Divan

Müslüman Türk Devletlerinde Dîvân

Büyük Selçuklu Devleti'nde merkezde veya hükümdarların bulundukları yerlerde umumî devlet işlerini yürüten ve Dîvân-ı Sultân adı verilen büyük bir dîvân vardı. Bundan başka, merkezde devletin malî, askerî, adlî, muharrerât gibi işlerini yürüten ikinci derecede dîvânlar vardı. Eyaletlerde de dîvânlar kurulmuştu. Vezir, büyük dîvânın reisi ve mesul âmiriydi. Buna Sâhib-i Dîvân-ı Devlet denilirdi. İlk zamanlarda bu dîvâna hükümdar başkanlık etmişse de, genelde idareyi vezir yürütürdü. Büyük Selçuklu Devletinde hükümdarın re’sen, yani başlı başına verdiği emirler de, dîvânda görüşülüp, istişare ve müzakere edildikten sonra karara bağlanırdı. Kesin olarak bilinmemekle beraber, kaynaklardan anlaşıldığına göre; vezir, maliye vekili olan sâhib-i zimam vel-istifâ veya müstevfî, sâhib-i tuğra veya tuğrâî denilen nişancı veya münşî ve devletin umumî müfettişi müşrif ve millî müdâfaa vekili olan emîr-i ârız-ül-ceyş, dîvânın belli başlı üyeleriydiler.

Selçuklularda ilk dîvân, 1036 senesinde Tuğrul Bey'in başkanlığında toplanmaya başladı. Dîvân, haftada iki defa toplanırdı. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu’ya gönderildiği zaman, Büyük Selçuklu dîvânından onun maiyetine vezir ve devlet ricâli verilmişti.



Selçuklu Devletinde büyük dîvândan başka şu dîvânlar vardı:

1. Müstevfî Dîvânı:
Bu dîvân, devletin malî işlerine bakardı. Bütün malî işlerden mesuldü. Vilâyetlerdeki Amîd denilen haraç ve tahsil memurları bu dîvâna bağlıydı. Her vilâyetin varidâtını ve masraflarını belirlemek, bu dîvâna âitti.

2. Tuğra ve İnşâ Dîvânı: Sultanın vilâyetlerle ve eyaletlerle haberleşmesini sağlar, berat, nişan veya menşur denilen hükümdar tuğrasını taşıyan, arazi ve tayinlere ait vesikaları verirdi. Dîvânın reisine, Tuğra, İnşâ veya Tuğrâî adı verilirdi. Bu dîvân, Tuğra ve Dîvân-ür-Resâil vel-İnşâ olarak ikiye ayrılır ve ikincisinin reisine Münşî denilirdi. Tuğrâînin bir vazîfesi de; sultan ava çıktığı zaman, maiyetinde bulunup vezire vekâlet etmekti.

3. Müşrif Dîvânı (Dîvân-ül-İşrâf): Bu dîvânın görevi, devletin malî ve askerî işlerinin yolunda gidip gitmediğini teftiş etmekti. Dîvân reislerine İşrâf-ı Memâlik, Sâhib ü Dîvân-ı İşrâf-ı Memâlik veya İşrâf-ül-Memleke denirdi. Bu reisler, son derece itimada şâyân, dîvân ve devlet işlerinde tam bir vukuf sahibi olan kimselerden seçilirdi. Onlar da icap ettikçe, şehirlere ve nahiyelere vekil göndererek işleri inceletirlerdi. Bu vekillerde de itimat ve liyakat aranırdı.

4. Dîvân-ı Ârız: Dîvân-ı Arz da denilen bu dîvânın vazifesi; askerin maaş ve levazımatını temin etmekti. Bugünkü tabirle, Millî Savunma Bakanlığının görevini üstlenmişti. Ordunun levazımatına ve ihtiyaçlarına bakan, maaşlarını veren, defterleri tutup yoklamalarını yapan dîvândı. Reisine Emîr-i Ârız denirdi.

Anadolu Selçuklu Devletinin mühim dairelerinden biri de Dîvân-ı Tuğra idi. Bütün menşur, berat ve nameler, bu dîvânda yazılır ve hükümdar alâmet ve tuğrası burada çekilirdi. Bu dairenin reisine Tuğrâî denirdi. Bunlar Arapça ve Farsçayı iyi bilen âlim ve ediplerden tayin edilirdi. Bir diğer dîvân da Dîvân-ı İşrâf olup, devletin malî ve idarî işlerini kontrol eder ve icap eden yerlere nâib, yani dîvân nâmına vekil memur gönderirdi. Bir de adliye işlerine bakan Emîr-i Dâd Dîvânı vardı. Tevkif işlerine bakardı. İcap edince veziri ve diğer dîvân âzâlarını da tevkif edebilirdi. İlhanlılarda, Akkoyunlular'da ve Memlûklar'da da dîvânlar vardı. Bu dîvânların teşkilâtları, birbirine çok benzemekteydi.

Selçuklularda, bu dîvânların dışında, büyük dîvâna dahil olmayan dîvânlar da vardı. Şer’î işlerin dışında kalan davalara bakan Dîvân-ı Mezâlim, posta işlerini gören Dîvân-ı Berîd bunlardandı. Dîvân-ı Berîd’in reisi, Sâhib-i Berîd olarak anılırdı. Bunu hükümdar kendisi tayin ederdi. Bu dîvân vasıtasıyla hükümdar, memleketin her tarafından haber alırdı. Memleketin dört bir ucundan haber getirmek üzere Peykler, yani piyadeler (sâîler) görevlendirilirdi.

Anadolu Selçukluları'nda ise devletin bütün işlerini yürüten büyük dîvândan başka çeşitli dîvânlar vardı. Büyük dîvâna, Dîvân-ı Saltanat veya Dîvân-ı Âlî denirdi. Bu dîvâna vezir, icap edince de hükümdar başkanlık ederdi. Büyük dîvândan başka, büyük dîvân tarafından kendilerine havale edilen işleri gören ikinci derecede dîvânlar vardı. Bu dîvânlar Niyâbet-i Saltanat veya Niyâbet-i Hazret, Müstevfî, Pervâne, Tuğra veya İnşâ, Ârız, İşrâf-ı Memâlik dîvânlarıydı. Bu dîvânların reisleri, büyük dîvânın âzâlarından idiler. İkinci derecedeki dîvânlardan Niyâbet-i Saltanat makâmındaki kimse, vezirden sonra gelirdi ve hükümdar merkezde bulunmadığı zaman, ona ait devlet işlerine bakardı. Niyâbet-i Hazret; Anadolu Selçukluları, Moğolların nüfuzu altına düştükten sonra, Moğollar adına Selçuklu idaresinde söz sahibi olan nâibe verilen addı. Devletin bütün malî işlerine Dîvân-ı İstifâ bakardı. Yalnız arazi ve iktâ defterleri ve onların muameleleri, büyük dîvâna ve bu dîvâna bağlı Pervâne denilen dîvâna bırakılırdı. Pervâne, büyük dîvânda bulunan arazi defterlerinde, has ve iktâ yani dirlik olan timara ait tevcihleri yapan ve buna dair menşur ve beratları hazırlayan mühim bir daireydi. Bu dairenin reisine Pervâneci ve bu berat ve menşurlara da Pervâne denilmiştir.

Osmanlı Devleti'nde ise devlet işlerini yürüten, gerekli kararları alan devlet yetkililerinin toplandığı yüksek kurul anlamına gelen dîvân vardı. Bu durum, devletin daha kuruluş yıllarında ortaya çıkmıştı. Kısa zamanda vazifesi ve vazifesinin sınırları üzerinde duracağı kanunları tespit edilmiş bir hâle gelen dîvân, bütün devlet kuruluşlarının üstünde hususî bir ad ile anılmaya başlandı. En büyük dîvân, Dîvân-ı Hümâyûn’du.
 
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt