İbni Sina

İbni Sina

İslam dünyasının 980-1037 yılları arasında yaşamış olan ünlü, bilgin ve filozofu.

Gençliğinde geometri, mantık, fıkıh, fizik, kelam ve tıp alanlarında çalışmış, daha onaltı yaşında uzman hekim düzeyine yükselmiştir. Çok sayıda eser yazmış olan İbni Sina'nın en önemli eserleri arasında, tıp konusunda Kanun fi't tıb; felsefe alanında Kitabü'ş şifa; felsefe sistemi üzerinde sonradan yaptığı değişikliklerden söz eden Kitabü'l işarat vet'tenbihat; pisikolojiyle ilgili olan Kitab ün-nefis bulunur. Eserleri birçok kez Latinceye çevrilmiş olan İbni Sina'nın felsefesi, Yunan filozofları Aristoteles ve Plotinos'un etkilerinin yanı sıra, kendi özgün ve önemli katkılarını gözler önüne serer.

İbni Sina'nın öğretileri arasında, yaratılış öğretisi özellikle önem taşır. O, bu konuda, özellikle 13. Yüzyılda çokça tartışılmış olan şu teoriyi ileri sürmüştür: Varlığa gelen herşeyin bir nedeni olması gerekir. Varlığa gelmek için bir nedene gerek duyan varlıklara, o mümkün varlıklar adını verir. Kendisi de mümkün bir varlık olan bir nedene, ondan önce gelen bir neden yol açmış olmalıdır. Bununla birlikte, bu nedenler dizisi sonsuz bir dizi meydana getirmez. Bundan dolayı, varlığı mümkün değil de, zorunlu olan, var oluşunu bir nedenden değil de, kendisinden alan bir ilk neden var olmalıdır. Bu ilk neden, vacibü'l vücud, yani zorunlu varlık olan Tanrı'dır. Tanrı'nın zaman içinde bir başlangıcı yoktur; O, ezeli-ebedidir. Tanrı tam ve gerçek varlığını her zaman sergiler. O, her zaman fiil halinde olduğu için, hep yaratmıştır. Yaratılış, İbni Sina'ya göre, hem zorunlu ve hem de ezeli-ebedidir.

Tanrı, İbni Sina'ya göre, mutlak olarak birdir. Bir olandan ise yalnızca bir çıkar. Bu durumda evrendeki varlıkları açıklamak nasıl mümkün olabilir? İbni Sina, burada Plotinos'un sudur, türüm öğretisinden yararlanarak, Tanrı'dan çıkan ilk birliğin, ilk Akıl olduğunu söyler. Tıpkı Plotinos gibi, onun gözünde de düşünmek ile yaratmak bir ve aynı şeydir. Onun sisteminde Tanrı'dan başlayan sudur ya da türüm sürecinde, yukarı düzeyden varlıkların düşünülmesi daha aşağı düzeyden varlıkların yaratılması anlamına gelir. Buna göre, tüm varlıkların en tepesinde bulunan Tanrı'nın kendisi kendisini düşünmesi, Tanrı'dan İlk Akıl'ın sudur etmesine yol açar. İlk Akıl'ın kendi nedenini, yani Tanrı'yı düşünmesi İlk Akıl'dan sonra gelen Akıl'ın doğuşuna neden olur.

Buna karşın, İlk Akıl'ın kendi kendisini düşünmesi hem ikinci nefs'e ve hem de o nefs'in canlandırdığı bir kürenin (feleğin) suduruna yol açar. Bu sudur süreci on akıl ve dokuz nefs ile dokuz feleğin doğuşuna kadar devam eder. Son akıl Etkin Akıl'dır. Etkin Akıl bu dünyadaki varlıkların maddi öğelerini ve insanların ruhlarını yaratan varlıktır. Etkin Akıl aynı zamanda insanların ruhlarına ya da zihinlerine bilgi için gerekli olan form ve kategorileri aktarır.

İbni Sina, bir insanın zihninin bir başlangıcı olduğu için, insanın mümkün bir varlık olduğunu söyler. İnsan, aynı zamanda mümkün olan bir akla sahiptir. İbni Sina, yaratıklarda iki farklı öğe bulunduğunu söyleyerek, burada özle varoluş arasında bir ayırım yapar. İnsanın özü varoluşundan ayrıdır; bundan dolayı, insanın özü kendiliğinden ve otomatik olarak gerçekleşmez. Yani, insanın var olmasıyla var olmaması eşit derecede mümkündür. Onun özü gerçekleşebilir de gerçekleşmeyebilir de. Ona varoluş veren, onun özünün gerçekleşmesini sağlayan varlık Tanrı'dır.

İnsan zihninin özü bilmektir, ancak insan her zaman biliyor değildir. İnsan aklı, bilebilmeye yetilidir, fakat insanın bilme tarzı yalnızca mümkündür. İnsan zihni gerçekte herhangi bir bilgi olmadan, ancak bilebilme gücüyle bezenmiş olarak yaratılmıştır. İbni Sina bilgi anlayışında, insan zihninde bilginin varoluşu için iki öğenin zorunlu olduğunu belirtir:

1, Duyusal nesneleri algılamamızı sağlayan duyular ve 2, algıladığımız bu nesnelerin suret ya da imgelerini bellekte saklama gücü ve soyutlama yoluyla nesnelerdeki özü ya da tümel öğeyi yakalama yetisi. Fakat bu soyutlama, İbni Sina'ya göre insan zihni tarafından gerçekleştirilmeyip, Etkin Aklın bir eseridir. Etkin Akıl bilgi sahibi olabilmesi için, insan zihnini aydınlatır. O, bundan dolayı insanın yaratıcısı ve buna ek olarak, insan bilgisindeki aktif güçtür. Demek ki, tüm insanlarda hepsinin birden pay aldığı tek bir Etkin Akıl vardır.
 
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Tam adı Ebu Ali El-Hüseyin Bin Abdullah İbn-i Sina’dır. En ünlü iki eseri, kapsamlı bir felsefe ve bilim ansiklopedisi olan "Kitabü’ş-Şifa" ile tıp tarihinin en ünlü kitapları arasında yeralan "El-Kanun fi’t Tıb" dır.

Enver Hoca, İbn-i Sina’yı; Persli filozof, hekim ve Aristoteles’in öğrecisi olarak değerlendirir. Batı’da, Avicenna diye anılır. Gerek İslam ve gerekse Ortaçağ Batı Dünyası'nda, hem bilimsel açıdan, hem de efsaneleşmiş kişiliği ve üstün yetenekleriyle çok etkili olmuş olan İbn-i Sina, Türkistan’da Buhara’nın yakın kentlerinden olan Afşene’de doğmuştur.

İbn-i Sina, devrin tanınmış bilginlerinden biri olan Notili’den özel dersler almıştır. Nahiv ve fıkıh konularında çalışmış, özellikle Fukleideks geometrisi üzerinde durmuştur. Ayrıca tıp öğreniminin yanısıra doğa öğrenimi de görmüştür.

Farabi’nin El-İbane adlı eseri aracılığıyla, Aristoteles metafiziğini ve felsefesini öğrenmiş, tıp alanında 18 yaşına gelmeden hekim olarak ün yapmıştır. Felsefe düzeni, düşünce ve varlık anlayışı bakımından tam bir Ortaçağ filozofu olmuştur. Felsefede deneye, akılcılığa dayanan, duyularla kazanılan deney verilerini akıl ilkesine göre değerlendiren, açıklayan bir görüşü vardır.

İzinden yürüdüğü Farabi’nin akılcılığı ile Ebu Bekir Razi’nin deneyciliğini birleştirir. Akıl ilkeleriyle deneyin, birbirini tamamlayan iki temel varlık olduğunu ileri sürer. Felsefe konularında Aristoteles’inkine benzer bir tutumu olan İbn-i Sina, felsefeyi Yunan filozofları gibi iki ayrı bölüme ayırır: Nazari Hikmet ve Ameli Hikmet.

Zamanının tüm bilimlerine ait kapsamlı bilgisi ve derin kavrayışı nedeniyle "Bilimlerin Prensi" olarak nitelenmiş olan İbn-i Sina, ilk kitabı olan El-Mecmua’yı 20 yaşındayken yazmıştır. Bu tarihten sonra yaşamı fırtınalı geçmiş, bir kentten öbürüne yorucu seyahatler yapmak zorunda kalmıştır.

Bazen vezir olarak saraylarda (1020 yılında Hemedan’da Alaüddevle’nin veziri olmuştur), bazen de zindanlarda geçen fırtınalı yaşamı boyunca İbn-i Sina, bilimsel çalışmalarını hiç aksatmadan sürdürmüş, en kapsamlı eserlerini bu ortamda yazmıştır. Yaşamının son 14 yılını Abaüddevle ile geçiren bilim tarihinin bu ‘kalburüstü’ bilim adamı, 1037’de Hemedan’da ölmüştür.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt