Nene Hatun

Tarihimizden Altin Bir Yaprak: Nene Hatun

Takvimler 7 Kasim 1877’yi gosteriyordu.


Nene Hatun uc yil once evlenmisti. Henuz yirmisindeydi ve uc aylik bebegi vardi.. On bes gun once, koyleri Rus askerleri tarafindan isgal edilince, ailesiyle Erzurum’a gelmisti. Turk ordusu uzunca bir zamandir bircok cephede carpisiyordu. Dogu cephesinde de savas butun hiziyla devam ediyordu. Aslinda Gazi Ahmet Muhtar Pasa simdiye kadar dusmanin isini coktan bitirecekti; ama hesapta olmayan bir dusman daha vardi. Yillarca bu topraklarda birlikte yasadigimiz Ermenilerden bir kismi simdi ceteler hâlinde geziyor, baskinlar yapiyor, mâsum insanlari -hem de coluk cocuk demeden- katlediyordu. Daha dun sabah, yakinlardaki bir koyde ceteler tarafindan agaca civilenen bebegin hikâyesini dinlemisti. Allah’im bu nasil bir vahsetti, bunu yapanlarin hic mi vicdani yoktu! Nene Hatun, asirlarca birlik ve beraberlik icinde yasadiklari bu insanlardan bazilarinin bugun nicin bu derece canavarlastiklarini zaman zaman dusunuyor; fakat ikna edici bir cevap bulamiyordu. Bu ceteler yuzunden eli silâh tutan herkes cepheye gidemiyor, mâsumlar katledilmesin diye koylerde nobet tutuluyordu.

Kerpicten yapilma iki odali evlerinin kucuk odasinda safagin sokmesini bekleyen Nene Hatun, bir yandan sobanin yani basindaki besiginde uyuyan bebegini salliyor, diger yandan da mum isiginda sag elindeki Mushaf’i okumaya devam ediyordu.

Bircok yakini cephedeydi. Uzun zamandir hic birinden haber alamamisti. Dun kusluk vakti agabeyini getirmislerdi. Vucudunda bogaz bogaza carpismanin sebep oldugu cok derin sungu yaralari vardi. Âdeta damarlarinda kan kalmamisti. Ve bir-iki saat sonra Nene Hatun’un kollarinda ruhunu teslim etti. Nene Hatun, kutlu bir yolda canini veren ve sehadet serbetini icerek sonsuzluga ucan agabeyinin vucuduna sarilip agladi, agladi, agladi... Sehitlerin ardindan aglanmaz diye engel olmaya calistilar; ama Nene Hatun sadece agabeyi icin degil, vatan icin de agliyordu.

Cepheden gelen son haberlere gore dusman cok kalabalikti, ondan da onemlisi iyi silâhlari vardi. Bunlari dusunurken, dilinden hic dusurmedigi duasini bir kez daha tekrarladi: “Allah’im, dusmanlari Sen’in azamet ve kudretine havale ediyor ve serlerinden Sana siginiyoruz.”

Sabah ezaninin okunmasina az bir zaman vardi. Disaridan gelen bagrismalar ve silâh sesleriyle irkildiler. Esinin disari cikmasiyla iceri girmesi bir oldu ve kararli bir sekilde sunlari soyledi: “Ermeni ceteleri ve Rus askerleri tabyalara saldirmislar, karsi koymaya gidiyoruz. Eger donemezsem ve dusman buraya kadar gelirse sakin teslim olmayin, alacaklarsa cesetlerinizi alsinlar. Allah’a emanet olun!” Ve sobanin yaninda duran baltayi kaptigi gibi kapidan yildirim hiziyla tabyalara dogru kosmaya basladi.

Nene Hatun’un cesaretli ve sogukkanli bir yapisi vardi. Kocasinin kolay kolay geri donmeyecegini biliyordu. Arkasindan “Allah yardimciniz olsun!” diye dua etti.

Zaman hayli ilerlemisti. Silâh seslerinin ardi arkasi kesilmiyordu. Abdestini tazeledi. Yuregi cephede, kulagi ezandaydi. Fakat minarelerden ezandan hemen once farkli bir ses duyuldu. Aziziye Tabyalari’nin dusman eline gectigi, askerlerin cogunun sehit oldugu ilân ediliyordu.

Cok dinleyemedi Nene Hatun. Cocugunu optu, kokladi; “Nâzim’im seni bana Allah verdi, ben de seni yine O’na emanet ediyorum” dedi. Eline satirini ve sehit agabeyinin tufegini aldigi gibi tabyalara dogru kosmaya basladi.

Tabyalarda mevzilenmis ceteler ve dusman askerleri, kendilerine dogru akmakta olan iman ordusu karsisinda sanki butun Anadolu uzerlerine geliyormus gibi hissettiler. Baslarindaki subayin “Ates serbest!” emriyle namlular birbiri ardina patlamaya basladi. Ilk siralarda olanlar birer birer yere yigiliyordu; ama gelenlerin ardi arkasi kesilecek gibi degildi. Dusman, hic boyle bir direnis beklemiyordu. Yediden yetmise butun Erzurumlular, tabyalarin demir kapilarini bir kâgit gibi cigneyerek dusmanin icerisine dalmisti. Ceteler ve dusman askerleri sel sularinda eriyen kar gibi eridi. Carpisma kisa surmustu. Nene Hatun, cetelerin olanca kinleriyle sokerek yere attiklari sanli bayragi dustugu yerden aldi, alnina goturdu ve gozlerinden yaslar bosanirken ait oldugu yere asti. Nene Hatun ve kahraman Anadolu insaninin o sabah baslattiklari mucadele, dusman, vatan topraklarini terk edinceye kadar devam etti. Iyi donanimli dusman askerlerinden tabyalar geri alindi. Uc bin dusman askeri oldurulmustu. Buna karsilik bin kadar sehit vardi. Varsin olsundu, vatan olmadiktan sonra yasamanin ne mânâsi vardi?!..

Nene Hatun da omzundan yaralanmisti. Ama o âdeta kendini unutmus, yarasi daha agir olanlarin yardimina kosuyordu. Birkac dakika oncesine kadar cephede mermi tasiyan, askerlere su dagitan ve siper kazan kahraman kadin, simdi yerini askerlerin yaralarini saran bir hastabakiciya birakmisti.

O gun Aziziye Tabyalari’nda, Musluman-Turk tarihinde Nene Hatun’la sembollesen altin bir sayfa daha acildi. Allah icin can siperâne mucadele veren Safiyye ve Nesibe Hatunlarin, Ûmm-û Hiramlarin, cepheye cephane tasirken donarak sehit olan Serife Analarin, cephane arabasinin boyundurugunun bir tarafina elde kalan tek hayvanini, diger tarafina da kendisini kosarak cepheye mermi tasiyan Ayse Analarin olusturdugu altin halkaya bir kahraman kadin daha eklendi.

Nene Hatun’un vatan icin kahramanca verdigi mucadele bu kadarla da bitmemisti.. O gun evde uc aylikken biraktigi oglu Nâzim ve daha sonra dogan uc oglundan ikisi, Birinci Dunya Harbi’nde canlarini vatana feda ettiler.

Ne mutlu sana Kahraman Ana. Kendin gazi, ogullarin sehit...

Aziziye Tabyasi’na diktigin bayrak, bugun dalgalanmaya devam ediyor.
 
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Âbiş Hatun bởi Tarih Öğretmeni,
Nene Hatun sırasında, (d. 1857- ö. 22 Mayıs 1955) 93 Harbi olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus SavaşıErzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır. Aziziye savunmasına 20 yaşlarında genç bir gelinken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır.

Nene Hatun 1857 yılında Erzurum'da doğdu. 1877 yılında 8 Kasım'ı 9 Kasım'a bağlayan gece, OsmanlıErmeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini uykuda yakalayıp kılıçtan geçirdiler. Bu sırada arkadan gelen Rus askerleri ise hiçbir zorlukla karşılaşmadan tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulan bir er haberi Erzurumlulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi" şeklinde minârelerden Erzurum halkına haber verildi. Bu haberin ardından Erzurum halkından silahı olan silahını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladılar. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan Nene Hatun da vardı. Ağabeyi Hasan bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Nene Hatun üç aylık bebeğini emzirdikten sonra, "Seni bana Allah verdi. Ben de Ona emânet ediyorum." diyerek vedâlaştıktan sonra bir kaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini alarak sokağa fırlamıştı.

Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası'na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Göğüs göğüse bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu, baltalı-tırpanlı, taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300'e yakın Rus askeri öldürülüp, Tabya geri alınmıştır. Türk tarafında ise 1000 kadar şehit verilmiştir.

Nene Hatun o günleri özetle şöyle anlatmıştır:
Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu. Tabya'nın geri alınmasının ardından, aralarında Nene Hâtun'un da bulunduğu yaralıların tedâvisine başlandı. Fakat bu sırada Nene Hâtun yaralı olmasına rağmen diğer yaralıların tedavisini yapmak için çalışmıştır. Nene Hâtun bu özverisiyle tanınıp, saygı ile sevilmiştir.

Nene Hatun'un vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hâtun'un ve onun vatan aşkını paylaşan bütün insanların da payı vardı.

Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO'da görevli Amerikalı subayın bir sorusuna: "Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım" cevabını vermişti. 1955 yılında yılın annesi seçilmiştir. 98 sene yaşadığı Erzurum'da 22 Mayıs 1955'de zatürre hastalığından dolayı 98 yaşında vefat etmiştir. Nene Hatun, kurtuluş mücadelesini verdiği Aziziye Tabyası'na defnedilmiştir. Türk Kadınlar Birliği tarafından ölümünden 1 yıl önce yılın annesi seçilmiştir
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt