I. İnönü Savaşı

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 0
  • Görüntüleme 678

Talebe

Yönetici
Katılım
14 Şub 2021
Konular
547
Mesajlar
4,047
Tepkime puanı
10,674
Puanları
113
Meslek - Branş
Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
I. İnönü Savaşı

I. İnönü Savaşı

1920 yılı sonlarında Yunanistan’da iç politika’da önemli değişmeler olmuştur. Yunanistan kralı Aleksandr ölmüş, başbakan Venizelos da seçimleri kaybederek iktidardan düşüp memleketini terketmişti. Yeni Kral Konstantin Türk-Yunan savaşını devam ettirmesi kaydıyla bazı İngiliz ileri gelenleri tarafından tahta çıkarılmıştı.

Yunanistan’da bu gelişmeler olurken, T.B.M.M Kuvay-ı Millîyecileri düzenli birliklere katmaya çalışıyordu. Refet Bele Demirci Mehmet Efe meselesini halletmişti. Çerkes Ethem; emrindeki 59.Piyade alayının düzenli birliklere katılmasına rağmen, kendisi katılmayı reddederek Yunanlılarla temasa geçmiş ve onlardan yardım istemiştir.

Millî ordunun bu problemlerle uğraşmasını fırsat bilen Yunanlılar ileri harekata geçerek; 6 Ocak günü Bursa cephesinden taarruza başladılar. Bursa Cephesinde 24. Fırka ile 11. Fırkadan oluşan bir Alayımız vardı. Yunanlıların taarruz haberini alır almaz, İzzettin Bey kumandasındaki 61. Fırka iki Alayı ile Kütahya’da Çerkez Ethem’e karşı bırakıldı ve Garp Cephesinin Kütahya’ya yollanan diğer kuvvetleri süratle İnönü’de toplanmaya çağrıldı.

T.B.M.M Batı Cephesine yalnızca 11.Tümeni gönderebilmiştir. Rahmi Apak “Batı Cephesi Nasıl Kuruldu” adlı eserinde bu tümenin de, Kütahya’nın Alayurt istasyonuna nakledildiğini, dört günden beri uykusuz olan askerlerin ancak 4 saat uyku uyuduktan sonra, vagonlardan iner inmez 10 km uzaktaki cepheye koştuklarını” yazmaktadır.

Büyük zorluklarla kurulan İsmet Paşa emrindeki ordumuz 5 Alaydan oluşmaktaydı. Tüfek sayısı ise sadece 4500 adet idi. Buna karşılık çok iyi donanıma sahip bulunan Yunan ordusunun mevcudu 20.000’i bulmaktaydı.

Yunan ordusu 10 Ocak sabahı savunma mevzilerimize karşı saldırıya geçti. İnönü komutasındaki kuvvetlerimiz tarafından geri püskürtüldü. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa İsmet Paşa’ya kutlama telgrafı çekerek şöyle demiştir:

“İnönü Meydan Muharebesinde, Batı Cephesi birliklerinin uğurlu ve ezici komutanı altında gösterdikleri kesin galibiyetten dolayı, yüksek kişiliğinize ve kahraman ordumuzun bütün komutanlarıyla subay ve erlerine Büyük Millet Meclisinin kalpten tebriklerini iletir ve bu başarının kutsal topraklarımızı düşman istilasından büsbütün kurtaracak olan kesin zaferin hayırlı bir başlangıç olmasını tanrının lütfundan diler ve bu tebriklerin tüm Batı ordusu er ve subaylarına ulaşmasını rica ederim”.

Yunanlılara karşı muharebeyi kazanan Batı Cephesi komutanımız İsmet İnönü, vakit geçirmeden Kütahya’daki Çerkez Ethem’in üzerine yürümüş, önce Simav, Tavşanlı istikametine çekilen Çerkez Ethem, 200 adamıyla birlikte Yunanlılara sığınmıştır.



I. İnönü Savaşının Sonuçları
1- Balkan savaşından sonra ilk Türk-Yunan savaşı olan I.İnönü savaşının kazanılmasıyla Düzenli ordunun değeri ve gerekliliği anlaşılmış oldu. Bu savaştan sonra Milis kuvvetlerinin düzenli ordu birliklerine katılımı hızlandı.

2- I. İnönü savaşındaki başarı, bütün cephede ve memlekette manevi kuvveti yükseltti. Bu başarıyı doğu cephesindeki başarılar takib etti. Türk kuvvetleri 23 Şubat’ta Ardahan ve Artvin’e girdiler.

3- Savaşın kazanılması T.B.M.M’nin itibarını yükseltmiş aynı zamanda Atatürk’ün otoritesini güçlendirmiştir.

4- Yunanlılar destekçileri nezdinde güven kaybetmişler, İtilaf Devletleri Sevr antlaşmasını yeniden düzenlemek maksadıyla Ankara Hükümetini Londra konferansına davet etmişlerdir ki bu durum T.B.M.M’nin itilaf devletleri tarafından zımmen tanınması anlamına gelmekteydi.



Londra Antlaşması
T.B.M.M’nin 1. İnönü savaşını kazanmasıyla gittikçe güçlendiğini ve bunun neticesinde halk nazarında prestijinin arttığını gören İtilaf Devletleri, 21 Ocak 1921’de Londra Konferansına davet ettikleri İstanbul Hükümeti Heyetine T.B.M.M temsilcisinin de katılmasını istemiştir.

O sırada İstanbul Hükümetinin başında, 17 Ekim 1920 tarihinde istifa eden Damat Ferit’in yerine hükümet kurmuş olan A.Tevfik Paşa vardı.

Sadrıazam Tevfik Paşa 27 Ocak 1921’de B.M.M. Başkanı Mustafa Kemal’e bir telgraf göndererek, kendisinin veya yetkili temsilcilerin Londra’ya gidecek olan Osmanlı heyetine katılmasını istemiştir. Buna karşılık Mustafa Kemal 28 Ocak 1921’de Tevfik Paşa’ya üç telgraf göndermiştir. Bu telgraflarda özetle; “Millî iradeye dayanarak Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan T.B.M.M’nin, Londra Konferansına İstanbul Hükümetinden ayrı bir kurul göndermesi gerektiği, ve bu kurulun da ancak resmen çağrıldığı takdirde konferansa katılabileceğini belirtiyordu.

Mustafa Kemal’in bu isteği İngilizler tarafından aşırı bulunduğu gibi, T.B.M.M’de ki bazı milletvekilleri; “yapılan çağrı düzen de olsa Ankara yönetiminin bağlaşıklarca dolaylı bir biçimde tanındığı anlamına geleceği görüşünü öne sürüyorlardı”.

Uzun süren tartışmalar sonucunda Mustafa Kemal Paşa’nın önerileri kabul edilmiş ve Dışişleri Vekili Bekir Sami (Kunduk)nin başkanlığında seçilen T.B.M.M Heyeti, İstanbul Hükümeti temsilcilerinden bağımsız olarak Londra Konferansına katılmıştır. Bu konferansta İstanbul Hükümeti heyetinin başkanlığını ise A.Tevfik Paşa yapmıştır.

21 Şubat 1921 tarihinde başlayan Londra konferansında Ankara hükümeti; tam bağımsız Türk hükümetinin kabul edilmesini, Boğazların İstanbul’un güvenliğini bozmayacak şekilde serbest hale getirilmesini, sınırların, batıda Meriç, Kuzeyde Ermenistan, Gürcistan sınırları, Güneyde Musul, İskenderun ve Antakya’nın bizde kalması dikkate alınarak çizilmesini ve Kürt meselesinin kabul edilmemesini öngören Misak-ı Millî ilkelerini savunmuştur.

Ankara’nın bu isteklerine karşılık itilaf devletleri de; Türklere ait Jandarma ve özel birliklerin sayısını biraz arttırmak, Boğazlar bölgesinde yabancı kontrolünü daraltmak, Bütçemize konmuş olan bazı sınırlamaları hafifletmek, İzmir Vilayeti’nin, Valisi, Cemiyeti Akvam’dan olmak kaydıyla, bize bırakılması gibi Sevr antlaşmasını yumuşatan teklifler sundular.

Konferansın en önemli hadisesi, 23 Şubat 1923’de konferansa hasta olarak katılan Osmanlı delegasyonu başkanı Tevfik Paşa’ya söz verildiği vakit onun, “söz asıl milletvekillerine aittir. Binaenaleyh Anadolu heyetine söz verilmesini teklif ve rica ederim” demesidir.

11 Mart 1921’de sona eren Londra Konferansındaki görüşmelerden istenilen neticeler sağlanamamıştır. İtilaf devletleri tadilat bahanesiyle Sevr antlaşmasının yumuşatılmış bir şeklini T.B.M.M’ne kabul ettirmek istemişlerse de bunda başarılı olamamışlardır.

Her şeye rağmen, Londra konferansında bizim için olumlu sayılabilecek şu sonuçlar elde edilmiştir.

1- T.B.M.M’nin bu konferansa katılması, T.B.M.M’nin İtilaf Devletleri tarafından tanınması anlamına gelmektedir.

2- Bu konferansta Misak-ı Millîmiz ilan edilerek tüm dünyaya duyurulmuş oldu.

3- Özellikle İzmir’in Türkiye’ye şartlı olarak verilmesi teklifi, Ermenistan’a toprak istenmesinden vazgeçilmesi, itilaf devletlerinin Sevr antlaşmasından taviz verebileceğini göstermiştir.

4- İngilizlerle yapılan ayrı görüşmeler sonucunda, Erzurum’da 16 Mart 1920 İstanbul işgalinden beri tutuklu bulunan, Yarbay Rawlinson ve diğer İngiliz subay ve erlerine karşılık, Ziya Gökalp, Hüseyin Cahid, Rauf Orbay gibi Maltadaki Türk sürgünlerinin serbest bırakılması sağlanmıştır.



Moskova Antlaşması
Bir taraftan İngiliz, Fransız, İtalyan işgalleri, diğer taraftan Ermeni, Rum çeteleriyle mücadele eden T.B.M.M hem maddi hem de siyasi dış desteğe ihtiyaç duymaktaydı.

“T.B.M.M tarafından seçilen Vekiller Heyetinin 5 Mayıs’ta yaptığı ilk toplantıda karşılaştığı en önemli meselelerden biri Müttefiklere ve Yunanlılara karşı girişilecek mücadelede Türkiye’nin yalnız kalmamasını temin idi. O sırada emperyalizmi tenkid ve gizli emperyalist antlaşmaları tek taraflı bir tasarruf ile hükümsüz ilan eden Sovyetler Hükümeti de Türkiye gibi batılı devletlerin tehditi altında bulunuyordu. Bu yüzden Ankara Hükümeti en tabii müttefik olarak Sovyetler Birliğini görmüştü”.

Türkiye’nin Millî Mücadele’den başarılı çıkması muhakkak Sovyetlerin de lehine idi. Herşeyden önce boğazlarda muhtemel İngiliz’lerin hakimiyeti Sovyetleri korkutan en önemli husustu. Yine Türkiye’nin emperyalist-kapitalist İngiltere ve Fransa’ya karşı kazanacağı zafer sosyalist ideolojiye prestij kazandırabilirdi..

T.B.M.M açıldıktan sonra, Bolşeviklerle temas etmek üzere Dışişleri Bakanı Bekir Sami (Kunduk) ile İktisat Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek) Rusya’ya gönderilmişti. Fakat 10 Ağustos 1920’de Ruslar, İngiliz kuklası Ermeni Taşnak partisiyle antlaşma yapmış, Türk olan Nahçıvan’ı Azerbeycan’dan alıp Ermenistan’a vermişlerdi.

Türkiye’nin yardım talebini ileten Bekir Sami’ye Çiçerin gerçek niyetlerini açıklayarak; “Biz gereken yardımları yaparız. Ancak biz nasıl Ermenilere arazi verdiysek sizde Muş, Erzurum taraflarında Ermenilere arazi vereceksiniz” demiştir.

Sovyetlerin Ermeni yurdu kurulması istemelerinin yanında diğer büyük arzuları Türkiye’deki Millî hareketi sosyalist bir devrime dönüştürmekti. Nitekim 1920’de Türkiye ve Rusya’da kurulan Yeşil Ordu, Halk Zümresi, Türkiye Komünist Fırkası ve Bakü’deki Türkiye Komünist Merkezi Umumisi gibi teşekküller bu amaçla çalışıyordu. Sovyetler, burjuva milliyetçisi olarak nitelendirdikleri Mustafa Kemal’e karşı, sosyalistlerin lideri olarak Mustafa Suphiyi çıkarmaya çalışıyorlardı.

Türkiye Rusya’dan gelecek ekonomik ve siyasi desteğe ihtiyaç duyduğu sırada, Mustafa Suphi Anadoluya gelmiş ve Ankara’ya gitmeyi amaçlamıştır. Kâzım Karabekir tarafından teşkilatlandırılan halk, Mustafa Suphi’ye karşı mitingler düzenleyince; Trabzon’a dönmek zorunda kalan Mustafa Suphi, İttihatçıların güçlü adamı Yahya Kâhya tarafından öldürülmüştür. Yahya Kâhya’nın milliyetçi liderler mi, yoksa yurt dışındaki İttihatçıların emriyle mi hareket ettirildiği sorusu açıklığa kavuşturulamamıştır.

Atatürk’ün gerek Ermeni meselesinde, gerekse komünizmin Türkiye’ye yerleştirilmesi hususunda takındığı kesin tavır; “Avrupa cephesinde Lehlilere karşı hala kesin bir netice alamamış olan Sovyetleri, uzlaşmaz tutumlarından vazgeçmeye ve Moskova’daki Türk Hey’eti ile tekrar müzakere masasına oturmaya mecbur etmiştir”.

Ali Fuad Cebesoy Moskova büyükelçisi olduktan sonra kendisiyle birlikte Yusuf Kemal Tengirşenk ve Rıza Nur’dan müteşekkil bir heyet Rusya’ya gönderilmişti; Uzun süren görüşmelerden sonra 16 Mart 1921 tarihinde imza edilen metne göre şu hükümler kabul edilmiştir:

1- T.B.M.M ve Sovyetler Birliğinden birisinin tanımadığı uluslararası antlaşmaları diğeri de tanımayacaktı.

2- Sovyetler Birliği, Misak-ı Millîyi tanıyacak, Gümrü antlaşmasıyla çizilen kuzeydoğu sınırını ufak değişikliklerle kabul edecekti.

3- Osmanlı Devleti ve Rus Çarlığı arasında yapılmış olan antlaşmaların geçersizliğini her iki taraf da kabul ediyordu.

4- Sovyetler Birliği kapitülasyonların kaldırılmasını kabul ediyordu.

5- Her iki taraf birbirlerinin aleyhine çalışacak teşkilatların faaliyetlerini menedecekti.

6- Karşılıklı ilişkilerin kuvvetlenmesi için ekonomik, mali ve diğer meseleleri düzenleyecek antlaşmalar yapılabilecekti.

7- T.B.M.M ile Sovyetler Birliği arasında yapılan antlaşmanın Güney Kafkasya Cumhuriyetlerinde de tanınması için çalışılacaktı .

Bu antlaşmayla T.B.M.M Misak-ı Millîyi Sovyetler Birliği’ne kabul ettirmiş, Doğu sınırlarımız güvence altına alınmıştır. Bu sayede Kâzım Karabekir’in komutası altında bulunan en eğitimli askerlerimizden oluşan 15.Kolordu kuvvetlerinin Batı cephesine sevk edilmesi sağlanmıştır. Yine bu antlaşmadan sonra Sovyetler Birliğinden Millî Mücadele için para, silah ve techizat yardımı sağlanmıştır.



Türkiye Afganistan İttifak Antlaşması (1 Mart 1921)
Türkiye Heyeti Moskova’da bulunduğu sırada, yeni bağımğsızlığını kazanmış olan Afganistan’ın temsilcileri de orada bulunmaktaydı. 1 Mart 1921 tarihinde Türkiye adına Yusuf Kemal ve Rıza Nur, Afganistan adına General Mehmed Veli Han tarafından bir ahitname imzalanmıştır.

Antlaşmanın 2.maddesinde, “Taraflar birbirlerinin istiklâlini tanımayı, bütün şark milletlerinin kurtuluşunu ve hürriyetini bu milletlerin istediği idare tarzına müstakil bir şekilde gerçekleştirme hakları olduğunu belirtiyordu”.

Yine bu antlaşmaya göre; Türkiye Afganistan’a kültürel bakımğdan yardım etmeyi, subay ve öğretmen göndermeyi taahhüt etmiştir. Ayrıca Türkiye ile Afganistan arasında ticaret’in geliştirilmesi, posta teşkilatının kurulması ve iki taraftan birinin tanımadığı antlaşmayı diğerinin de tanımaması gibi hususlar yer almıştır.

Antlaşmadan sonra Afganistan Hükümeti Ankara’ya elçi göndererek T.B.M.M Hükümetinin yanında yer aldığını göstermiştir. Afganistanın bu hareketi İslâm dünyasında T.B.M.M için olumlu bir etki yapmıştır.

T.B.M.M’nin doğulu devletlerle ilk dostluk antlaşması olan bu antlaşmayla günümüze kadar devam eden TürkğAfgan kardeşliğinin temelleri atılmıştır.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt