Tabu

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 0
  • Görüntüleme 737

Talebe

Yönetici
Katılım
14 Şub 2021
Konular
540
Mesajlar
4,040
Tepkime puanı
10,674
Puanları
113
Meslek - Branş
Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
TABU


Yasaklanmış, herhangi bir yiyecek, yer veya faaliyete verilen isimdir. Bugün din terminolojisinde geniş bir kullanım alanına sahip bulunan tabu, Polinezya'daki tapu (= işaretli, yasak, haram)dan gelmekte ve çe­şitli kaçınma ve yasaklan içermektedir. Zi­ya Gökalp'in bildirdiğine göre, Eski Türk­lerce tabu yerine "koruk" deyimi kullanılıyordu. Bir şey koruk ise, "tekin değil, çar­par" demekti. Örneğin Hakan ölünce koruk sayılır, senelerce hiç kimse adını anmazdı.
Tabu terimini İngiliz kaptan J. Cook 1777 yılında Tonga adasında tespit etmiştir. Cook, Pasifik adalarına geziler yapmış ve yerliler üzerinde geniş bilgiler toplamıştır. Üçüncü gezisiyle ilgili raporlarında yer alan "tabu" Batı literatürüne girmiş, etnoğ-rafık araştırmalarda genişçe kullanılmış­tır.
Batı'da tabu, özellikle antropolog J. G. Frazer'da evrensel dinî bir kategori olarak geniş bir anlama kavuşmuştur. Frazer'a gö­re tabu, ilkellerde dinî hayat ve sosyal orga­nizasyonun temel ilkesidir. R. Marett, onu, "mana" nın negatif görünümü olarak ka-rakterize etmiştir. S. Freud ise, aynı kavra­mı psikanalize uygulamış, sevgi ve nefret gibi zıt duyguların keşfi ve tanımlamasın­da, nevrozlarda ondan yararlanmıştır. Çağ­daş Totemizm araştırmalarında devrim ya­pan Cl. Levi Strauss'a göre tabu, bir mesaj ve sembolik bir sistemdir.
W. Wundt, tabu'yu, "insanlığın yazılma­mış en eski kanunu" diye nitelemiş, insanlı­ğın ilk ceza sistemlerinin tabu ile ilgili oldu­ğunu ileri sürmüştür. Böylece din öncesi bir döneme kadar geriye götürülen tabu, "ma­na" gibi, XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başlarında dinin kaynağı konusunda hipo­tezler geliştirmek üzere ele alınmıştır. Çağ­daş araştırmalar daha çok tabu'nun yayıl­masını, onu sınırlamak için tartışma konusu yapmışlardır.
Tabu, toplum içinde kutsal ile profan dünya arasındaki ayrımı gösteren ve helâli haramdan ayıran bir yasaklar sistemi olarak görülmüştür. Polinezya'da dinî sınırları ol duğu kadar sosyal sınırları da belirleyen bîr
kavramdır. Ancak bunu, gözlemlenen bü­yük kullanım farklarından ötürü mantıksal ve tutarlı bir sistem içinde ifade etmek mümkün değildir. Başka bir deyişle; bütün ilkel toplumların sosyal yapılarında mevcut olduğu bildirilen tabu, toplumdan topluma değişebilen karmaşık bir sistemdir.
Tabu'nun mana inancıyla sıkı bir bağ­lantısı vardır. Mana'ya sahip olduğuna ina­nılan kişi, yer ve nesneler kutsal, dolayısıy­la tabudur. Bir Polinezya kabilesinde, sıra­dan insanların reislerine yaklaşmamaları gerekir. Çünkü reisler kutsal güçle dolu bu­lunmaktadır. Buna benzer biçimde, Hindis­tan'da, aşağı kast'a bağlı ya da kast-dışı kimselerin Brahman'a yaklaşmaktan kaçın­maları gerekir. İlkel dünya görüşünde ola­ğan sayılmayan, alışılmışın dışında olan her şey tabudur. Bu çerçevede mana ile yüklü bulunduğuna inanılan kabile reisleri, sihir­baz hekimler, adet gören kadınlar, lohusa-lar, yeni doğmuş çocuklar, ölüler, savaşçı­lar, avcılar, totem olan hayvan ve bitkiler, kutsal maskeler ve müzik âletleri, kült araç­ları ve âyinlere bağlı her şey tabudur; bun­lardan kaçınmak gerekir. Tabu'nun pratik­teki anlamı, "Dokunma! Bana dokunmaya izinli değilsin" demektir. Öyleyse tabulara dokunulmamalidır.
Tabu, sân bir hastalık gibi, ona dokunan insana da geçer ve onu da labu haline getirir. Sözgelimi, bir kabile reisine dokunmak, dokunanı tehlikeye attığı gibi, onu da baş­kaları için tabu yapar. Tabu sayılan şeye yaklaşmak için uzun hazırlık âyinleri gere­kir. Tabu'yu ihlâl eden otomatik olarak ce­zalandırılır. Eğer işlediği günahın şuurunda ise, kendi kendine telkin (autosuggetion) sayesinde Ölür. Suçuyla topluma zarar ver-mişse, toplum onu cezalandırır. Ancak bu cezalandırma işlemi, kabileler arasında farklılık arzeder. Kimi kabilelerde suçluyu, tövbe ettirerek arındırmak mümkün olabil­mektedir. Kimilerinde ise, suçlunun cezası mutlaka ölümdür.
Tabu'ya dokunma olaylarını önlemek için karmaşık âyinler geliştirilmiştir. Tipik bir örnek olarak Polinezya kralları gösteri­lebilir. Bir Polinezyalı kral, üstün mana gü­cüyle dokunduğu her şeyi tabu haline geti­receği için, kendi eliyle yemek yemez; özel bir yardımcı tarafından yedirilir. Ay halin­deki ya da lohusalık dönemindeki kadın da, mana gücünü en yoğun biçimde temsil eder ve bu nedenle bir çadıra kapanır. Kimse kendisiyle görüşmediği gibi, yemeği de ça­dırın kenarından verilir.
Tabu, "sürekli tabu" ve "geçici tabu" ol­mak üzere ikiye ayrılır. Kabile reisleri, si­hirbaz hekimler (din adamları), tapınaklar ve totemler sürekli tabu'dur. Aybaşı halin­deki kadın ve toplum içinde belli bir süre için cezalandırılan fert, geçici tabu olur. Başka bir tasnifle tabu ya kutsaldır, ona yaklaşmak için uzun hazırlık âyinleri gere­kir; ya da kirlidir, ona dokunan kişi uzun te mizlenme âyinlerinden geçmek zorunda­dır.
Dünyanın çeşitli yerlerinde farklı biçim­lerde görülen tabu geleneğinin en yaygın olduğu bölge, Okyanusya adalarıdır. Tabu, bu adalarda yaşayan yerlilerin dînî, sosyal ve ekonomik hayatlarında çok etkili bir rol oynamaktadır. Bir kabile reisinin kutsallığı ve tabu oluşu, yalnızca dinî nedenlere bağ­lanarak açıklanamaz. Tabu düzeniyle, her şeyden önce onun siyasal ve sosyal statüsü korunmuş olmaktadır.
Tabu inancının, gerilemiş de olsa, bütün dinlerde hâlâ yaşadığı kabul edilmektedir. Esasen her dinde yasaklar vardır. Ancak bu yasakların niteliği ve şekli, dinlere göre farklılık arzeder. Yahudilerdeki Ahit San-dığı'nı, yaklaşılması ve tutulması yasak sa­yıldığı için tabu olarak değerlendiren yazar­lar vardır. Eski Ahit'te (II. Samuel, 6/6 vd.) anlatıldığına göre, Uzza adlı biri, Ahit San-dığı'na dokunduğu için hemen düşüp öl­müştür. Hıristiyanlıkta da buna benzer ta­bular sözkonusudur. Ne var ki, bilinen muhtevasıyla tabu kavramını, her dindeki yasaklara uygulamak tutarlı bir yol değil­dir. Hele bunu, dinden önceki bir dönem ta­savvuruna bağlamak, evrimci bir yaklaşı­mın ürünü olarak sadece bir iddiadır. Her din ve kültürde, bilinen anlamda bazı tabu­lar ortaya çıkabilir. Bunları kendi mantığı içinde değerlendirmek gerekir. Kaldı ki, il­kel kabileler arasında bile tabu kavramında birlik yoktur.
Modern anlamda bazı siyasî ideoloji ve­ya ilkelerin tartışılmaz kabul edilmesi, bazı liderlerin dokunulmazlığı, tabu kavramıyla açıklanabilir. Hurafeler ve bâtıl inanışlar da, tabu inancının devamı gibi görünmekte­dir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt