Talebe
Üye
- Katılım
- 14 Şub 2021
- Mesajlar
- 4,195
- Tepkime puanı
- 12,059
- Puanları
- 113
- Meslek - Branş
- Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
Vezir
-----------------------------------------------------------
Osmanlı Devletinde askerî ve idârî sâhalarda geniş selâhiyetlere sâhip en üst derecedeki memurlara verilen ünvân Vezir kelimesi, lügatta “yardımcı” mânâsına gelmekte olup, devlet başkanı olan pâdişâhın hemen hemen bütün işlerini yüklenen ve hükümdârlıkla ilgili meselelerde görüş ve tedbiriyle ona yardımcı olan kimsedir Vezirlerde, doğruluk, sabır, metânet ve yücelik gibi dört haslet bulunurdu
Vezir ünvânı ilk defâ Abbâsî Devletinde, daha sonraları da çeşitli İslâm devletlerinde kullanılmaya başlandı Büyük Selçuklu, İlhanlı, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar da bu ünvânı kullandılar
Osmanlılarda vezirlik müessesesi ilk defâ, Orhan Gâzi zamânında (1324-1362) kurulan dîvân teşkîlâtının başına vezir ünvânıyla bir zâtın getirilmesiyle teşekkül etti İlk vezir ulemâ sınıfından gelmiş olan Alâaddîn Paşa olup, bunu yine aynı sınıftan Ahmed Paşa bin Mahmûd, Hacı Paşa ve Sinâneddîn Yûsuf Paşa tâkip ettiler Yûsuf Paşa, Orhan Gâzinin son ve Murâd-ı Hüdâvendigâr’ın ilk vezîriydi Onun vefâtından sonra Sultan Murâd, Çandarlı Kara Halîl’i vezârete getirmiştir
Orhan Gâzi zamânında tek vezir olup, dîvân; vezir, kâdı ve hükümdâr olmak üzere üç kişiden teşekkül ediyordu Devletin büyümesi ve işlerin artması üzerine, vezirleri de arttırmak îcâb etti Böylece sayıları artan vezirlerden biri vezîriâzam ismiyle baş vezir tâyin edildi Kânûnî Sultan Süleymân Han (1520-1566) zamânından îtibâren vezîriâzam yerine sadrâzam ünvânı kullanılmaya başlandı
Vezirlik rütbesine yükselebilmek için mükemmel hizmet etme, iktidâr ve ehliyet sâhibi olma özellikleri aranırdı Mîr-i mîrân da denilen bir beylerbeyinin vezir olabilmesi için, sancakbeyliğiyle eyâletlerde uzun müddet hizmet ettikten sonra Rumeli beylerbeyi olması lâzımdı Ancak oradan vezirliğe geçebilirdi
Kânûnî Sultan Süleymân zamânının sonuna kadar merkezdeki vezir adedi dörtten yukarı çıkmamıştı Bundan sonra artarak yediye kadar çıktı Sonradan vezir adedi daha da artınca, kubbe vezirliğinden hâriç olarak bâzı mühim eyâletlere (Bağdat, Budin, Yemen gibi) vâli olarak vezirler gönderildi Daha sonra bu da kâfi gelmediğinden eyâletler parçalandı ve birkaç sancak birleştirilip bir vezire verildi
Vezirliğe tâyin edilenler evvelâ pâdişâh huzûrunda ve sonra da sadrâzam tarafından kabullerinde hil’at giyerlerdi Bundan sonra vezir tâyin edilen zâtın vezâret menşûr veya berâtı reîsülküttâb; nişân-ı hümâyûn takımı da nişancı tarafından alınarak konağına ***ürülürdü Bu hizmetlerinden dolayı yeni vezir; reis efendiye, nişancı, mîr-i âlem ve çavuşbaşıya kânûnen muayyen ve münâsip hediyeler verirdi
Kubbe vezirleri dîvân toplantıları sırasında vezîriâzamın sağında otururlardı Dîvân-ı hümâyûnda işler çok olduğu zaman kubbe vezirleri vezîriâzamın izniyle tuğra çekerek nişancıya yardım ederlerdi
Kubbe vezirleri zaman zaman serasker veya serdâr ünvâniyle sefere memur edilirlerdi Böyle durumda maiyetine kapıkulu askerinden münâsip miktarda yeniçeri, cebeci, topçu ve süvârî askeri verilirdi Ayrıca mâlî işlerini görmek üzere bir defterdâr veya defterdâr makâmında bir hazîne kâtibi bulunur ve kendi tezkirecisi de reîsülküttâb vazîfesi görürdü
Serdâr vezir hareketinden îtibâren dîvân kurar, dâvâ dinlerdi Maiyetindeki vazîfe sâhipleriyle gideceği mıntıkalardaki azl ve tâyin husûsunda selâhiyeti vardı Dönüşünde yaptığı işler hakkında dîvân-ı hümâyûna bilgi verirdi
Yine vezirler bir vazîfeyle taşraya çıktıklarında, eyâletine gidinceye kadar yol üzerinde dâvâlara bakmak ve karar almak selâhiyetine sâhiptiler Aynı durum İstanbul’a dönen vezirler için de geçerliydi Ancak, kendisi bir vezîrin eyâletine uğrarsa orada dâvânın hâllini ona havâle ederdi
Vezirler gelir bakımından büyük imkânlara sâhip olup, bunların başlıca gelir kaynaklarını kendilerine tahsis edilen haslar teşkil ederdi Fâtih Kânunnâmesi’ne göre; bir vezîrin haslarının yıllık geliri 1200000 akçeydi Bunlar diğer Türk İslâm devletlerinde olduğu gibi ganîmetlerden de pay alırlardı Vezir, kendi hasının her beş bin akçelik geliri için sefere bir cebelü asker ***ürmeye mecburdu
Yaşı îtibâriyle hizmet yapamayacak bir dereceye gelen veyâhut uzun tecrübelerle idârî ve askerî aczi anlaşılan bir vezir, tekâüd edilerek kendisine geçinebilecek kadar tekâüd hasları veya bir mahallin mukâtaasından veya başka bir yerden muayyen bir para verilirdi
Vezirler hakkında şikâyet olur ve hakkındaki şüpheler sâbit olursa, kendisinden vezirlik alâmetleri ve rütbeleri alınarak belli bir mahalde ikâmete mecbûr tutulurlardı Eğer halka zulüm ettikleri duyulursa, muhâkeme edilerek cezâlandırılırlardı
Kalabalık maiyetlere sâhip olan vezirlerin emirleri altında en az üç yüz kişi bulunurdu Kapı halkı denilen bu maiyetin kalabalığı vezîrin derecesini gösteren bir ölçüydü
Her vezîrin dokuz kat mehterhânesi vardı Fakat bu mehterhânede pâdişâhlık alâmeti olan kös bulunmazdı
-----------------------------------------------------------
Osmanlı Devletinde askerî ve idârî sâhalarda geniş selâhiyetlere sâhip en üst derecedeki memurlara verilen ünvân Vezir kelimesi, lügatta “yardımcı” mânâsına gelmekte olup, devlet başkanı olan pâdişâhın hemen hemen bütün işlerini yüklenen ve hükümdârlıkla ilgili meselelerde görüş ve tedbiriyle ona yardımcı olan kimsedir Vezirlerde, doğruluk, sabır, metânet ve yücelik gibi dört haslet bulunurdu
Vezir ünvânı ilk defâ Abbâsî Devletinde, daha sonraları da çeşitli İslâm devletlerinde kullanılmaya başlandı Büyük Selçuklu, İlhanlı, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar da bu ünvânı kullandılar
Osmanlılarda vezirlik müessesesi ilk defâ, Orhan Gâzi zamânında (1324-1362) kurulan dîvân teşkîlâtının başına vezir ünvânıyla bir zâtın getirilmesiyle teşekkül etti İlk vezir ulemâ sınıfından gelmiş olan Alâaddîn Paşa olup, bunu yine aynı sınıftan Ahmed Paşa bin Mahmûd, Hacı Paşa ve Sinâneddîn Yûsuf Paşa tâkip ettiler Yûsuf Paşa, Orhan Gâzinin son ve Murâd-ı Hüdâvendigâr’ın ilk vezîriydi Onun vefâtından sonra Sultan Murâd, Çandarlı Kara Halîl’i vezârete getirmiştir
Orhan Gâzi zamânında tek vezir olup, dîvân; vezir, kâdı ve hükümdâr olmak üzere üç kişiden teşekkül ediyordu Devletin büyümesi ve işlerin artması üzerine, vezirleri de arttırmak îcâb etti Böylece sayıları artan vezirlerden biri vezîriâzam ismiyle baş vezir tâyin edildi Kânûnî Sultan Süleymân Han (1520-1566) zamânından îtibâren vezîriâzam yerine sadrâzam ünvânı kullanılmaya başlandı
Vezirlik rütbesine yükselebilmek için mükemmel hizmet etme, iktidâr ve ehliyet sâhibi olma özellikleri aranırdı Mîr-i mîrân da denilen bir beylerbeyinin vezir olabilmesi için, sancakbeyliğiyle eyâletlerde uzun müddet hizmet ettikten sonra Rumeli beylerbeyi olması lâzımdı Ancak oradan vezirliğe geçebilirdi
Kânûnî Sultan Süleymân zamânının sonuna kadar merkezdeki vezir adedi dörtten yukarı çıkmamıştı Bundan sonra artarak yediye kadar çıktı Sonradan vezir adedi daha da artınca, kubbe vezirliğinden hâriç olarak bâzı mühim eyâletlere (Bağdat, Budin, Yemen gibi) vâli olarak vezirler gönderildi Daha sonra bu da kâfi gelmediğinden eyâletler parçalandı ve birkaç sancak birleştirilip bir vezire verildi
Vezirliğe tâyin edilenler evvelâ pâdişâh huzûrunda ve sonra da sadrâzam tarafından kabullerinde hil’at giyerlerdi Bundan sonra vezir tâyin edilen zâtın vezâret menşûr veya berâtı reîsülküttâb; nişân-ı hümâyûn takımı da nişancı tarafından alınarak konağına ***ürülürdü Bu hizmetlerinden dolayı yeni vezir; reis efendiye, nişancı, mîr-i âlem ve çavuşbaşıya kânûnen muayyen ve münâsip hediyeler verirdi
Kubbe vezirleri dîvân toplantıları sırasında vezîriâzamın sağında otururlardı Dîvân-ı hümâyûnda işler çok olduğu zaman kubbe vezirleri vezîriâzamın izniyle tuğra çekerek nişancıya yardım ederlerdi
Kubbe vezirleri zaman zaman serasker veya serdâr ünvâniyle sefere memur edilirlerdi Böyle durumda maiyetine kapıkulu askerinden münâsip miktarda yeniçeri, cebeci, topçu ve süvârî askeri verilirdi Ayrıca mâlî işlerini görmek üzere bir defterdâr veya defterdâr makâmında bir hazîne kâtibi bulunur ve kendi tezkirecisi de reîsülküttâb vazîfesi görürdü
Serdâr vezir hareketinden îtibâren dîvân kurar, dâvâ dinlerdi Maiyetindeki vazîfe sâhipleriyle gideceği mıntıkalardaki azl ve tâyin husûsunda selâhiyeti vardı Dönüşünde yaptığı işler hakkında dîvân-ı hümâyûna bilgi verirdi
Yine vezirler bir vazîfeyle taşraya çıktıklarında, eyâletine gidinceye kadar yol üzerinde dâvâlara bakmak ve karar almak selâhiyetine sâhiptiler Aynı durum İstanbul’a dönen vezirler için de geçerliydi Ancak, kendisi bir vezîrin eyâletine uğrarsa orada dâvânın hâllini ona havâle ederdi
Vezirler gelir bakımından büyük imkânlara sâhip olup, bunların başlıca gelir kaynaklarını kendilerine tahsis edilen haslar teşkil ederdi Fâtih Kânunnâmesi’ne göre; bir vezîrin haslarının yıllık geliri 1200000 akçeydi Bunlar diğer Türk İslâm devletlerinde olduğu gibi ganîmetlerden de pay alırlardı Vezir, kendi hasının her beş bin akçelik geliri için sefere bir cebelü asker ***ürmeye mecburdu
Yaşı îtibâriyle hizmet yapamayacak bir dereceye gelen veyâhut uzun tecrübelerle idârî ve askerî aczi anlaşılan bir vezir, tekâüd edilerek kendisine geçinebilecek kadar tekâüd hasları veya bir mahallin mukâtaasından veya başka bir yerden muayyen bir para verilirdi
Vezirler hakkında şikâyet olur ve hakkındaki şüpheler sâbit olursa, kendisinden vezirlik alâmetleri ve rütbeleri alınarak belli bir mahalde ikâmete mecbûr tutulurlardı Eğer halka zulüm ettikleri duyulursa, muhâkeme edilerek cezâlandırılırlardı
Kalabalık maiyetlere sâhip olan vezirlerin emirleri altında en az üç yüz kişi bulunurdu Kapı halkı denilen bu maiyetin kalabalığı vezîrin derecesini gösteren bir ölçüydü
Her vezîrin dokuz kat mehterhânesi vardı Fakat bu mehterhânede pâdişâhlık alâmeti olan kös bulunmazdı