Milli Mücadelede Ayaklanmalar
Ali Batı Ayaklanması (11 Mayıs-18 Ağustos 1919)
Midyat bölgesinde aşiret reisi olan Ali Batı, Mondros Mütarekesi’nden sonra Cizre, Nusaybin, Savur, Mardin dolaylarında İngilizler’den aldığı destekle bir Kürt devleti kurmak için harekete geçti. Bölgedeki bazı aşiretleri de hakimiyetine alan Ali Batı 11 Mayıs’ta Nusaybin’e geldi. Kaymakam ve 24. Alay Komutanı kendisine yaptığı işin yanlış olduğunu söyleyerek nasihatte bulundular. Ancak nasihatleri dinlemeyen Ali Batı hapishanedeki tuktukluları serbest bıraktı,halktan para toplamaya başladı.
Nasihatlarla yola gelmeyen Ali Batı üzerine kuvvet gönderildi. Yapılan çarpışmada Ali Batı öldürüldü ve isyan bastırıldı. (18 Ağustos 1919)
Birinci Bozkır veya Zeynelabidin Ayaklanması (27 Eylül-4 Ekim 1919)
Konya’da İkinci Ordu müfettişi olarak görev yapan Mersinli Cemal Paşa’nın Konya’dan ayrılması üzerine, Konya valisi Cemal Bey İstanbul hükümetinin bir valisi olarak Milli mücadeleye karşı tavır alarak hapishanedeki eşkiya ve katilleri serbest bırakarak silahlandırmış ve İtalyan işgal kuvvetleriyle de temasa geçerek milli mücadeleye destek veren halkı sindirmeye çalışmıştır.
Valinin bu tutumu üzerine Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa Albay Refet Bey’i Konya’ya gönderme kararı aldı. Konu ile ilgili olarak Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta şu bilgileri vermektedir.
“Konya’da vali bulunan Cemal Bey, Ferit Paşa kabinesinin Anadolu’da önemli bir dayanak noktası haline geldi. Konya’da ordu müfettişi olan Cemal Paşa’nın İstanbul’a gidip gelememesi, orada bulunan Kolordu komutanı Selahattin Bey’in kararsızca davranışları ve en sonunda habersiz İstanbul’a çekilip gitmesi, Konya ve dolaylarını Vali Cemal Bey’in hükmü altında bırakmıştı. Oraya, gayeyi yakından anlamış olan bir kimsenin gönderilmesine ihtiyaç vardı. Sivas’ta yanımızda bulunan Refet Bey’in gönderilmesi uygun görüldü.”
Konya halkı bu haberi duyunca Vali Cemal Bey aleyhine harekete geçti. Hayatının tehlikede olduğunu anlayan vali 27-28 Eylül 1919 gecesi İstanbul’a kaçtı. Halk Mehmet Vehbi Efendi’yi vali vekili seçti.
Konya’da bu gelişmeler olurken Millî Mücadeleye karşı ilk kıpırdanma hareketlerinden biri Bozkır’da meydana geldi. Bozkır’da ortaya çıkan olayın tertipleyicisi Bozkırlı Zeynelabidin ve arkadaşlarıdır. Bu şahıs hem Vali Cemal Bey hem de İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucularından olan İngiliz papazı Frew (Fru) ile yakın temas halindeydi. Bunların kışkırtmaları sonucunda 27 Eylül 1919’da Kürtoğlu Musa, Bademli Hacı Halil, Güzel Çavuş etraflarına topladıkları insanlarla Bozkır’a girerek jandarmaların silahlarını aldıktan sonra askerlik şubesinin depolarındaki silah ve cephaneleri de almışlardır. Asilerle çarpışma 28 Eylül günü Seydişehir’deki süvari bölüğünden gelen askerlerle gerçekleşmiş ve mevcut kuvvetlerin yetersiz olması sebebiyle asiler duruma hakim olmuşlardır. Bunun üzerine asilere nasihat heyeti gönderilmiş ve Bozkır’a milli kuvvetlerin gönderilmeyeceği garantisi verilerek isyancıların dağılmaları sağlanmıştır. 4 Ekim 1919’da asiler dağılmışlardır.
Bozkır’da İkinci Zeynelabidin Ayaklanması (20 Ekim-4 Kasım 1919)
Zeynelabidin’in teşviki ile yapılan Bozkır’daki birinci ayaklanmanın bastırılmasından 16 gün sonra Zeynelabidin yetmiş kadar silahlı ve ikiyüz kadar silahsız insanla ayaklanarak Bozkır yakınlarına geldi. Kaymakamdan milli kuvvetlerin Bozkır’a gelmemesini istedi. Bozkır kaymakamı durumu valiliğe bildirince; valilik bunların dağılmasını istedi. Zeynelabidin vilayetin isteğini yerine getirmeyerek Bozkır’a girdi. Telgraf hatlarını kesen asiler memurları da ilçe dışına çıkardılar. Yarbay Arif Bey’in komutasındaki kuvvetlerle asiler arasında Kızılkuyu’da, Apa’da, Dinek’te çarpışmalar meydana geldi. Asiler yenilgiye uğrayarak dağlara kaçtılar.
Birinci Anzavur Ayaklanması (1 Ekim-25 Kasım 1919)
Sivas Kongresi’nden sonra milli cemiyetlerin birleştirilmesi ve Temsil Heyeti’nin başına Mustafa Kemal Paşa’nın seçilmesi hem İngilizler’in hemde İstanbul Hükümetinin Millî Mücadele aleyhine olan faaliyetlerini hızlandırdı. Milli hareketi söndürmek ve harekete destek veren halkı sindirmek amacıyla Ahmet Anzavur Biga’da harekete geçirildi. Aslen Bigalı olan Anzavur binbaşılıktan emekli olmuş, saray ve hilafete bağlı, onların dediğini yapan bir kukla idi.Anzavur Ayvalık bölgesinde Yunanlılarla savaşıldığı bir sırada İngilizlerin isteği ile Biga, Gönen, Manyas bölgesinde yaşayan Çerkezleri ayaklandırmak için harekete geçti.
Anzavur 12 Kasım 1919’da Susurluk’a geldi. Yunanlılar’la savaşacağını söyleyerek kışladaki silah ve cephanlere el koydu. Anzavur’un bu ihaneti üzerine 61. Tümen komutanı Albay Kâzım Bey Demirkapı sırtlarında Anzavur kuvvetleriyle çarpıştı ve onu yenilgiye uğrattı.
15 Kasım 1919’da yenilgiye uğrayan Anzavur’u bölgeden tamamen temizlemek için Çerkez Ethem Bey görevlendirildi. Gönen’e kaçan Anzavur’u takip eden Ethem Bey 25 Kasım 1919’da Gönen’e gelince Anzavur Bayramiç köyüne buradan da Manyas tarafına çekildi. Anzavur ihanetine 1920 yılı başlarında da devam edecektir.
Şeyh Eşref Ayaklanması (26 Ekim-24 Aralık 1919)
Şeyh Eşref Bayburt bölgesinde isim yapmış ve kurduğu tarikat vasıtasıyla Erzurum ve Sürmene bölgesine kadar etkisini genişletğmiştir. Bayburt’un Hart köyünde oturan Şeyh Eşref’i Erzurum valiliği kaymakam yoluyla Erzurum’a çağırmış; ancak Şeyh hükümetin bu emrine uymamış müritlerini silahlandırarak halka korku ve dehşet saçmağa başlamıştır.
Şeyh “Şeriat sahibi olduğunu, Allah tarafından gönderildiğini ve bütün kainatla harp edeceğini” etrafa dağıttığı bildirilerle ilan eder ve Cuma günü de adına hutbe okutur. 24 Aralık 1919 tarihinde Hart’a askeri kuvvet gönderildi. Şeyh ve ailesi çarpışmalarda ölünce diğer asiler teslim oldular.
İkinci Anzavur Ayaklanması (16 Şubat-16 Nisan 1920)
Millî Mücadele’ye karşı ihanet odaklarının faaliyetleri 1920 yılında da devam etti. Özellikle Osmanlı Mebusan Meclisi’nde alınan “Misak-ı Millî” kararları İngilizler başta olmak üzere İtilaf Devletlerini harekete geçirdi ve İstanbul işgal edildi, Meclis dağıtıldı. Milletvekillerinin bir kısmı tutuklanarak Malta adasına sürgün edildi, bir kısmı da Ankara’ya geldi. Mustafa Kemal Paşa’nın Temsil Heyeti Başkanı olarak Milli Mücadele’nin yürütülmesindeki kararlı tutumu millî hareket aleyhine olanları harekete geçirdi ve isyanlar tekrar başlatılarak hem kardeş kardeşe düşürüldü; hemde millî kuvvetlerin teşkilatlanması önlenmek istendi. Bu amaçla Ahmet Anzavur tekrar harekete geçirildi.
Bu arada Biga kaymakamı Köprülü Hamdi Bey Fransız askerleri korumasında olan Gelibolu yarımadasındaki Akbaş cephaneliğini basarak silah ve cephaneleri Yenice’ye taşıtmıştı. Biga’da Millî hareketi bilinçlendirmeğe çalışan Hamdi Bey; halka baskı yapanlara da fırsat vermiyordu. Mesela halktan zorla para toplayan Kara Ahmed’i ve adamlarını tutuklayıp cezaevine koymuştu.
Milli kuvvetleri güçlendirmek için Hamdi Bey gönüllü gençğlerden birlikler oluşturmaya çalıştı. Kendisine destek için emrine 190. Alayın 2. Taburu da verildi. Milli kuvvetlerin ihtiyaçlarının giderilmesi için halktan para toplanması isteğine Pomaklar karşı çıktılar. Bundan istifade eden İngilizler de hemen ihanet şebekeleriyle temasa geçtiler. Özellikle Ahmet Anzavur’u tekrar Milli Kuvvetler aleyhine harekete geçirdiler.
Anzavur Çerkez köylerini dolaşarak halkı isyana çağırdı. Bu propagandaların sonunda Pomakların başına geçen Gâvur İmam; Çerkezlerin başına geçen Şah İsmail topladıkları silahlı, baltalı, bıçaklı binikiyüz kadar kişiyle 16 Şubat 1920’de Biga’ya saldırdılar. Kışlayı basan asilere karşı fazla direnemeyen Pomak asıllı askerleri dağılınca Biga kolayca isyancıların eline geçti. Biga’daki olayları duyan Anzavur 17 Şubat 1920’de buraya gelerek isyanın başına geçti. Asiler Hamdi Bey’in yakın arkadaşı ve destekleyicisi Kâni Bey’i, Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey’i ve Üsteğmen Rıza Bey ile üç eri şehit ettiler.
Kaymakam Hamdi Bey Yenice’deki cephaneliğin isyancıların eline geçmesini önlemek için Yenice köyüne hareket etti. Eminoba köyüne geldiğinde köylülerce tanınan Hamdi Bey Biga’ya götürülürken yolda öldürüldü. Hamdi Bey ile öldürülen diğer vatanseverlerin cesetlerini Belediye binasının bahçesine attılar ve buraya gelen İngiliz subaylarına gösterdiler.Yaptıkları ihanetin karşılığını almak için Şah İsmail İngiliz subaylarıyla birlikte İngiliz gemisine gider ve 5000 İngiliz altını ile geri gelir.
İsyanın bastırılması için Balıkesir’de bulunan 61. Tümen komutanı Albay Kâzım Bey, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birlikte topladığı gönüllüleri ve Demirci Efe kuvvetleri Çerkez Ethem emrine verildi. Ethem Bey isyanı bastırmakla görevlendirildi.
Susurluk-Gönen hattında Yahyaköy mevkiinde yapılan çarpışmalarda Anzavur yenilerek Karacabey’e, oradan da İngilizlere sığındı ve İstanbul’a kaçtı (19 Nisan 1920).
Kuva-yı İnzibatiye Harekâtı
16 Mart 1920 tarihinde İtilaf Devletleri tarafından İstanbul resmen işgal edilmiş ve işgali takiben Damat Ferit Paşa tekrar sadrazamlık makamına getirilerek hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Damat Ferit iktidara geçer geçmez Milli Mücadele aleyhindeki var olan tutumunu daha da hızlandırmış ve İngilizlerden aldığı destekle düzenli bir askeri birlik kurmuştur ki bu kuvvet “Kuvayı İnzibatiye” adıyla tarihe geçmiştir. Kuvayı İnzibatiye’nin kuruluş amacı 18 Nisan 1920 tarihli İstanbul hükümetinin çıkardığı kararnamede şöyle belirtiliyordu. “Devlet yasalarını uygulayan hükümet memurlarını zor kullanarak görevini yapmaya engel olan ve Kuvayı Millîye adını taşıyan eşkiyaları tepelemek için Kuvayı İnzibatiye, devletin silahlı kuvvetidir. Bu kuruluş Harbiye ve Dahiliye Bakanlıklarına bağlı olacaktır.”Kuvayı İnzibatiye kuvvetinin idaresi de Sadrazam Damat Ferit tarafından yürütülüyordu.
Kuvayı inzibatiye kuvvetlerinin başına Süleyman Şefik Paşa ile Ahmet Anzavur getirilmişlerdi. 17 Mayıs 1920 günü Anzavur Geyve istasyonuna hücum etti. Ali Fuad Paşa komutasındaki milli kuvvetlerden darbe yiyen Anzavur kuvvetleri dağılarak İzmit’e çekildiler. Anzavur, kuvvetlerine harcayacak parası kalmadığını ileri sürerek İstanğbul’a döndü.
Ali Fuad Paşa Kuvayı İnzibatiye kuvvetlerini yakın takibe aldığından 14 Haziran 1920’de Hereke ve Gebze üzerine kuvvet gönderdi. Kuvayı İnzibatiye kuvvetleri yenilgiye uğratıldı. Bölgedeki İngiliz askerleri de Millî Kuvvetlerle bir çatışmayı göze alamadı.
Neticede Millî Kuvvetleri yok etmek amacıyla kurulan Kuvayı İnzibatiye kuvvetleri başarıya ulaşamadı ve Harbiye Nezareti 25 Haziran 1920’de Kuvayı İnzibatiye birliklerini dağıtmak zorunda kaldı.
Birinci Düzce Ayaklanması (13 Nisan-31 Mayıs 1920)
Marmara bölgesinde ortaya çıkan ayaklanmalarda İngilizlerle İstanbul hükümetinin tertipleri ve kışkırtmaları etkili olmuştu. Millî hareket aleyhine yapılan bu ayaklanmaları çıkaranlar yıllarca Türk milletiyle birlikte yaşayan ve ‚arlık Rusyasının baskıları sonucunda Türkiye’ye göç etmiş olan Kafkas kökenli Çerkezler ve Abazalardı. Müslüman Türk halkını birbirine kırdırmak isteyen iç ve dış ihanet odakları bu isyanları tertiplemişlerdi. Düzce’ye hakim olan asiler Berzek Sefer’i Düzce kaymakamı, Maan Ali’yi jandarma komutanı, Koç Bey’i Belediye Başkanı yaptılar. Düzce, Beypazarı, Göynük, Gerede, Hendek, Safranbolu gibi yerlerde etkili olan isyancıların sloganları da Millî Mücadele’ye karşı tavır aldıklarını gösteriyordu. İşte kullandıkları sloganlardan bazıları:
“Ahali ve Padişah nerede ise biz de oradayız”.
“İstanbul’un ve padişahın emirlerini dinlemeyen Ankara’yı dinlemeyiz.”
Padişahımızın fermanı olmadan silah altına asker alınamaz.”
“İslâmın islâma karşı kavgaya sürüklenmesine razı olamayız.”
“Biz padişahı isteriz.”
İsyancılar 18 Nisan 1920’de Bolu’yu da işgal ettiler. İsyanın genişlemesi üzerine Ankara hükümeti Trabzon Milletvekili Hüsrev (Gerede) Bey başkanlığında bir nasihat heyetini Bolu’ya gönderdi. Ancak asiler tarafından rehin alındılar. Asiler hareketlerine devam ettiler.
İsyanın bastırılması için Çerkez Ethem, Binbaşı Nazım, Kaymakam Arif, Binbaşı İbrahim, Ali Fuat Paşa ve Refet Bey emrindeki birlikler isyan bölgesinde asilerle mücadeleye başladılar. 25 Nisan’da Beypazarı, 2 Mayıs’ta Göynük alındı.
İsyancılara moral vermek isteyen Sadrazam Damat Ferit Paşa ise İzmit’e geldi.
Diğer taraftan isyanı bastırmakla görevli Kuvayı Millîye kuvvetlerinden Çerkez Ethem emrindeki kuvvetler 23 Mayıs’ta Sapanca ve Adapazarı’nı alarak asilerin ileri gelenlerini cezalandırdı. Çerkez Ethem kuvvetleri 26 Mayıs’ta Düzce’ye girdi. Ayaklanmayı çıkaranlar ve yönetenler idam edilerek Düzce isyanı bastırılmış oldu.
Yenihan (Yıldızeli)’da Postacı Nazım ve Zile Ayaklanması 14 Mayıs-12 Haziran 1920
Yıldızeli-Sivas posta nakliyat işlerini yürüten Postacı Nazım, işinde iflas etmiş ve adını değiştirerek bölgenin köylerinde dolaşmaya başlamıştır. Çerkez Kara Mustafa’yı da yanına alan Postacı Nazım yediyüz kadar taraftarıyla halkı isyana kışkırtmıştır. İsyana halkın katılmasında yapılan yalan yanlış propagandanın da tesiri olmuştur.Meselâ Anzavur ayaklanmasının bastırılması sırasında birçok Çerkez köyünün yakılıp yıkıldığı haberi Milli mücadele’ye düşman İstanbul basını tarafından yalan haber olarak yayılmış ve bu haberler halkın Kuvayı Milliye aleyhine hareket etmesinde etkili olmuştur. 14 Mayıs 1920’de Yenihan’da başlatılan ayaklanma Zile’ye geçmiştir. 6 Haziran 1920’de Zile’yi basan asiler jandarmalara saldırdılar. Zile müftüsü de isyana destek verince Yenihan olayı Zile ayaklanmasına dönüştü. İsyan kısa zamanda çevre köylere de yayıldı. Kuvayı Milliye’yi destekleyen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin üyesi olan vatansever milliyetçilerin evlerini yağmalayan asiler müftüyü kaymakam yaptılar. İsyanın bastırılması için beşinci Tümen görevlendirildi. Yarbay Cemil Cahit 11 Haziran 1920 de askeri kuvvetlerle Zile’ye geldi. İsyancıların teslim olmaları için saat onikiye kadar müddet verdi. Asiler teslim olmayınca çarpışma başladı ve bir gün sonra milli kuvvetler Zile’ye girdi. Asiler büyük kayıplar verdiler. İsyanı çıkaranlardan 22 kişi idam edildi. Ayaklanmayı çıkaran Postacı Nazım kaçtığı Samsun köylerinde yakalanarak idam edildi.
Cemil Çeto Ayaklanması (20 Mayıs-7 Haziran 1920)
İngiliz ve Fransızların kışkırtması ve desteklemesi sonucunda Kürt Teali ve Teavün Cemiyeti bölgedeki Kürt aşiretlerini ayrı bir devlet kurmak için devamlı olarak kışkırtıyor, Fransızlar ve İngilizlerin Mustafa Kemal Paşa hükümetini ortadan kaldıracakları propagandasıyla isyana teşvik ediyordu. Bu kışkırtmalar sonucunda Bahtiyar Aşireti reisi Cemil ‚eto Garzan’da 300 kadar silahlı adamıyla harekete geçti. Cemil ‚eto üzerine 20 Mayıs 1920’de 13.ncü Kolordudan ikinci tümen gönderilmiş ve onbeşgün kadar devam eden çarpışma sonucunda Cemil Çeto ve dört oğlu 7 Haziran 1920’de teslim olmuştur.
Yozgat’ta Çapanoğulları Ayaklanması (15 Mayıs-27 Ağustos 1920)
Yozgat ve çevresinde ayaklanma çıkaran Çapanoğulları Halife’ye ve Osmanlı hükümetine bağlılıklarını açıklamışlardı. Çapanoğulları gibi düşünen Yozgat Mutasarrıfı Necip Bey Heyeti Temsiliye tarafından verilen görevleri yapmayarak “Allah’dan ve padişahtan ve onların kanunlarından başka bir şey tanımadığını” ilan edince görevden alınmış ve yerine muhasebeci
Arif Bey getirilmişti. Meydana gelen bu değişiklikleri Kuvayı Millîye aleyhine kullanan Çapanoğlu Edip ve Celal ise Millî Mücadele’ye karşı olan Hürriyet ve İtilaf Partisinin üyesiydiler. Çapanoğulları Yozgatta etkili olan bir aileydi. Bunlar İstanbul’un işgalinin padişahın isteği ile olduğunu, Yunanlıların da geçici olarak işgallerde bulunduğunu propaganda ile Ankara’da toplanacak Meclis için mebus seçiminin kanuna aykırı olduğunu ve böyle bir halin padişaha karşı bir ayaklanmadan başka bir şey olmadığını söylüyorlardı. Çapanoğlu Celal otuz imza ile Meclis toplanmasının padişahın isteklerine ve kanunlara aykırı olduğunu Ankara’ya çektiği telgrafla da bildirerek ayaklanmanın ilk sinyallerini vermiş oluyordu.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyesi olan Çapanoğulları Yozgat’ta yapılan at yarışlarına çevreden gelen kişileri de Kuvağyı milliye aleyhine teşkilatlandırıyor ve bu insanlar köylerinde, kasabalarında isyan için halkı kışkırtıyorlardı. Yozgat Mutasarrıfı da Çapanoğulları’na destek verenler arasındaydı.
Ethem Bey’e Genelkurmay Başkanlığınca 19 Haziran 1920 tarihinde asilerin dağıtılması ve kışkırtıcıların cezalandırılması görev ve yetkisi verildi. 20 Haziran’da Ankara’dan hareket eden Ethem Bey 23 Haziran sabahı Yozgat’a gelerek asilerle çarpışmaya başladı ve akşama doğru şehre hakim oldu. Milli Kuvvetlere karşı savaşan Ermenileri de cezalandıran Ethem Bey Alaca’ya yürüdü. 25 Haziran’da Alaca’dan asiler temizlendi.
Yozgat’ta çıkan ayaklanma böylece bastırıldı. Batı cephesinde Yunan saldırdıları ilerleyince Ethem Bey Yozgat’tan geri çağrıldı.
İkinci Yozgat İsyanı (5 Eylül-30 Aralık 1920)
Yozgat’ta Çapanoğulları tarafından çıkarılan isyan bastırılmış ve isyana katılanlardan bir kısmı affedilmelerini istemişlerdi. Affedilen bu insanlardan beşyüz kişilik bir “Akdağmadeni Alayı” kurulmuştu. Akdağmadeni Alayı adıyla gönüllülerden kurulan bu alay Batı cephesinde Yunanlılarla savaşmaya gönderilmek üzere Ankara’ya çağrıldı. Ankara’ya gitmek üzere Yozgat’a gelen Alaydan 49 kişi 5Ö6Eylül gecesi Kuvayı Milliye emrinde savaşmak istemedikleri için kaçtılar.
Zile ve Erbaa çevresinde yeniden ayaklandılar. Zile’ye bağlı Ortaköy bucağını, Amasya-Tokat arasındaki Çengelhan’ı yağmaladılar, Akdağmadeni ve Kırşehir çevresinde de ayaklanma belirtileri görüldü. Ayaklanmanın tehlikeli hal alması üzerine Eskişehir bölgesinde bulunan İkinci Kuvveği Seyyare, isyanı bastırmak üzere Yozgat’a gönderildi. Asilerle Akdağmadeni civarında yapılan çarpışmada isyancılar yenilgiye uğratıldı ve 30 Aralık 1920’de tamamen yok edildi.
Milli Aşireti Ayaklanması (1 Haziran-8 Eylül 1920)
Güneydoğu Anadolu’da Fransa, İngiltere ve Ermeni faaliyetlerinin artması, bölgede yaşayan Kürt aşiretlerini de kışkırtmaları sonucunda Milli Aşireti de ayaklanmıştır. Aşiret liderlerinden Mahmut, İsmail, Halil ve diğer şahıslar Fransız ve İngilizlerle temasa geçerek Siirt’ten Tunceli’ye kadar olan bölgeyi idareleri altına almak için harekete geçtiler.
Milli Aşireti’nin ayaklanmasının bastırılması için 13. Kolordu görevlendirildi. 18 Haziran 1920’de asilerle çarpışma başladı. Viranşehir bölgesine kadar saldıran asilere nasihat heyetleri gönderilğmiş ise de olumlu bir netice alınamadı. Fransız işgali altındaki bölgeden aldıkları “üçbin atlı ve develi ile bin kadar piyadeden ibaret bir kuvvetle” 25 Ağustos 1920’de Viranşehir asiler tarafından işgal edildi. Atatürk Nutuk’ta konuyu şöyle açıklar. “Asiler, aman dilemek maksadıyla geldiklerini söyleyerek o bölgedeki komutanlarımızı kandırarak tedbir almakta ihmale sevkettiler. Bu sırada, o civarda dağınık halde bulunan müfrezelerimize hücum ederek Viranşehir’i işgal ettiler. Haberleşme ve bağlantımıza engel olmak üzere de, o bölgedeki bütün telgraf hatlarını kestiler.”
Viranşehir’i işgal eden asiler devlete bağlı olan Karakeçili Aşireti mensuplarını öldürdükleri gibi, askerlerin, subayların mallarını da yağma ettiler.
Asilerin temizlenmesi için 13. Kolordudan Beşinci Tümen görevlendirildi. Devlete bağlı vatansever aşiretlerin de desteği ile isyancılar yenilerek güneye çöl tarafına kaçtılar.
İkinci Düzce Ayaklanması (19 Temmuz-23 Eylül 1920)
Bolu ve Düzce’de çıkarılan ayaklanmalar bastırılmış ve huzur sağlanmıştı. Ancak bu sırada Yozgat’ta Çapanoğulları ayaklanınca Ethem Bey ile Binbaşı İbrahim ‚olak emrindeki kuvvetler Yozgat’a gönderildi. Diğer taraftan Yunan kuvvetleri de Uşak ve Bursa yönünde ilerleyerek, Bursa’yı işgal ettiler. Yunan kuvvetlerinin ilerlemesi üzeriğne DüzceğBolu bölgesindeki Binbaşı Nazım Bey emrindeki kuvvetlerin önemli bir bölümü de cepheye gönderildi. Batıda Yunan saldırısı devam ettiği sırada dörtyüz kadar Abaza ve Rum harekete geçerek Nuhveren (Nüfren) ve Efteni çevresinde bazı olaylar çıkardılar ve Abazalar 8 Ağustos 1920’de Düzce’ye girerek kaymakam vekilini, jandarma komutanını, Düzce bölük komutanını, subay ve erleri tutukladılar. Asiler Düzce’ye hakim oldular. Kadı Kemalettin’i kaymakam vekili yaptılar.
İsyanın bastırılması için Düzce’ye kuvvet gönderildi. İsyanın Bolu’ya sıçramaması için de önlem alındı. Diğer taraftan Ali Fuat Paşa Abaza ileri gelenlerine aracılar göndererek ayaklanmadan vazgeçmelerini ve kan dökülmemesini istedi. Görüşmelerden olumlu sonuç alındı ve Abaza reisleri hükümetin emirlerine itaat edeceklerini bildirerek af dileğinde bulundular. 40 elebaşı tarafından imzalanan anlaşma metni 2 Eylül 1920’de Ankara’ya gönderildi. Ayaklanma daha fazla kan dökülmeden 23 Eylül 1920’de sona erdi.
Konya’da Delibaş Mehmed Ayaklanması (2 Ekim-15 Kasım 1920)
Bozkır’da Zeynelabidin tarafından daha önceleri çıkarılan ayaklanmalar Konya ve çevresinde bir huzursuzluk ortamı oluşturmuştu. Bozkır olaylarının yatışması, Büyük Millet Meclisi tarafından gönderilen nasihat heyetleri Konya halkı üzerinde Kuva-yı Milliye aleyhindeki tavırları ortadan kaldırmıştı. Ancak İtilaf Devletleri ve İstanbul Hükümeti Kuva-yı Milliyye aleyhindeki tavırlarını devam ettirdiklerinden Konya’daki bu huzur ortamını bozmak için tekrar harekete geçtiler. İngiliz Muhipler Cemiyeti üyesi Sait Molla ve Teali İslâm Cemiyeti üyesi Zeynelabidin Efendi Konya’da isyan çıkarmak için harekete geçtiler. İsyanda Rum ve Ermenilerle de işbirliği yapılması fikrini kabul ettiler. Zeynelabidin ve Molla Sait halka Milli Kuvvetler aleyhine, Meclis aleyhine propagandaya başlayarak Kuvayı Milliyenin İttihatçılardan oluştuğunu söyleyerek şunları söylemişlerdir:
“Bugün Ankara’da türeyenler, kendilerine millet ve memleket hâdimi ve halâskârı süsünü verenler, dün bütün varlığımızı eriten, kanımızı iliğimizi emen, İttihatçılardan başka kimseler değillerdir. Bunlar kendi keselerini dolduracaklar. O, bitmez tükenmez varlıklı yedi düvele, hiç bizim karşı koyacak kuvvetimiz var mı? Karşı geldikçe başımıza bu felaketler gelmektedir. Başımızda yedi evliya kuvvetinde bir Hakan, altı yüz senelik şerefli bir varlığa dayanan koskoca bir sultan var. O dilediğini ferman eder, bildiğini işler, bize böyle dikbaşlılık etmek, ileri geri sözler söylemek değil, elbette ki, o mübareğin her buyruğuna baş eğmek düşer. Bu Allah’ın emridir.”
Diğer taraftan Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyesi olanlar da Kuvayı Milliye’nin köyleri soyduğunu, İzmir ve Batı vilayetlerini işgal eden ordunun Yunan ordusu olmadığını, burayı işgal eden kuvvetlerin Halife ordusu olduğu propagandasını yaptılar. Bu propagandalarla ortamı hazırlayan vatan hainleri Delibaş Mehmed ile temasa geçerek ayaklanmanın O’nun tarafından yapılmasını sağladılar.
2 Ekim 1920 günü Çumra’dan hareket eden Delibaş Mehmed İçeri Çumra’ya geldiğinde telgraf hatlarını kesti. Asiler ellerinde kılıç, sopa, kama, av tüfeği vb. aletlerle Konya’ya yürüdüler ve 3 Ekim’de şehre girdiler. Hükümet konağını işgal eden asilerle çarpışma akşama kadar devam etti. Hükümet konağını koruyan polis ve jandarmaların cephanelerini bittikten sonra Delibaş, hükümet binasına girdi. İsyancılar resmi binalar dışında Kuvayı Milliyeye taraftar olan vatanseverlerin evlerine de baskınlar düzenleyerek yağmaladılar. Mazlumzade Osman Efendi’yi vali seçtiler. Jandarma ve polis müdürlüklerine de istediği kişileri tayin ettiler.
Delibaş tarafından çıkartılan ve Konya çevresinde de yayılan ayaklanmanın bastırılması için Kolordu Komutanı Derviş Paşa ve İçişleri Bakanlığı görevini de yapan Albay Refet Bey görevlenğdirildiler. Asilerle yapılan çarpışmadan sonra 6 Ekim 1920’de şehre girilerek şehir asilerden temizlendi.
Pontus Faaliyetleri
Türkiye’yi parçalamak için yapılan faaliyetlerden birisi de Pontus Devleti kurma çalışmalarıdır. Samsun’dan Trabzon’a kadar Karadeniz bölgesinde Pontus Rum Devleti kurmayı amaçlayan bu faaliyetin gelişmesinde Merzifon’da bulunan Amerikan Koleji büyük rol oynamıştır. Kolej müdürünün desteği ile 1904 yılında “Pontus Cemiyeti” kuruldu. Bu cemiyeti destekleyen bir diğer Rum cemiyeti de “Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti” idi. Bu cemiyetler Ermenilerle birlikte çalışıyorlar va Türklere karşı müşterek hareket ediyorlardı. Ermeni ve Rum çeteleri Amerikan Koleji tarafından organize ediliyordu. Kolej müdürü Amerikalı White tarafından kaleme alınan mektup müslüman Türk milletinin ortadan kaldırılması için neler yapılması gerektiğini de açıklıyordu. İşte mektuptan parçalar:“Hıristiyanlığın en büyük rakibi müslümanlıktır. Müslüman devletlerin en kuvvetlisi de Türkiye’dir. Bu hükümeti ve memleketi yıkmak için Ermeni ve Rum dostlarımızı yalnız bırakmamalıyız. Hristiyanlık için, Ermeni ve Rum dostlarımız tarafından birçok Hristiyan feda edildi. Bunlardan birçoğu müslümanlara karşı yapılan savaşlarda şehit oldular. Unutmayalım ki kutsal hizmetimizin sonuna kadar daha pek çok böyle şehit verilecek, Hristiyan kanı akıtılacaktır.
Alevilere de mezhep hususunda serbestlik tanırsak onlarda bize katılacaklardır. Bizim görevimiz bu fırsatı kaçırmamak, gerektiği gibi uygun hareket eylemektir.
Hristiyanlara şimdiye kadar görmüş oldukları zulümlere karşı, onların zekatını ödeyecek bir ruh aşılamalıyız. Biz bunu şimdiye kadar yaptık ve başarılı da olduk.”
Birinci Dünya Savaşı sırasında Rum çeteleri Bafra bölgesinde Boyalı, Türkmenler, Kasnakçı, Kuşkapanı, İnözü, Kuşaca, ‚iniler köylerini tamamen yaktılar.
Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra ordunun terhis edilmesiyle birlikte hükümet otoritesi birçok yerde adeta yok olmuştu. Karadeniz Bölgesinde de İngiliz kuvvetleri yer yer işgal hareketlerine başlamıştı. Bu fırsattan istifade eden silahlı Rumlar Türk köylerini yakıp yıkmaya devam ettiler. Samsun bölgesinde yüzlerce Türk’ü öldürdüler, birçok kadına tecavüz ettiler, binlerce hayvanı gasp ettiler, yüzlerce köyü yakıp, yağma ettiler.
Çarşamba, Terme, Amasya bölgesinde de katliamlarına, yağmağlarına devam ettiler. Rum ve Ermeni çetelerinin yağmalama ve öldürme faaliyetleri Merzifon, Vezirköprü, Ladik, Gümüşhacıköy, Havza, Tokat, Erbaa bölgelerinde devam etti.
Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta konuyla ilgili şu bilgileri verir:
“Muhterem Efendiler, umumi konuşmamın başında bir Pontus meselesinden bahsetmiştim. Bu mesele, bütün vesikaları ile herkesçe bilinmektedir. Ancak bizi de çok uğraştırdığından burada onunla ilgili bazı noktalara temas edeceğim.
1840 senesinden beri; yani üç çeyrek yüzyıldan beri, Rize’den İstanbul Boğazına kadar Anadolu’nun Karadeniz Bölgesinde, Eski Yunanlılığın diriltilmesi için çalışan bir Rum topluluğu vardı. Amerikalı Rum göçmenlerinden Rahip Klemeatios adında biri, ilk Pontus toplantı binasını İnebolu’da bugün halkın Manastır dedikleri bir tepede, kurmuştu. Bu teşkilat mensupları zaman zaman birbirinden ayrı eşkıya çeteleri halinde, faaliyette bulunuyorlardı. Dünya Savaşı sırasında dışarıdan gönderilip dağıtılan silah, cephane, bomba ve makineli tüfeklerle Samsun, ‚arşamba, Bafra ve Erbaa Rum köyleri adeta bir silah deposu halini almıştı.
Ateşkesten sonra bütün Rumlar, Yunanlılık milli davası ile her tarafta şımardığı gibi Ethniki Hetairia Cemiyeti propagandacıları ve Merzifon’daki Amerikan müesseseleri tarafından manevi bakımdan yetiştirilen ve yabancı hükümetlerin silahlarıyla maddi bakımdan desteklenen ve cesaret verilen bu bölgedeki Rum kitlesi de bağımsız bir Pontus hükümeti kurmak emeline düştü. Bu maksatla, umumi bir ayaklanma hazırladılar. Dağlara çekildiler ve Amasya, Samsun ve çevresi Rum Metropolidi Permanos’un idaresinde düzenli bir programla çalışmaya başladılar. Samsun’daki Rum komitecilerin reisi reji fabrikası müdürü Tokamanidis, bir taraftan da İç Anadolu ile haberleşme sağlamaya çalışıyordu. Bazı yabancı hükümetler Pontus hükümetinin kurulmasına yardımcı olacaklarını vaad ettiler ve Samsun ve çevresindeki Rum nüfusunu arttırmak için de Rusya’daki Rum ve Ermenileri Batum’da topladılar. Onları, Türk Kafkas ordularından alınıp Batum’da depo edilen silahlarla donatarak sahillerimize çıkarmaya başladılar. Çetecilik etmek üzere sahillerimize çıkarılabilecek birkaç bin Rum’u Sohum’da, Haralambos isminde bir adamın başına topladılar. Batum’da toplananların da Haralambos’un etrafında toplananlara katılmaları sağlanıyordu. Bunlar, memleketimiz içinde Samsun’daki bazı yabancı devlet temsilcileri tarafından korunuyor ve silahlandırılıyordu. Sahillerimize çıkan bu çeteciler, göçmenlerin beslenmesi maskesi altında yabancı hükümetler tarafından yedirilip içiriliyor ve giydiriliyordu. Yabancıların Kızılhaçları arasında gelen subay heyetlerininde teşkilat yapmakla, askeri öğretim ve eğitimle uğraşmakla, gelecekteki Pontus hükümetinin temelini kurmakla vazifelendirildikleri anlaşılıyordu.
4 Mart 1919 tarihinde, İstanbul’da “Pontus” adıyla çıkmaya başlayan bir gazetenin başmakalesinde “Rum Cemiyetinin kurulmasına çalışmak maksadiyle yayınlandığı” ilan olunmuştu.
Sayıları 25.000’i bulan Rum çetelerinin katliamlarını önlemek ve silahlı Rumları etkisiz hale getirmek için Merkez Ordusu görevlendirildi. Merkez Ordusu Rum çetelerinden silahlarını teslim etmesini istedi ve Rumlar silah toplanmasına başlandı. Pontusculuk harektinin lider kadroları 31 Ocak 1921’ den itibaren tutuklandı ve ilk tutklama işine Samsun’ da başlandı. Pontusculuğun en yoğun olduğu bölge olan Samsun’ da başta Metropolit olmak üzere birçok Rum tutuklanarak İstiklâl Mahkemesine gönderildiler. Şubat 1921’ de Merzifon Amerikan Koleji’ne yapılan baskıhda birçok harita, plan, kitap ve Türkiye aleyhtarı her türlü belge ve bilgi ele geçirildi. Onbirbin civarında silahlı Rum çeteci yakalandı. ‚arpışmalarda birçok Rum öldü. Pontuscularla olan mücadele 6 Şubat 1923 yılına kadar devam etti ve bu tarihte Rum çeteleri kesin olarak ortadan kaldırıldı.
Demirci Mehmet Efe Ayaklanması (1-30 Aralık 1920)
Nazilli’li olan Mehmet Efe babasıyla demircilik yaptığından “Demirci” ünvanı ile anılmıştır. Milli Mücadele’nin başında Yunanğlılara karşı önemli hizmetlerde bulunmuş olan Demirci Mehmet Efe düzenli orduya geçişte Çerkez Ethem’in kışkırtmasıyla problem çıkarmıştır. Düzenli ordunun kurulmasında Batı Cephesi ikiye ayrıldı. Güney cephesine Albay Refet Bey atandı. Albay Refet Bey Isparta’da bulunan Demirci Mehmed Efe’yi, merkezi Konya’da bulunan Atlı Takip kuvvetleri komutanlığına atayarak orduya katılmasını istedi. Emrindeki kuvvetlerden 300 atlı ile bir süvari alayı kurulacaktı. Demirci Mehmet Efe önce bu teklifi kabul etmiş, ancak daha sonra bunu reddetmiştir. Bunda da Çerkez Ethem’in rol oynadığı ifade edilmektedir. Çünkü Batı Cephesi Komutanlığı ile arası açılmış olan Ethem Bey kendine destek için Demirci ile temasa geçmiş ve onu birleşmeye çağırarak emrindeki adamlara ayda kırkar lira maaş vereceğini belirtmiştir. Demirci Efe kuvvetlerini Isparta çevresinde topladı. Albay Refet Bey Mustafa Kemal Paşa’nın olurunu aldıktan sonra Demirci üzerine kuvvet gönderdi. 18 Aralık 1920 tarihine kadar Demirci’nin efelerinden yediyüz kişi yakalandı. Demirci seksen kadar adamıyla Acıpayam tarafına oradan Tavas dolaylarına çekildi. Demirci Efe ile temas kuran yüzbaşı Nuri Bey onu teslim olmaya ikna etti. Demirci yanındaki kuvvetlerle 30 Aralık 1920’de teslim oldu.
Ethem Bey ve Kardeşlerinin Ayaklanması (Ocak 1921)
Kuvayı Milliye’ye dahil olan Ethem Bey hem Yunanlılara karşı yaptığı mücadelede hem de iç ayaklanmaların bastırılmasında oynağdığı rollerle giderek gurur ve kibire kapılmış, Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa’ya karşı saygısız bir tavır içine girmişti. Yozgat ayaklanmasını bastırdıktan sonra, valinin teslimine engel olan Mustafa Kemal Paşa’ya karşı sert bir tavır takınmış ve “Ankara’ya geldiğimde Mustafa Kemal’i Meclis kapısına asacağım” diyecek kadar küstahlaşmıştır.
Reşit, Tevfik ve Ethem kardeşler “Kuva-yı Seyyare”kuvvetinin başında bulunarak yukarda belirttiğimiz gibi birçok ayaklanmayı basğtırmakla önemli rol oynadıklarından zamanla kendilerini daha da güçlü hissetmeğe başlayarak adeta zaptedilemez olmuşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin otoritesini de tanımamağa başlamışğlardı. Yozgat’ta Çapanoğullarının isyanı bastırıldıktan sonra Ankara’dan Eskişehir’e dönen Kuvağyı Seyyare hiç kimseye sormadan istedikleri evleri boşaltıp sahiplerini kovmuşlar ve kendileri yerleşmişlerdir.
Ethem ve kardeşleri Mecliste ve meclis dışında düzenli ordunun aleyhinde konuşmağa başladıkları gibi; İsmet Paşa’nın da Batı Cephesi komutanlığına atanmasını kabullenememişler, “Yeşil Ordu” cereyanının da başında bulunarak ateşli bir şekilde çalışmışlardır.
Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta bu hususu şöyle izah eder:
“Batı cephesinde, orduda ve halk arasında ve hatta Mecliste bu cereyan etrafında yapılan propaganda, o kadar kuvvetli ve tesirli bir hale geldi ki, ordudan fayda yoktur, dağılsınğ Hepimiz Kuvayı Milliye olalım sözleri her tarafta kulakları doldurmaya başladı.
Batı Cephesi birlikleri arasında, Kuvayı Milliye halinde, bir bölge ve bir cepheye sahip bulunan Ethem Bey müfrezesinin adamları, adeta, müstesna ve ordu erlerinden üstün imtiyazlı görülmeye başlanğdı, gıpta edilir hale geldi. Ethem Bey ve kardeşleri herkes üzerinde bir çeşit otorite ve hakimiyet kurmaya başladılar.”
Ethem Bey ve kardeşleri Batı Cephesi haberleşmelerine “Kuva-yı Seyyare Komutanlığı” olarak yasak getirmiş ve “Umum Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanlığı” adını kullanarak niyetini ve hakim olma düşüncesini açığa vurmuştur. Bu arada Karacaşehir’de kurduğu “Karakeçili Müfrezesi”nin Batı Cephesi komutanlığınca denetlenmek istenmesine de karşı çıkmıştır.
Mustafa Kemal Paşa Ethem Bey ve kardeşlerini ikna etmek için Reşit Beyin de katıldığı bir toplantı yaparak durumu şöyle açıklar:
“Hakikat şudur ki, önümüzde yenilip mutlaka denize dökülmesi lâzım bir Yunan ordusu vardır. Bu büyük neticeyi alabilmek için ise, büyük, ciddi ve kati tedbirlere ihtiyaç vardır.
“Benim askerliğime itimat buyurursanız ki arkadaşlarımın bu güveni sakınmayacaklarını zannederim, bu büyük iş ancak muntazam, bir ucundan öbür ucuna ve en büyük kütlesinden son erine kadar disiplinli mükemmel bir ordu ile başarılabilir. Batı ordusunda bir süreden beri başlanılan çalışma, işte bizi bu gayeye götürmeyi amaç edinen gayret ve himmetlerden teşekkül ve terekküp etmiş bulunuyor. Amaç bundan ibaret olduğuna göre Kuvayı Seyyare başında bulunan arkadaşlarımın da bu hakikati anlamaları, onu sadece takdir ve teslim etmeleri lâzımdır. Bu takdir ve teslim yapıldıktan sonra ortada hallonulmayacak mesele kalmaz.”
Ethem Bey ve kardeşleri Mustafa Kemal Paşa’nın vatan ve millet için birlik olunmasını değerlendirememişler, duyguları ve nefisleri doğrultusunda hareket etmişlerdir. İstanbul hükümetiyle de temas halinde bulunan Ethem Bey 2 Ocak 1921’de İstanbul’a çektiği telgrafta şunları yazmıştır:
“Ankara’da tutuklanan İstanbul Hükümetine mensup kabine arkadaşlarının İstanbul’a geri gönderilmeleri için Ankara Meclis Başkanına protesto çektiğini, şimdiki halde Millet Meclisi kuvvetlerinin taarruzu karşısında bulunduğunu, kuvvetinin savunmaya ve hatta taarruza bile yeterli olduğunu, Yunanlılarla temasta bulunduğunu ve durumdan Yunan komutanlığına da haber verildiğini, buna Sadrazamlığın yüksek izinlerinin katılmasınının birçok bakımdan gerektiğini bildirmiş, haberleşmeyi devam ettirmek ve Sadrazamlık emirlerinin gelmesini beklemek için Akhisar-Gördes telgraf hattının onarılması ve düzeltilmesi” isteğinde bulunmuştur.
Ethem Bey’in Yunanlılarla temas halinde olduğuna dair bir başka belge de Yunanlıların tutukladığı İnegöl kaymakamının verdiği rapordur. Rapora göre Çerkez Ethem Yunan komutanlığına başvurmuş ve Anadolu Hükümetine karşı birlikte savaşmayı teklif etmiştir.
Eskişehir ve Gediz bölgesinde Yunan uçakları tarafından atılan bildirilerde Çerkez Ethem adı ve imzası vardı ki bu bildirilerle asker savaştan vazgeçirilmeye çalışılıyordu.
Kütahya bölgesinde bulunan Ethem ve kardeşleriyle görüşmeler devam etti. Ethem Bey Batı cephesi komutanlığında bazı komutanların değişmesini istemiştir. 27 Aralık 1920’de heyet görüşmelerle ilgili bilgiyi Büyük Milet Meclisi Başkanlığına yani Mustafa Kemal Paşa’ya sundu. Mustafa Kemal Paşa kardeş kanı dökülmemesi için uzlaşma yollarını aradı. Bu doğrultuda Bakanlar Kurulu 2 Ocak 1921 tarihinde Ethem ve kardeşleri komutadan çekilirlerse affedilecekleri kararını aldı ve karar Ethem Beye bildirildi. Ethem’in anlaşma yerine ayaklanmayı seçmesi üzerine kuvvet gönderildi. 5 Ocak 1921’de Gediz Ethem kuvvetlerinden temizlendi. Ethem ve kardeşleri TBMM yerine Yunanlıları tercih ettiler ve anlaşmak için 3 Ocak 1921’de bir adamını Yunanlılara gönderdi. Yunan ordusuna giderek Yunanlılarla 7 Ocak 1921’de bir protokol imzalandı. Protokola göre; Ethem birlikleriyle Yunan tarafına girecek ve silahlar teslim edilecek. Teslimden sonra isteyenler ailelerinin yanına dönebilecekler. Terhis olanların yiyeceklerini Yunan hükümeti sağlayacak. Ethem ve yanındakilerden 725 kişi Yunanlılara sığınır (7 Ocak 1921) ve Ethem olayı böylece sona erer
Çerkez Ethem’in bu hareketi de Yunanlılara cesaret verdi ve Yunan kuvvetleri İnönü cephesinde taarruza geçtiler.
Koçkiri Ayaklanması (6 Mart - 17 Haziran 1921)
Koçkiri aşireti Hafik (Koçhisar), İmralı, Suşehri, Refahiye, Keğmah, Divriği, Kangal, Zara, ilçeleri ve köylerinde yaşamaktaydı. Aşiret mensupları Kürtçe konuşmakla birlikte Türkçe de biliyorlardı. Aşireti meydana getiren insanların soyadları arasında Oğuz Türklerine ait isimlerde vardı. Selçuklular ve Osmanlı devleti zamanından beri bu bölgelerde yaşamaktaydılar. Mondros Mütarekesini takiben Doğu Anadolu’ da Ermenistan ve Kürdistan devletleri kurulması gündeme gelince; Ermeni Boğos Paşa ile Kürt Şerif Paşa bölgede Ermenistan ve Kürdistan devletlerinin kurulması hususunda anlaşmaya vararak Paris Barış Konferansı’na müracaatta bulundular. Bu arada “Kürt Yükseltme ve Yardımlaşma Cemiyeti” kuruldu. Koçkiri aşireti reisi Haydar Bey de bu cemiyete girmiş ve bulunduğu bölgede cemiyetin bir kolunu kurmuştu. Derneğin yayın organı olan “Jepin” gazetesinde Kürt devleti kurulması için yazılar yayınlanmakta olduğundan, Haydar Bey’ de bu yayınların etkisi altında bulunmaktaydı.
Bu sırada Sivas Yıldızeli bölgesinde çapulculuk yapan Zalim Çavuş grubu üzerine kuvvet gönderilince, çapulcular İmralı tarafına kaçmışlar ve burada saklanmışlardır. 14 Şubat 1921’de asker kaçakğlarını ve Zalim Çavuş’ u yakalamak için asker İmralı’ya gelince, Kör Rifat ve Karmanlı Nuri Alay Komutanına kasabayı terketmesini ve Zara’ya gitmesini söyler. İmralı’yı kuşatan isyancılar Alay Komutanı Binbaşı Halis’i ve askerlerin bir kısmını şehit ettiler, bir kısmını da esir aldılar. Bucak müdürü olan Haydar Bey isyancılara karşı tedbir almadığı gibi, onları yönlendirmiş, diğer kabilelerden İmralı’ ya kuvvet göndermelerini istemiştir.
Kan dökülmesini önlemek için Hükümet bölgede tanınan ve Danıştay üyeliği de yapmış bulunan Şefik Bey’i Zara’ya isyancılara gönderdi. Bundan da bir sonuç alınamayınca 10 Mart 1921’de Elazığ, Erzincan ve Sivas bölgesinde sıkıyönetim ilan edildi.
İsyanın bastıırılması için Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa 13 Mart 1921’ de hükümet tarafından görevlendirildi.
Koçkiri aşireti tarafından başlatılan isyan hareketinde asiler Türkkeşlik köyünde, İmralı’da birçok Türk’ü öldürdüler Kemah ve Erzincan bölgesindeki bazı Türk köylerini de yaktılar.
26 Mart 1921’ de Koçkiri aşireti reislerinden Alişan, Kürdistan, bağımsızlığının Avrupa devletleri tarafından tanındığını, Pülümür aşiretlerinin reislerine yazdığı mektuplarla bildirerek onları da isyana davet etti; ancak bundan olumlu bir netice alamadı.
Koçkiri isyancılarıyla Kemah, Erzincan, Refahiye, Zara bölgeleğrinde askeri kuvvetlerle, isyana karşı olan halk arasında çarpışmalar devam etti. İsyanın bastırılması için Giresun Müfrezesinin başında bulunan Osman Ağa (Topal Osman) da büyük gayret gösterdi.
17 Haziran 1921’ de isyanın elebaşılarından Haydar Bey’ in kardeşi Alişan ve 32 isyancı ileri geleni ile beşyüz asi teslim oldular ve böylece isyan bastırılmış oldu.
Koçkiri ayaklanması Yunanlılarla batıda savaşın devam ettiği bir sırada çıkarılmıştı. Amaç Türkiye’yi parçalama ve kardeşi kardeşe düşürmek, kardeşliği ortadan kaldırmaktı. Millî Mücadelenin devam ettiği bir sırada ortaya çıkarılan Kürtçülük hareketi bu yönüyle önemliydi. Ancak İtilaf Devletleri ve onların maşaları olan aşiret reisleri amaçlarına ulaşamadılar.