Doğu Gök-Türk Hakanlığı
Zor şartlar altında İşbara dengeyi büsbütün kaybederek, ordu mensupları arasında, Ta-lo-pien’e bağlı olduklarını zan ettiği yüksek rütbeli kumandanları vazifeden uzaklaştırmağa başladı. Neticede bu askerlerle prenslerden bazıları Çin’den yardım istemek zorunda kaldılar. Etrafında korku ve nefret uyandıran İşbara’da kendi kudretinden çok şey kaybettiğini, esefle gördüğü için bizzat, Sui hükümdarına müracaat ile barış dileğinde bulundu. Teklifi sevinçle kabul eden Wen-ti’nin derhâl yolladığı elçilerin başında yine Ç’ang Sun-şeng bulunuyordu. Başkentte hâtun’un ve diğer Türk ileri gelenlerinin önünde bu Çinli, İşbara’ya hakaret edecek kadar ileri gitti ve “Çin İmparatorunun oğlu” olduğunu kabul eden hâkanı “Ç’en” (bende) ilân ettikten sonra memleketine döndü. Doğu hâkanlığı resmen Çin tâbiyetine girmişti. İşbara imparatora yazdığı 585 tarihli mektubunda şöyle diyordu, “Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediye edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem, dalgalanan saçlarımızı sizinkine benzetemem, halkıma Çinli elbisesi giydiremem, Çin adetlerini alamam. İmkan yoktur, çünkü bu bakımlardan milletim fevkalede hassastır, adeta çarpan tek bir kalp gibidir. Sui imparatoru dünyanın gerçek hükümdarıdır. Gökte iki güneş olmadığı gibi yerde de iki hükümdar olmamalıdır vb.”.
Bitmeyen Çin Entrikaları
Gök-Türk hâkanlığının parçalandığı, tâbi kütlelerin ayaklandığı, Türkler’in Çin’e ilticaya başladıkları, Türk hükümdar âilesi mensuplarının birbirine düştüğü bu karışıklıkta İşbara öldü (587). Yerine geçen kardeyi Ye-hu ve arkasından Devlet Meclisi’nce hâkan ilân edilen Tülan (588-600) zamanlarında durum düzelmedi. Meşhur Ç’ang Sun-şeng, Gök-Türk hâkanlığını büsbütün çökertme yollarını gösteren raporlar hazırlıyarak imparatora takdim ediyor, elçi olarak geldiği Ötüken’de türlü hilelerle Türk hânedan üyelerini karşı karşıya getiriyordu. En büyük yardımcısı da, önce Ta-po’nın sonra İşbara’nın, nihayet Tülan’ın öldürülmesinden (600) sonra, Çin’in muvafakatı ile tahta çıkarılan K’i-min (600-609)’in karısı olan Çinli perses Ts’ien-kien idi. K’i-min, bu defa, Doğu hâkanlığını kendi idaresine almağa çalışan Tardu’ya karşı kullanılmakta idi. Bu K’i-min de imparator Yang-ti’ye gönderdiği bir mektupta “Haşmetpenâh’ın âciz bir bendesi” olduğunu, hattâ, vaktiyle İşbara’nın bile reddettiği “Türk kavmini Çinliler gibi yapmağa hazır olduğunu” yazabiliyordu.
Şi-pi Han Dönemi: Gök-Türk Onurunun Canlandırılması (609-619)
Ancak, ölümünden sonra yerine geçen oğlu Şi-pi (Shih-pi, 609-619) Gök-Türk haysiyetini biraz kurtarabildi. Bir Çinli prenses ile evlenmekle beraber bunu, Çin’in Gök-Türk iç-işlerine müdahalesini önleyen bir paravana olarak kullandı. 5-6 yıl içinde Doğu Hakanlığı topraklarındaki dağınıklığı giderdi, batıda Tibet’e kadar, doğu da Amur nehri’ne kadar tekrar itaat altına aldı (615). Durumdan telâşa düşen imparator, Türk hanedan azası arasında ihtilâf çıkarmağa dayanan değişmez Çin plânını yeniden tatbike başladı. Bu defa akıl hocası, hususî hile raporları hazırlayan ve batı için yazdığı eserler başlıca kaynaklardan sayılan elçi P’ei-chü idi. Hâkanın küçük kardeşi Ç’i-ki-şad’a “hâkanlık” teklif edildi. Fakat milletinin perişanlığını ve Çin tahakkümünün rezaletlerini gören bu genç, teklifi, kendisine vaad edilen Çinli prensesle birlikte reddetti. Çinliler başka bir yol denediler. Gök-Türk kumandanlarından birini pusuya düşürerek öldürdükten sonra, Hâkan’a, onun muhalefet maksadı ile kendilerine müracaat ettiğini, fakat “aradaki dostluktan dolayı” ortadan kaldırılmasını uygun bulduklarını bildirdiler. Gaye Hâkan Şi-pi ile Gök-Türk şeflerinin arasını açmaktı. Hâkan bu oyuna da gelmedi. Son hâdisenin Çin-Türk anlaşmasını bozduğunu ileri sürerek yıllık haracı kesti, savaşa hazırlandı. Plânı, kuzey eyaletlerinde geziye çıkmış olan imparatoru baskın ile yakalamaktı. Fakat baskın haberi Ötüken’de bulunan ve yukarıda sıra ile üç hâkana zevcelik ettiğini söylediğimiz Çinli prenses tarafından, gizlice Çin’e ulaştırıldığı için, sür’atle geri dönmeğe çalışan imparator, takipçi Gök-Türk süvarileri tarafından Şan-si’de Yenmen (bugün Tai-hien) şehrinde kuşatıldı, Ye’sinden ağladığı rivayet edilen imparator Yang-ti’nin imdadına yine aynı prenses yetişti: Gök-Türk ülkesinde büyük bir isyan çıktığı söylentisini yayarak Türk ordusunun geri çekilmesini sağladı(615).
Şi-pi’nin Başarılı Çin Politikası
Yan-ti’nin son durumu Çin’de karışıklıklara sebebiyet verdi ve ona karşı muhalefet gittikçe arttı. Bu defa da Çin ileri gelenlerinin Gök-Türkler’e sığınmalarına şahit olunuyor ve Şi-pi Hâkan Çinliler’in siyasetini kendilerine karşı tekrarlıyordu. Çin sarayını yağmalayarak aldığı kıymetli eşyayı Gök-Türk Hâkanı’na sunan mülteci Liang Shi-tu’yı, Şi-pi “Çin Kağanı” ilan ederek (617) kendisine bir kurt başlı sancak verdi. Liu Wu-chou adlı diğer bir kumandanı da “Batı Çin Kağanı” yaparak, Sui’lere karşı sefere çıkardı. Bunlar arasında, tarihî bakımdan en ehemmiyetlisi Çin umumi vâlilerinden Li-yüan’ı himayesine alıp desteklemesidir ki, antlaşma gereğince Türk ordularının yardımı ile Sui’leri iktidardan uzaklaştırdıktan sonra Ch’ang-an’daki imparatorluk servetini hakana takdim eden, ayrıca 30 bin top ipek ve yıllık vergi vermeyi taahhüt etmiş olan Li-yüan, Çin’de 300 yıl kadar hüküm süren meşhur T’ang sülalesini (618-906) kurmuş ve kendisi imparator olarak Kao-tsu ünvanını almıştır.
Kie-li Dönemi: Çin Hakimiyetine Giriş Sürecinin Başlangıcı (621-630)
Şi-pi’den sonra hakan olan Ç’u-lo (619-621) kardeşinin sert siyasetini takip ediyor ve Hakanlığa karşı tutumu kısa zamanda değişen T’ang imparatoruna karşı Sui sülalesini canlandırmağa kararlı bulunuyordu. Fakat karısı Çinli Prenses İ-ç’ing tarafından zehirlenerek öldürüldü. Hakan olan kardeşi Kie-li (621-630) kifayetli bir adam değildi. Hain prenses İ-ç’ing ile evlenmiş, ağır dille yazdığı mektuplarla imparatoru tahrik etmişti. Karısının tesiri altında idi. Plansız, programsız, sadece cesarete dayanan askerî teşebbüslerinde bir iki defa mağlup oldu. Tutumu millete emniyetsizlik uyandırdı. Sir-Tarduşlar, Bayırkular, Uygurlar isyan ettiler (627). Vaktiyle Türk himayesine sığınmış olan bir çok Çinli T’ang imparatorundan af dileyerek memleketine dönüyor, K’i-tanlar ve başka kavimler Çin ile temaslar arıyor ve sınır bölgelerinde Çin’e bağlanıyorlardı. İmparator Tai-tsung (627-649) Türkler’e vuracağı darbe için vaziyetin olgunlaşmasını bekliyordu. Hakan kuşattığı bir şehir önünde mağlup olarak çekilirken yakalandı, muhafaza altında Çin başkentine gönderildi (630).
Çin Esareti ve Bağısızlık Denemeleri: Büyük Kahraman Kürşad (630-680)
Tai-tsung’un kendini “Türkler’in Gök-Kaganı” ilan ettiği 630 senesi Doğu Gök-Türk istiklalinin sonu kabul edilmiştir. Hakanlığa bağlı kabileler ve yabancı topluluklar dağılıyor, Gök-Türk prensleri etraflarına kuvvet toplayabilecek kimseler olmadıklarından, herkes başının çaresine bakıyor, Türkler Çin’e sığınıyorlardı. Gerçi Aşına ailesinden “kağan”lar birbirini takip etmekte idi, fakat bunlar artık Çin sarayının emrinde, sadakat ziyaretleri yapan, hediyeler sunan, imparatorlardan türlü ünvanlar alan birer kukla idiler. Gök-türkler’in acıklı durumunu, Çin sarayında Türkler’e karşı ne yapılabileceği hususunda, İmparator huzurunda cereyan eden münakaşalardan anlamak mümkündür. Neticede kuzey Çin’in Sed boyunda “6 eyalet” bölgesinde Türkler’in yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Bu suretle belki Türkler’in Çinlileşeceği umuluyordu. Fakat 680’e kadar geçen 50 yıl devamınca, Türk milleti kendini unutmadı, ilini, örf ve âdetlerini korudu, tarihin şanlı hatıralarını ruhunda yaşadı. Bu arada ufak çapta başkaldırmalar oluyordu. Mesela Aşına ailesinden bir prensin Altaylar’da Türk hakanlığını ihya çalışması (646-649), yine Gök-Türk hükümdarları soyundan Tu-çi’nin on-ok’ların başında “kağan” ilan edilerek, (676-678), Çin’e karşı Tibetlilerle ittifak etmesi... Çinliler tarafından şiddetle bastırılan bu hareketler arasından en çok hayret verici olan, 639 yılında Kür-şad’ın ihtilal teşebbüsüdür.
Esaret yılları ve Kür-Şad İhtilâli
Doğu Türk Hakanlığını yıkan ve kağan soyundan olanları başkentlerine götürüp bunlara kontrol altında tutabilecekleri görevler veren Çinliler, Türklerden tamamen kurtulmak için Türk halkını yok etmeyi, Çinlileştirmeyi düşündüler. Onun için Türklerin büyük bir bölümünü Çin Seddi boyuna yerleştiler. Fakat bu baskı Türklerin direncini arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Dillerine, örf ve âdetlerine sımsıkı sarıldılar, öç almak için bilendiler. Elli yıl süren esaret hayatında fırsat buludukça baş kaldırlar. Bu baş kaldırmalardan biri Türk tarihinin altın sayfalarını oluşturur ve "Kür-Şad İhtilali" olarak anılır. Türk Prensi Kür-Şad, eski Türk kağanlarından Çuluk'un küçük oğlu idi. Çin İmparatorunun saray muhafız kıtasında görevli bulunuyordu. O sırada Çin İmparatoru Tang sülalesinden Tay-Çung idi. Kür-Şad, otuz dokuz arkadaşı ile, Türk devletini diriltmek, esaretten kurtarmak için gizli bir ihtilal komitesi kurmuştu. Son derece vatansever, cesur, güçlü ve keskin nişancı olan kırk kişi bir darbe planı hazırladılar. İmparator Tay-Çung, bazen hükümdar kıyafetiyle bahçede, bazen de geceleri kıyafet değiştirerek şehirde tek başına dolaşmaya çıkardı. Onu yakalayıp Türk illerine kaçıracak, Çin sarayında esir bulunan Türk soyluları ve Çin işgalindeki Türk toprakları ile takas edeceklerdi. Sonra da bütün Türkleri ayaklandıracaklardı. 40 Türk genci için Çin imparatorunu kaçırmak zor değildi. Gizli komite o gece imparatorun saraydan çıkacağını haber almış, birbirlerine harekete geçeceklerini bildirmişlerdi. Kür-Şad'ın arkadaşları, görevlerini bırakarak kararlaştırılan yere geldiler. Fakat, o gece ansızın büyük bir fırtına patlak verdi ve imparator sarayından çıkmadı. Planı ertelemek tehlikeliydi. Çünkü görevden ayrıldıkları anlaşılacak, ihtilal hazırlığı duyulacaktı. Bu, bütün esir Türklerin kılıçtan geçirilmesine sebep olabilirdi. Onun için 40 Türk yiğidi, imparatorun çıkmasını beklemeden sarayı bastılar. Yüzlerce saray muhafızını öldürdüler. Ancak, kaçıp kurtulanların haber vermesi üzerine Çin ordusu saraya doldu. Bu durumda imparatoru kaçıramazlardı. Kür-Şad, sarayı terketmek, planın ikinci kısmını uygulamak, yani "saray ahırına hücum" emrini verdi. 40 yiğit ahırdaki muhafızları ve seyisleri de öldürerek atlara binip şehir dışına sürdüler. Fakat bütün bir ordu peşlerindeydi. Şehir yakınındaki Vey Irmağı'na gelince mecburen durdular.Derhal cephe alıp savaş durumuna geçtiler.Burada da yüzlerce Çin askerini öldürdüler. Ordu çok kalabalıktı. Türk yiğitleri kanlarının son damlasına kadar vuruşarak can verdiler. İhtilal başarılamadı ama, esir Türklerin gönlündeki hürriyet ateşi büyüdü büyüdü ve dalga dalga bütün Türk illerine dağıldı. Bu olay 639 yılında olmuştu. İhtilâl ateşi 41 yıl sönmeyecek ve 41. yılda bağımsızlıklarını kazanacaklardı.
Zor şartlar altında İşbara dengeyi büsbütün kaybederek, ordu mensupları arasında, Ta-lo-pien’e bağlı olduklarını zan ettiği yüksek rütbeli kumandanları vazifeden uzaklaştırmağa başladı. Neticede bu askerlerle prenslerden bazıları Çin’den yardım istemek zorunda kaldılar. Etrafında korku ve nefret uyandıran İşbara’da kendi kudretinden çok şey kaybettiğini, esefle gördüğü için bizzat, Sui hükümdarına müracaat ile barış dileğinde bulundu. Teklifi sevinçle kabul eden Wen-ti’nin derhâl yolladığı elçilerin başında yine Ç’ang Sun-şeng bulunuyordu. Başkentte hâtun’un ve diğer Türk ileri gelenlerinin önünde bu Çinli, İşbara’ya hakaret edecek kadar ileri gitti ve “Çin İmparatorunun oğlu” olduğunu kabul eden hâkanı “Ç’en” (bende) ilân ettikten sonra memleketine döndü. Doğu hâkanlığı resmen Çin tâbiyetine girmişti. İşbara imparatora yazdığı 585 tarihli mektubunda şöyle diyordu, “Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediye edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem, dalgalanan saçlarımızı sizinkine benzetemem, halkıma Çinli elbisesi giydiremem, Çin adetlerini alamam. İmkan yoktur, çünkü bu bakımlardan milletim fevkalede hassastır, adeta çarpan tek bir kalp gibidir. Sui imparatoru dünyanın gerçek hükümdarıdır. Gökte iki güneş olmadığı gibi yerde de iki hükümdar olmamalıdır vb.”.
Bitmeyen Çin Entrikaları
Gök-Türk hâkanlığının parçalandığı, tâbi kütlelerin ayaklandığı, Türkler’in Çin’e ilticaya başladıkları, Türk hükümdar âilesi mensuplarının birbirine düştüğü bu karışıklıkta İşbara öldü (587). Yerine geçen kardeyi Ye-hu ve arkasından Devlet Meclisi’nce hâkan ilân edilen Tülan (588-600) zamanlarında durum düzelmedi. Meşhur Ç’ang Sun-şeng, Gök-Türk hâkanlığını büsbütün çökertme yollarını gösteren raporlar hazırlıyarak imparatora takdim ediyor, elçi olarak geldiği Ötüken’de türlü hilelerle Türk hânedan üyelerini karşı karşıya getiriyordu. En büyük yardımcısı da, önce Ta-po’nın sonra İşbara’nın, nihayet Tülan’ın öldürülmesinden (600) sonra, Çin’in muvafakatı ile tahta çıkarılan K’i-min (600-609)’in karısı olan Çinli perses Ts’ien-kien idi. K’i-min, bu defa, Doğu hâkanlığını kendi idaresine almağa çalışan Tardu’ya karşı kullanılmakta idi. Bu K’i-min de imparator Yang-ti’ye gönderdiği bir mektupta “Haşmetpenâh’ın âciz bir bendesi” olduğunu, hattâ, vaktiyle İşbara’nın bile reddettiği “Türk kavmini Çinliler gibi yapmağa hazır olduğunu” yazabiliyordu.
Şi-pi Han Dönemi: Gök-Türk Onurunun Canlandırılması (609-619)
Ancak, ölümünden sonra yerine geçen oğlu Şi-pi (Shih-pi, 609-619) Gök-Türk haysiyetini biraz kurtarabildi. Bir Çinli prenses ile evlenmekle beraber bunu, Çin’in Gök-Türk iç-işlerine müdahalesini önleyen bir paravana olarak kullandı. 5-6 yıl içinde Doğu Hakanlığı topraklarındaki dağınıklığı giderdi, batıda Tibet’e kadar, doğu da Amur nehri’ne kadar tekrar itaat altına aldı (615). Durumdan telâşa düşen imparator, Türk hanedan azası arasında ihtilâf çıkarmağa dayanan değişmez Çin plânını yeniden tatbike başladı. Bu defa akıl hocası, hususî hile raporları hazırlayan ve batı için yazdığı eserler başlıca kaynaklardan sayılan elçi P’ei-chü idi. Hâkanın küçük kardeşi Ç’i-ki-şad’a “hâkanlık” teklif edildi. Fakat milletinin perişanlığını ve Çin tahakkümünün rezaletlerini gören bu genç, teklifi, kendisine vaad edilen Çinli prensesle birlikte reddetti. Çinliler başka bir yol denediler. Gök-Türk kumandanlarından birini pusuya düşürerek öldürdükten sonra, Hâkan’a, onun muhalefet maksadı ile kendilerine müracaat ettiğini, fakat “aradaki dostluktan dolayı” ortadan kaldırılmasını uygun bulduklarını bildirdiler. Gaye Hâkan Şi-pi ile Gök-Türk şeflerinin arasını açmaktı. Hâkan bu oyuna da gelmedi. Son hâdisenin Çin-Türk anlaşmasını bozduğunu ileri sürerek yıllık haracı kesti, savaşa hazırlandı. Plânı, kuzey eyaletlerinde geziye çıkmış olan imparatoru baskın ile yakalamaktı. Fakat baskın haberi Ötüken’de bulunan ve yukarıda sıra ile üç hâkana zevcelik ettiğini söylediğimiz Çinli prenses tarafından, gizlice Çin’e ulaştırıldığı için, sür’atle geri dönmeğe çalışan imparator, takipçi Gök-Türk süvarileri tarafından Şan-si’de Yenmen (bugün Tai-hien) şehrinde kuşatıldı, Ye’sinden ağladığı rivayet edilen imparator Yang-ti’nin imdadına yine aynı prenses yetişti: Gök-Türk ülkesinde büyük bir isyan çıktığı söylentisini yayarak Türk ordusunun geri çekilmesini sağladı(615).
Şi-pi’nin Başarılı Çin Politikası
Yan-ti’nin son durumu Çin’de karışıklıklara sebebiyet verdi ve ona karşı muhalefet gittikçe arttı. Bu defa da Çin ileri gelenlerinin Gök-Türkler’e sığınmalarına şahit olunuyor ve Şi-pi Hâkan Çinliler’in siyasetini kendilerine karşı tekrarlıyordu. Çin sarayını yağmalayarak aldığı kıymetli eşyayı Gök-Türk Hâkanı’na sunan mülteci Liang Shi-tu’yı, Şi-pi “Çin Kağanı” ilan ederek (617) kendisine bir kurt başlı sancak verdi. Liu Wu-chou adlı diğer bir kumandanı da “Batı Çin Kağanı” yaparak, Sui’lere karşı sefere çıkardı. Bunlar arasında, tarihî bakımdan en ehemmiyetlisi Çin umumi vâlilerinden Li-yüan’ı himayesine alıp desteklemesidir ki, antlaşma gereğince Türk ordularının yardımı ile Sui’leri iktidardan uzaklaştırdıktan sonra Ch’ang-an’daki imparatorluk servetini hakana takdim eden, ayrıca 30 bin top ipek ve yıllık vergi vermeyi taahhüt etmiş olan Li-yüan, Çin’de 300 yıl kadar hüküm süren meşhur T’ang sülalesini (618-906) kurmuş ve kendisi imparator olarak Kao-tsu ünvanını almıştır.
Kie-li Dönemi: Çin Hakimiyetine Giriş Sürecinin Başlangıcı (621-630)
Şi-pi’den sonra hakan olan Ç’u-lo (619-621) kardeşinin sert siyasetini takip ediyor ve Hakanlığa karşı tutumu kısa zamanda değişen T’ang imparatoruna karşı Sui sülalesini canlandırmağa kararlı bulunuyordu. Fakat karısı Çinli Prenses İ-ç’ing tarafından zehirlenerek öldürüldü. Hakan olan kardeşi Kie-li (621-630) kifayetli bir adam değildi. Hain prenses İ-ç’ing ile evlenmiş, ağır dille yazdığı mektuplarla imparatoru tahrik etmişti. Karısının tesiri altında idi. Plansız, programsız, sadece cesarete dayanan askerî teşebbüslerinde bir iki defa mağlup oldu. Tutumu millete emniyetsizlik uyandırdı. Sir-Tarduşlar, Bayırkular, Uygurlar isyan ettiler (627). Vaktiyle Türk himayesine sığınmış olan bir çok Çinli T’ang imparatorundan af dileyerek memleketine dönüyor, K’i-tanlar ve başka kavimler Çin ile temaslar arıyor ve sınır bölgelerinde Çin’e bağlanıyorlardı. İmparator Tai-tsung (627-649) Türkler’e vuracağı darbe için vaziyetin olgunlaşmasını bekliyordu. Hakan kuşattığı bir şehir önünde mağlup olarak çekilirken yakalandı, muhafaza altında Çin başkentine gönderildi (630).
Çin Esareti ve Bağısızlık Denemeleri: Büyük Kahraman Kürşad (630-680)
Tai-tsung’un kendini “Türkler’in Gök-Kaganı” ilan ettiği 630 senesi Doğu Gök-Türk istiklalinin sonu kabul edilmiştir. Hakanlığa bağlı kabileler ve yabancı topluluklar dağılıyor, Gök-Türk prensleri etraflarına kuvvet toplayabilecek kimseler olmadıklarından, herkes başının çaresine bakıyor, Türkler Çin’e sığınıyorlardı. Gerçi Aşına ailesinden “kağan”lar birbirini takip etmekte idi, fakat bunlar artık Çin sarayının emrinde, sadakat ziyaretleri yapan, hediyeler sunan, imparatorlardan türlü ünvanlar alan birer kukla idiler. Gök-türkler’in acıklı durumunu, Çin sarayında Türkler’e karşı ne yapılabileceği hususunda, İmparator huzurunda cereyan eden münakaşalardan anlamak mümkündür. Neticede kuzey Çin’in Sed boyunda “6 eyalet” bölgesinde Türkler’in yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Bu suretle belki Türkler’in Çinlileşeceği umuluyordu. Fakat 680’e kadar geçen 50 yıl devamınca, Türk milleti kendini unutmadı, ilini, örf ve âdetlerini korudu, tarihin şanlı hatıralarını ruhunda yaşadı. Bu arada ufak çapta başkaldırmalar oluyordu. Mesela Aşına ailesinden bir prensin Altaylar’da Türk hakanlığını ihya çalışması (646-649), yine Gök-Türk hükümdarları soyundan Tu-çi’nin on-ok’ların başında “kağan” ilan edilerek, (676-678), Çin’e karşı Tibetlilerle ittifak etmesi... Çinliler tarafından şiddetle bastırılan bu hareketler arasından en çok hayret verici olan, 639 yılında Kür-şad’ın ihtilal teşebbüsüdür.
Esaret yılları ve Kür-Şad İhtilâli
Doğu Türk Hakanlığını yıkan ve kağan soyundan olanları başkentlerine götürüp bunlara kontrol altında tutabilecekleri görevler veren Çinliler, Türklerden tamamen kurtulmak için Türk halkını yok etmeyi, Çinlileştirmeyi düşündüler. Onun için Türklerin büyük bir bölümünü Çin Seddi boyuna yerleştiler. Fakat bu baskı Türklerin direncini arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Dillerine, örf ve âdetlerine sımsıkı sarıldılar, öç almak için bilendiler. Elli yıl süren esaret hayatında fırsat buludukça baş kaldırlar. Bu baş kaldırmalardan biri Türk tarihinin altın sayfalarını oluşturur ve "Kür-Şad İhtilali" olarak anılır. Türk Prensi Kür-Şad, eski Türk kağanlarından Çuluk'un küçük oğlu idi. Çin İmparatorunun saray muhafız kıtasında görevli bulunuyordu. O sırada Çin İmparatoru Tang sülalesinden Tay-Çung idi. Kür-Şad, otuz dokuz arkadaşı ile, Türk devletini diriltmek, esaretten kurtarmak için gizli bir ihtilal komitesi kurmuştu. Son derece vatansever, cesur, güçlü ve keskin nişancı olan kırk kişi bir darbe planı hazırladılar. İmparator Tay-Çung, bazen hükümdar kıyafetiyle bahçede, bazen de geceleri kıyafet değiştirerek şehirde tek başına dolaşmaya çıkardı. Onu yakalayıp Türk illerine kaçıracak, Çin sarayında esir bulunan Türk soyluları ve Çin işgalindeki Türk toprakları ile takas edeceklerdi. Sonra da bütün Türkleri ayaklandıracaklardı. 40 Türk genci için Çin imparatorunu kaçırmak zor değildi. Gizli komite o gece imparatorun saraydan çıkacağını haber almış, birbirlerine harekete geçeceklerini bildirmişlerdi. Kür-Şad'ın arkadaşları, görevlerini bırakarak kararlaştırılan yere geldiler. Fakat, o gece ansızın büyük bir fırtına patlak verdi ve imparator sarayından çıkmadı. Planı ertelemek tehlikeliydi. Çünkü görevden ayrıldıkları anlaşılacak, ihtilal hazırlığı duyulacaktı. Bu, bütün esir Türklerin kılıçtan geçirilmesine sebep olabilirdi. Onun için 40 Türk yiğidi, imparatorun çıkmasını beklemeden sarayı bastılar. Yüzlerce saray muhafızını öldürdüler. Ancak, kaçıp kurtulanların haber vermesi üzerine Çin ordusu saraya doldu. Bu durumda imparatoru kaçıramazlardı. Kür-Şad, sarayı terketmek, planın ikinci kısmını uygulamak, yani "saray ahırına hücum" emrini verdi. 40 yiğit ahırdaki muhafızları ve seyisleri de öldürerek atlara binip şehir dışına sürdüler. Fakat bütün bir ordu peşlerindeydi. Şehir yakınındaki Vey Irmağı'na gelince mecburen durdular.Derhal cephe alıp savaş durumuna geçtiler.Burada da yüzlerce Çin askerini öldürdüler. Ordu çok kalabalıktı. Türk yiğitleri kanlarının son damlasına kadar vuruşarak can verdiler. İhtilal başarılamadı ama, esir Türklerin gönlündeki hürriyet ateşi büyüdü büyüdü ve dalga dalga bütün Türk illerine dağıldı. Bu olay 639 yılında olmuştu. İhtilâl ateşi 41 yıl sönmeyecek ve 41. yılda bağımsızlıklarını kazanacaklardı.