Türk hâkanlarının çadırları kubbeli olur ve gök kubbenin yeryüzündeki bir modeli olarak telakki edilirdi Eski Türk devlet teşkilâtına göre, gökkubbe altında devlet, çadır kubbesi altında ise âilenin mahremiyeti bulunurdu Eskilerden beri halk arasında kullanılan “çadırını başına yıkmak” deyimiyle, devletin veya âilenin yıkılmasının kasdedilmesi, çadırın Türk kültüründeki mânâsını açıklamaktadır

Hâkan otağı, maiyet otağları ve diğer kişilerin çadırlarının savaş ve sulh zamânında belirli bir kurulma düzeni vardı Bu düzen asırlarca bozulmadan devam etti Kırgızlarda, ortaya hâkan çadırı kurulur, etrâfı çitle çevrilir ve diğer çadırlar bu çitin dışına kurulurdu Göktürk ve Uygurlarda ise ortada hâkan çadırı bulunur, diğer çadırlar rütbeye göre çadırın etrâfında halka şeklinde dizilirdi

Otağ-ı hümâyûn ise, Osmanlı Devletinde pâdişâha mahsus çadırlardır Çetr-i hümâyûn veya renginden dolayı kızıl çadır olarak da kaynaklarda geçmektedir Türk sanatının en parlak nümûnelerinden olan otağ-ı hümâyûnlar, Orta Asya’dan beri gelen çadır an’anesinin en mükemmel hâlini almış şekilleridir

Otağ-ı hümâyûn, birbirine geçilebilen birkaç çadırdan meydana gelirdi Asıl otağ-ı hümâyûn yedi direkli olup, birbirleriyle bağlantılı bu çadırlar grubunun, cepheden üç kubbeli bir görünüşü vardı Bu üç kubbenin biri pâdişâhın dinlenme ve arz odası olan dîvanhâne, diğeri hamam odası, üçüncü kubbenin altı ise hazîne-i hümâyûnun muhâfaza edildiği kısımdı Otağ-ı hümâyûn, savaş meydanında veya konak yerindeki yerleşmede merkez noktasını teşkil ederdi Sefer süresinde otağın muhâfazası, sipâhî ve silahtâr bölüklerinin vazifesiydi Otağ-ı hümâyûnun çevresindeki birinci sırada altı bölük askerlerinin çadırları, ikinci sırada yeniçerilerin çadırları bulunurdu

Seferde veya pâdişâh başka bir yere gideceği zaman otağ-ı hümâyûn iki takım olarak tertip edilirdi Pâdişâh bir konak yerindeyken ikinci otağ, bir sonraki konakta hazır edilirdi Bir sonraki konak yerine hareket eden otağ-ı hümâyûnun bakımı ve muhâfazası sipâhî bölüklerinden bir subayın emri altında yapılırdı

Otağ-ı hümâyûnun sefere hazırlanması, yeniçeri ağasının kontrolünde, “otakçıbaşı” tarafından yapılırdı Sefer tuğlarının dikilmesinden sonra rikab ağaları, İstanbul’da bulunan dergahların şeyhleriyle birlikte Sultanahmed meydanındaki çadır mehterleri ocağında bulunan otağ-ı hümâyûnu, duâ ve ilâhîlerle kaldırıp bâbüssaâde önüne getirirler, burada önceden dikilmiş tuğlarla birlikte yine duâ ve tekbirlerle alıp, sayıları 400-700 arasındaki çadır mehterleri alayıyla, sefer Anadolu yönünde ise Üsküdar, Doğancılar meydanına; Avrupa yönünde ise Davutpaşa sahrâsına kurarlardı Böylelikle bütün İstanbul halkı seferin nereye olduğunu anlardı Otağın, konak mahallinin en güzel manzaralı yerine kurulmasına îtinâ edilirdi Yerin seçilmesi, konakçıbaşının vazifesiydi Konakçıbaşının rütbesi, beylerbeyi, sancak beyi veya kapıcıbaşı pâyesinde idi Muhârebe meydanına gelindiğinde, otağ-ı hümâyûnun kurulması esnâsında, orduda bulunan toplar ve yeniçerilerin tüfekleriyle üç defa ateş ederek selamlamaları âdetti Sefer müddetince, mehterhâne tarafından ikindi nevbeti vurulurken, otağın giriş kapısının perdesi açık tutulur Burada konakçı ve otakçı nöbet tutarlardı ve nevbet vurulması bittikten sonra mehterhânenin yaptığı duâya katılırlardı

Pâdişâh otağları pamuk ipliğinden dokunmuş kumaşlarla yapılır ve kırmızı renkte olurdu Şehzade, vezir ve beylerbeyleri de kırmızı çadır kurabilirlerdi Ancak, esas kırmızı çadır pâdişâhlara mahsustu

Nemçe (Avusturya) Seferi esnâsında Kânûnî Sultan Süleyman’ın çadırı kaynaklarda şöyle tasvir edilir: “Çeşit çeşit boyalarla sanatkârâne bir tarzda nakışlarla süslenmiş, yüksek divanhâneli çadırlardan meydana gelmiş otağın zemini, o zamâna kadar görülmemiş tarzda dokunmuş ipek halılar ve kilimlerle döşenmişti”

Pâdişâhlar sefere bizzât gitmezlerse otağlarını, sefere memur olan serdâr-ı ekreme verirlerdi Zigetvar Seferi esnâsında Kânûnî SultanSüleyman’ın otağı olan çadır, Sultan Üçüncü Murâd tarafından sefere giden sadrazam ve serdâr-ı ekrem Sinan Paşaya verilmiş, daha sonra da aynı otağ Satırcı Mehmed Paşa tarafından Macaristan Seferi esnâsında kullanılmıştı

Otağ-ı hümâyûnların dikilmesi ise otağ-geren-ı hassa denilen sanatkârların vazîfesiydi Bunlar, dört bölük olan çadır mehterlerinden ayrı yedi kişiydiler Ayrıca hayme-dûzân (çadır dikiciler), nakış-dûzân (nakışçılar) gibi sanatkârlar da otağ imâlinde çalışırlardı
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt