İnkılâbın niteliği ve Meşrutiyet İnkılâbın Safhaları

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 0
  • Görüntüleme 691

Talebe

Yönetici
Katılım
14 Şub 2021
Konular
559
Mesajlar
4,059
Tepkime puanı
10,674
Puanları
113
Meslek - Branş
Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
İnkılâbın niteliği ve Meşrutiyet

İnkılâbın Safhaları


İnkılâp kelimesi, dilimize Arapça’dan geçmiş olup; değişme, bir halden başka bir hale dönme anlamlarını taşır. Yine bu kelime Astronomi’de gündönümü demek olan Dünya’nın yörüngesinde Güneş’e en yakın ve en uzak noktalarda bulunduğu zaman için kullanılmıştır. Bu kelime, Fransızcadaki “revolution”, Almancadaki revolution, umwaelzung, İngilizcedeki revolution kelimelerinin karşılığıdır.

Dilimizde inkılâp kelimesinden başka bir de ihtilâl kelimesi mevcuttur. Lügatlere göre, ihtilâl’in esasını teşkil eden ‘hall’ kökü azaltmak, kısaltmak demek olup, bundan türeyen ihtilâl sözü de anlaşmazlık, düzensizlik, nifak, perişanlık manasındadır. (İngriot, disturbance, rebellion, Fransızca, trouble, de sordre, de’rangement) Görülüyor ki inkılap gelişmeğe, tekamüle doğru bir değişiklik kavramı koyduğu halde, ihtilâl tam tersine mevcut düzeni parçalamaya, nizamı dağıtmaya yönelik bir kavram taşır”.

Gerek inkılâp, gerekse ihtilâl kelimelerin bugünkü anlamlarına yakın şekilde kullanılması 1908 Meşrutiyet hareketinden sonradır, Meşrutiyet döneminde ihtilâl sözcüğü kurulu bir hükümeti güç kullanarak yıkıp yerine başka bir hükümet kurma anlamını taşımaktaydı. İnkılap sözcüğü ise, ihtilâl sözcüğünün taşıdığı anlamdan çok; parlemento, hükümet ve çeşitli kurullarca saptanarak uygulanması düşünülen hükümet, ekonomi kültür olayları ile oluşturulacak değişmeler anlamını taşımaktaydı”.

İhtilâl ve inkılâp kelimelerinden başka, dilimizde özdeşleşme hareketleri sonucunda “devrim” kelimesi de kullanılmaya başlanmıştır. Devrim kelimesi (siyasal anlamda düşünüldüğü zaman ihtilâl, toplumsal, ekonomik ve siyasal bağlamda düşünüldüğü zaman inkılap kelimelerine karşılık olarak kullanılmıştır).

Bu açıklamalardan sonra inkılap; mevcut siyasal, toplumsal, ekonomik düzeni bir halk ayaklanması veya kamuoyu desteğiyle yıkarak yerine daha iyiyi, güzeli ve adaleti hedefleyen yeni bir düzen kurmaktır diyebiliriz.

İnkılâp hareketi başarılı olmak zorundadır. Eğer düzene karşı yapılan hareket başarılı olamazsa isyan olarak kalır. Tabii olarak isyan hareketi mevcut hukuk sistemi tarafından en sert şekilde cezalandırılır. İsyan sadece başarısız bir halk ayaklanması olarak da algılanmamalıdır. Kısmî veya şahsî başkaldırı da isyan olarak nitelendirilir ki bu husus isyanı İnkılaptan ayıran en önemli özelliktir. İnkılap hareketi toplumun büyük çoğunluğunun isteklerini, hedefini dile getirirken, isyanda azınlığı ilgilendiren istekler ön plandadır. Örnek olarak, herhangi bir cezaevinde çıkan isyandaki istekler bütün toplumun isteklerini ifade etmez.

Dilimizde genellikle gelişme ile ilgili başka kelimeler de mevcuttur. Bunlar evrim, ıslahat ve tanzimat’tır.

Evrim: Eski dilde tekamül’ün karşılığı olarak kullanılan bu kelime derece derece meydana gelen değişme ve gelişmeyi ifade eder. Evrimde en önemli husus gelişmenin ağır ağır ve kendiliğinden meydana gelmesidir diyebiliriz.

Islahat: Toplum hayatında, belirli alanlarda kanunlara uygun olarak yapılan düzenlemelerdir. Batı dillerinde kullanılan Reform kelimesinin karşılığıdır. Islahat’ta inkılap’ta olduğu gibi köklü değişiklikler söz konusu değildir.

Tanzimat: Özellikle devlet yönetimini ilgilendiren hususlarda yapılan iyileştirme ve düzenlemedir. Tarihimizde 1839 yılında Abdülmecit tarafından ‘Gülhane Hatt-ı Humayunu’ dediğimiz fermanla kabul edilen tasarı bunun en güzel örneğini teşkil eder.​



İnkılâbın niteliği ve Meşrutiyet
Mevcut düzenin halk ayaklanmasıyla yıkılmasını ihtilâl olarak nitelendirebiliriz. Eğer ihtilâl hareketi başarılı olursa meşruiyet kazanmış olur. İnkılabın meşruiyet kazanması hususuna gerek 1776 tarihli Amerikan İstiklal Beyannamesi ve gerekse 1791 Fransız Anayasası önemli yer vermiştir. Nitekim 1776 tarihli Amerikan İstiklal Beyannamesi'nde; “Hükümetler insanlar tarafından kendilerine ait hakların sağlanması için kurulmuşlardır, onların iktidarlarının meşruluğu idare edilenlerin muvafakatlarından doğmaktadır. Bir hükümet şekli bu gayenin gerçekleşmesine engel olur veya o gayeleri tahrip edici bir hale getirirse halk onu değiştirmek veya devirmek ve kendisine güvenlik ve saadet sağlamağa en elverişli görünen prensiplere dayandırmak ve teşkilatlandırmak suretiyle yeni bir hükümet kurmak hakkını haizdir” ibareleri yer almaktadır.

Yine 26 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi'nden ilham alan bir çok devlet anayasaları ve 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde; "İnsanın istibdat ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı bir zaruret olmasının ilan edilmesi, zulme karşı direnme hakkının önemini milletlerarası planda da değerlendirmiştir".

Mevcut hukuk kurallarına karşı çıkan, daha iyi adalet gerçekleştireceğini iddia eden her hareket inkılap hareketi olarak kabul edilemez. Tam tersine toplumda kargaşalıklara, terör hareketlerine sebep olabilir. Nitelik olarak İnkılab hareketi, terörist hareketlerden çok farklıdır ve gerçek anlamda bir inkılap hareketinden söz edebilmek için şu hususların gerçekleşmesi gerekmektedir.

“a- Sosyal yapıda ve sosyal güçler dengesinde köklü bir değişme olması.

b- Bu değişmenin yerleşmiş meşruluk anlayışına alternatif teşkil edebilecek yeni bir meşruluk anlayışını (ideolojisini) beraberinde getirmesi.

c- Yeni meşruluk inancının toplumdaki temel anlaşmayı bölebilecek ölçüde yaygınlaşması, başka bir deyişle vatandaş kitlesinin önemli bir kesimin desteğini kazanması.

d- Bu bölünmenin barışçı yollardan yeni bir sentez, bir uzlaşma ile giderilememesi”.

Başarıya ulaşan, meşruluğunu kazanan inkılap hareketi kendi hukukunu, sistemini uygulama sahasına koyar. Artık ona karşı olan güçler ve anlayışlar gayri hukuki nitelik taşır.​



İnkılâbın Safhaları
İnkılap, kısa sürede gerçekleşen bir hareket değildir. İnkılap fikrinin olgunlaşması ve gerçekleşmesi yıllarca sürebilir. Genel olarak inkılap üç safhada oluşmaktadır ve bu safhalar sırasıyla şunlardır:

a- Fikri Hazırlık Safhası

Bu safha, mevcut otorite veya sistemin bozukluklarına, adaletsizliklerine karşı muhalif fikirlerin ortaya atıldığı dönemdir. Bu dönemi toplumdaki düşünürler, filozoflar, aydınlar hazırlar. Eroğlu’na göre; “İnkılaplar önce akla dayanan yeni sosyal düzen arayan fikirler olarak doğar. Ölçülü bir istek ve şüphe iken, taraftar bulunca iman ve ihtiras haline gelir. İnkılap fikirleri halk yığınlarınca benimsenirse güç ve kuvvet kazanır” demektedir.

Fransız İnkılabı'nda Aydınlanma Çağı dediğimiz Voltaire, Didero, J.J.Rouesso’nun öncülüğünü yaptığı dönem fikri hazırlık safhası sayılabilir. Türk İnkılabında ise; Namık Kemal, Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet gibi aydınların monarşi’ye karşı hücumları fikri hazırlık safhasını teşkil eder.

b- Aksiyon Safhası

Türk İnkılabı'nın aksiyon safhası TBMM’nin açılmasıyla başlamış, Saltanat’ın kaldırılıp Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle tamamlanmıştır. Aksiyon safhası Türk İnkılabında, Fransız ve Bolşevik ihtilâllerine göre kansız gerçekleştirilmiştir.

c- Yeniden Düzenleme Safhası

İhtilâl meydana geldikten sonra kurulan yeni siyasal sisteme uygun olarak gerçekleştirilen siyasi, toplumsal ve ekonomik değişimlerin ve yeni kurumların oluşturulduğu dönemdir. Burada görevi sona ermiş olan eski kurumların yerine daha çağdaş kurumlar meydana getirilir. Çağdaşlık kavramı izafi olmakla beraberi inkılabın kriterini de belirler. Bir hareketin inkılap olabilmesi için, eski kurumlara göre yeni oluşturulan kurumların çağdaş olması gerekmektedir. çağdaşlık kavramı da uluslararası kurallara göre belirlenmiştir. Örnek olarak Demokrasi, Meşrutiyet’e göre; tek eşlilik çok eşliliğe göre çağdaşlığı ifade eder.

Atatürk İnkılapları dediğimiz, Medeni Kanunun Kabulü, Mahkemelerin Birleştirilmesi, Yazı İnkılabı, Tevhid-i Tedrisat gibi reformların uygulanmaya konması bizim inkılabımızın (Yeniden Düzenleme) safhasını teşkil etmektedir.

Atatürk’e göre inkılap: Atatürk inkılabı şöyle tarif etmektedir. “Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek, yeni müesseseler koymuş olmaktır”.

Görüldüğü gibi Atatürk’ün inkılap anlayışında öncelikle Türk toplumunun çağdaşlaştırılması fikri yatmaktadır.

Bu çağdaşlaştırma hareketi Türk devletinin yaşayabilmesi için de kaçınılmaz bir zorunluluktu. Yine Halk Partisi’nin 9 Mart 1933 tarihinde toplanan IV. Büyük Kurultayı'nda Türk İnkılabı'nı Atatürk şöyle tarif etmektedir:

“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar. Yıllarca süren savaş. Ondan sonra içeride ve dışarıda saygı ile anılan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız inkılaplar. İşte Türk İnkılabı'nın kısa bir tanımı”.

Atatürk’ün inkılap anlayışı “İnkılapçılık” ilkesinde daha geniş inceleneceğinden bu konuda bu tanımları vermekle yetinelim.​
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt