Subaşı

Subaşı

Türk-İslâm devletlerinde askerî bir unvan.

Subaşı, Büyük Selçuklularda çok önemli bir unvân olup, başkomutan yardımcısı, vekili olarak başkomutanlığı üstlenen kişi bu unvânla anılırdı. Türkiye Selçuklularında timarlı sipâhînin mühim vilâyet merkezlerindeki kumandanlarına subaşı denilirdi. Bunlar vilâyet merkezlerinde bulunup hem o mıntıkaların emniyet ve âsâyişiyle meşgûl olurlar ve hem de muhârebe zamanında kazâ, nâhiye ve köylerdeki timarlı sipâhîye kumanda ederlerdi.

Osmanlı Devletinin kuruluşunda subaşılık kâdılıktan sonra gelen bir makamdı. Osman Gâzi, Karahisar’ı fethettikten sonra kardeşi Gündüz Beyi subaşı olarak atayarak, şehrin îmârıyla vazîfelendirmişti. Devletin hudutlarının genişlemesiyle subaşılar büyük merkezlerin idârecisi olarak önem kazandılar. Nitekim Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul’u alınca, Süleymân Beyi şehre subaşı tâyin etti. Onun vazifesi şehrin tâmir ve îmâr işleriyle ilgilenmekti. Yine Fâtih döneminde subaşılık mîrî subaşı (şehir subaşısı) ve timar subaşısı olarak ikiye ayrıldı. Mîrî subaşılar, gündüzleri kol gezerek çarşı pazar, mahalle aralarının temizliğine bakar, bozulmuş kaldırımların tâmiri, oturulamayacak binâların yıktırılarak yaptırılması için mimarbaşına haber verirdi. Ayrıca geceleri teftiş ve arama çalışmaları da yapardı. Kadının verdiği hükümlerin infazı da subaşıya âitti.

Timar subaşısı ise sancak beyinin yardımcısı olarak sancak merkezine bağlı kazâ ve nâhiyelerde görev yapardı. Timar subaşılarına geçimlerini karşılamak üzere dirlik verilir ve bunlar öteki timarlı sipâhîlerin her türlü haklarından da faydalanırlardı.

Kendine has giyimi ile diğer vazîfelilerden ayrılan subaşı, sırtına sarı çuhadan biniş, ayağına mavi şalvar, başına beyaz tülbentten yapılmış başlık ve ayağına sarı yemeni giyerdi.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt