Padişah

Padişah

Osmanlı Devleti'nde hükümdara verilen en meşhur unvan.




On dördüncü ve on beşinci asırlarda Osmanlı hükümdarları, İslâmî bir niteliği olan sultan unvanı ile beraber, örfî hükümdarlık (töre) sıfatlarını ifade eden resmî unvan olarak “bey” ve “han”, kullandılar. Osman Gazi ve Orhan Gazi'nin adı kaynaklarda Osman Bey ve Orhan Bey olarak geçmektedir. Osmanlı hükümdarları hakimiyet ve nüfuzlarının temeli olarak gazi, sultânü’l-guzât ve’l-mücâhidîn (mücahitlerin ve gazilerin sultanı) unvanını da benimsediler. Bütün unvanlarına bu gazi sıfatını eklemeye itina gösterdiler ve gazi hükümdar olarak anıldılar. Devletin kuruluş dönemlerinde Osmanlı hükümdarları, büyük hükümdar manâsında “Hüdâvendigâr” ve hünkâr unvanını da kullandılar. Sultan Birinci Murad Han bu unvanı ile meşhur oldu. Hüdâvendigar unvanı, Osmanlıların, Anadolu’daki diğer beyler üzerinde hakimiyet kurmaya başlamalarının bir işareti olarak kabul edilir.

Osmanlı padişahlarının adının başına daima “Sultan” ve sonuna da “han” kelimesi gelmektedir. Halk arasında ise, en fazla hünkâr ve padişah isimleri söylenmiştir. Sultan tabiri, sonraları Osmanlı padişahlarının erkek evlatlarına, kızlarına ve hattâ padişah valideleriyle ailelerine kadar şamil olmuştur. Sultan unvanı, padişahın erkek çocuklarında ismin evveline, kızlarda ise ismin sonuna geliyordu. Sultan Selim, Sultan Mehmed, Ayşe Sultan, Fatma Sultan gibi. Padişah validelerine Valide Sultan ve zevcelerine de Haseki Sultan, Hürrem Sultan denilmekteydi. Sadrazamın, padişaha takdim ettiği telhis ve takrirlerinde sultan tabiri kullanılmayıp, onun yerine padişahım denilmekteydi. Osmanlılarda hükümdardan başka hiçbir kimseye verilmeyen tek unvan hünkâr tabiridir. Padişahın tuğra ve fermanlarında adının yanına mutlaka tek veya çok terkiplerden yapılan sıfatlar bulunurdu. Bunlar:

Nişan-ı şerîf-i âlişân, Mektûb-i meveddet-üslûp, Ahidnâme-i izzet-nümûn, Ahidnâme-i hümâyûn, Nâme-i hümâyûn-ı izzet ve saâdet-meşhûn, Nâme-i hümâyûn messeret-makrûn, Nâme-i hümâyûn-ı izzet makrûn, İltifât-nâme-i pâdişâhî, Nâme-i şerîf, Hatt-ı şerîf, Nâme-i saâdet-ünvân, Hatt-ı hümâyûn, Emr-i pâdişâhî, Emr-i şerîf, Hükm-i şerîf, Emr-i münîf-i vâcibül ittibâ’, Tevkî-i refîi- hümâyûn, Ahd-i şerîf, Ahd-i hümâyûn, Fermân-ı celîlülkadr, Fermân-ı hümâyûn, Fermân-ı beşâret-unvân.

Osmanlı padişâhlarının çok mühim hâllerde yazdıkları namelerde, yabancı hükümdarlara gönderdikleri ahidnamelerde; hakimiyet ve salâhiyet sahalarını belirten unvanlar kullanılırdı. Bunlardan, Kanunî Sultan Süleyman Han'ın 1553’te Leh Kralına verilen Ahidnâme-i hümâyûndaki unvan:

“Ben ki Sultan-ı salâtin-i zamân burhân-ı havakin-i avân tâc-bahş-i husrevân-i cihân zıllullâhi’l-meliki’l-mennân Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rûm’un ve vilâyet-i Âzerbaycan ve Van’ın ve Budin ve Tameşvar vilâyetlerinin ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medîne’nin ve Kudüs’ün ve Halilü’r-Rahmân’ın, külliyen diyar-ı Arab’ın ve Yemen’in ve Bağdât ve Basra ve Cezâyir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-i kirâm ve ecdâd-ı izâmım -enarallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenâb-ı celâlet-meabım dahi tiğ-ı âteşbâr şimşîr-i zafernigârım ile fetheylediğim ince diyârın sultânı ve pâdişâhı hazret-i Sultan Bâyezîd oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah Han’ım...”

Osmanlı padişahlarının örfî salâhiyetleri, İslâm hukukuna muhalif olmamak şartıyla, eski Türk telâkkileriyle Orta Doğu’daki telâkkiler birleştirilerek ortaya konulan Osmanlı sentezidir. Kısaca Osmanlı padişahı, Osmanlı tarihinin bir mahsulüdür. Fatih devri tarihçilerinden Tursun Bey, Târih-i Ebü’l-Feth adlı eserinin girişinde, padişahların sahip olması gereken hususiyetleri, salâhiyetleri geniş şekilde açıklamaktadır.

İslâm Hukuku’nun tatbiki ve yayılması da, padişahın vazifeleri cümlesindendi. Buna bağlı olarak padişahların hakimiyet sahası, İslâm dini ile sınırlandırılmıştı.

Osmanlı Devleti’nin tarihi boyunca İslâm Hukuku, devletin bütün icra faaliyetlerini murakabe etmiştir. Yapılacak bütün önemli işler, Şeyhülislâmın fetvasına dayanılarak icra edilmiştir. Kanunî Sultan Süleyman Han vefat ettiğinde devrindeki çeşitli konularda aldığı Şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendinin fetvalarının beraberinde defnedilmesini istemiştir.

Osmanlı padişahlarına diğer imparatorlarda bulunan bazı fevkalâde özellikler verilmemiştir. Padişah, ne Japon imparatoru gibi “Güneşin oğlu”, ne de Firavun gibi “tanrı” idi, sadece “Allahü teâlânın âciz bir kulu” idi. Cuma namazlarından sonra padişaha:

“Gururlanma pâdişâhım, senden büyük Allah var!” diye bağıran halk, ona âciz bir kul olduğunu hatırlatırdı.

Tarih kitaplarında ve teşkilâtla alâkalı eserlerde, padişahlığın Allahü teâlâ tarafından verilen çok mesuliyetli büyük bir vazife olduğu belirtilirdi. Bu emanetin, ahaliye iyi muamele, orduya bakım, memleketin muhafazası ve dîn-i İslâma hizmetle korunacağı yazılıdır.

Padişahların gelirleriyse başlıca iki kaynaktan gelirdi. İlki, yapılan gazalardaki ganimetlerin beşte biriydi. Bu gelir, harplerin mağlûbiyetle neticelenmeye ve gerilemeye başlanıldığı devirlerden itibaren büyük ölçüde azalmıştır. Diğer önemli gelir kaynağı da, kendilerine tahsis edilen haslardan elde edilenlerdi. Bu gelirler, saray ve askerin masraflarına ve bayındırlık eserlerine harcedilirdi. Oturdukları saraylar ve eşyaları devlet malı idi. Padişahlar, sadece tasarruf hakkını hâizdiler.

Altı yüz seneden fazla Türklerin ve Müslümanların lideri durumunda olan padişahlık müessesesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla ilga edilmiştir. 23 Nisan 1920’de padişahın yetkilerinin, Büyük Millet Meclisine devredildiği ilan edilmiş, 30 Ekim 1922 ve 2 Kasım 1922 tarihli Büyük Millet Meclisi kararları ile de padişahlık tamamen ilga edilerek, sadece halifelik, Osmanlı ailesinin uhdesinde kalmıştır. 3 Mart 1924 tarihinde “Hilâfetin ilgası ve Hanedân-ı Osmânî’nin, Türkiye Cumhuriyeti Memâliki Hâricine Çıkarılmasına Dâir Kanun” ile de halifelik ilga edilerek, Osmanlı hanedanına mensup bütün aile fertleri, yurt dışına çıkarılmıştır.
 
SON KONULAR
Plebisit bởi Tarih Öğretmeni,
Palikarya bởi Tarih Öğretmeni,
Pakt (Antant) bởi Tarih Öğretmeni,
Pantürkizm bởi Talebe,
Papa bởi Talebe,

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt