Moğollar

MOĞOLLAR


Ortaçağ dünya tarihinde önemli rol oynayan ve özellikle İslâm dünyasındaki tahribatıyla tanınan bîr kavim.


Dilleri Altay dil ailesinden Mançu-Tunguzca, Türkçe ve Korece ile gramer ve kelime bakımından ilişkili bulunan Moğol-lar'ın menşei [1451] ve VI. yüzyıldan önceki tarihleri oldukça karanlıktır. Moğol adı, kaynaklarda ilk defa VII. yüzyılda T'ang sülâlesi resmî tarihleri Chiu T'ang-shu ve Hsin T'ang-s-ftu'da "Meng-wu" ve "Mengwa" şeklinde Proto-Moğol Shih-wei kabile grupları arasında önemsiz küçük bir kabile ismi şeklinde geçer; devlet ve hanedan adı olarak kullanılması Cengiz Han zamanında, millet adı olarak kullanılması ise çok daha sonra gerçekleşmiştir. Arkeolojik kazılardan elde edilen bilgilere göre Moğol asıllı kabileler, daha milâttan önce II. bin-yıldan itibaren Türk menşeli kabilelerin doğusunda yer almakta ve Tula nehrinin kaynakları her iki ırk arasında sınır teşkil etmekteydi. Bu dönemde Moğollar, Tula nehrinin kaynaklarından Mançurya'nın batı ve güneybatısına kadar yayılmışlardı. Hunlar'dan itibaren Moğollar ile Türkler arasındaki temasların sıklaştığı görülmektedir. Büyük Hun Devleti'nin yıkılmasının ardından Asya'da ortaya çıkan güç boşluğu, III. yüzyılın başlarından VI. yüzyılın ortalarına kadar Moğol asıllı Hsien-pi ve Juan-juanlar tarafından doldurulmuştur. VI. yüzyılın ortalarından itibaren önce Göktürk, daha sonra Uygur hâkimiyetine giren Moğollar bu dönemde Türk kültürü ve devlet geleneklerinden önemli ölçüde etkilenmişlerdir.

X-XII. yüzyıllarda Moğol asıllı kabileler tarafından Kuzey Çin ile İç Asya'da Cur-cen, Kitan ve Karahıtaylar gibi devletler kurulmakla birlikte Moğollar'ın dünya tarihinde önemli rol oynaması, ancak XIII. yüzyılın başlarında Timuçin'in kurduğu Moğol İmparatorluğu ile olmuştur. Timuçin, uzun mücadelelerin ardından bütün Moğol aşiretlerini tek bir devlet çatısı altında toplamayı başardı. 1206'da Cengiz (Çingiz) Han unvanını aldıktan sonra 1209 yılma kadar sırasıyla Kırgız, Merkit, Nayman ve Uygurlar'ı idaresine aldı. Moğolistan'a tam anlamıyla hâkim olarak Cebe Noyan vasıtasıyla eski düşmanı Güçlüg'ün Güçlüğ, Küçiük yönetimine giren Karahıtay topraklarını ele geçirdi (1218). Cengiz Han'ın Kuzey Çin'de hüküm süren Kin Devleti'ne karşı başlattığı savaş ise ancak hafefi Ögedey zamanında sona erdi (1234). Cengiz Han yaptığı idarî, içtimaî ve askerî düzenlemelerle kendisine nisbetle Cengizîler diye de anılan Moğollar tarihlerinde ilk defa düzenli bir teşkilâta kavuşturdu ve onları cihan devleti telakkisiyle yeniden yapılandırdı. Moğol yazı kültürü de ilk olarak bu dönemde yaygınlık kazandı.

Karahıtay topraklarının ele geçirilmesi Cengiz Han'ı batıda Hârizmşahlar'a komşu yapmıştı. 1218 yılında 450 kişilik bir Moğol kervanının Otrar'da kılıçtan geçirilip mallarının yağmalanması ve gönderilen elçilerin de öldürülmesi üzerine Cengiz Han ertesi yıl güçlü bir orduyla Hâ-rizmşahfar'a karşı sefere çıktı. Sultan Alâ-eddin Muhammed b. Tekiş, Moğollar'a karşı meydan savaşı vermek yerine ordusunu şehirlere taksim ederek savunma savaşı yapmayı tercih etti. Ancak önce Otrar ve Hucend, ardından Buhara ve Se-merkant düştü. Bu durumda mücadelenin imkânsız olduğunu anlayan Alâeddin Muhammed, Horasan üzerinden Mâzen-deran'a ve oradan Hazar denizindeki Âbeskûn adasına kaçtı; kısa bir süre sonra da öldü.[1452] Yerine sultan ilân edilen oğlu Celâleddin Hârizmşah yaklaşık on yıl boyunca Kuzey Hindistan, Irâk-i Acem ve Azerbaycan'da başarılı bir şekilde mücadele verdiyse de çabalan Moğollar'ı durdurmaya yetmedi. 617-618 (1220-1221) yıllarında Cebe ve Sübütay kumandasında gerçekleştirilen askerî harekâttan sonra Horasan üzerinden İrâk-ı Acem ve Azerbaycan'a giren Moğol müfrezeleri, Kafkaslar'dan Karadeniz'in kuzeyine geçtikleri zaman gerilerinde virane halinde Dir ülke bıraktılar. Bu harekâtı 621 'de (1224) yağma ve tahrip amaçlı başka seferler takip etti. Nihayet Celâleddin'in son önemli direnişini de 625 (1228) yılında İsfahan şehri önlerinde kıran Moğollar, kendi hâkimiyetlerini tanıyan Fars Atabegleri idaresindeki Güney İran dışında bütün Orta ve Batı İran'ı yağmaladılar. Halkının önemli bir kısmını öldürüp harabeye çevirdikleri ülkeyi birkaç yıl kendi kaderine terkettiler.

Cengiz Han 1227 Ağustosunda öldükten sonra da Moğol İmparatorluğu'nun genişlemesi durmadı. Onun halefi Öge-dey Han zamanında (1227-1241) Çin'in önemli bir kısmı ile Kore zaptedildiği gibi batıya seferler düzenlemekle görevlendirilen Curmagun, İran ve Azerbaycan'daki Moğol hâkimiyetini daha da güçlendirdi, ögedey'in oğullan Güyük (Göyük) ve Kada'an başta olmak üzere pek çok şehzadenin katıldığı, Cuci'nin oğlu Batu kumandasındaki bir ordu ciddi bir direnişle karşılaşmadan Doğu ve Orta Avrupa'yı istilâ etti (1237-1241). 639(1241-42) yılında Afganistan'a gönderilen Taîr Bahadır kumandasındaki bir ordu da Herat. Sîstan ve Lahor'u ele geçirdi .[1453]

XIII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Moğol İmparatorluğu artık tek bir merkezden yönetilemeyecek kadar büyümüştü. Cuci'nin oğlu Batu, Cengiz Han tarafından yapılan taksimata dayanarak babasının hissesine düşen Deştikıpçak'a hâkim oldu. Ögedey'den sonra idareyi naibe sıfatıyla karısı Töregene Hatun ele aldı (1241-1246]. Daha sonra tahta çıkan Güyük Han (1246-1248) Batu ile mücadeleye hazırlandığı sırada öldü. Mengü Han (125 l-i 259) tahta çıktığında kardeşi Ku-bilay'ı Çin'e gönderirken diğer kardeşi Hü-lâgû'yu da "ilhan" olarak İran, Irak, Suriye, Mısır, Kafkasya ve Anadolu'ya tayin etti. Başlangıçta idarî zorunlulukların gerektirdiği bu taksimat, hanedan içerisindeki anlaşmazlıkların artmasına paralel olarak Moğol hâkimiyetinin zamanla birbirinden bağımsız parçalara ayrılmasına zemin hazırladı.

Hülâgû'nun653 (1255) yılında Ceyhun'u geçerek Horasan'a girmesiyle Yakındoğu'da Moğol hâkimiyetinin ikinci devresi başladı. Hülâgû önce 654'te (1256) Ala-mut'u ele geçirip buradaki İsmâilî hâkimiyetine son verdi ve kale halkını tamamen yok etti; iki yıl sonra da Bağdat'a girerek Abbasî hilâfetini yıktı. Böylece

Hazar denizinin güney sahilleri hariç bütün İran'da siyasî birliği yeniden tesis etti. Ardından askerî harekâtı Suriye üzerine yönlendirdi. Ancak Suriye istikametindeki Moğol İlerleyişi İlk defa Memlükler tarafından 658 (1260) yılında Aynîcâlût Savaşı ile durduruldu; Abaka (1265-1282) ve Gâzân Han (1295- i 304) zamanındaki yeni teşebbüsler de başarısız kaldı. Moğol yayılması, batıda Anadolu Selçuklula-rı'nın Kösedağ Savaşı sonucu tâbi devlet konumuna gelmesiyle (641/1243) Bizans sınırlarında sona erdi. Bununla birlikte İran, Azerbaycan, Anadolu ve Irak'ın idaresi yaklaşık bir asır boyunca İlhanlılar'ın hâkimiyetinde kaldı.

Doğu'da Cengiz Han zamanında başlayan Çin istilâsı Ögedey ve Mengü Kağan tarafından devam ettirildi. Kubilay Kağan (1260-1294) çetin savaşların ardından nihayet bütün Çin'i ele geçirdi. 1264 yılında başşehrini kendilerinin Hanbalık dedikleri, Çin hükümdarlarının oturduğu Chung-tu'ya (İslâm kaynaklarında Çünkdû, Pekin] taşıdı. Kubilay, Sung hanedanına son vererek Yüan hanedanının kurucusu oldu. Ardından Moğol hâkimiyetini Japonya. Çinhindi ve Cava'ya (lava) yaymak için faaliyete geçtiyse de başarılı olamadı. Çin'de hüküm süren Moğollar, Kubilay Ka-ğan'da ı itibaren yerli kültürden önemli Ölçüde etkilendiler.

XIII. yüzyılın ikinci yarısında merkezî Moğol hâkimiyetinde parçalanmalar oldu. Bu parçalanmayı Cengiz Han'ın torunları arasındaki iç savaşlar takip etti. Abaka, Argun, Gâzân ve Ûlcaytu zamanlarında İlhanlılar, Azerbaycan hâkimiyeti İçin Kafkaslar'da Altın Orda, Horasan hâkimiyeti için de doğuda Çağataylılar ile mücadeleye girdiler. Bu iki hanlık zaman zaman ciddi istilâ teşebbüsleriyle İlhanlılar') daima tehdit altında tuttu. Yakındoğu'da Altın Orda-Memlük ittifakı İlhanlılar'ın dikkatini tek bir tarafa yönlendirmesini Önledi. Orta Asya'da ise Ögedey'İn torunu Kaydu ile Büyük Han Kubilay arasında şiddetli savaşlar cereyan etti. Gâzân Han zamanında İslâmiyet'in kabulüyle (1295] İlhanlılar büyük hanlardan koptu.

Dışarıda tabii yayılma alanlarına ulaşan Moğollar, içeride yerleşik coğrafyaya hâkim olan savaşçı bir göçebe topluluğun karşılaşacağı bütün sorunları kuvvetle yaşadı. Vergi, muhasebe ve maliye alanında belli bir sistemin tesisi uzun zaman aldı ve bu sistem ancak köklü bir bürokrasi geleneğine sahip yerli Çin, Uygur ve İranlı unsurların eliyle kurulabildi. Bununla birlikte harabeye çevrilen çok geniş bir coğrafyada istikrarlı bir ekonomik sistemin kurulabilmesi ancak ciddi sorunların çözülmesine bağlı idi. Bu yöndeki bazı gayretlere rağmen Moğol hükümdarları istilânın ortaya çıkardığı köklü sorunları çözmede başarılı olamadılar. Moğol idaresi daha Önce etnik, siyasî, idarî, iktisadî ve dinî olarak farklı teşekküllerin elinde bulunan ve istilâ ile harabeye dönen geniş coğrafyada ortak bir sistem kuramadı.

Başlangıçta şamanist olan Moğollar müslüman ve hıristiyan milletlerle ilk defa istilâ sırasında karşı karşıya geldiler. Kendilerini savaş sırasındaki azgınlıklarının tesirine kaptırmadıkları zaman diğer din ve inanç mensuplarına büyük bir hoşgörüyle yaklaşırlardı. Din adamlarının tartışmalarını ilgiyle takip eder, onları vergiden muaf tutar ve ibadetlerini tam bir özgürlük içinde yapmalarına izin verirlerdi. Mengü Han'ın sarayında Budist ve hıristiyan rahipleriyfe müslüman din adamları her zaman himaye edilmiştir. Onun devrinde Tibet'in "lama" denilen rahipleri Budizm'in Moğollar arasında yayılmasında etkili oldu. Güyük Han'ın Hıristiyanlık hakkındaki kanaatleri olumluydu ve onun hükümet işlerini iki hıristiyan devlet adamına bırakması yüzünden müs-lümanlar büyük sıkıntılara mâruz kalmışlardı. Eşi sonradan hıristiyan olan Hülâgû ve Argun Han gibi bazı İlhanlı hükümdarları döneminde de müslümanlar zulüm ve haksızlığa uğramışlardır. Abaka Han ise Avrupa hükümdarlarına elçiler göndererek onları müslümanlar aleyhinde bir ittifaka teşvik etmiştir. Doğuda Kubilay Han NestûrîIİği ve Budizm'i desteklerken İslâmiyet'e şiddetle karşı çıkmıştır. Ancak bu olumsuz şartlara rağmen İslâmiyet istilâcı Moğollar arasında Hıristiyanlık'tan daha fazla kök salmış ve galipler zamanla müslümanların dinini benimsemiştir. Bu hususta Moğol-Türkmen yakınlaşmasının ve İran kültürünün etkisi büyüktür. Moğollar'in Budist ve hıristi-yanlara olduğu gibi Şiîler'e de hoşgörülü davranmaları İran'da Şiîliğin yayılmasını büyük ölçüde etkilemiştir.

Göçebe bir gelenekten gelen Moğollar hükmettikleri coğrafyalarda yerleşik kültürlerin etkisine girmekte gecikmediler. Doğuda Kubilay'ın Moğollar'ı kısa sürede yerli halk tarafından Özümlenirken batıda İlhanlılar bürokrasi ve idarî alanda yavaş yavaş İran geleneklerini benimsediler. Cengiz Han'ın ölümünün üzerinden henüz yarım asır geçmeden Berke Han zamanında (1256-1266) İslâmiyet Altın Orda Devleti'nin resmî dini haline geldi. Bunu, İlhanlilar'da Ahmed Teküder devrindeki (1282-1284) başarısız denemenin ardından hanedanın en seçkin siması Gâ-zân Han'ın (1295-1304) İslâm'ı kabulü ve içtimaî, idarî ve iktisadî sahalarda yaptığı reformlar takip etti. Doğudaki büyük han Kubilay Kağan'm ölümünden (1294) sonra artık akrabalık derecesi oldukça zayıflayan amcazadeleriyie tâbiiyet bağlarını koparan Gâzân Han, İran'da bozkır geleneklerinin yanında İslâmî ve İranî temellere dayanan bir devlet düzeni oluşturdu. Halka karşı Moğol emirleri ve vergi tahsildarlarının yaptığı zulmün önüne geçmek istedi. Gâzân'ın çabaları Yakındoğu'da bulunan Moğollar'ın yerleşik kültürle temasını hızlandırdı. Tarihî kaynaklarda Gâzân, Olcaytu (1304-1316) ve Ebû Said'İn (1317-1335) Moğol yazısının yanı sıra Farsça'yı da bildikleri kaydedilmek-tedir.[1454]

Kısa sürmesine rağmen Moğol hâkimiyeti Yakındoğu'da pek çok olumsuz iz bırakmıştır. İstilâ sırasında Mâverâünnehir, İran, Irak ve Anadolu şehirleri büyük zarar görmüş, kaynakların rivayetlerine göre milyonlarca İnsan öldürülmüştür. Tarihçiler arasındaki yaygın kanaate göre İslâm tarihinde Moğol istilâsı ile mukayese edilebilecek başka bir felâket yoktur. Moğollar İslâm kültür ve medeniyetini çiğneyip tahrip etmişler ve İslâm ülkelerini harabeye çevirmişlerdir. Mescidler ahır haline getirilmiş, mushaf sayfaları hayvanların ayakları altına serilmiş, İslâm kültür mirasına dair kıymetli eserler yakılmış veya nehirlere atılmıştır. Bu istilâyı bizzat yaşamış kişilerle görüşen Ortaçağ'ın en güvenilir tarihçilerinden İbnü'l-Esîr, Tatar istilâsının Hz. Âdem'den beri insanoğlunun mâruz kaldığı en büyük felâket olduğunu ve Buhtunnasr'ın İsrâiloğulla-rı'na yaptığı katliamla Kudüs'teki tahribatın bu korkunç musibetle asla karşılaştırılamayacağını söyler.[1455] Moğol istilâsı Çin, Orta Asya, Yakındoğu ve Doğu Avrupa'nın etnik ve kültürel yapısının yeniden şekillenmesinde önemli rol oynadı. Özellikle Türk dünyasının etnik yapısı kökünden yıkıldı; Uygur, Karluk, Kıpçak gibi Türk kavimleri parçalanıp Moğol topluluklarının alt tabakalarını oluşturdular. İrak bölgesi siyasal ve kültürel üstünlüğünü kaybetti; Memlûk Türkleri sayesinde Mısır ve Suriye onun yerini aldı. Moğollar karşısında tutunama-

yan pek çok Türk boyu İran yaylası üzerinden Anadolu'ya göç etti. Yeni gelen kalabalık kitleler, uçlara doğru çekilip Anadolu'nun Türkleşmesi'nde ve Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılıp Türkmen beyliklerinin kurulmasında önemli rol oynadı. Türkmen kitlelerinin yanı sıra memleketleri yakılıp yıkılan pek çok İranlı da Anadolu'ya sığınarak Selçuklu Devleti'nin hizmetine girdi. Bu gelişmeler, XIII-XIV. yüzyıllarda Anadolu şehir hayatını İran kültür sahasının tesirlerine sokarken uçlarda da Türkmenler'in etkinliklerini arttırmasına zemin hazırladı. Öte yandan bütün Yakındoğu'da göçebe kültür ağırlık kazandı; Türk-Moğol giyim tarzı Moğol hâkimiyetine girmeyen Suriye ve Mısır gibi ülkelerde dahi taklit edildi. İstilânın meydana getirdiği karanlık tablo toplumun psikolojisini de etkiledi; bu etki insanlarda dünyevî hayattan kaçış şeklinde tezahür etti. Moğollar'ın zulüm ve baskılarına mâruz kalan halkın mistik eğilimleri yoğunlaştı; bu durum İslâm dünyasında aklî ilimlerin gerilemesine yol açarken dinî-tasavvufî hareketlerin güçlenerek gelişmesi için uygun bir zemin hazırladı.

Moğol hâkimiyeti, özellikle ilk yarım asırdaki katliam ve tahrip döneminden sonra Yakındoğu'da bazı olumlu izler de bıraktı. İlhanlı hâkimiyetinin merkezi olan Azerbaycan'da Gâzân Han zamanında Ucan ve Şenbigâzân, Olcaytu döneminde Rab'ıreşîdî ve Sultaniye gibi yeni yerleşim merkezleri kuruldu. Bunun yanı sıra Tebriz ve Merâga gibi İlhanlı hükümdarlarının devamlı temas halinde bulundukları büyük şehirlerde önemli imar faaliyetleri yürütüldü. İran tarih yazıcılığının en büyük eserleri İlhanlı sarayı ile irtibatta olan tarihçiler ya da bu devletin hizmetinde çalışan bürokratlar tarafından kaleme alındı. İlhanlı vergi ve maliye usulü bu coğrafyada daha sonra kurulan mahallî idareler tarafından aynen benimsendi. Ön Asya'dan Çin'e kadar bütün toprakların bir tek devletin sınırları içerisinde birleştirilmesi, doğu - batı ticaretinin gelişmesi ve Çin kültürünün Yakındoğu'ya taşınması için zemin hazırladı. Bu dönemde pek çok eser Çince'den Farsça'ya çevrildi. Aynı tesirler başta minyatür olmak üzere güzel sanatlar alanında daha belirgin hissedildi. Moğol hükümdarları astronomi ilmine ilgi duydular ve bu yöndeki çalışmaları teşvik ettiler. İslâm dünyasının en büyük rasathanelerinden biri olan Merâga Rasathanesi'nin yanı sıra Tebriz'de de bir rasathane kuruldu.

İlhanlı Devleti, Ebû Said Han'ın 736 (1335) yılında vefatının ardından ortaya çıkan taht mücadeleleri neticesinde tarihe karıştı. Bu devletin yıkılmasından sonra Yakındoğu coğrafyasında siyasî hâkimiyet Celâyirliier, Karakoyunlular, Muzaf-ferîler ve Horasan Serbedârîleri gibi devletler arasında paylaşıldı. Moğol hâkimiyeti Çin'de Kubilay'ın halefi Temür Ölcey-tü Kağan'm (1294-1307) ölümünün ardından önemli bir varlık gösteremedi. Moğollar, batıda olduğu gibi bu coğrafyada da çok geçmeden yerleşik kültürün tesirine kapıldılar. XIV. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Moğol idaresi doğuda artık parçalanmanın eşiğindeydi. Yüan hanedanı, Togan-Temür'ün (Shun-ti) 10 Eylül 1368'-de Hanbalık'i terkederek Moğolistan'a çekilmesiyle son buldu.

Yakındoğu'daki Moğol kabileleri İlhanlı Devleti'nin yıkılması üzerine ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldı. İran coğrafyasında vuku bulan iç savaşlar Moğol bakiyesi kabilelerin gücünü tüketti. Azerbaycan ve Batı İran'da bulunan Moğol bakiyeleri XIV. yüzyılın sonlarına doğru yerlerini Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Osmanlı gibi Oğuz-Türkmen zümrelerine bırakarak yavaş yavaş tarih sahnesinden çekildi. Bununla birlikte Türkleşme sürecine giren bazı Moğol kabileleri İran, Azerbaycan ve Anadolu coğrafyasında önemli etnik, topografik ve filolojik izler bıraktı. Moğol-lar'dan Orta Kızılırmak vadisini yurt tutan ve XV. yüzyıl başlarında Timur tarafından Mâverâünnehir'e götürülen Kara Tatarlar dışındaki unsurlar yavaş yavaş yerli halka karışarak kayboldu.

Aynı şekilde XIV. yüzyılın İkinci yarısından itibaren Altın Orda ve Çağatay devletleri de hızlı bir Türkleşme sürecine girdi. Çağatay Hanlığı 1380'lerden itibaren Emîr Timur'un nüfuzunu tanımaya başladı. Altın Orda ise 1380 yılında Mamay'in Kulikov sahasında Ruslar'a karşı uğradığı yenilgi ve Toktamış'ın Timur'dan aldığı darbenin ardından iyice zayıfladı. Moğollar XIV. yüzyılın ikinci yarısında Batı Asya, Ortadoğu ve Doğu Avrupa'da Türkleşme sürecine girerken Uzakdoğu coğrafyasında kendilerini Çin kültürünün karşı konulamaz cazibesine teslim ettiler. XV. yüzyıl ortalarına gelindiğinde Altın Orda ve Çağatay devletlerinde Moğol kimliğinden geriye Cengiz Han'a dayanan han şece-releriyle bazı Moğolca kelimelerden başkaca bir şey kalmamıştı.

Moğollar. XVI. yüzyıldan sonra anayurtları olan Moğolistan topraklarında muhtelif kabile ve kabileler federasyonu halinde çok defa birbirleriyle savaşarak yaşamaya devam ettiler. Kuzey Çin'deki Moğollar 1691'den itibaren Çinliler'in hâkimiyeti altına girdiler. Bu durum 192l'de Moğolistan Halk Cumhuriyeti'nin [1456] kurulmasına kadar devam etti. Bugün Moğolistan Cumhuriyeti'nin yanı sıra Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Man-çurya, Tibet ve Afganistan'da da az miktarda Moğol yaşamaktadır.


Bibliyografya :


İbnCTl-Esîr, eWfâmı7(trcAbdülkerimÖzaydın-AhmetAğırakça), İstanbul 1991, XII, 316-317, 351-353; Moğolların Gizli Tarihi(trc. Ahmet Te-mir), Ankara 1986, tür.yer.; Cûzcânî, Tabakât-ı Nâşırî, II, 90-442; Cüveynî. Târih-i Cihângüşâ (Öztürk), tür.yer.; Ebü'l-Ferec, Târih, İl; 476-660; a.mlf.. Târihti Muhtasari'd-düoel (trc. Şerefed-dinYaltkaya),İstanbull941,s. 6, 15-17, 21; Ak-nerliGrigor. Moğol Tarihi {trc. H. D. Andreasyan], istanbul 1954, s. 7-16, 28-39; W. von Rubruk. Moğotlar'ın Büyük Hanına Seyahat: 1253-1255 (trc. Engin Ayan], İstanbul 2001, tür.yer.; J. de Plano Carpini, Moğol Tarihi ue Seyahatname: 1245-1247 (trc. Engin Ayan), Trabzon, ts. (Esen Ofset Matbaacılık), tür.yer.; Reşîdüddin Fazlullâh-ı Hemedânî. Câmi'u't-levârîh (nşr. M. Ruşen - Mustafa Musevî), Tahran 1373/1994, I-1V, tür.yer.; Vassâf, Târihfnşr. M. Mehdî), Tahran 1338,tür.yer.; Müstevfi. Târîh-i Güzîde{n$r. Abdülhüseyin Nevâî], Tahran 1364/1985, s. 491-816; Abdullah b. Ali el-Kâşânî. Târih-i Olcaytu (nşr. Mehîn Hembeî], Tahran 1348 hş., tür.yer.; Mirza Haydar Dughlat, Târîh-i Reşfdî: A History oftheKhans of Moghulistan[nşr. ve trc. W. M. Thackston), Harvard 1996, l-ll, tür.yer.; W. de Tiesenhausen, Altınordu Deulçti Tarihine Ait Meünİer (trc İsmail Hakkı İzmirli), İstanbul 1941, tür.yer.; B. Spuler, Die Goldene Horde die Mon-golen in Russland (1223-1502), Leipzig 1943, tür.yer.; a.mlf., Die Mongolen in İran. Politik, Verıualtung und Kultur der Ilchanzeit 1220-1350, Leİden 1985, tür.yer.; Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş [İstanbul 1946), İstanbul 1987, s. 222-337; W. Eberhard, Çın Tarihi, Ankara 1947, s. 257-272; İbrahim Kafesoğ-lu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1956, s. 223-285; Armyansky istoçnikl o Mongolah, izoleçeniya iz rukopisey XIII-X!V üü. (trc. A. G. Galstyan), Moskva 1962, tür.yer.; V. V. Barthold. Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (haz, K. Yaşar Kopraman- ismail Aka), Ankara 1975, s. 201-336; a.mlf.. Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul 1981, s. 471-634; A. Yu. Yakubovskiy, Altın Ordu oe Çöküşü [trc. Hasan Eren), Ankara 1976, tür.yer.; Abbas İkbâl, Târîh-i Moğül, Tahran 1364/1985, a. 25-363; D. Morgan, The Mongols, Oxford 1986,tür.yer.;a.mlf.,"Mongols", El2(İng.), VII, 230-235; B. Y. Vladimirtsov, Moğollar'tn İçtimaî Teşkilâtı {trc. Abdülkadİr İnan), Ankara 1987, tür.yer.; Şîrîn Beyânî, Dîn ü Deulet der İrân-i <Ahd-İ Moğül, Tahran 1367-75/1988-96,1-111, tür.yer.; a.mlf., Moğülân ue Hükûmet-i İlhanı der kân, Tahran 1379/2000, tür.yer.; Menûçihr Murtazavî, Mesa'il-İ ıAşr-i İlhânân, Tahran

1370/1991, tür.yer.; R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu (trc. M. Reşat U2men), İstanbul 1993, s. 186-385; Jean-Paul Roux, Türklerin ue Moğolların Eski Dini (trc. Aykut Kazancıgil), İstanbul 1994, tür.yer.; a.mlf., Moğol İmparatorluğu Tarihi (trc. Aykut Kazancıgil - Ayçe Bereket), İstanbul 2001, tür.yer.; R. Amitai-Preiss, Mongols and Mamiuks, Cambridge 1996, tür.yer.; Hacı Ahmet Özdemir, Moğol İstilâsı ue Abbasî Devletinin Yıkılışı: Cengiz ue Hülâgü Dönemlerimi 6-656/1219-1258 (doktora tezi, 1997), Mü Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; Osman Gazi Özgüdenli, Gâzân Hân ue Reformları [doktora tezi, 2000), Mü Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, tür.yer.; J. M. Smith, "Mongol Nomadlsm and Middle Eastern Geography: Qlshlâqs and Tümens", The Mongol Empire and its Legacy (ed. R. Amitai-Preiss- D. O. Morgan), Leİden -Boston 2000, s. 39-56; Bahaeddin Ögel. Sino-Turcica: Çingîz Han ve Çin'deki Hanedanın Türk Müşavirleri, İstanbul 2002, tür.yer.; G. Vernadsky, "Cengiz Hân Yasası", Türk Hukuk Tarihi Dergisi, I, Ankara 1944, s. 107-132; Faruk Sümer, "Anadolu'da Moğollar", Selçuklu Araştırmaları Dergisi,}, Ankara 1969,s. 1-147.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt