Talebe

Yönetici
Katılım
14 Şub 2021
Konular
559
Mesajlar
4,059
Tepkime puanı
10,674
Puanları
113
Meslek - Branş
Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
BULGARLAR

453 yılında Attila’nın ölümünden kısa bir zaman sonra, Büyük Hun Devleti'ni oluşturan değişik ve çok sayıdaki kavim dağılmıştı. Bunlar arasında bulunan Türk asıllı kavimlerin, yeniden Güney Rusya ovalarına döndüğünü biliyoruz. Bu kavimler, tam bu sıralarda doğudan aynı sahaya gelerek yerleşen Onogur Türkleri ile karışarak Bulgar adı verilen yeni bir Türk kavmini meydana getirmiştir. Zaten Bulgar ismi de Türkçe, karışık manasına gelen bulgamak fiilinden gelmektedir.

Büyük Bulgar Devleti

Bulgarlar, 558 yılından sonra, bir süre Avarların hâkimiyetinde yaşadılar. Avarların 567 yılında Göktürk baskısı ile, güney Rusya'dan Orta Avrupa'ya doğru kaçmaları esnasında, çok sayıda Bulgar topluluğunu da beraberlerinde sürüklerler. Geride kalanlar ise Göktürk hâkimiyetine girerler. Bu Bulgar toplulukları, Bizans'ın da yardımı ile, 7.nci yüzyılın başlarında Göktürk hâkimiyetinden kurtulurlar. Böylece, Karadeniz kuzeyinde yaşayan Bulgar toplulukları reisleri olan Kobrat idaresinde, bir devlet kurabilmişlerdir. Onun zamanında devletin sınırları Kuban ırmağından Tuna'ya kadar uzanıyordu. Ancak Bulgarların büyük çoğunluğunu bir arada toplayan, bu Bulgar devleti uzun ömürlü olmaz. Hükümdarları Kobrat'ın ölümünden hemen sonra, Hazar devletinin baskısı ile parçalanır (643). Kobrat'ın büyük oğlu Bayan Han idaresinde, Kuban ırmağı boylarındaki yurtlarında kalan bir kısım Bulgarlar, Hazarların hâkimiyetine girmek zorunda kalmışlardır.

Tuna Bulgar Devleti

Hazarlara bağlanmak istemeyen Bulgarların bir kısmı kuzeye, bir kısmı da batıya gelerek, Balkanlarda Tuna Bulgar Devleti'ni kurdular (679). Batıya gelenlerin başında, Kobrat'ın küçük oğlu Asparuh bulunuyordu. Tuna Bulgarları, bir yandan Avarlar ile bir yandan da Bizans ile mücadele etmişlerdir. Tuna Bulgarları'nın en büyük hükümdarı Kurum Han (803-814) idi. Onun zamanında büyük bir Bizans ordusu yenilmiş, imparatorları da bu savaşta ölmüştü. Bulgarlar, yine onun zamanında İstanbul'u kuşatacak kadar güçlenmişlerdi. Kurum Han giriştiği saldırılarla Avarlara da büyük darbeler vurmuştur.

Tuna Bulgarları'nın hâkim olduğu sahada, yoğun Slâv nüfusu yaşamaktaydı. İki yüz yıla yakın Türklüklerini muhafaza eden Bulgarlar, Boris Han zamanında Hristiyanlığı resmen kabul etmeleriyle (864) bu Slâv nüfus arasında eriyip gitmişlerdir. Bu bölgede 14.ncu yüzyıldan sonra, beş yüz yıl Osmanlı Türkleri egemen olacaklardır.

İtil Bulgar Devleti

Hazar hâkimiyetine girmek istemeyerek, kuzeye yönelen bir kısım Bulgarlar, İtil (Volga) boylarında yerleşmişler ve burada Moğol istilasına kadar devam edecek bir devlet kurmuşlardır. İtil Bulgarlarının yerleştiği bölge, İslâm ülkeleri ile Hazarlar ve İskandinav kavimleri arasında ticaret yolları üzerinde idi. Ticaret ve tarım ile uğraştıklarını bildiğimiz Bulgarlar, uzun bir süre Hazarlara bağlı kalmışlardır. Bulgar Şehri diye bilinen başkentleri, zamanının önemli ticaret merkezlerinden idi.

Müslüman tüccarların tesiriyle 10.ncu yüzyılın başlarında İslâmiyet ile tanışan Bulgarlar, Abbasiler ile diplomatik ilişki kurmuşlardır. Bulgar hanı Almış, Abbasi halifesine başvurarak, İslâmiyet'i öğretecek din âlimleri istemiştir. Abbasi halifesi bu isteği kabul ederek, kalabalık bir heyeti 622 yılında Bulgarlara göndermiştir. Bu heyet içerisinde bulunan İbn Fadlan, başından geçenleri anlattığı seyahatnamesinde, Bulgarlar ve diğer Türk boyları hakkında önemli bilgiler vermektedir. İtil Bulgar Devleti'ne 1237 yılında, Altınorda Hanı Batu tarafından son verilmiştir.

İlk Müslüman Türk topluluklarından olan İtil Bulgarları, bugünkü Kazan Türklerinin atalarıdır. Diğer Bulgar toplulukları eriyip gittikleri hâlde, İtil Bulgarları Müslüman olmaları sayesinde kimliklerini koruyabilmişlerdir.
 
OĞURLAR ( BULGARLAR )


Bulgar Adı

Bulgarlar için de 150 yıldan fazla bir zamandan beri menşe aranmış ve Urallı, Fin, İslav, Tatar vb. asıllı olduklan iddia edilmiştir. Nihavet Türk asıldan geldiklerine dair önce Vambery tarafından ileri sürülen görüş G. Feher'in arkeolojik ve Gy.Nemeth'in linguistik araştırmaları ile kesinlik kazanmıştır.

Kavim adı olarak "Bulgar" kelimesi 5. asrın 2. yansından önce mevcut değildi; ilk defa, 482 yılında, Bizans imparatoru Zenon'un, Doğu-Got'larına karşı savaşmak üzere, askerî yardımlarına müracaat ettiği Karadeniz kuzeyindeki topluluk ismi olarak ortaya çıkmıştır. Bulgar adı bir tarihî hadiseden doğmuş idi: Avrupa Hun hükümdarı Attila'nın ölümü üzerine evlatları ile tabi kavimler arasında patlak veren mücadelelerde Attila'nın 2. oğlu Dengizik'in 469'da ölümünden sonra, bunun küçük kardeşi Irnek idaresinde Orta Avrupa'yı terkeden Hun kütleleri Karadeniz kıyılarında buluştukları başka Türk zümreleri ile karışmışlardı. Bu karışmadan doğan yeni topluluk Türkçe "Bulgar" diye anılmağa başladı.



Bulgarların Kökeni

Başlangıçtan 765 yılına kadar Bulgar hükümdarlarının adlarını ve hakanlık sürelerini gösteren ve bugün ancak, daha geç zamandan kalma bir Rus kronikinde İslavca tercümesine sahip olduğumuz "Bulgar hakanlan listesi"nde İrnek, Bulgar hükümdar sülalesinin atası olarak görünmektedir.Hun kütleleri ile karışan bu Türklerin asıl adı "Ogur"du ve Tuna ağzından Volga'ya kadar Karadeniz kuzeyi bozkırlarında, daha sonraki Peçenekler ve Kumanlar gibi ayrı boy birlikleri halinde oturuyorlardı.

Saragur (Sa-rı/Ak/Ogur), Biştigur (Beş-Ogur), Ultingur~Altziagir (Altı-Ogur), Kutri-gur-Kuturgur ("Tukurgur" = Dokuz-Ogur) Ungur ~ Hunugur ~ Onugur (On-Ogur), Utigur ~ Uturgur (Otuz-Ogur). Bizans tarihçisi Priskos (5. asır)'un, Sabarlar tarafından Ural dağlarının doğusundaki yurtlarından uzaklaştırılarak Karadeniz düzlüklerine geldiklerini (461 - 465'lerde) bildirdiği Ogur Türkleri, aynı tarihçiye göre o zaman üç grup teşkil etmekte idiler.

Saragur, Urog (Ogur) ve On-Ogur. Bunlar Avarların önünden batıya çekilen Sabarların karşısında tutunabilmek için Bizans'a elçi göndermişlerdi. Son araştırmalara göre, Ogurlar büyük göçten önceki yurtlarında da üç zümre halinde idiler: Dogu zümresi (Seyhun-Çu nehirleri ve Çalkar Gölü havalisinde: On-Ogurlar) ; orta zümre (bugünkü Kazak-Kırgız bozkırı ve Emba nehri boyunda -ihtimal- Otuz-Ogurlar) ve batı zümresi (Yayık nehri havalisinde -herhalde- Dokuz-Ogur'lar). Bu sıralarda Saragur (Ak-Ogur) kütlesine karşılık ötekilerin "Kara Ogur" kanadını teşkil etmiş olmaları muhtemeldir.



Ogur-Oğuz Meselesi

Ogurlar Oğuzların kardeşleridir. Herhalde birbirlerinden çok erken devirlerde (en geç M.Ö. 3. asırdan önceleri) ayrılmış olmaları (bk. yk. Türklerin yayılmaları) dolayısiyle, dillerinde bazı fonetik değişmeler meydana gelmiştir. En açık fark da ana Türkçe'deki Z sesinin Ogur lehçesinde R'ye çevrilmiş olmasıdır. Aslında "Oğuz" tabiri doğrudan doğruya "Türk boyları" manasına geldiğine göre, doğuda kalan ve Z sesini kullanmağa devam eden ana kütleye karşılık, onlardan batıya doğru ayrıldıktan sonra R'li lehçe konuşmağa başlayan Ogurların (Batı Türklerinin) adlarında da bu fark dikkati çeker:

Oguz-Ogur.Yukandaki Ogur boy birlikleri de sırasıyla: 5 Oğuz, 6 Oğuz, 9 Oğuz, 10 Oğuz ve 30 Oğuz demektir. Nitekim Doğu Türklerinde de böyle boy sayısı ile adlandırılmış birlikler vardır. Ogur lehçesindeki diğer bir ayrılık da söz başındaki y yerine d söylenmesidir (mesela. yılan-dilom vb.). Eski Grek coğrafyacısı Ptolemaios (M. 160-170) Hazar denizine dökülen Yayık nehri (bugün Ural nehri. Asıl Türkçe ad 18. asır 2. yarısında Ruslar tarafından değiştirilmiştir)'nin adını Daih (aix) şeklinde belirtmiştir ki, bu ad Bulgarların atalarının M. 2. yüzyılda Batı Sibirya'da İtil (Volga)'e doğru uzanan bozkırlarda yaşadıklarını belgelemektedir.



Ogurların Siyasi Tarihi


Ogurların tarihi çok daha geri gitmektedir. Bunların, M.Ö. 3. yüzyıl sonlarına doğru Tanrı Dağlan eteklerinde oturan U-sun(Wu-sun)'larla ilgili olmaları muhtemeldir. Ancak bu ilgi, daha çok Usunların oturdukları sahaya (belki daha önceki yurtları) taalluk ediyor görünmektedir. Çünkü aynı tarihte Ogurların daha kuzeyde Kobdo, Tarbagatay bölgesinde yaşamakta olduklanna dair deliller vardır. Burada, Çin kaynakları "Ho-chieh" veya "Wu-chieh" adlı bir kavimden söz ederler. F. Hirth adın Çince şeklinin, asıl söylenişi "Ugır" (Uygur değil) olan bir kelimeden gelebileceğini söylemiştir ki, bu ad onu doğrulayan Gy. Nemeth'e göre Türkçe "Ogur"dan başka birşey değildir. M.Ö. 3. yüzyıl başlannda Orta Asya'da Ogurların en mühim kollarından biri, Çin kaynağında Orta ve Güney İrtiş taraflarında oturdukları ve Çin'e sansar, beyaz ve gök tilki ("Kun-tsun" = Kırsa ~ Karsak-bozkır tilkisi), bilhassa sincap derileri getirdikleri bildirilen Tingling'lerdir. Bu meşhur sincap kürkü tacirlerinin adı da Türkçe'dir: Ting-li= Teyin'li= Sincap'lı. Bütün Ogurlar esasen kürk ticareti ile tanınmışlardı. Kıymetli kürkler arasında sincap derisi başta geliyordu..

Ogur Türklerini, daha ziyade hayvan yetiştirici kardeşlerinden ayıran bu kesif avcılık ve kürk ticareti yanında, onların başka bir hususiyetleri de, batıda bulunduklan coğrafî bölgenin şartları gereği, iyi çiftçi olmaları idi. Her çeşit ziraati ve meyveciliği zamanına göre en yüksek seviyede yapıyorlardı. O tarihlerde Macar diline giren Ogur Türkçesi kelimeleri bunun delilleridir.

Batı Sibirya'daki yurtlarında iken, Orta Asya'da Çi-çi Tanhu devletinin çöküşünden (M.Ö. 36) sonra aynı bölgeye çekilen Hun kalıntıları ile komşu oldukları anlaşılan Ogurların, daha sonra batıda sür'atle bir dünya imparatorluğu durumuna giren Avrupa Hunlarına bağlandıkları, bilhassa Saragurların Attila zamanındaki rollerinden bellidir. Hun imparatorluğu parçalanıp merkezî otoritenin kaybolması (460-470 yılları) üzerine, bu defa Hun kütlesiyle beraber, batıdan geldiği bilinen İrnek etrafında toplanarak, Bulgar devletini kurdukları görülüyor.

Ogurlar İrnek'in halefi Mundo (Muncuk?) ve ondan sonra gelen 4 hükümdar zamanında, 550'lere kadar, aralarındaki birliği sürdürmüşlerdi. Bu tarihlerde şöyle yayıldıkları tesbit edilebiliyor: Kafkaslar'ın kuzeyinde (Azak'ın doğusunda) On-ogurlar, Don-Volga dirsekleri bölgesinde Otuz-ogurlar, Dnyeper'e doğru bozkırlarda Dokuz-ogurlar. Bunlardan doğudakiler sırasiyle Sabarların ve -Gök-Türk hakimiyeti Azak Denizi'ne ulaştığı zaman (576'lar)- Gök-Türklerin idaresine girmişlerdir. Menandros'a göre, Otuz-ogur Hükümdarı Anagaios (Türkçe a-lı: Ana-aga?) tarafından tayin edilmiş olan Ak-kagan adlı kadın başbuğ, Gök-Türklere bağlananlardandı.

Batıdaki Dokuz-ogur (Kara-Bulgar?)'lar ise, yıllık vergi aldıkları Bizans ile bazan dost, bazan hasım olarak münasebetlerini devam ettirdiler. İslav kütlelerini ileri sürerek Bizans'a yaptıkları sürekli baskı, İmparator Anastasios (491-518)'u, başkent Istanbul'un korunması için, "uzun sur"u yaptırmaya zorlamıştı. 530'larda ise Bizans generali Belizarios kumandasında İtalya savaşlarına katılmışlar, 549'da Longobardlarla çarpışan Gepidlere 10 bin süvari ile yardım etmişlerdi. Fakat Bizans -tıpkı Çin gibi.- Türklere karşı oynayageldiği oyunu Ogur'lara da tatbik etti. Dokuz-ogur ve Otuz-ogur kardeşlerin arasını açtı, birbirleri üzerine saldırttı. Mağlüp olan Dokuz-ogurlardan bir kısmını (2 bin aile) Trakya'ya yerleştirdi. Otuz-ogurlann Balkanlar'a anî bir yürüyüşle İstanbul yakınlarında görünmelerinin (550'de) artık bir faydası yoktu.

Karadeniz kuzeyindeki Ogur hakimiyetinin zayıflaması Avarların, yollarında rastladıkları Ogur-Bulgar Türklerinden bazı kütleleri beraberlerine alarak batıya doğru sür'atle ilerlemelerini (558'i takip eden yıllarda) kolaylaştırdı. Bayan Hakan'ın emrinde Dalmaçya'da savaşan Bulgarlar, 626 İstanbul kuşatmasında Avarlara yardımcı kuvvetler teşkil etmişlerdi. Bunlar Balkanlar'a, Kuzey İtalya'ya, Macaristan'a yayıldılar. Avarlardan memnun olmayan 9 bin kadar Bulgar ailesi önce Bavyera'ya, sonra İtalya'ya taşındı (7. asrın 2. yarısı).




Büyük Bulgarya

Devlet teşkilatı düzenindeki ilk Bulgar birliğinde On-ogur’ların çoğunlukta oldukları anlaşılmaktadır. Bunlar 6. yüzyıldan itibaren bütün kaynaklarda Kuzey Kafkasya’da gösterilmişlerdir. Buraya “Patria Onoguria” (On-Ogurların Yurdu) denilmekteydi. 8. yüzyılın ilk yarısında Azak denizine doğru yayılmaya başlamışlardır.

630 senesinde Gök Türk devletinin fetret devresine girmesi üzerine, Hazarlar gibi Bulgarlar da idareyi kendi ellerine almışlar ve “Büyük Bulgar” devletini kurmuşlardır. Devletin kurucusu “Kourt=Kurt” Doulo adındaki hükümdar sülalesine mensuptu. Bulgar hükümdar sülalesi, Asya Hun tanhuları ailesine bağlanır.

Kurt’un dağınık Ogur kabilelerini birleştirerek siyasi teşkilat meydana getirdiği ülkesine “Büyük Bulgarya” (Magna Bulgaria) deniliyordu. Fakat bu devlet fazla uzun ömürlü olmadı. Kurucusunun 665 yılındaki ölümünden sonra komşusu olan Hazar hakanlığının baskısı ile parçalandı.

Çoğunluğunu Otuz-Ogurların oluşturduğu bir kütle kuzeye çekildi (İtil Bulgarları) , Kurt’un oğullarından Bat-Bayan Hazarlara tabi olarak, Macarların ve On-Ogur Bulgarlarının başında Kafkasya’da kaldı. Bugünkü Balkanların dedeleri bu kavimdir. Bat-Bayan’ın kardeşi Asparuh ise kalabalık Bulgar kütleleri ile Tuna’ya yöneldi. 668’de Balkanlara geçti ve elverişli toprakları ele geçirerek 679 yılında yeni Bulgar devletini kurdu. Bu devlet Bizans tarafından 681 yılında tanındı.




Tuna Bulgar Devleti

Asparuh (679-702) tarafından İmparator Konstantinos IV’ün direnişi kırılarak Dobruca’nın güneyinde kurulan ve kısa zamanda askeri ve siyasi yönlerden gelişen devlet, Ogur Türkleri tarafından kurulan en uzun ömürlü siyasi teşekküldür. Devletin sağlam temellere oturduğu, Bizans ve Avar imparatorlukları gibi iki büyük güç arasında varlığını korumasından da anlaşılabilir. Dışardan gelen Bulgar Türkleri, bölgedeki Slav kütlelerini beceri ile kendilerine bağlamışlardır. Bulgarlar devlet fikrine yabancı olarak kabile düzeninde yaşayan Slavları teşkilatlandırarak, Bizans’a karşı tendilerini korumalarını sağlamışlardır.

Tuna Bulgarlarının en sıkı siyasi münasebetleri Bizans ileydi. Hazar prensesi ile evlenen imparator Justinianus II, Bulgar hanı Tervel’in (702-718) yardımı ile 705 yılında ikinci defa tahta çıkmıştır. 713 yılında imparator Philippikos’un düşüşü de Bulgarların Bizans topraklarında ilerleyişine bağlanmaktadır. Bulgar devletinin kısa zamanda kazandığı kuvvet, bu olaydan da anlaşılabilir. Arapların 717-718 yıllarında yaptıkları İstanbul kuşatması sırasında Bulgarlar Bizans’a yardım etmişlerdi. Bu işbirliği Bulgar devletine çeşitli iktisadi menfaatler sağlamıştır.

Ancak 8. yüzyıl içinde Bulgar hanlığının karışık durumundan yararlanan Bizans Bulgar topraklarına çeşitli seferler düzenlemiştir. 9. yüzyıl başında Bulgarların başına geçen “Krum Han” (803-814) Macaristan ve Transilvanya’yı hanlık sınırlarına kattı. Krum Han’ın “Kabiliyetli harp adamı ve aydın teşkilatçı” kişiliğinden korkan Bizans imparatoru Nikephoros I, ondan kurtulmak için harekete geçti (811). Şimdiki Şumnu’nun güneybatısına düşen hanlık başkenti Pereyaslav’ı tahrip etti. Fakat savaşın sonunda Nikephoros yenilmiş, ordusu dağılmış ve kendisi de savaş meydanında ölmüştü. 450 senedir ilk defa bir Bizans imparatoru düşman elinde can vermişti.

Arkasından, imparatorluğun doğu eyaletlerinden getirilen birliklerle güçlendirilmiş kalabalık ordusu başında Bulgarlar üzerine yürüyen Mikhael II’i de mağlup eden Krum Han, Bizans’ı ortadan kaldırarak “Altın mızrağını Yaldızlı Kapu’ya (Yedikule’deki tören kapısı) asmağa” and içmişti. Sofya, Niş ve Belgrad şehir kalelerini işgal ederek Orta Avrupa-Orta Doğu arasındaki en büyük ticaret ve askeri sevkiyat yolunu kontrolü altına almıştı. 813’te Filibe üzerinden Edirne’ye ulaştı ve burayı kuşatma altında bırakarak ilerlemeye devam etti. 814 baharında İstanbul’u kuşattı. Fakat saldırıların en şiddetli zamanında 13 Nisan 814 günü ağzından burnundan kan gelerek aniden öldü.

Oğlu olan Omurtag Han (814-831) Bizans ile 30 senelik bir ticaret anlaşması imzaladı. Frank imparatorluğu ile de uzlaşmak istemesine rağmen başarılı olamayınca silaha davranan ve Tuna-Sava-Drava havzasını alarak, Roma devrinden beri terk edilmiş olan tuzlaları yeniden işletmeye açıp devletine büyük bir servet kazandıran Omurtag Han zamanı Tuna Bulgarlarının tarihlerindeki en parlak devir olmuştur. Kurulan şehirler, saraylar, geniş ölçüde inşaat ve imar, su yolları, abideler, gelişmiş şehirler ve Şumnu’nun doğusunda bulunan yüksek bir kaya üzerinde 40 m2’lik yeri kaplayan, kitabeli Krum Han’ın atlı kabartması o çağın hatıralarındandır.

Fakat, sonuçta Slavlara göre daha az sayıda nüfusa sahip olan Bulgar Türkleri zaman içinde, Bizans etkisindeki Slav kültürünün tesiri altına girmeye başladılar. Devlet içinde görevlendirilen Slavların sayısı artıyor, evlenmeler yolu ile karışmalar çoğalıyor, Slav dilinin tesiri gittikçe fazlalaşıyor ve Türkler hızla Slavlaşıyordu. Boris Han’ın (852-889) Ortodoksluğu resmen kabulu ile, Bulgarların Slavlaşma süreci de tamamlanıyordu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt