OSMANLI BEYLİĞİ’NİN KISA ZAMANDA İLERLEMESİNİN SEBEPLERİ
osmanli-devleti-armasi.jpg
XIII. yy ikinci yarısında Moğollar'ın baskısı sonucu Anadolu'da, Anadolu Selçuklu devleti çökmüş, meydana gelen karışık ortamda, XIII. yy sonu ile XIV. yy başlarında yeni siyasi yapılar ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri olan Osmanlılar, kısa zamanda gelişerek altı asır sürecek bir imparatorluk kurmuşlardır. Türk-İslam ve dünya tarihinde çok önemli bir yer tutan Osmanlı Devleti'nin, kuruluşu, gelişimi, menşei ve meşruluğu üzerine tartışmalar çıkmıştır. Osmanlılar'ın ilk dönemlerine ait belgelerin olmayışı, bu dönemlere ait bilgilerin ancak XV. yüzyıla ait belgelerle sınırlı kalması, Osmanlı Devleti'nin kuruluşu üzerine yapılan araştırmaların konuyu tam olarak aydınlatmasını yetersiz kılmış ve kuruluşu, gelişimi, menşei üzerine çeşitli görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Ben de burada, bu görüşler çerçevesinde Osmanlı Devletinin erken dönemlerinden Fatih dönemine kadar geçen süreçte, devletin askeri olarak yayılması ile Osmanlı hanedanının meşruiyeti arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışacağım. Osmanlı Devletinin kuruluşu, Selçuklu tarihi çerçevesinde incelenmelidir. Osmanlı beyliği Selçuklu-Bizans sınırında kurulmuş bir uç beyliğidir. Batı Anadolu'da kurulan bu beyliğin doğuş şartlarını Moğol baskısı sonucu Anadolu'da meydana gelen gelişmeler hazırlamıştır. Batı uç bölgesi, XV. yy ikinci yarısından sonra Anadolu Türkleri için yeni bir hayat ve faaliyet sahası olmuştur . Anadolu Selçuklu Devleti'nin Moğol baskısı sonucu dağılmaya başlamasıyla uç bölgelerde yavaş yavaş bağımsız ya da yarı bağımsız beylikler ortaya çıkmaya başladı. Moğol baskısı yüzünden bir çok Türkmen, Bizans sınırında ve batı Anadolu'da ortaya çıkan beyliklere sığınmışlardır. Bunların içinde onların manevi hayatlarında önemli rol oynayan çok sayıda şeyh ve derviş gibi din adamları da vardı. Bunlar, alperenlik geleneğini gaziliğe dönüştürmüşler ve Osmanlı Devleti'nin fütuhatçı askeri karakterini tayin etmişlerdir.
Yine batıda beliren imkanlardan faydalanmak isteyen ulema, sanatkâr, tüccar, esnaf gibi yerleşik kesimden halkın bir bölümü de uç bölgelerine akın ettiler. Bunlar, müstakil hale gelen Türkmen beyliklerinde iktisadî açıdan bir alt yapı oluşturmuşlardır. Özellikle ahilik teşkilatı bu organizasyonda ve devletin kuruluşunda önemli bir rol üstlenmiştir .
Moğol hakimiyeti kuzey ve orta Anadolu'da güçlü olmasına rağmen, uç bölgelerde daha az etkiliydi. Batı Anadolu'da bulunan Germiyanoğulları güçlenmiş, birtakım beylikleri kendisine bağlamış ve Bizans dahi onlara senelik vergi vermekteydi. Ancak, daha sonraları Türk devlet anlayışının bir sonucu, olarak aile üyeleri arasında topraklarının bölünmesi ile Germiyanoğulları'nın güçleri azalmış, eski nüfuz bölgelerinde bağımsız idareler kurulmuştur. Bunlardan Karesi, Aydın ve Saruhanoğulları, deniz gazaları ile varlıklarını sürdürmüşlerdir. Menteşeoğulları aynı şekilde faaliyet göstermekte, Sinop ve Kastamonu yörelerinde Candaroğulları, Antalya yöresinde Hamidoğulları, Konya'da Karamanoğulları ve değişik bölgelerde de çeşitli beylikler vardır. Bu beylikler arasında başlangıçta dikkat çekmeyen, Germiyanoğulları ile Candaroğulları arasında sıkışıp kalmış bir bölgede, Batı Anadolu tarihinde ve daha sonrada dünya tarihide yer edinecek olan Osmanlılar ortaya çıkmışlardır.
Osman beyin yönetiminde, onun etrafında toplanmış ve onun adıyla bilinen Osmanlı toplumu, bir beylik haline dönüştüğünde, doğusu ve güneyi diğer gazi beylikleri, uç toplumları ile çevriliydi. Kuzeyinde ve batısında ise merkezî otoritenin sağlam olmadığı Bizans toprakları vardı. Osmanlılar, Bizans sınırına doğru gaza hareketine girişmişler, birçok kimse de gaza ve ganimet için bu uç beyliğine akın etmiştir. Osmanlı toplumunun büyümesinde Anadolu içlerinden gelip Osmanlı ucunda yerleşen kişilerin payı önemliydi. Osmanlının topraklarını da genişletmesiyle nüfusu giderek artıyordu. Uç bölgelerinin siyasal karışıklığı içinde, beylik sayılamayacak küçük toplumlar da vardı. Ertuğrul Bey'in uç toplumu, Osman Bey'in beyliği haline dönüştükçe, etraftaki bu gibi uç toplumlarının bazıları Osman Bey'e katılmayı tercih etmişlerdir. Bu katılımlar sadece Türkler arasında değil, Köse Mihal gibi Rumlar arasında da olmuştur. Rivayetlerde, Osman Bey Karacahisarı fethettikten sonra siyasi bir şahsiyet kazanmış, Selçuklu sultanının gönderdiği hakimiyet sembollerini taşıyan bir sancak beyi durumuna gelmiş, kendi bölgesini ve oradaki halkı Germiyanoğulları gibi komşu beylere karşı koruma mesuliyetini yüklenmiş ve fetihlerle hakimiyet alanını genişletme yoluna gitmiş ve bir devlet politikası doğmuştur. Gazileri etrafında toplayan Osman Bey, Şeyh Edabali ile yakınlığı sayesinde Osmanlı hanedanının hakimiyet haklarını islâmî hilafet-saltanat anlayışı çerçevesinde meşrulaştırma gayreti gösterir. Osmanlı ailesinin, diğer Türkmen beylikleri üzerinde hakimiyet iddiaları XIV. ve XV. yüzyıllarda önemli bir siyasî konu haline gelmiş ve Osmanlı tarihçileri bu amaçla hanedan için birtakım şecereler düzenlemişlerdir .
İlk Osmanlı kaynaklarında Osmanlı hanedanlığının menşei konusunda Osmanlılardan bahsetmeyerek sadece Kayılardan bahsetmeleri, II. Murad döneminden başlayan ve Oğuz şeceresinde şerefli bir yer sahibi edinmek amacından dolayı böyle bir anane vücuda gelmesini sağlayan bir harekete sebep olduğunu ileri süren, yani Osmanlıları Kayılardan kabul etmeyen Paul Wittek'in görüşleri bu konuda bazı tereddütlerin doğmasına sebep olmuş, ayrıca Z.V. Toganın Kayıların Oğuza dayandırılmasının bir zorlama eseri olduğu ancak her nasıl olursa olsun Osmanlıların XII. yüzyılda Horasan'dan Ahlat yoluyla gelen Kayılardan olduğu iddialarına Fuad Köprülü , Kayıların bir Oğuz boyu olduğunu ve Osmanlı ailesinin bu Kayılara mensub olduğunu açıklamıştır. Osmanlı hükümdarları kendilerini meşru kılmak amacıyla kendilerini şecerede önemli bir yere oturtmak isteselerdi, Oğuz ananesine göre hükümdarların en çok çıktığı Salur veya Kınık boylarından birinden geldiklerini iddia ederlerdi. Osmanlı sülalesinin, Türklerin soylarının Oğuz Han'a kadar çıkarılan silsilenamede yer alması konusu ise sadece hükümdar ailesine değil, Kayı boyuna aittir ve menkıbevî değerinden başka bir önemi yoktur. Bunlardan başka devletin gücünün arttığı dönemlerde hem Osmanlı hanedanının asaletini yüceltmek hem de imparatorluğun oluşumundaki bazı etkenleri daha sempatik göstermek amacıyla Osman'ı Komenler soyundan getiren veya peygamber soyuna dayandıran çeşitli rivayetlerin gerçekle alakası yoktur.
Devletler kendilerini geliştirmek, güçlerini artırmak istedikleri zaman bir üstünlük kaynağı olan toprak fetihlerine girişmişlerdir. Bu ve bundan başka nedenlerin de etkisi ile Osmanlı tarihinde savaşların ve fetihlerin çokluğu gözümüze çarpmaktadır. Osmanlı Devleti'nin bir uç boyu toplumundan başlayarak büyümesi, akıncılığı gaziliğe dönüştürerek gelişmesi, Osmanlıların kendilerine özgü bir yayılma siyaseti ve yöntemi oluşturmasına yol açmıştır. İlk gelişme dönemlerinde Batı Anadolu nüfusunun doğudan gelen ve çoğunluğunu şehirli, köylü ya da göçebe Türklerin oluşturdukları insan dalgalarıyla beslenmesi Osmanlı gelişmesinde önemli bir unsur olmuştur.
İlk Osmanlı padişahları, fetihleri sürekli kılmak için hinterland bölgesinden nüfus çekmek için çalışmışlardır. Fetihlerin genişlemesi ile sürgün ve kolonizasyon usulu sistemli bir şekilde uygulanmıştır. Fetihlerinde islâm esaslarına göre hareket eden Osmanlılar, uç devletleri gibi itaat eden Rum kasabalarında yalnız surları yıkmış Hıristiyan halk yerlerinde bırakılmıştır.
Osmanlı uç toplumu oluştuğu sırada hem Bizansın hem de Selçuklu Devletinin zayıf düşmesi, Selçukluların zamanla Moğol baskısı sonucu ortadan kalkması ile Osmanlı akıncılarının sınır bölgesinde tutunmasını ve sürekli genişlemesini kolaylaştırmıştır.
Anadolu Selçuklu devleti çöküp batı Anadolu'da zayıfladığı sırada Osmanlılarla birlikte ve hatta onlardan daha önce kurulan ve Osmanlılardan daha güçlü olan akıncı toplumlardan oluşan uç devletleri vardı. Peki, Osmanlıyı, aynı akıncı ruhuna sahip diğer beyliklerden farklı kılan neydi de altı asır sürecek bir imparatorluğun kurulmasını sağladılar?
Bu durum en önemli sebebi, Osmanlıların bulundukları coğrafyanın öneminden kaynaklanmaktadır. Osmanlı dışındaki diğer uç beyliklerinin genişleyebilecekleri sahaların azlığı, böyle bir imkanı olan beyliklerin ise durağan bir fetih hareketinde bulunmaları bu beyliklerin gelişme durumlarını etkilemiştir .
Yine, ilk dönemlerde bu beyliklerin gaza ile uğraşan Osmanlılara düşmanlık içinde olmamaları ve kendi durumlarını da korumaya çalışmaları gibi etkenler de Osmanlıların gelişmesinde etkili olmuştur.
Osmanlı Devletinin küçük bir bölgesel devletten, XIV.yy sonunda, hatırı sayılır bir devlet durumuna gelmelerinde Rumeli'ye geçmeleri ve fetihlerine orada devam etmeleri en önemli etkenlerden biridir. Eğer Osmanlılar, fetihlerini ilk önce batı ve kuzey yönünde değil de doğu ve güney yönünde yapsalardı dünya tarihini etkileyecek bir imparatorluk olarak ortaya çıkmaları çok zor olacaktı . Tabi ki burada Osmanlıların bulundukları coğrafi konumun etkisi de çok büyüktür.
Osmanlılar, Rumeli tarafında yayılmaları sonucunda, diğer beylikler üzerinde hakim bir durum kazandılar. Osmanlıların Rumeli'de gazanın önderi durumuna gelmesinde Karesi beyliğinin alınması sonucunda olmuştur. Bu sırada Bizansın iç karışıklıklar içinde bulunması ve zaman zaman imparatorların Orhan Bey'den yardım istemeleri Rumeli'ye geçişi kolaylaştırmıştır. Fetihlerini yerleşme amaçlı yapan Osmanlı Beyliği, 1350-1361 yılları arasında, Kızılırmak'tan Meriç'e kadar geniş bir bölgeye hâkim, güçlü bir devlet olarak ortaya çıktı.
Osmanlıların Rumeli'ye geçtikten sonra, burada yerleşmeleri sistemli bir şekilde yürütülmüştür. Osmanlı fetihleri, Anadolu halkına yeni gaza ve yerleşme alanları açıyor ve bundan dolayı Anadolu'nun gazacı ruhu buralara geliyordu. Osmanlının, yayılma ve yerleşmesinde sadece askeri kuvvetle değil yerli halka karşı uyguladığı akıllıca siyasetinin de çok büyük etkisi vardır. Osmanlı, yerli halkla kaynaşmış, onların dinî ve sosyal hayatına karışmamış, vergilerden canı yanmış halka ağır vergiler yüklememiş, mevcut kanunlarına aykırı keyfî muamelede bulunmamıştır. Bu vb. sebeplerden dolayı halk kendi idarelerine karşı, Osmanlı idaresini dahi tercih etmiş olduğu gözükmektedir .
Osmanlının, Rumeli'de yayılışı ve yerleşmesinde başka bir etken de, buraya yapılan ve devletçe yaptırılan göçlerdir. Fethedilen yerlerde, tehlikeli olabilecek nitelikte olan şahıs ve aileler de Anadolu'ya sürülmüştür.
Rumeli'ye yapılan göçlerin Osmanlı kontrolünde gerçekleştirilmesi Osmanlının büyüyebilmesinde ayrı bir öneme sahiptir. Anadolu'da, uç bölgelerde, akıncı komutanlar kuvvetlendikleri zaman, merkezi otoritede de gevşeklik hissettiklerinde bağlı bulundukları beyliğe yada devlete karşı gelebiliyor, bölünmelere sebep olabiliyorlardı. Osmanlılar, genellikle, uç boylarının yönetimini Osmanlı ailesi içinde tutmaya dikkat etmişler, aile dışından olanlar içinde şöyle bir durumun etkisini görüyoruz. Uçlardaki bu uç beyleri, akın alanlarını genişletmek için sürekli Anadolu'dan beslenmeleri gerekiyordu. Anadolu'dan Rumeli'ye yapılan göçler de Osmanlı kontrolünde olduğundan bu uç beyleri merkeze bağlı kalmak zorunda kalıyorlardı.
I.Murad zamanında Anadolu'da ve Balkanlarda Osmanlı hakimiyeti kurulmaya başlanmıştır. Osmanlının uyguladığı akıllı siyaset ve sahip olduğu askerî üstünlüğü sonucunda Anadolu beylikleri ve balkan devletleri Osmanlı sultanını matbu tanıdılar. Osmanlı merkezde daîmi bir ordu kurarak iç ve dış düşmanlarını sindirecek merkeziyetçi bir yapıya bürünüyordu. Diğer Anadolu beyliklerinde ise ordu, aşiret beylerinin veya mahallî hanedanların getirdiği ayrı ayrı kuvvetlere dayanıyordu. Balkanlarda da iç karışıklıklar ortaya çıkmış durumdaydı. Birbirleriyle çatışan gurupların durumu Osmanlının yayılmasını kolaylaştırmıştır. Balkanlarda güçlenen Osmanlılar, Anadolu'da da rakipleri Gemiyanoğullarını ve Hamidoğulları topraklarından bir kısmını kendi topraklarına kattılar. Kendini Selçuklu varisi kabul eden Konya'da hakimiyet süren Karamanoğulları, Osmanlıların Anadolu'daki genişlemesine karşı çıkıyor ve karşı faaliyetlerde bulunuyordu. Osmanlılar, Karamanoğulları üzerine yürüyerek onların kendilerine bağlılık bildirmesini sağladılar.
Osmanlı beyliği I. Murad döneminde devlet olma özelliğini kazanmıştı. I. Bayezid'in döneminde Osmanlı Devleti, yeni bir siyasetin uygulayıcısı olmuştur. I. Murad'ın öldürülmesi ile Anadolu ve Balkanlarda hareketlenmeler oldu. I. Bayezid isyana girişen Anadolu beylikleri üzerinde tekrar hakimiyet kurarak merkezi bir idarenin gerçekleştirilmesi yönünde önemli bir adım atmıştır. I. Bayezid bu siyaseti uygularken gaza liderliği vasfını ön plana çıkarmıştır. Memluklular'dan gaziler sultanı ünvanını alan I. Bayezid hakimiyetini doğu Anadolu'ya doğru yaymak istemiş ancak Timur'la yapılan Ankara savaşında başarısız olmuş ve devlet bundan sonra bir karmaşa dönemine girmiştir. Timur Anadolu'daki beylikleri tekrar canlandırmış, Osmanlılar da dahil hepsini kendine bağlamıştır. Osmanlının bu dönemde sınırları, I.Murad dönemindeki sınırlarına çekilmişti. Uç beyleri sayesinde bütünlüğünü koruyan Rumeli, Osmanlı Devletinin ağırlık merkezi oldu. Osmanlılar burada da karışıklıklara yol açmamak için dikkatli bir siyaset izlemişlerdir. II. Murad, Anadolu'nun durumu dolayısıyla ilk dönemlerinde islâmi anlayış ve merkezî devlet sistemine sıkı sıkıya bağlanmaktan kaçınmış ve tımarlı sipahiler, Türkmen boyları ve kapıkulları arasında bir denge kurmaya dikkat etmiştir. Timur'un Anadolu siyasetini devam ettirmek isteyen Şahrunşah'ın iddiaları karşısında eski oğuz ananeleri yeniden canlandırıldı. Kayı boyunun üstünlüğü savunularak Anadolu'daki Timur nüfuzu kırılmaya çalışılmıştır. XV. ve XVI. yy Osmanlı tarihlerine de akseden bu Oğuz-Türkmen ananesine bağlılık ve Türk dilinin edebiyat ve ilim dili haline getirme çabaları bu dönemde olmuştur .
Tarihçiler arasında, Osmanlının kuruluşu ve gelişmesi değişik sebepler ön plana çıkarılarak anlatılmak istenmiş ve böylece ortaya çeşitli kuruluş teorileri ve onları çürütmeye çalışan değişik kuruluş teorileri ortaya atılmıştır. Osmanlının meşruiyeti bu değişik görüşler çerçevesinde ifade edilmeye çalışılmaktadır.
Osmanlı Devlet'nin kuruluşu hakkında farklı bir görüş ortaya atanlardan biri Gibbons'tur. Gibbons, Osman ve aşiretinin Söğüt'e gelmeden önce müşrik olduklarını bunların daha sonra müslüman olduklarını ileri sürmekte, buna delil olarak da menkıbevî rüyaları kendine dayanak yapmaktadır. Bu sonradan müslüman olan topluluk ile yerli hristiyan rum halkın islâmiyeti kabul etmesi sonucu yeni bir müslüman ırkın doğduğunu ve Osmanlı Devletini de bunların kurduğunu ileri sürmekte. Bu tezine, Osmanlı nüfusunun kısa sürede çoğalmasını bu çoğalmanın da ancak böyle bir birleşmenin sonucu olabileceğini dayanak yapıyor. Fuat köprülü, Gibbons'un bu tezine karşı çıkarak Osmanlıyı oluşturan etkenlerin tek bir nedenle açıklanmasının yetersiz olacağını belirterek, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ve gelişiminde Selçukluların, Kayı boyunun, uç geleneğinin, gazilerin, ahilerin, hükümdarların kişiliklerinin, devletin kurulduğu coğrafyanın vb. bir çok özelliğin etkili olduğunu ileri sürmektedir .