Hattı Hümayun (Hatt-ı Hümâyûn)

Hatt-ı Hümayun

--------------------------------------------------------------------------------

Genel olarak, Osmanlı Sultanının el yazmasına verilen ad.

Padişahın yazılı emri. Sadrazamın yazılı olarak arzettiği ve telhis, takrir gibi adlarla anılan başvuru kağıdının üzerine padişahın bizzat kendi el yazısı ile yazıldığı gibi, doğrudan doğruya bir kağıda da yazılırdı. Bu son türe "Beyaz üzerine hatt-ı hümayun" veya "re'sen" hattı-ı hümayun denirdi. II. Murad devrinden itibaren hatt-ı hümayunlar artmıştır. Padişah yazılarının bir adı da Hatt-ı şerifti.

Hatt-ı hümayunlar, akla gelebilecek özel veya resmi her konuda yazılabilirdi. Önemli tayin, emir ve buyruklar son derecede, süslü ve tezhipli olarak Divan-ı hümayun'dan hazırlanır ve en üstte özel bir yere padişahın hatt-ı hümayunu yazılırdı. Genellikle bunlara Hatt-ı hümayunla müveşşah ferman, emr-i şerif vb. denirdi.

Bugün Osmanlı Devlet arşivlerinde, Osmanlı sultanlarının binlerce hatt-ı hümayunu mevcuttur.

1832 yılından itibaren padişah emirlerini ihtiva eden hatt-ı hümayunun yerini "irade" almıştır.
 
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Hattı Hümayun (Hatt-ı Hümâyûn)

---------------------------------------------------------------

Osmanlılarda, padişahlar tarafından herhangi bir iş için çıkarılan yazılı emir Hatt-ı Şehriyâri ve Hatt-ı şerîf de denilirdi

Hat, Arapça yazı demektir Hatları, padişahlar kendi el yazıları ile yazdıkları gibi, uzun olup da mabeyn kâtipleri tarafından yazılanlar da vardı Her ne suretle olursa olsun, padişah namına çıkarılan emirlerde hünkârın imzası bulunurdu Osmanlı tarihinde, padişahların bu yol ile emir vermeleri usulü, Sultan Üçüncü Murad Han zamanında başladı Sultan Üçüncü Murad Han devrine kadar (1574-1595), vezir veya kazaskerlerin, padişahların huzuruna kabul olundukları arz günlerinde, sadrazamlar tarafından kendilerine arz edilen meseleler hakkında padişahlar, “olsun” veya “olmasın” diye, şifahen, düşündüklerini söylerler; sadrazamlar bunu kâğıtlara işaret ederek gerekeni yaparlardı

Sultan Üçüncü Murad Han, hükümdar olduktan sonra, hatt-ı hümâyunu bizzat kendisi yazdı

Osmanlı sultanlarının dört çeşit hatt-ı hümâyunları olurdu: 1) Enderûn-ı Hümâyun nakil ve tayinleri ile Enderun’dan dışarı bir hizmet verilme hakkındaki yazılar 2) Herhangi bir mesele hakkında veziriâzamların arzlarına karşı, bizzat padişah tarafından yazılan mütalaa, 3) Herhangi bir mesele hakkında padişahın, veziriâzama doğrudan doğruya emir vermesi veya kendisinden bir mütalaa istemesi, 4) Ehemmiyetli bir iş için dîvân-ı hümâyundan çıkmış, tuğralı fermanın üstüne padişah tarafından yazılan hatt-ı hümâyun Bu hatt-ı hümâyunlu fermanlar, en geçerli fermanlardı Kendisine gönderilenler için, en büyük iltifat sayılırdı

Padişahların hatt-ı hümâyunları; tâlik, tâlik kırması, nesih ve rik’a ile yazıldığı halde, Sultan İkinci Mahmud’dan sonra yalnız rik’a ile yazılmıştır Osmanlı padişahları arasında, hatt-ı hümâyunları, yazı bakımından en güzel olan, Sultan Üçüncü Ahmed’dir Sultan Üçüncü Mehmed’in tâlik kırması yazısı, hem güzel, hem işlektir Sultan Abdülaziz Han’ın ve son padişahların yazıları, umumiyetle işlek ve okunaklıdır Sultan Beşinci Murad ile Sultan Vahideddin’in yazıları, diğerlerinden daha güzeldir Tanzimat'a kadar, hatt-ı hümâyunlar, reisül-küttâba (baş kâtibe) teslim edilirdi Her aya ait olan hatt-ı hümâyunlar, bir torbaya konulur ve üzerleri mühürlenirdi Sonra bunlar muhafaza altına alınır ve saklanırdı Günümüzde Topkapı Sarayı Arşivi ile Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunmaktadır
 
Hattı Hümayun (Hatt-ı Hümâyûn)

Osmanlılarda, padişahlar tarafından herhangi bir iş için çıkarılan yazılı emir. Hatt-ı Şehriyâri ve Hatt-ı şerîf de denilirdi.




Hat, Arapça yazı demektir. Hatları, padişahlar kendi el yazıları ile yazdıkları gibi, uzun olup da mabeyn kâtipleri tarafından yazılanlar da vardı. Her ne suretle olursa olsun, padişah namına çıkarılan emirlerde hünkârın imzası bulunurdu. Osmanlı tarihinde, padişahların bu yol ile emir vermeleri usulü, Sultan Üçüncü Murad Han zamanında başladı. Sultan Üçüncü Murad Han devrine kadar (1574-1595), vezir veya kazaskerlerin, padişahların huzuruna kabul olundukları arz günlerinde, sadrazamlar tarafından kendilerine arz edilen meseleler hakkında padişahlar, “olsun” veya “olmasın” diye, şifahen, düşündüklerini söylerler; sadrazamlar bunu kâğıtlara işaret ederek gerekeni yaparlardı.

Sultan Üçüncü Murad Han, hükümdar olduktan sonra, hatt-ı hümâyunu bizzat kendisi yazdı.

Osmanlı sultanlarının dört çeşit hatt-ı hümâyunları olurdu: 1) Enderûn-ı Hümâyun nakil ve tayinleri ile Enderun’dan dışarı bir hizmet verilme hakkındaki yazılar. 2) Herhangi bir mesele hakkında veziriâzamların arzlarına karşı, bizzat padişah tarafından yazılan mütalaa, 3) Herhangi bir mesele hakkında padişahın, veziriâzama doğrudan doğruya emir vermesi veya kendisinden bir mütalaa istemesi, 4) Ehemmiyetli bir iş için dîvân-ı hümâyundan çıkmış, tuğralı fermanın üstüne padişah tarafından yazılan hatt-ı hümâyun. Bu hatt-ı hümâyunlu fermanlar, en geçerli fermanlardı. Kendisine gönderilenler için, en büyük iltifat sayılırdı.

Padişahların hatt-ı hümâyunları; tâlik, tâlik kırması, nesih ve rik’a ile yazıldığı halde, Sultan İkinci Mahmud’dan sonra yalnız rik’a ile yazılmıştır. Osmanlı padişahları arasında, hatt-ı hümâyunları, yazı bakımından en güzel olan, Sultan Üçüncü Ahmed’dir. Sultan Üçüncü Mehmed’in tâlik kırması yazısı, hem güzel, hem işlektir. Sultan Abdülaziz Han’ın ve son padişahların yazıları, umumiyetle işlek ve okunaklıdır. Sultan Beşinci Murad ile Sultan Vahideddin’in yazıları, diğerlerinden daha güzeldir. Tanzimat'a kadar, hatt-ı hümâyunlar, reisül-küttâba (baş kâtibe) teslim edilirdi. Her aya ait olan hatt-ı hümâyunlar, bir torbaya konulur ve üzerleri mühürlenirdi. Sonra bunlar muhafaza altına alınır ve saklanırdı. Günümüzde Topkapı Sarayı Arşivi ile Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunmaktadır.
 
Hattı Hümayun : Osmanlı Padişahlarının bizzat kaleme aldıkları veya imzaladıkları belge veya emirlere verilen isimdir. (Örnek: Gülhane Hattı Hümayunu)
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt