Hümanizm

Çağlara göre farklı anlamlar yüklenen hümanizm terimi, etimolojik kökeninde (humanitas) insan doğasına ilişkin özellikler bütününü ifade ederken, rönesansta insan sevgisi (fılantropi), ardından insanlığını Antikitede bulan okumuş / aydın insanın durumu ve XVII. yy.dan sonra tüm insanlar anlamıyla öne çıkmış; XIX. yy.da ise hümanizm olarak şekillenerek belirli bir teori, bir anlayış ifadesine dönüşmüştür (G. Roche, 2002).

1874 tarihli Littrd sözlüğünde 'bir kişinin gelişmesini amaç edinen doktrin' olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda hümanistler, daima insanın gelişmesi, mükemmelleşmesi, özerk ve özgür düşünceli olması peşinde koşmuşlardır. Ve bunun yolunu, Antikitenin değerlerine dönüşte görmüşlerdir.

Bu süreçte hümanizm etik yanıyla sivrilmiş, daha somutçası insanı baskılardan kurtarma, özgürleştirme dinamiği, iyi insan yaratma iradesi olarak öne çıkmıştır. Günümüzde de bu model varlığını sürdürmektedir, ancak salt bilgi düzeyinde kalmayarak, politik, entelektüel ve moral düzeyde de işlerlik kazanmaktadır.

Kavramın tarihsel serüveni ve farklı kullanımları gözden geçirildiğinde, hümanizm kavramının, insanî gelişme, mükemmelleşme; özerklik, tolerans ve laiklik; kozmopolitlik ve barışseverlik; insancıl (humaniter) eylemler ve insanlık; uygarlık ve bilgi; angajman ve sorumluluk gibi boyutlar içerdiği görülmektedir.
 
Hümanizm, XIV. yüzyılda Eskiçağ Yunan eserlerinin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan bir düşünce akımıdır. İnsanın kendi doğasını tanımasını, kendi yasalarını yapmasını, kendi haklarına sahip çıkmasını, özgür düşünceye sahip olmasını, akıl ve bilimi herşeyin önünde tutmasını savunmuştur.
Bu düşünce, skolastik düşüncenin zayıflamasına, Rönesans ve Reform Hareketleri’nin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt