Türklerde Şehir

Şehir

Eski Türkler yaz ayları için zaruri olan yaylak hayatı dışında, kışın barınmak üzere evler inşa ediyorlardı. Asya Hunları’nın kurban için binalar yaptıklarını kaydeden Çin kaynaklarına göre, Göktürk hakanlarının sağlam merkezleri vardı (kitabeler: ev, bark). Esasen Türk hükümdarlarının biri yaylaklarda, öteki vadilerde, su kıyılarında olmak üzere iki merkezleri bulunurdu ve ikincisi evlerden kurulu iskan yerleri idi. İlteriş’in Çugaykuzu (yazlık), Karakum (kışlık), İstemi’nin Akdağda (yazılık), Isık Gölü yanında (kışlık), Tong-Yabgu’nun Tokmak (kışlık) vb... II. Göktürk hakanlığı kışlık başkentinin Orhun kitabelerinin bulunduğu yerde şehir halinde olması mümkündür. Zira mahiyetini iyi bildiğimiz bu hatıraların dağ başlarına, ıssız yerlere dikilmesi bir mana ifade etmezdi.

Bundan başka, kitabelerde zikredilen iskân mahallerinden Amga-Kurgan bir kale olmakla beraber, Toğubalık herhalde birşehir idi. Uygurlar tarafından kurulan (Mo-yençur zamanında, 747-759) Ordu-balık (Kara-balgasun yanında) şehrinin bazı kalıntıları mevcuttur. Hazarlar’ın Belencer ve Semender adlı şehirleri vardı. Başkent İtil-Hanbalık hakkında İslam kaynakları geniş bilgi vermişlerdir. İtil Bulgarları’nın başkenti ünlü Bulgar şehrinin harabeleri bulunmuştur. Tuna Bulgar şehirleri arasında, sarayları ve su tesisleri ile bilhassa iki tanesi meşhurdur. Pliska ve Preslav. Fakat ne diğer bir Uygur kasabası olan Bay-balık’tan ne de Doğu Göktürkler’i şehirlerinden bir iz kalmamıştır.

Bunun sebebi, belki eski Türkçe’de şehir manasındaki “balık” sözü ile açıklanabilir. Bu kelime asılında balçık (çamur) ifade eder. Demek ki Türkler’in kurdukları kasabalarda binalar daha çok çamur (kerpiç) ile yapılıyor, taştan inşa edilmiyordu. Veya senenin ancak yarısında kullanılan bu meskenlerin sağlam olmasına pek ehemmiyet verilmiyordu. Asya Hunları’nın, evleri “dövülmüş toprak”tan yaptıklarına Çim kaynaklarında işaret edilmiştir. Ayrıca, eski Türkler’in ahşap meskenler yapmağı tercih ettiklerine dair deliller vardır. Hazarlar’ın ve Volga Bulgarları’nın evleri ahşaptı (yalnız İtil’de hakan sarayı ile Şarkel kalesi taş ve tuğladan inşa edilmişti).

Türkler şehir surlarını bile çok kere kalın ağaç kütüklerinden (çit şeklinde) yapıyorlardı. Attila’nın Orta Macaristan’daki başkent şehri, küçük ve büyük sarayları, halkın evleri, askerî garnizonları, silah ve erzak depoları ile baştan başa ahşap yapılardan ibaretti. Attila’nın ve hanımının gümüş ve altın levhalar kaplı bölmelerle salonlara ayrılmış, tahta oyma süsleri ile bezeli, masalar, iskemleler, dolapların bulunduğu saraylarını anlatan Priskos, bir de Romalı ustalara yaptırıldığını söylediği hamamdan bahseder. Bu münasebetle zikredelim ki Türkler’de eskiden beri yıkanma yaygın bir adet halinde idi. Zira kutsal sayılan suyun insanı günahlardan temizlediğine inanılıyordu.

Çin kaynaklarında Türk kavimlerinden bazılarında giyilen bir elbisenin yıpranıncaya kadar çıkarılmadığına dair olan kayıtlar mübalağa sayılmalıdır. Bu esasen imkansız olduğu gibi, yine ayın kaynaklar mesela Hun boyunun fertlerinin günde üç kere yıkandıklarını söyler. İtil Bulgarları’nın ve Hazarlar’ın hamamları vardı. Tuna Bulgarları, Hıristiyanlığın kabulünden iki yıl sonra (866’da) Papa Nikolaus I’e başvurarak, rahiplerin onlara haftada iki gün (Çarşamba, Cuma) yıkanmayı yasaklamalarından şikayet etmişlerdi. Priskos’un bahsettiği hamam da aynı geleneğin bir şahididir. Eski Türkler’de yalnız siviller için değil, ordularda da seyyar hamamlar (Çerge) vardı ve bu usul Selçuklular’dan Bizans’a geçmişti.

Eski Türkler, nadir de olsa surlu şehirde yaptırmışlardır. Meselâ Hun tan-hu’su Çi-çi’nin M.Ö. 36’da Çinliler tarafından yıkılan, başkenti böyle idi. Ayrıca Hunlar Kan-su’da Gu-tsang adlı bir şehir kurmuşlardı. İtil şehrinin 4 kapılı bir suru vardı. Fakat Türkler umumiyetle surla çevrilmiş, kapalı şehirlerden hoşlanmamışlardır Tonyukuk’un sözleri), çünkü bu, kendilerine en tabii gelen yaşayış tarzlarının icabı idi. Bilge Kağan’ın memlekette Çinliler gibi şehirler kurma teklifini, Türkler’in artık “göçebelikten şehirlileşmeğe doğru” ileri bir adım ifade eden arzusu şeklinde tefsir yerinde değildir.

Kendi kültürleri ile mağrur oldukları bütün vesikaları ile bilinen Göktürler’in bugün Batı medeniyetinin tesiri sonucu olarak üstün saydığımız yabancı bir kültüre geçmek gibi bir niyetleri yoktu. Aksi halde Türkler bunu asırlarca önce gerçekleştirebilirlerdi. Yukarıdan beri zikredilen Türk şehirleri de “yerleşik” hayat özentisinin mahsulü değildi.

Esasen sadece istek ile de şehir kurulamazdı. Bunun için kesif ziraî kültüre ve dolayısıyla önce köylerin teşekkülüne ihtiyaç vardı. Halbuki herhangi bir yerde şehir meydana gelmesi için varlığı zaruri köy grupları biçiminde iskan, hayat tarzları icabı, Türkler’de görülmemektedir. Bu nokta Peçenekler, Oğuzlar, Hazarlar ve İtil Bulgarları için bilhassa belirtilmiştir. Bununla beraber, yukarıdakiler gibi, askerî mahiyette kaleler ve şehir-kaleler Türkler’de mevcut olmuştur.

Mesela, Göktürkler çağında, harabeleri hala da görülen Çargelan, Çumpal, Caldıvar, Atbaş, Sırdakbeg (veya Kuyungar-baş), Manakeldi vb. kaleleri Tandı Dağları ve daha ziyade Isık Göl dolaylarında sıralanmış olup, stratejik olduğu kadar, ipek yolu üzerinde bulunmaları sebebi ile, ticarî yönden mühim müstahkem mahallerdi. Fergane’de Pençikent’te Göktürk devri harabelerinin rastlandığı bölgelerde bunların, askerî değerde, daha bir çok benzerleri bulunuyordu. Aspara, Kayında, Şiş-tübe, Ak-su, Ak-tepe, Tölek, Sukuluk, Cul (veya Cil-arık), Çumuş, Sarığ, Yakalığ kale-şehirleri ve daha birçok kervansaray ve küçük kasaba, ya Karluklar tarafından kurulmuş veya Göktürk çağında gelişip Karluklar zamanında ehemmiyeti devam etmiş yerlerdi. Hazarlar’da Şarkel kalesi müdafaa için kurulmuştu.


Tuna Bulgarları’nın Pliska v Preslav şehirleri de aslında birer kale idi. İtil ve Bulgar şehirlerinin ticarî yönden ehemmiyetini söylemişti. Tıpkı buraları gibi birçok Oğuz şehirleri de Karacuk, Sütkent, Altun-tepe, Yengikent, Çuy-tepe, Savran, sayram, Karnak, Kurıkul-tepe, Cend, Suğnak, İşkan, Çardarı, Bayır-kum, vb. 10. asırda kurulmuş yine yol güzergahında ve ticarî yönden faal merkezlerdi, çünkü ticaret meselesi Bozkır Türk devletinin üzerine ehemmiyetle eğildiği bir siyaset çizgisi idi.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt