MISIR
misir-fiziki-haritasi-2176-1000-1000.jpg


Büyük bîr kesimi Afrika'da, küçük bir kesimi (Sînâ yarımadası) Asya'da yer alan ülke.

I. Fizikî Ve Beşerî Coğrafya

II. Tarih

III. Kültür Ve Medeniyet

Batıdan Libya, güneyden Sudan, kuzeydoğudan İsrail, kuzeyden Akdeniz ve doğudan Kızıldeniz'le çevrili olan Mısır'ın resmî adı Mısır Arap Cumhuriyeti, [1208]yüzölçümü 1.001.450 km2, nüfusu 71.000.000 (2004 tah.), başşehri Kahire (10.769.000), nüfusu 500.000'i aşan diğer önemli şehirleri İskenderiye (3.977.000) ve Port Said'dir (Bûr Saîd, 560.000).



1. Fiziki Ve Beşeri Coğrafya



Ülke topraklan eski Gondvana kıtasının temelinde genellikle üzerleri daha genç yaşta tortul tabakalarla (kum taşı, kireç taşı) örtülü gnays, granit, şist gibi kristalin kayaçlar bulunan bir parçasıdır. Sert kayaçlar Nil vadisinde yeryüzüne çıktıkları yerlerde çağlayan basamaklarını oluşturmuşlardır. Mısır fizikî coğrafya açısından dört bölgeye ayrılır: Nil vadisi ve deltası, Doğu çölü (Arap çölü). Batı çölü (Libya çölü), Sînâ yarımadası. Doğu Afrika'nın Göller bölgesinden doğan Nil nehri Sudan'dan sonra Mısır topraklarına girer. Nil vadisi Asvan çevresinde derin ve dardır. Tropikal bölgede çok genişleyen nehir ülkeye girince daralır ve herhangi bir kol almadan 1100 km. uzunluğundaki vadiyi hafif bir eğimle aşarak Dimyat ve Reşîd ağızlarından Akdeniz'e dökülür; eski metinlerde adları verilen diğer ağızlar kapanmıştır. İki kolla deltayı aşan nehrin sahilde kıyı kordonlarıyla denizden ayrılan bazı lagünleri (Maryût, İdku. Burullus ve Merızele gölleri) bulunmaktadır. Nil'in doğusunda kalan Doğu çölü, Kızıldeniz'e doğru Kızıldeniz tepeleri denilen ve bazı dorukları 2000 metreyi geçen bir dağ sırasıyla sınırlanır. Batı çölü Libya sınırına kadar uzanır; Doğu çölünden daha geniş ve alçaktır. Çok geniş ve derin çukurlara dolan sular çevrelerini tarıma ve yerleşmeye uygun vahalar [1209] haline getirmiştir. Batı çölündeki Kat-târe çukurluğu deniz seviyesinden 136 m. aşağıdadır ve kurak oluşundan dolayı yerleşime uygun değildir. Jeolojik yapısı bakımından Doğu çölüne bağlı yarımadası Süveyş ve Akabe körfezleri arasında yer alır ve Akdeniz sahilinde alçak bir kıyı ovasıyla sınırlanır.

Mısır

Kuzey Afrika çöl kuşağında olduğundan kurak ve sıcak çöl ikliminin etkisi altındadır. Yıl boyunca iki ana mevsim ve kısa geçiş dönemleri yaşanır. Yaz her yerde sıcaktır; en sıcak ay olan haziranda en yüksek günlük sıcaklık ortalamaları K-hire'de 33° C, Asvan'da 41 ° C'dir. Ülke bütün yıl boyunca güneşli olup günlük güneşlenme süresi yaz aylarında on iki saat, kış aylarında on saattir. En fazla yağışı kış mevsiminde kıyı ve delta alır [1210]Kahire ve çevresinde azalan yağışlar (30 mm.) güneyde ve vahalarda çok düşüktür.[1211] Sînâ yarımadasında yağmurlar yüksekliğinden dolayı daha fazladır. Nisan ayından hazirana kadar güneybatıdan gelen ve yaklaşık elli gün süren Hamsın (Hammâsîn) rüzgârı güçlü eserse toz ve kum fırtınalarına sebep olur ve çevre kumla kaplanır; onun arkasından Yukarı Nil'e yelkenle gitmeyi kolaylaştıran kuzey rüzgârları başlar.

Mısır'da doğal bitki örtüsünün dağılışını kurak çöllerle Nil vadisi ve deltasının yoğun tarım alanları kısıtlar. Yağış azlığına rağmen doğal bitki örtüsü çeşitlidir. Kurak çöllerde mimoza ve ılgın gibi bodur ağaçlarla çalılar ve kokulu otlardan oluşan bitki örtüsü yer altı suyunun bulunduğu yerlerde palmiyelere dönüşür. Kıyı kuşağı ilkbaharda zengin bitki çeşitlerine sahiptir. Nil vadisi ve sulama kanallarında su bitkileri görülür (nilüfer ve kamışlar). Antik çağlarda yaygın olan papirüsün artık doğal yetişme ortamı kalmadığından günümüzde tarımı yapılmaktadır.

Kilometrekare başına yetmiş bir kişinin düştüğü ve nüfusun Nil'in kenarlarıyla deltasında toplandığı Mısır'da halkm % 35'i on beş büyük şehirde yaşamakta ve şehirlerde nüfus hızla artmaktadır. Nil vadisindeki yerleşmeler Kahire'nin güneyinden itibaren Asvan'a kadar uzanır. Ülkenin bundan sonraki bölümü olan Mısır Nûbe'sinin toprakları ve köyleri Asvan Ba-rajı'nın sulan altında kalmış, bölge ahalisi Kom Ombo yakınlarında Yeni Nûbe'ye nakledilmiştir. Nüfusun diğer kısmı göçebelerle çöllerdeki vahaiarda yaşayan yerleşik insanlardan oluşmaktadır. En kalabalık vaha Batı çölündeki Libya sınırında bulunan Sîvavahasıdir. Doğu çölünde yerleşik nüfus kıyı boyunca birkaç kasabada yaşar; gerisi sayılan kesin olarak bilinmeyen göçebeler halindedir.

Tarım alanları ülke yüzölçümünün sadece % 4'ünü kaplar. Kullanılabilir arazinin kısıtlı olması sebebiyle devlet çölden yeni topraklar kazanılması ve kanal, gölet, baraj inşası için büyük yatırımlar yapmaktadır. Asvan Barajı tarım alanlarına sulama imkânı sağlamış ve ekili alanların oranını arttırmıştır. Sulama yoluyla yılda iki defa ürün alınır. Taşkınlardan sonra yapılan kış ekimlerinde (kasım -mayıs) buğday, arpa, sebze. Özellikle soğan ve daha önemli olan yaz ekimlerinde şeker kamışı, pirinç ve pamuk gibi büyük gelir sağlayan ürünler tercih edilmektedir. Liflerinin uzunluğu ile tanınan Mısır pamuğu dünyanın en kaliteli pamuğudur. Nil deltasında narenciye bahçeleri artmıştır.

Mısır'ın başlıca yer altı kaynakları demir cevheri, fosfat, kireç taşı, talk. jips ve asbesttir. Ayrıca ülkede enerji sektörüne yönelik kömür, doğal gaz ve petrol rezervleri bulunmaktadır. Petrol Sînâ yarımadası, Süveyş körfezi ve Batı çölünden, doğal gaz ise delta alanından elde edilir. Pamuk ipliği ve pamuklu giyim sanayiinde dünyanın ilk on ülkesi arasında yer alan Mısır'da diğer Önemli sanayi alanları maden (özellikle hidrokarbon), altı adet petrol rafinerisinde sürdürülen petrokimya ve otomotivdir. İnşaat sektörü yeni açılan çimento fabrikaları ile gelişme göstermektedir. Nil vadisinde baraj yapımı küçük boyutlu ilk örnekleriyle XIX. yüzyılda deltada, XX. yüzyılın başında da Yukarı Mısır'da başlamıştır. Nil'in taşkın sularını biriktirmek için güneyde gerçekleştirilen ilk büyük baraj 1902 yılında İngilizlerin granitten yaptığı Asvan Barajı'dır. 1960-1970 yılları arasında Cemal Abdünnâsır'ın girişimiyle Ruslar, bu barajın 6 km. güneyine dünyanın en büyük suni göllerinden birine sahip olan bugünkü barajı (es-Sed-dü'f-âlî) inşa etmiştir.

Mısır'da karayolu ve demiryolu ulaşımının başlıca kavşak noktası Kahire'dir. Burası bütün büyük şehirlere, Süveyş'e, As-van'a ve Feyyûm vahasına karayoluyla, İskenderiye, Süveyş ve Asvan'a demiryoluyla bağlıdır. İskenderiye'den Libya'ya bir karayolu, bir de demiryolu hattı devam eder. Ayrıca tarım alanlarında şeker kamışının açık vagonlarla taşındığı dar demiryolu hatları vardır. Kızıldeniz ve Akdeniz arasında deniz ulaşımını sağlayan Süveyş Kanalı 1869 yılında açılmıştır. Başlıca havaalanları Kahire, İskenderiye, Lük-sor ve Şarmeşşeyh'te bulunmaktadır. Mısır ekonomisinde turizmin ağırlığı gün geçtikçe artmaktadır. Dış ticarette ihracat ithalâta oranla düşüktür. Tekstil ürünleri, çeşitli aletier (imalât sanayii], ham pamuk ve petrol ürünleri ihraç edilir; gıda maddeleri, makineler, elektrikli aletler, taşıtlar, kimyasal maddeler, kâğıt, kereste, yağ ve mineraller ithal edilir.


Bibliyografya :


P. Birot - J. Dresh, La Medİterranee et le mo-yen orient, Vendome 1955, II, 241-243; Sami Öngör. Orta Doğu (Siyasi ue iktisadi Coğrafya), Ankara 1964, s. 231-243; G. Baer. "Urba-nization İn Egypt, 1820-1907", Beginnings of Modernization in the Middle East (ed. W. R. Polk- R. L. Chambers), Chicago 1968, s, 155-169; Türkkaya Ataöv, Afrika ulusal Kurtuluş Mücadeleleri, Ankara 1977, s. 27-29; M. Ad-ams, The Middle East, Oxford 1983, s. 11 -20; R Beaumont v.dğr., The Middle East: A Geog-raphical Study, Chichester 1985, s. 471-487; Nasr es-Seyyid Nasr. Coğrâfıyyetü Mışri'z-zİrâ-'iyye, Kahire 1408/1988; W. R. Polk. The Arab Wodd Today, London 1991, s. 6, 134-144,279-281; Selamı Gözenç, Afrika Ülkeler Coğrafyası I, İstanbul 1995, s. 123-130; Aydoğan Koksal, Afrika Gene! ue Ülkeler Coğrafyası, Ankara 1999, s. 339-351; A. Atasoy, Kıtalar ve Ülkeler Coğrafyası, Bursa 2003, s. 775-788; Danyal Bediz. "Süveyş Kanalının Önemi", DTCFD, IX/3 (1951), s. 329-352; Ali Tanoğlu, "Mısır ve Süveyş Kanalı", İÜ Coğrafya Enstitüsü Dergisi, ü/3-4, İstanbul 1952-53, s. 17-47; E. Ehlers. "Population Growth and the Food Sııpply Margin in Egypt", Applied Sciences and Deuelopment, XIII, Tübingen 1979, s. 65-87; G. Meyer. "Effects of the New Valley Project upon the Development of the Egyptian Oases", Applied Geography and Deoelopment, XV, Tübingen 1980, s. 96-116; Suna Doğaner, "Mısır'da Coğrafyanın Turizme Etkisi", Türk Coğrafya Dergisi, sy. 29, İstanbul 1994, s. 83-113; Besim Darkot, "Mısır", İA, V11I, 217-218. SunaDoğaner




II. Tarih


Başlangıçtan Bizans Dönemine Kadar.


Çivi yazılı tabletlerde Misri Musri Mu-sur ve İbrânîce belgelerde Misrayim şeklinde geçen Mısır adının Proto-Semitik masör (sur, kale) kelimesinden, bugün Batı dillerinde kullanılan Egypfin de [1212] başşehir Memfis'in eski Mısır dilindeki İlk adı olan Ha-kuptah Hikuptah'tan geldiği sanılmaktadır Mısırlılar ise ülkelerine verimli arazisine işaretle Kemet (kara toprak). Tawy ("iki ülke": Aşağı ve Yukarı Mısır) veTo Meri(anlamıbilinmiyor) diyorlardı.[1213]

Mısır prehistoryasında Avrupa, Afrika ve Avrasya'nın diğer bölgelerinden pek farklı geçmediği anlaşılan Paleolitik (eski-taş) ve Mezolitik (ortataş) çağlardan sonra milâttan önce yaklaşık 5000-3800 yılları arasında sürdüğü tahmin edilen Neolitik çağ (yenitaş) gelir. İnsanların toplu şekilde yerleşik bir hayat yaşadıkları ve tarım, hayvancılık, dokumacılık, çömlekçilik bildikleri Neolitik medeniyet iki ayrı tarzda gelişmiştir (Orta Mısır'da ve deltanın hemen güneyinde); bunun etnikveya tarihî bir sebebe dayandığı sanılmaktadır. Pre-dinastik (hanedanlar öncesi) dönem olan Eneolitikçağda (bakırçağı) metalin Mısır'a yabancılar tarafından getirildiği düşünül-mekteyse de bunun işgalle geldiğini gösteren bir iz yoktur. Mısır'ın kendine has sanat ve din anlayışı (Mısır uygarlığı] bu dönemde filizlenmeye başlamıştır.

Milâttan önce III. yüzyılda yaşayan Mısırlı tarihçi rahip Manethon, eski Mısır hakkındaki ilk bilgilerin alındığı Aigypti-aka adlı Grekçe eserinde iki ülkeyi (Aşağı ve Yukarı Mısır) birleştiren kişinin Tinis Kralı Menes (Narmer) olduğunu söyler. Böylece hanedanlar devrini Menes'le başlatan Manethon, 3000 yıl gibi çok uzun bir süre devam eden bu dönemi günümüzde iiim adamlarının da benimsediği otuz bir hanedanın hüküm sürdüğü eski, orta ve yeni krallıklar adı altında üç bölüme, bunları da kendi içlerinde çeşitli alt bölümlere ayırmıştır. Mısır birliğinin sağlandığı ilk dönem, belgelerin yetersizliğine rağmen yine de firavunların teokratik- otokratik yönetimlerinin başladığı,

hemen bütün öğeleriyle Mısır uygarlığının doğduğu zaman dilimi olarak kabul edilir. Mİ. hanedan firavunlarından Cûser idare merkezini Tinis"ten iki ülkenin sınırında bulunan Memfis'e taşıdı. Arkasından da milâttan önce 2650'ye doğru Sek-kâre'deki basamaklı ilk piramidi ve çevresinde yer alan mezar kompleksini yaptırarak Mısır mimarisinde ehram geleneğini başlattı. IV. hanedanın kurucusu Snefru, kendisi için üç piramit inşa ettirmek suretiyle en mükemmel örneği elde etmeye çalıştıysa da bu iş oğlu Keops zamanında gerçekleşti ve onun büyük piramidi eski dünyanın yedi harikasından biri sayıldı. Keops'un oğlu Kefren (Hûfû) daha küçük, torunu Mikerinos da onunkinden ufak birer piramit yaptırarak babalarına saygılı bir biçimde geleneği sürdürdüler. Bu dönemde yüksek rütbeli saray görevlilerinden oluşan krala yakın bir sınıf ortaya çıkmıştır l.Teti, I. Pepi ve II. Teti gibi firavunların hüküm sürdüğü VI. hanedan devrinde merkezî otoritenin gittikçe zayıflayarak eyaletlerde bağımsızlaşma eğiliminin arttığı ve valilerin merkezden uzaklaşmaya başladığı görülür. II. Pepi ile Mısır'ın eski krallık dönemi çöküş sürecine girmiş ve firavunun sınırsız gücü tehlikeye düşmüştür. Eski krallık devri firavunları, Sînâ yarımadası ve Nûbe'nin güney kesiminde tampon böigeler ve kendi denetimlerinde ticaret yolları yaptırdılar. Mısır gemileri Kızıldeniz, Somali ve Doğu Akdeniz sahillerine ticarî seferlerde bulunuyordu. Lübnan'dan sedir ağacı, Afrika'dan fildişi ve değerli taşlar, Sînâ'dan bakır cevheri getiriliyordu. Yine bu dönemde kanal açma girişimlerinin olduğuna dair işaretler vardır. Birinci ara dönem denilen dört hanedanın

Mısır firavunlarından Keops, Kefren ve Mikerinos'un Cîze'-deki piramitleri zaman diliminin başlarında eski krallık devrinde sağlanan birlik siyasî ve idarî olumsuzluklarla beraber dağılmaya başladı. Ayrıca kuraklık, kıtlık ve yoksulluğun bunlara eklenmesiyle toprak kavgalarının önlenememesi sonucu merkezî yönetim parçalandı ve eski krallık çöktü. IX ve X. hanedanlar Herakleopolis'te (Feyyûm) otokratıkyönetimin devamını sağladıysa da bu Orta ve Aşağı Mısır'la sınırlı kaldı. Teb firavunlarından II. Mentuhotep'in tekrar siyasî birliği tesis etmesi orta krallık döneminin (m.ö. 2065-1785] başlangıcı olarak görülür. XI. hanedanın son firavununun ölümünün ardından tahta el koyan vezir, I. Amenemhet adıyla XII. hanedanlığı kurdu ve karışıklıklara son verdi. Memfis yakınlarında yeni bir başşehir inşa ettiren I. Amenemhet'in devlet adamları ve kendisinden sonra gelecek firavunlar için hazırlattığı yönetim kurallarını belirleyen talimatname bu konuda kaleme alınmış dünyadaki ilk yazılı belge sayılmaktadır. İkinci ara dönem adıyla anılan milâttan önce 1785-1570 yıllan arası Mısır tarihinin en karışık ve en az bilinen devirlerinden biridir. Hanedan çekişmelerinin artması ülkenin tekrar bölünmesine yol açarken Mısır'ın kuzeyini işgal ederek Avaris şehri çevresine yerleşen Hiksoslar XV ve XVI. hanedanlara sahip oldular. Arkasından, ilk defa böyle bir işgale uğrayan Mısır halkı arasında bağımsızlık hareketleri ortaya çıktı ve Teb prenslerinin önderliğinde Hiksos hâkimiyetine son verildi.

Hiksoslar'ı Filistin'e kadar süren I. Ah-mose güneyde Nûbe'yi Mısır'a bağladı. Böylece XVIII. hanedanın kurulmasıyla yeni krallıkdönemifm.ö. 1570-1200) başlamış oldu. Mısır'ın en güçlü zamanının yaşandığı bu devirde sömürgeci ve yayılmacı bir dış siyaset neticesinde zenginlik artarken birçok önemli makam askerlerin eline geçti. I. Tutmosis (m.ö. 1506-1494) ölen firavunların gömülmesi işine yenilikler getirdi ve ilk defa ünlü Krallar vadisinde kendisi için mezar hazırlattı. IV. Amenofis (m.ö. 1375-1354) dinî alanda büyük bir reform gerçekleştirerek ülkeye güneş monoteizmini getirdi ve diğer tanrıları reddetti. Yeni güneş tanrısı Aton ismini taşıyor ve güneş kursu şeklinde gösteriliyordu. Adını Akhetaton (güneşin kulu) olarak değiştiren IV. Amenofis diğer tanrıların heykellerini tahrip ettirerek birçok Aton tapınağı yaptırdı ve eski başşehirden ayrılıp yeni kurduğu Akheta-ton'a yerleşti. Ancak halk ve din adamları, özellikle Amon rahipleri tarafından büyük bir hoşnutsuzlukla karşılanan yeni din onun ölümünden sonra kanlı bir şekilde kaldırıldı. Yeni krallık döneminin en önemli firavunlarından biri II. Ramses'tir. II. Ramses Hititler'le Kadeş savaşını yaptı; ardından dünyanın ilkyazılı antlaşması olarak bilinen antlaşmayla (m.ö. 1270) Suriye'nin yansını aldı ve III. Hattuşili'nin kızıyla evlendi. II. Ramses mimariye çok önem verdi. Kendisi için Ebû Simbeİ'de iki devâsâ tapınak, Pi - Ramses (Per-Ramses) adını verdiği idare şehri ve Teb'de sonraları Ramesseum denilen, içinde bir astronomi gözlem odası da bu kompleksi yaptırdı. İsrâiloğullan'n sır'dan onun zamanında çıktığı san tadır.

Mısır tarihinde XX. hanedandan ren milâttan önce 1200-1085 yıllar çöküş dönemi olarak adlandırılır. II sonlarına doğru Mısırlılar'ın deniz 1 leri dedikleri Hint-Avrupalilar'ın k lık bir şekilde Libya'ya, Akdeniz'e ya'ya gelmeleri güç dengelerini etti. Tarihinde ilk defa denizden sa uğrayan Mısır karadan gelen istilâ da uzun süre savaşmak zorunda XI. Ramses zamanındaki karışıklık istifade eden Teb başrahibi Heriho nin güneyine hâkim oldu. Aynı fira ölümünden sonra milâttan önce civarında kuzeyde Tanis Valisi Sır kendini firavun ilân ederek XXI. hâı kurdu. Ardından yönetim Teb rahip XXI. hanedan arasında paylaşıldı, cü ara dönem olarak adlandırılan z Mısır'ın kuzey kesimi Libya kökeni hanedanın yönetimine girdi; Teb XXIII. hanedan ortaya çıktı. Mısır XXIV ve XXV. hanedanlar zamanın rihinde en büyük bölünmelere uğr bunun sonucunda Asur Kralı Ass; don, Sînâ çölünü ve deltayı geçerek fis'e girdi. Ancak Sais Kralı İ. Ps birkaç yıl sonra Asurlular'ı ve Suda uzaklaştırarak XXVI. hanedanı (m.ö. 6631; ülke bir süre daha mü ve sanat açısından parlak bir döne şadı. Mısır milâttan önce 525'te Per Kambises tarafından işgal edildi lâttan önce 404'e kadar XXVII. sül; nilen Pers hükümdarlannca yöneti tarihte Persler'i ülkeden çıkarar.

Amyrtaios XXVIII. hanedanı tesis etti. Ülke, onun ardından gelen XXIX ve XXX. hanedanlar zamanında da millî birlik politikasıyla yönetildi. Fakat II. Nektanebo devrinde Persler ülkeyi tekrar ele geçirdiler ve bir satrapiık olarak doğrudan merkeze bağladılar. Dört yıl kadar sonra Nûbeli bir prens, XXXI. hanedanı kurarak Pers-ler'e karşı şiddetli bir mücadele başlattıy-sa da milâttan önce 332'de Pers İmpara-torluğu'nu yıkan Büyük İskender Mısır'ı da hâkimiyeti altına aldı. Mısır'a giren İskender halk tarafından bir kurtarıcı gibi karşılandı. Ziyaretlerine gittiği Amon rahipleri onu Amon'un oğlu sıfatıyla bir tanrı olarak kutsadılar.

İskender'in âni ölümü üzerine Mısır topraklan generallerinden Ptolemaios Soter'e kaldı. Onun başlattığı Ptolemaioslar (Lagos hanedanı) döneminde Mısır ve Yunan geleneklerinin sentezi olan yeîıi bir kültür anlayışı içinde Akdeniz dünyası ile yakın bir ilişkiye girildi. Bu amaçla idare merkezi Memfis'ten İskender'in kurduğu İskenderiye'ye taşındı. Bir ticaret limanı olarak gelişen şehirde ünlü İskenderiye Kütüphanesi kuruldu ve limanın karşısındaki adaya dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen İskenderiye Feneri inşa edildi. Bu devirde ülke topraklan Libya'ya kadar Kuzey Afrika. Güney Suriye, Kıbrıs, Ege adaları, Kilikya ve Marmara'ya kadar birçok Anadolu sahil şehrini kapsıyordu. Yavaş yavaş zayıflayan devlet milâttan önce 195'te Selevkoslar'ın himayesine girdi ve onların tamamen eline düşmekten ancak Roma'nın müdahalesiyle kurtuldu. Artık Mısır'ın başında kalabilmek için hükümdarlar Roma'nın desteğini kazanmak zorundaydılar. XII. Ptolemaios'un kızı ve XIII. Ptolemaios'un eski Mısır geleneğine göre evlendiği kız kardeşi olan Vll. Kleo-patra fm.ö. 51-30), hanedanı tekrar güç-iendirebilmek için Roma kumandanları Julius Caesar ve Marcus Antonius'u Kul-landıysa da Octavianus (Augustus) tarafından Actium deniz savaşında yenilgiye uğratıldı; böylece Ptolemaios Devleti yıkıldı. Bir Roma eyaleti haline gelen Mısır gerek stratejik konumu gerekse verimli toprak-larıyla imparatorluğun önemli bir parçası oldu. Toprak reformu niteliğinde bazı girişimlerle tapınakların arazilerine el konulurken maliye ve vergi işlerine düzen vermek amacıyla özerk yönetimler oluşturuldu. Roma hâkimiyeti döneminde halk sınıfları arasında farklılaşmalar başladı. Yunan kökenliler çeşitli imtiyazlar kazanarak şehir aristokratı görünümü aldı. İskenderiye'deki yahudi topluluğu da geleneklerine bağlılığıyla ayrı bir sınıf teşkil ediyordu. Milâttan sonra 50 yıllarında onlarla Yunanlılar arasında çatışmalar baş gösterdi; 66 ve 117yıllanndaki ayaklanmalarda binlerce yahudi öldürüldü.

Roma'nın karışıklıklar içine düştüğü İH. yüzyılda Mısır'da da çeşitli ayaklanmalar vuku buldu, ancak bunlar kısa sürede bastırıldı. Hıristiyanlığın yayılmaya başlaması Mısır'ın dinî ve siyasî hayatında köklü değişikliklere yol açtı. Hıristiyanlık önce İskenderiye yahudileri, ardından bütün halk tarafından benimsendi. Çöle gelen keşişler burada misyonerlik faaliyetlerinde bulundu. Fakat bu arada teolojik tartışmalar baş gösterdi ve mezhepleşmeler başladı. Hıristiyanlığın gnoslsln yüksek bir şekli olduğunu ileri süren İskenderiyeli Klemens baskılardan kaçmak zorunda kalırken İskenderiye Okulu'nda onun yerine geçen Orİgenes de Helenizm ile İncil'i uzlaştırmak istediği için görevinden uzaklaştırıldı. Hz. îsâ'nın kişiliği çevresihudileri, ardından bütün halk tarafından benimsendi. Çöle gelen keşişler burada misyonerlik faaliyetlerinde bulundu. Fakat bu arada teolojik tartışmalar baş gösterdi ve mezhepleşmeler başladı. Hıristiyanlığın gnoslsln yüksek bir şekli olduğunu ileri süren İskenderiyeli Klemens baskılardan kaçmak zorunda kalırken İskenderiye Okulu'nda onun yerine geçen Orİgenes de Helenizm ile İncil'i uzlaştırmak istediği için görevinden uzaklaştırıldı. Hz. îsâ'nın kişiliği çevresinde dönen tartışmalar III. yüzyılın sonlarına doğru had safhaya ulaştı. Roma İmpa-ratorluğu'nun 395'te ikiye bölünmesinin ardından Mısır Doğu Roma'ya (Bizans) bağlandı.

Eski Mısır'da bilim çok gelişmişti. Gerek firavunlar döneminin son aşamalarında gerekse Pers, Yunan ve Roma hâkimiyetleri sırasında buraya çok sayıda yabancı âlim ve seyyah gelmiş, bunlar ülkedeki gelişmeleri kendi ülkelerine aktarmışlardı. Ayrıca Mısır'ın dinî hayatı Yunanlılar'] ve Romalılar'ı etkilemiştir. Eski Mısır peygamberler tarihi açısından da çok önemlidir. Ahd-i Atîk'te ve Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Musa'nın firavunla mücadelesi ve İs-râiloğullan'nın onun önderliğinde Mısır'dan çıkışı, Hz. Yûsuf kıssası gibi konular geniş yer alır.

Eski Mısır'da bilim çok gelişmişti. Gerek firavunlar döneminin son aşamalarında gerekse Pers, Yunan ve Roma hâkimiyetleri sırasında buraya çok sayıda yabancı âlim ve seyyah gelmiş, bunlar ülkedeki gelişmeleri kendi ülkelerine aktarmışlardı. Ayrıca Mısır'ın dinî hayatı Yunanlılar'] ve Romalılar'ı etkilemiştir. Eski Mısır peygamberler tarihi açısından da çok önemlidir. Ahd-i Atîk'te ve Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Musa'nın firavunla mücadelesi ve İs-râiloğullan'nın onun önderliğinde Mısır'dan çıkışı, Hz. Yûsuf kıssası gibi konular geniş yer alır.


Bibliyografya :


Herodotos, Tarih (trc. Müntekim Ökmen), İstanbul 1973, s. 103-185; Arif Müfid Manseİ. Mi-sır ve Ege Tarihi Notları, İstanbul 1938; Yusuf Ziya Özer, Mısır Tarihi, Ankara 1939; Afetinan, Eski Mısır Tarihi oe Medeniyeti, Ankara 1987; Bülent İplikçİoğlu, Eskiçağ Tarihinin Anahat-tarı, İstanbul 1990, s. 107-126; Letters from Ancient Egypt (trc. E. R Wente, ed. E. S. Meltrer), Atlanta 1990; M. A. Hoffman, Egypt before the Pharaohs: ThePrehistoric Foundations of Egyp-tian Cİuüızatİon, Texas 1991; J. Vercoutter, Es-ki Mısır (trc. Emine Su), İstanbul 1992; E. Hor-nung. Einfilhrung in die Aegyptologİe: Stand, Methoden, Aufgaben, Darmstadt 1993; a.mif., Mısır Tarihi (trc. Zehra Aksu Yılmazer). İstanbul 2004; K. A. Kitchen, "Egypt", NBD, s. 337-353; Die Altorİentaiischen Reiche (ed. E. Cassin v.dğr), Augsburg 1998,1, 210-374; II, 222-293; III, 256-282; Ali Cengiz Üstüner, Mısır Uygarlığı, İstanbul 1998; R Johnson, The OuUisation of Ancient Egypt, London 1999; J. Tyldesley, Judgement of the Pharaoh: Crime and Punish-ment in Ancient Egypt, London 2000; J. Ray, The Reflecttons of Osiris: Liues from Ancient Egypt, London 2001; M. R. Bunson, Encycio-pedia of Ancient Egypt, New York 2002; L. Cap-poni, The Creation of Roman Prouince: The Case of Augustan Egypt (doktora tezi. 2003). üniversity of Oxford; "Mısır", ABr., XVI, 33-36; "Mısır", Büyük Larousse, İstanbul 1986, XIII, 8117-8121; Ömer Faruk Harman, "Firavun", DİA, XIII, 118-121; Mustafa Uzun, "Firavun", a.e.,XIII, 121-122; The Oxford Encyclopedia of Ancient Egypt, Oxford 2001 (ed. D. B. Redford). 1-111 Hilal Görgün




Bizans Dönemi.


Geniş Roma İmparatorluğu toprakları Bizans'ın kurucusu sayılan Büyük Konstantinos (306-337) tarafından dört ana bölgeye (praefectura) ayrılırken Ön Asya ve Trakya ile birlikte doğu bölgesini oluşturan büyük eyaletlerden biri haline getirilen Mısır, Bizans döneminde de siyasî ve kültürel açıdan önemini korudu. Praefectus Augustalis unvanlı bir genel valinin yönettiği Mısır kendi içinde altı İdarî birime bölünmüştü. Resmî dil Grekçe olmakla birlikte halk arasında yaygın biçimde Kıptîce konuşuluyordu. Bizans İmparatorluğu'nun en zengin eyaleti olan Mısır ülkenin tahıl ambarıydı; valinin görevlerinden biri de ürünün gemilerle başşehir İstanbul'a (Kons-tantinopolis) taşınmasını sağlamaktı. Eyalet merkezi İskenderiye, Roma döneminde Doğu'nun en büyük ve imparatorluğun Roma'dan sonra ikinci Önemli şehri iken Bizans devrinde de İstanbul'dan sonra ikinci büyük şehir olmuştu. Limanının işlekliğiyle tanınan İskenderiye'nin İpek yolu güzergâhı üzerinde bulunması hem şehrin hem de Mısır'ın Bizans için önemini arttınyordu. Bizanslı tacirler önce İskenderiye'ye gider, daha sonra Eyle'den (Akabe] Kızıldeniz'e açılarak veya karayolunu takip ederek İpek yolu ticaretine katılırlardı. Aden - Kızıldeniz yoluyla İskenderiye Limanı'na gelen ticaret mallan da buradan Batı'ya taşınırdı.

İdarî ve ticarî olduğu kadar dinî ve kültürel açıdan da Mısır'ın merkezi olan İskenderiye'de Özellikle tıp, felsefe ve matematik alanlarında çeşitli ekoller ortaya çıkmıştır. Yeni Eflâtuncu İskenderiye felsefe ekolü mensuplarından IV-VII. yüzyıllar arasında yaşayan Theon, Proklus, Am-monius. Simplikius, Damaskius, Olympi-odoros, loannes Philoponus, Stephanus, Apameialı loannes, Amidalı Aetius, Aegi-nalı Paulus ve Ahron, eserleriyle eski Grek bilim ve felsefesinin müsiümanlara geçişinde önemli rol oynamışlardır. İslâm tıp tarihinde CevâmFu '1-İskenderâniyyîn adıyla şöhret kazanan külliyat İskenderiye'de okutulan Câlînûs'a (Galen) ait on altı eserden oluşmaktaydı.[1214]

II. yüzyıldan itibaren Mısır'a girmiş olan Hıristiyanlık burada önemli sayıda taraftar bulmuş, III. yüzyıl başında İskenderiye'de özellikle Klemens ve Origenes'in temsil ettiği teoloji ekolü kurulmuştu. Aziz Pakhomios'un 320'den sonra Yukarı Mısır'daki Tabennisi'de bir manastır açmasıyla Mısır ilk hıristiyan manastır hayatının da merkezi oldu. Öte yandan İmparator Büyük Konstantinos'un tanıdığı serbestlik neticesinde Hıristiyanlık Mısır'da hızla yayılmaya başlamıştı; dinî çevrelerde Grekçe'nin yanı sıra Kıptîce de kullanılmaktaydı. Ancak İskenderiye ile imparatorluğun diğer patriklik merkezleri arasında çeşitli anlaşmazlıklar mücadelelere yol açıyordu. IV. yüzyılda Yeni Eflâtuncu felsefenin de etkisiyle Hıristiyanlık'taki teslîs anlayışına karşı görüşler ileri süren ve İskenderiye'de verdiği vaazlarla tanınan rahip Arius'un fikirleri din adamları ve halk arasında geniş ilgi uyandırdı. İskenderiye Piskoposu Alexander, Arius ve taraftarlarını görüşlerinden vazgeçirmek amacıyla 320 yılında bir sinod topladı; onları inançlarından çeviremeyince de aforoz etti. Ariusçular'la İskenderiye Piskoposu Alexander arasındaki teolojik görüş farklılıklarının bütün kiliseleri etkisi altına aldığını, tartışmaların dinî yönden olduğu kadar siyasî birlik açısından da devlete zarar verdiğini gören İmparator Konstantinos ihtilâfı bertaraf etmesi için Cordoba (Kurtuba) Piskoposu Hosius'u Ossius görevlendirdi. Hosius'un 324'te Antakya'da topladığı sinoddan da olumlu sonuç çıkmayınca ertesi yıl Konstantinos'un bizzat düzenlediği 1. İznik Konsi-li'nde Arius ve taraftarları aforoz edilip sürgünle cezalandırıldıysa da bir süre sonra affedildiler. Ariusçuluk VI. yüzyıla kadar etkinliğini sürdürdü. 381'de İstanbul'da toplanan ve Hıristiyanlığı devletin resmî dini İlân eden ikinci ekümenik kon-silde İskenderiye patriği papanın arkasından ikinci sırada yer alıyordu ve onun yetki alanına Mısır, Libya, Pentapolis giriyordu. İmparator I. Theodosios'un ölümünden (395) sonra imparatorluk Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılınca Mısır Doğu Ro-ma'ya (Bizans) bağlı kaldı. İskenderiye zengin kütüphaneleri, felsefe ve teoloji okullarıyla önemli bir şehir olduğu gibi İskenderiye patrikliğinin dinî tartışma-lardaki ağırlığı V. yüzyılda da devam etti. Özellikle Hz. İsa'da yalnızca ilâhlık unsurunun bulunduğunu ileri sürerek monofi-zitizm doktrininin doğmasına sebep olan İskenderiye Patriği Kyrillos, Hz. îsâ'da tanrılık ve insanlık unsurlarının birbirine karışmadan bulunduğunu ve yeryüzünde yaşarken insanlık unsurunun baskın olduğunu iddia eden İstanbul Patriği Nesto-rius'a cephe aldı. Tartışmaların yayılması üzerine II. Theodosius'un emriyle 431 yılında Efes'te toplanan üçüncü ekümenik konsilde Kyrillos, Nestorius ve taraftarlarını aforoz etti, Nestorius Mısır'a sürgüne gönderildi. Münakaşaların bitmesi için yine II. Theodosius'un emriyle449'da İkinci defa Efes'te toplanan İskenderiye Patriği Dioskoros başkanlığındaki konsil İstanbul ve Antakya patriklerini aforoz edince tartışmalar daha da alevlendi. Tanımadığı II. Efes Konsili'ne "haydutlar konsili" diyen Papa I. Leon'un da ısrarıyla İmparator Markianos 451'de Khalkedon'da (Kadıköy) bizzat yönettiği ekümenik bir kon-sil topladı. Bu konsil, îsâ'nın hem insanî hem ilâhî tabiata sahip olduğuna karar verip monofizitliği ve Nestûrîliği din dışı sayarken Dioskoros'u aforoz etti. İskenderiye'ye tayin edilen yeni patrik, bir askerî birlik eşliğinde şehre girip görevine başladıysa da kısa bir süre sonra halkın gösterdiği tepki kanlı çatışmalara dönüştü. Mısır'da çoğunluğu Kıptîler'den oluşan monofizit inancı benimseyenlerle Kadıköy Konsili kararlarına uyanlar arasındaki mücadele uzun yıllar sürmüştür.

1. Anastasios ve I. lustinianos dönemlerinde devletin Mısır'da idarî, dinî ve ekonomik açılardan daha etkili olmasını sağlayıcı düzenlemeler yapıldı. Bu durum, halkın mâruz kaldığı baskılar ve ödediği ağır vergiler yüzünden merkezî yönetime karşı duyduğu memnuniyetsizliği daha da arttırdı ve Mısır'ın, İmparator Pho-kas'ın istibdat rejimine karşı ayaklanan Kartaca Valisi Herakleios'a destek vermesine yol açtı. Herakleios'un bir filo eşliğinde İstanbul'a gönderdiği oğlu Herakleios, Patrik Sergios ve Yeşiller Partisi'nin desteğiyle tahtı ele geçirdi (610). Onun Bizans imparatoru olmasından sonra Sâsâ-nîler Mısır'ı zaptettilerse de (619) şehir 628'de geri alındı. Sâsânî hâkimiyetinde İskenderiye patrikliği yapan Benjamin'in yerine Bizans'ın aynı zamanda son Mısır genel valisi olan Kyros tayin edildi. Hz. Peygamberin Hâtıb b. Ebû Beltea aracılığıyla İslâm'a davet mektubu gönderdiği Mukavkıs'ın kimliği konusunda farklı görüşler ileri sürülmekte, bunlar arasında onun Kyros olduğu rivayeti de bulunmaktadır.[1215] Patrik Kyros, kilise içinde sürüp giden doktrin tartışmalarından kaynaklanan anarşiyi bastırıp sükûneti sağladıysa da bu durum kalıcı olmadı. Öte yandan Mısır'da yaşayan ya-hudiler devletin dinî siyasetinden memnun değillerdi. Neticede Bizans'ın Mısır'da izlediği baskıcı siyasetin bölgenin müslümanların eline geçmesine zemin hazırladığı söylenebilir. 640 ve 641 yıllarında Amr b. Âs kumandasındaki İslâm orduları Mısır topraklarını fethederken başşehir İskenderiye'yi kuşatma altına alınca Kyros direnmeyerek şehri müsiümanlara teslim etti. Buna karşı çıkan Herakleios'un ölümünün (641) ardından Kyros, yönetimi elinde bulunduran Herakleios'un hanırnı Martina'mn emri doğrultusunda Amr b. Âs ile Bizans birliklerinin belirli bir süre içinde Mısır'dan çekilmesini öngören antlaşmayı imzaladı. Bizans birlikleri gemilerle Rodos'a doğru yola çıktıktan sonra Amr b. Âs İskenderiye'ye girdi (642).


Bibliyografya :


J. B. Bury, History of the Later Roman Empl-re, New York 1958,1, 26-27, 349, 351, 355, 357; A. A. Vasiliev. History of the Byzantine Empire: 324-M53, Madison 1964,1,54-56,98-99, 105-106, 116-118, 120, 196;A. N. Stratos, Byzan-tlum in the Seuenth Century (trc M. Ogilvie-Grant). Amsterdam 1968, ], 25-28, 111-112, 302-303, 306-307; II, 88, 94, 130-131; İM, 35 vd.; A. J. Butler, The Arab Conquest of Egypt, Oxford 1978, s. 6,12, 28, 42, 50, 53; G. Ostro-gorsky, Bizans Devleti Tarihıftrc. Fikret Iştltan), Ankara 1991, s. 32,44, 54-55, 101, 105, 107; L S. B. MacCoull. "'Egypf, The Oxford Diction-aryofByzantium{ed.A. R Kazhdan v.dğr.|.Ox-ford 1991, I, 679-680; W. E. Kaegi. "Egypt on the Eve of the Müslim Conquest", The Cam-bridge History of Egypt (ed. C. R Petry). Cam-bridge 1998, I, 34-61; Mehmet Çelik, Siyasa! Sistem Açısından Bizans İmparatorluğu Vida Om -Deulet İlişkileri (Kuruluşundan X. Yüzyıla KadarJ, İzmir 1999,1, 20, 22, 23, 25, 31-34,44, 58, 66-68; Casim Avcı, İslâm-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003, s. 57-58, 184-188; V. Christides. "Mişr'\£/2(İng.)p 152-153.

Casim Avcı




Fetihten Osmanlı Dönemine Kadar.


Filistin'in müslüman.ar tarafından ele geçirilmesi artık Bizans ile karadan bağlantısı kalmayan Mısır'ın fethini kolaylaştırmıştı. Câhiliye döneminde burası ile ticarî ilişkileri bulunduğu için bölgeyi tanıyan Amr b. Âs. Filistin'i İslâm hâkimiyeti altına aldıktan sonra Mısır'ın stratejik açıdan çok önemü olduğunu ve oraya kaçan Bizans kuvvetlerinin tekrar kendilerine sal-dırabileceğini söyleyerek Hz. Ömer'i ikna etti; emrine verilen 4000 kişilik orduyla başlattığı Mısır'ın fethini, Zübeyr b. Av-vâm kumandasındaki 5000 kişilik diğer bir birliğin de yardımıyla üç yi! içerisinde tamamladı. İlk önce Muharrem 19'da [1216] Feremâ'yı almasının ardından Aynişems'te Bizanslılarla karşılaşan Amr b. Âs, Zübeyr b. Avvâm'la birlikte büyük bir zafer kazandı. Stratejik açıdan çok önemli olan Babilon Kalesi'nin fethiyle de (20/641) müslümanlar bölgede tutuna-bilecekleri bir mevkiyi ele geçirmiş oldular ve deltanın güneyle ilişkisini kestiler. Bundan sonra Amr b. Âs İskenderiye'ye yöneldi. Direnemeyeceklerini anlayan Bizans kuvvetleri Şevval 21 de [1217] şehri müslümanlara teslim ettiler. Bu sırada İslâm ordusunun diğer kısmı Fey-yûm'u ve buradan hareketle Asvan'a kadar Yukarı Mısır'ı (Saîd) ele geçirdi. Böylece "Mısır fâtihi" unvanını alan Amr b. Âs eyalet haline getirilen bölgeye vali tayin edildi. Müslümanlar daha önce Irak'ta ve Suriye'de yaptıkları gibi Mısır'da da yeni yerleşim birimleri oluşturdular ve divanlarda mahallî memurları görevlendirdiler. Eyaletin merkezi, Babilon'un biraz kuzeyinde kurulan Fustatadiı karargâh-şehir-di. Bölgeye çoğunluğu Güney Arabistan'dan getirilen çeşitli kabileler yerleştirildi. Amr b. Âs askerî faaliyetlerin yanında idarî ve iktisadî düzenlemeler de yaptı. Açtırdığı sulama kanalları sayesinde tarım üretimini arttırdı ve Mısır, Babilon ile Kızildeniz'in Kulzüm (Süveyş) Umanı'nı birbirine bağlayan Halîcü emîri'l-müminîn adlı su yoluyla Hicaz'ı beslemeye başladı.

Yönetimi merkezîleştirmek isteyen Hz. Osman, Mısır'da yarı bağımsız hareket eden Amr b. Âs'ı görevden alarak yerine Abdullah b. Sa'd b. Ebû Serh'i tayin etti (27/648). Yeni vali 34 (654)yılında Zâtü's-savârî savaşında Bizanslılar'ı yenen donanmayı kurdu. Ancak Abdullah b. Sa'd b. Ebû Şerh, Bizanslılar'a ve Nûbeliler'e karşı gösterdiği başarıları iç politikada gösteremedi. Başşehirde vergileri arttırmak amacıyla yaptığı düzenlemeler ve bölgeye yerleşmeye devam eden Arap kabilelerinin baskıları sonucunda valinin Medine'de bulunduğu Receb35'te [1218] büyük bir isyan çıktı. Bu isyanın Hz. Osman'ın şehid edilmesine yol açması o dönemde Mısır'ın taşıdığı hayatî önemin bir göstergesidir. Şehâdet haberinin Fus-tat'a ulaşmasının ardından Hz. Osman'ın taraftarları ile muhalifleri arasında başlayan çatışmaları [1219] onun taraftarları kazandı. Hz. Ali döneminde Mısır önemli bir muhalefet merkezi konumundaydı. Bölgedeki Emevî yanlılarına karşı sert tedbirler alınması üzerine Muâviye b. Ebû Süfyân Amr b. Âs'ı gönderdi. 38 (658) yılında yapılan savaşı kazanan Amr ömrünün son dört yılında bölgeyi sükûnet içinde yönetmiş, onun ardından Muâviye'nin ölümüne kadar (60/ 680) bu sükûnet devam etmiştir. Mısır'daki Haricîler, 64 (683) yılında Mekke'de halifeliğini ilân eden Abdullah b. Zübeyr'in tarafını tutunca Cemâziyelevve! 65'te (Aralık 684) Fustat'a giren I. Mer-vân tekrar Emevî hâkimiyetini sağladı ve oğlu Abdülazîz'i buraya vali olarak gönderdi. Abdülazîz'in yönetiminde bölge uzun bir istikrar dönemi yaşadı. Abdülmelik b. Mervân zamanında (685-705) divanlarda Kıptîce yerine Arapça'nın kullanılmaya başlanması, Mısır'ın idarî ve kültürel alanda dönüşümünün sağlanması için önemli bir adım teşkil etti. İslâm topraklarının merkezindeki siyasî ve mezhebi çatışmalar Mısır'da yankı buldu ve Sün-nîler'le Şiîler arasındaki mücadeleler buraya da sıçradı. Ayrıca Kıptîler özellikle vergilerin ağırlığı sebebiyle birkaç defa ayaklandılar. Eyaletten alınan haracın arttırılması 107 (725) yılında büyük bir İsyanın çıkmasına sebep oldu. İsyan sonucunda Suriye'den getirilen yeni Arap kabilelerinin yerleştirilmesiyle sağlanan istikrar. Halife Hişâm b. Abdülmelik'in Ölümünün (125/743) ardından tekrar bozuldu ve Emevî hâkimiyetinin son yıllan Kays kabilesi mensupları ile cündler ve Hafsiy-ye arasındaki çeşitli nüfuz mücadeleleriyle geçti.

Emevîler'in son halifesi II. Mervân'ın Yukarı Mısır'daki Bûsîr mevkiinde meydana gelen savaşta Abbasî birlikleri tarafından öldürülmesinin (132/750) ardından Mısır'da yeni bir dönem başladı. Abbasîler, yönetimlerinin ilk yıllarında bölgeye daha çok Horasanlı valiler göndermekle birlikte Emevîler'in memurlarını istihdam etmekte sakınca görmediler: ancak yeni valiler çok sık değiştiriliyordu. Abbasîler tayin ettikleri valilerden yollayacakları gelir için garanti veren senetler (daman) aldılar. Fakat Mehdî-Billâh zamanında (775-785) vergileri arttırma çabaları çeşitli isyanlara yol açtı. Emevîler'e mensup Dih-ye b. Mus'ab'ın başlattığı isyanı bastıramayan Vali İbrahim b. Salih geri çağrıldı. Yerine gönderilen yeni valinin vergileri tekrar yükseltmesi öldürülmesine sebep oldu. Bölgede düzen ancak ertesi yıl Suriye birliklerinin yardımıyla sağlanabildi. Yirminin üstünde valinin tayin edildiği Hârûnürreşîd döneminde de 786-809 aynı politikanın sürdürülmesi yine çeşitli isyanların baş göstermesine sebebiyet verdi; bunlar da yeni valilerin beraberlerinde getirdikleri birlikler tarafından bas-tınlabildi. Hârûnürreşîd'in özellikle son yıllarında bölgede gerginlik arttı ve çıkan isyanlar yüzünden zaman zaman Mısır'ın Suriye ve Irak'la ilişkisi koptu.

Halife Emîn ile Me'mûn arasındaki iktidar mücadelesi Mısır'da kabileler içinde esasen mevcut olan rekabeti arttırdı. Endülüs Emevî Hükümdarı I. Hakem'in 15.000 aileyi Mısır'a sürgün etmesi durumu daha da gerginleştirdi. Bu arada Vali Ubeydullah b. Serî vergisini merkeze göndermemiş ve bağımsız davranmaya başlamıştı. Bunun üzerine Me'mûn21 l'de (826) Abdullah b. Tâhir'i büyük bir kuvvetle Mısır'a yollayıp düzeni sağladı. 213 (828) yılından itibaren valiler batı bölgelerinden sorumlu eyalet valileri tarafından tayin edilmeye başlandı. Bu uygulama Abbâsîler'İn parçalanmasına yol açan adem-i merkeziyetçi yönetimin ilk işaretiydi. Devletin batı eyaletleri ve dolayısıyla Mısır, 213 (828) yılından halife olduğu 218'e (833) kadar Me'mûn'un kardeşi Mu'tasım-Billâh tarafından yönetildi. Mahallî idarecilerin iktidardan uzaklaştırıldığı bu dönem ağır vergiler ve baskılarla kendini gösterir. Bilhassa Delta bölgesinde yerleşik kabilelerin sık sık haraç ödemeyi reddetmesiyle başlayan ve güçlükle bastırılan isyanlar ortaya çıktı. Mu'tasım-Billâh halife olunca Eşnâs et-Türkî'yi Mısır valisi tayin etti böylece Mısır tarihinde Türk valilerin hâkim olduğu yeni bir dönem başladı. Eşnâs'ın ölümünden sonra yerine İnak et-Türkî getirildi. 235 (849) yılına kadar bu görevde kalan İnak eyaleti vekilleri vasıtasıyla yönetti. Türk emirlerinin nüfuzunu kırmak İsteyen Mütevekkil-Alellah. İnak'ı geri çağırıp yerine kendi oğlu Müntasır-Billâh'ı gönderdi. Eyalet valilerinden herhangi birinin Mısır'da oturduğu, hatta orayı ziyaret edip etmediği konusunda bilgi bulunmamaktadır. Bu dönemde bölgenin siyasî açıdan ikinci planda kaldığı söylenebilir. Mu'tasım'ın Araplar'a verilen ataları kaldırması Mısır'da da etkisini gösterdi ve burada fetihten itibaren hâkim olan cünd sistemini çökertti.

Mısır'ın Arap kökenli son valisi Anbese b. İshak döneminde (852-856) sahil bölgeleri tekrar Bizans saldırılarına mâruz kaldı ve çok sayıda esir verildi. Halife Müntasır-Biilâh'ın iktidarda bulunduğu yıl (861-862) Şiîler'in çıkardığı isyan diğer kesimler tarafından da desteklendi ve kısa sürede bütün delta bölgesine yayıldı. Vali Yezîd b. Abdullah et-Türkî, isyanı ancak Müzâhim b. Hâkân kumandasında Irak'tan gönderilen Türk birliklerinin yardımıyla bastırabildi. Daha sonra valiliğe tayin edilen Bayık Beg'İn yerine vekili sıfatıyla Ahmed b. Tolun'un gelmesi (254/ 868) Mısır'da Önce otonom, ardından bağımsız devletler kurulması sürecini başlattı. Ahmed b. Tolun elindeki geniş imkânları Mısır'ı otonom bir devlete dönüştürmekte kullandı. Onun zamanında Abbasî halifesinin, isminin hutbelerde okunmasından ve Bağdat'a bir miktar vergi gönderilmesinden başka bir nüfuz belirtisi kalmadı.

Ahmed b. Tolun öldüğünde (270/884), on beş yılı aşan iktidarı boyunca Mısır ve Suriye'yi Abbâsîler'den almayı ve Tolunoğulları adıyla anılan otonom devleti kurmayı başarmıştı. Ardından oğlu Humâ-reveyh halifenin onayını almadan tahta oturdu. Onun ölümünden (282/896) sonra çıkan olaylar sırasında Abbasîler, Mısır'da kaybettikleri otoriteyi tekrar ele geçirdilerse de karışıklıkların önünü alamadılar. İçerideki İsyanların yanı sıra İfrî-kıye'de hâkimiyetlerini kurmuş olan Fâ-tımîler de Halife Ubeydullah el-Mehdî ve Kâim-Biemrillâh devirlerinde çeşitli fetih denemelerinde bulundular. Bunun üzerine Abbasîler idareyi sert yöntemleriyle tanınan Dımaşk Valisi Muhammed b. Tuğç'a verdiler; onun tayiniyle bölge tekrar Ahmed b. Tolun zamanındaki huzur ve istikrar günlerine kavuştu. Halife Râzî-Billâh, 326 (938) veya 327 (939) yılında Muhammed b. Tuğç'a ataları olan eski Fergana Türk hükümdarlarının kullandığı "ihşîd" unvanını tevdi etti, böylece Mısır'da İhşîdîler dönemi başladı.

357'de (968), bir süreden beri devletin gerçek yöneticisi olan ve bu durumu sonunda halifeye de onaylatan Ebü'1-Misk Kâfur öldüğünde Mısır kuraklık sebebiyle meydana gelen kıtlığa ve siyasî boşluktan kaynaklanan karışıklıklara mâruz kaldı; ayrıca veba salgını baş gösterdi. Durumdan yararlanan Cevher es-Sıkıllî kumandasındaki Fatımî ordusu savaşmak-sızın Mısır'ı ele geçirdi.[1220] Fâtımîler'in Mısır'ı istilâsı yönetimin el değiştirmesinden ibaret basit bir hareket olmayıp çok derin etkileri görülecek dinî, siyasî ve İçtimaî bir inkılâp demekti. Cevher, Muiz-Lidînülâh'ın emriyle Fustat'ın kuzeydoğusuna Kahi-re'yi kurdu; ortasına da büyük bir saray ve cami yaptırdı. Para birimi ıslah edilerek değerli dinarlar bastırıldı ve eskileri iptal edildi. Ertesi yıl ileride Şiî davetinin merkezi olacak Ezher

Camii'nin inşasına başlandı ve 361 (972) yılında tamamlandı. Muiz-Lidînillâh 362'-de (973) İfrîkıye'den gelerek Kahire'yi başşehir yaptı; böylece burası Bağdat ve Kurtuba gibi Önemli bir hilâfet merkezi oldu. Şiîliği yaymak isteyen Muiz-Lidînillâh gemilerle tahıl getirtip açlık çeken Mısır halkını rahatlattı; birkaç yıl içerisinde veba ve kıtlıktan eser kalmadı. Fâtımîler'-le birlikte bir eyalet ve otonom devlet olmaktan imparatorluğa dönüşen Mısır ve başşehri Kahire Azîz-Billâh devrinde (976-996) en parlak günlerini yaşadı. Müstansır-Billâh döneminde de (1036-1094) özellikle Kahire'de büyük imar faaliyetleri gerçekleştirildi.

Müstansır-Billâh devrinden itibaren daha ziyade vezirler tarafından yönetilen Mısır, ordudaki farklı etnik gruplar arasında gelişen kanlı mücadelelere sahne olmaktaydı. Güney bölgesi zenci birliklerin, kuzey bölgesiyle başşehir Türk birliklerinin elindeydi. 457'de (1065) başlayan ve yedi yıl süren kuraklık, ayrıca veba bütün zenginliğin yitirilmesine yol açtı; saraylar ve kütüphaneler yağmalandı. Akkâ Valisi Bedr el-Cemâlî'nin Mısır'a gelmesiyle ülkede otorite tekrar kuruldu (466/ 1074). Olaylar sırasında Kahire harabeye döndüyse de Vezir Bedr el-Cemâlî'nin başlattığı imar faaliyetiyle kısa sürede eski güzelliğine kavuştu. Cemâlî'den sonraki Fatımî tarihinin karakteristiğini güçlü vezirlerle halifeler ve ordu kumandanları arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen mücadeleler oluşturur. Halife Müsta'lî-Billâh ve veziri Efdal b. Bedr el-Cemâlî döneminde halifenin ağabeyi Nizâr taraftarları (Nizârîler) önemli bîr muhalefet olarak ortaya çıktılarsa da başarı kazanamadılar. Son güçlü vezir Talâi" b. Rüzzîk devrinde (1154-1161) huzur ve sükûn geri geldi. Ancak onun ölümünün ardından başlayan mücadele ve Haçlı tehlikesi karşısında Halife Âdıd- Lidîniilâh'ın Nûred-din Mahmud Zengîden yardım istemesi devletin sonunu getirdi. Zengî'nin Ese-düddin Şîrkûh el-Mansûr kumandasında gönderdiği birlikler Kahire'ye hâkim oldu. Fatımî vezirliğine tayin edilen Şîrkûh'un iki ay sonra ölmesi üzerine askerin zoruyla vezirliğe getirilen yeğeni Selâhaddîn-i Eyyûbî 567 (1171) yılında yönetime el koyarak Fatımî Devleti'ni ortadan kaldırdı. Eyyûbî idaresi Mısır tarihinin en önemii safhalarından biridir. Haçlılar'la mücadele ve İsmâiliyye mezhebine ait müesseselerin kaldırılarak bölgenin yeniden Sün-nîleştirilmesi bu dönemde gerçekleşti. Selâhaddîn-i Eyyûbî hutbeyi Abbasî halifesi adına okuttu. Daha sonraki yıllarda bazı ayaklanmaları bastırıp iktidarını sağ-lamlaştırınca köklü reformlara girişti. Önce ülke topraklarını tahrir ettirerek hizmet karşılığında askerlerine dağıttı (ik-tâ); böylece Mısır'da Fatımî malî nizamı yerine Zengîler'in Selçuklulardan aldığı Türk sistemini yerleştirdi. Arkasından Mısır'ı tekrar bir ilim merkezi konumuna getirmek amacıyla Şâfıî, Mâlikî, Hanefî ve Hanbelî fıkhının okutulduğu Sünnî medreseleri ve dârülkur'ân, dârülhadis gibi değişik eğitim müesseseleri kurdu.-Onun başlattığı ilim hayatı ile Kahire Eyyûbîier dönemi boyunca Bağdat'ı gölgede bıraktı. Kahire Kalesi'ni (Kal'atülcebel) inşa ettirdi; şehir bundan sonra bu kalenin etrafında gelişti. Selâhaddin döneminde bütün Mısır imar faaliyetlerine sahne oldu; bu arada onun ikinci adına nisbetle Bah-rü Yûsuf denilen kanallar açıldı. Eyyûbî sanatı Mısır'ın sanat geleneklerine de temel teşkil etmiştir. Bu sanat Fatımî anlayışından farklı olarak Suriye üslûbunu sürdürmüş ve daha çok Zengî sanatının etkisi altında kalmıştır. Haçlıİar'a karşı ekonomik olarak da mücadele eden Selâhaddîn-i Eyyûbî, Uzakdoğu'dan Kızıl-deniz yoluyla Mısır'a gelen ve buradan hem İslâm topraklarına hem Avrupa'ya yönelen baharat ticaretini yahudi ve hı-ristiyanların tekelinden kurtararak müslü-man tüccarlarına verdi. Selâhaddin'in kardeşi el-Melikü'1-Âdil ve oğlu el-Melikü'I-Kâmil dönemlerinde Avrupa ile olan ticaret hacmi genişledi. XIII. yüzyıl başlarındaki kuraklık ve kıtlık el-Melikü'1-Âdil'in aldığı önlemlerle fazla zarar görmeden geçiştirildi. Aynı devirde Franklar denizden saldırdılar. el-Melikü'1-Kâmil, 616'da (1219) V. Haçlı Seferi sırasında kaybedilen Dimyat'ı Haçlılar'dan geri almayı başardı (618/1221). el-Melikü's-Sâlih Eyyûb, VII. Haçlı Seferi'nde Dimyat'ın tekrar kaybedilmesinin (1249) hemen ardından öldü. Ancak Haçlılar, onun kurduğu Türk kökenli memlûk birliklerinin Bahrî Mem-I tikleri 1 başarısı karşısında ertesi yıl Dimyat'ı teslim etmek zorunda kaldılar, el-Melikü's-Sâiih'in ardından tahta çıkan Turan Şah'ın kısa süre sonra memiük emîr-leri tarafından Öldürülmesiyle Eyyûbî dönemi sona erdi.

Efendileri el-Melikü's-Sâlih Eyyûb'un Türk asıllı dul eşi Şecerüddürr'ü tahta geçiren Bahri Memlûk emirleri, onun seksen gün sonra kendi aralarından İzzeddin Aybek et-Türkmânî ile evlenip kocasının lehine tahttan çekilmesi üzerine dönemin kaynaklarında ed-Devletü't-Türkiyye adıyla geçen Memlûk Devleti'ni kurmuş oldular (648/1250). İlk yıllarda Suriye'den kaynaklanan Eyyûbî muhalefetini bastıran ve 658'de (1260) Moğollar'a karşı kazandıkları Aynicâlût zaferinin ardından durumlarını sağlamlaştıran Memlükler

daha sonraki otuz yıl içerisinde bölgeyi Haçlılar'dan temizleyerek halkına, kültürüne ve diline yabancı oldukları bu ülkede meşruiyetlerini kabul ettirdiler. Bağdat'ın 656'da (1258) Moğollar tarafından işgalinin ve Abbasî halifesinin öldürülmesinin ardından Mısır'da hilâfetin ihyasıy-la Kahire İslâm dünyasının dinî ve siyasî merkezi haline geldi. Devletin gerçek kurucusu sayılan I. Baybars ülke topraklarını iktâ bölgelerine ayırarak memlûk emîr-lerine dağıttı ve halkı rahatlatacak imar projeleri gerçekleştirdi. Bu dönem, özellikle kendine has mimari üslubuyla yapılan medrese ve hayır müesseseleriyle tanınır. Memlûk Devleti'nin Türk kökenli yöneticileri, idarî ve askerî bürokrasinin büyük kısmını ülkeye getirdikleri Türk memlüklerinin emirlerine vererek askerî bir nizam ihdas ettiler. Suriye'deki Haçlı-lar'a ve Moğollar'a karşı yürütülen mücadelenin yanı sıra ticaret yollarını açık tutmak maksadıyla Güney Mısır'a ve Nûbe'-ye karşı da akınlarda bulunuldu. Kalavun ve onun halefleri zamanında halk Mem-iükler devrinin en müreffeh günlerini yaşadı. Özellikle ei-Meükü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun'un Mısır'a istikrar getiren üçüncü saltanatı boyunca (1310-1341) ekonomik genişleme Memlûk dönemindeki en yüksek düzeyine ulaştı. Bu devirde halka yüklenen haksız vergilerin büyük bir kısmı kaldırıldı. Aldığı tedbirlerle iktisadî yapıyı yeniden nizama sokan, kıtlıklara ve pahalılığa karşı önlemler alan sultanın yanı sıra emirler de ülkenin imarına, bilim ve sanatın gelişmesine büyük katkıda bulundular. el-Melikü'n-Nâsır Mu-hammed'in uzun süren yönetiminin ardından siyasî istikrarsızlıkla birlikte ortaya çeşitli ekonomik ve sosyal problemler çıktı. 1347-1349 veba salgını yüzünden yaşanan nüfustaki hızlı düşüş büyük sıkıntılara yol açtı. 1365'te Kıbrıs Kralı I. Peter İskenderiye'ye saldırdı. Altın sıkıntısının doğurduğu malî meselelerin yanında Mısır'ın uluslararası ticarette önemi azaldı.

784 (1382) yılından itibaren tahta Çerkez kökenli memlükierin çıkmasıyla Mısır ve Suriye'de Burcî Memlükleri dönemi başladı. Bu devirde ülkede pek çok yeni düzenlemeye gidildi. Güney Mısır'daki Araplar'ı kontrol altında tutabilmek için Hevvâre kabilesi bu bölgeye yerleştirildi. İktâlarda yapılan değişikliklerle iktisadî vaziyet düzeltilmeye çalışıldı. Ancak 1403'teki kuraklık ve kıtlığı takip eden yeni bir veba salgını ekonomik yapıyı tekrar sarstı. Çıkan iç karışıklıkları bedevi kabilelerinin isyanları takip etti. XV. yüzyıl başlarında yaklaşık on beş yıl süreyle bilhassa Güney Mısır'da devlet hâkimiyeti ortadan kalktı. Bu durum tarıma büyük zarar verdi, enflasyon arttı, para sistemi çöktü. 1415'lerde Mısır tekrar eski gücüne kavuşmaya başladı. Berkuk döneminde bedevileri kontrol altına almak maksadıyla Behnesâ, Üşmûneyn, Kûs, Asvan, Bilbîs gibi küçük valiliklerin üzerinde bir nevi eyalet valiliği olan kâşiflikler kuruldu. Barsbay devrinde (1422-1438) dış gelişmeler, Mısır-Kızıldeniz-Hint Okyanusu ticaret yolunu devlet tekeline alınan baharat ticareti İçin en güvenli rota haline getirdi. Sultan Kayıtbay'ın uzun iktidarı

sırasında (1468-1496) devlet İstikrar içerisindeydi. Bu dönemde bedevî kabileleri kontrol altına girdi; Güney Mısır'daki düzensizlik alınan zecrî tedbirlerle halledildi. Buna bağlı olarak Memlûk Devleti uzun zamandır yoksun kaldığı bir ekonomik genişleme gösterdi. Kayıtbay devrinde Ka-hire'de inşa edilen yapılar bunun açık delilini oluşturmaktadır.

XV. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ülkede tekrar anarşi ortaya çıktı. Osmanlı baskısı sonucu ordu sınır boylarında durduğundan iç düzeni sağlamak güçleşti ve bedevî kabileleri üzerindeki kontrol tamamen ortadan kalktı. Orduya yeni askerlerin alınması fiyatların artmasına ve paranın değerinin düşmesine yol açtı. Ka-yıtbay'ın 901'de (1496) ölümünün ardından beş yıl süren bir anarşi dönemiyle veba salgını yaşandı. Kansu Gavri zamanında (1501-1516) siyasî düzen kurulmakla birlikte Avrupalı devletlerin Hint Okyanusu ve Akdeniz üzerindeki baskısı Memlük-ler için sonun başlangıcı oldu. İktisadî çözülme Osmanlilar'la girilen sürtüşmeyle birlikte devletin yıkılmasına zemin hazırladı ve Mercidâbık Muharebesi'nde (922/ 1516) Kansu Gavri'nin ölmesinin ardından sultan ilân edilen Tomanbay, Kahire'yi alan Yavuz Sultan Selim tarafından idam edilerek Memlûk Devleti'ne son verildi.[1221]


Bibliyografya :


Vâkıdî, Fütûhu'ş-Şâm,Beyrut, ts. (Dârü'l-cîl), II, 36-44; îbn Abdülhakem. Fütûhu Mışr{n$L Ch. C. Torrey). Kahire 1999; Belâzürî, Füîüh(Fay-da], s. 303-321; Taberî. Târih (Ebü'1-Fazl), ]-Xl, bk. İndeks; Kindî. et-Vülât ue'l-kudât{Guest); Müsebbihî, Ahbâru. Mışr(nşr. Eymen Fuâd Sey-yid-Th. Bianquis), Kahire 1978; İbnü't-Tuveyr, Nüzhetü'l-mukleteyn fi ahbâri'd-deuleteyn (nşr. Eymen Fuâd Seyyid), Stuttgart 1412/1992; İbnü'1-Esîr. el-Kâmii, [-XIII, bk. İndeks; İbn Vâsıi. Müferrİcü 'l-kürüb, I-V, tür.yer.; Nüveyrî, Nihâye-tü'l-ereb, XIX, 285-318; İbn Fazlullah el-Ömerî. Mesâlik (Krawulsky), s. 77-90; İbn Battûta, er-Rihle, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), bk. İndeks; İbn Haldun, el-'lber, Beyrut 2003, II, 531-532; III, 374-375, 405, 435-436, 450-451; IV, 57-98, 357-378; V, 244-246, 300, 337-341, 424-425, 438-596; Kalkaşendî. Şubhu'l-acşâ, III, 299-626; ]V, 3-66; ayrıca bk. İndeks; İbn Tağrîberdî. en-Nücûmü'z-zahire (nşr M. Hüseyin Şemsed-din), Beyrut 1992, I-XVI, tür.yer.; Makrîzî, es-Sülûk(Ziyâde), 1-1V, tür.yer.; a.mlf., İttİ'âzü't-hu-nefâ (nşr. Cemâleddin eş-Şeyyâl - M. Hilmî M. Ahmed), Kahire 1967-73, Mil, tür.yer.; a.mlf.. ei-Hıtat, Kahire 1997,1, 303-314; il. 71-248; III, 403-426; SüyûtT, Hüsnü'l-muhâdara (nşr Ha-lîl el-Mansûr), Beyrut 1997,1, 88-124, 132; İbn İyâs. BedaVu'z-zühûr, I-V, tür.yer.; S. D. Goiten, A Mediterranean Society, Berkeley 1967-88, 1-V, tür.yer.; M. Abdullah İnan. Mtşrü'l-İ$tâmiy-ye ue târ'fhu'l-hıtati'l-Mtşriyye, Kahire 1969; Subhi Labib, "Egyptian Commercial Policy in the Mİddle Ages", Studies in the Economic History of the Mİddle East (ed. M. A. Cook). London 1970, s. 63-77; Hassanein Rabie. The Financial System of Egypt, London 1972; Cl. Cahen. Makhzumiyyat: Etudes sur l'histoire economique et financiere de VEgypte, Leîden 1977; a.mlf., "Contrİbution â l'etude des im-pots dans l'Egypte medievale". JESHO, V/3 (1962), s. 245-275; A. Butler, The Arap Con-quest of Egypt, Oxford 1978; M. Lombard. İlk Zafer Yıllarında islâm (trc. Nezih Uzel). İstanbul 1983, s. 28-32; R J. Vatikiotis. The History of Egypt, London 1985; Ahmed Abdüsselâm Nâ-sıf, eş-Şurta fi Mışr el-İslâmiyye, Kahire 1407/ 1987, s. 32-94; The Mamluks in Egyptian Pot-itics and Society (ed. Th. Phi!ipp-U. Haarmann), Cambridge 1988; İsmail el-Beyyûmî, en-tiûzu-mü'l-mâliyye fi Mışr ue'ş-Şâm, Kahire 1988; J. C. Garcİn. "Mışr fi'İmâlemi' 1-İslâmî mine'1-kar-ni'ş-şânî =aşer hattâ bîdâyeti'l-karni's-sâdis "aşer", Târîhuİfrîkıyâel-'âm{nş\;.C T. Niyânî}, Paris 1988, IV, 375-397; Seyyide İsmail Kâşif, Mışrfî'asri't-uülât, Kahire 1988; a.mlf., Mışrfî fecri'l-İslâm mîne'l-fethi'l-'Arabî ilâ kıyâmi'd-deületi't-Tolüniyye, Beyrut 1986; a.mtf. v.dğr., Târîhn Mışret'İslâmiyye, Kahire 1993; Hasan Ahmed Mahmûd - Münâ Hasan Ahmed Mah-mûd, Mışrü'l-İslâmiyye, Kahire 1990; Ahmed Abdülhamîd Yûsuf. Mışr fi'1-Ku.r'ân ue's-sünne, Kahire, ts.; Y. Lev, State and Society in Fatimid Egypt, Leiden 1991; Afaf Lutfi al-Sayyid Marsot, A Short History of Modern Egypt, Cambridge 1992, s. 1-39; D. Dennet. et-Cizye oe'l-İslâm (trc. Fevzî Fehîm Câdellah], Beyrut, ts. (Dârü'l-hayât), s. 114-175; Eymen Fuâd Seyyid, ed-Deu-letü.'1-Fâtımiyye fi Mışr: Tefsir cedîd. Kahire 1992; Saîd Abdülfettâh Aşûr. Mışr t>e'ş-.Şâm fi 'aşri'l-Eyyilbiyyin oe'l-Memâltk, Beyrut, ts. (Dârü'n-nehdatil-Arabiyyel; a.mlf. - Abdurrah-man er-Râfiî, Mtşr fi'l-'uşûri'l-üüstâ. Kahire 1992; J. R. A. Goldschmidt, Historical Dictİon-ary ofEgypt, London 1994; G. Frantz-Murphy, The Agrarian Admİnİstration ofEgypt from the Arabs to the Ottomans, Cairo 1996; Âsim M. Rızk, Hankâüâtü'ş-şûfıyye fîMışrfı'l-'aşrey-ni'l-Eyyûbî ue'l-Memlûkl Kahire 1417/1997; S. Tsugitaka, State and Rurat Society in Medi-eoal İslam, Leiden 1997; The Cambridge Hİs-tory ofEgypt(ed. C. E Petry). Cambridge 1998,1, tür.yer.; Rose-Mario - R. Hagen. Egypt People, Gods, Pharaohs, Köln 1999; The Cambridge HistoryofAfrica{ed. |. D. Fage), Cambridge 1999, II; A. Sabra, Pouerty and Charity in Medi-euai islam: Mamluk Egypt (1250-1517), Cambridge 2000; E. W. Brooks. "On the Chronology of the Conquest of Egypt by the Saracens", a.e., IV (1895), s. 435-444; H. I. Bell, "The Ad-ministration of Egypt under the Umayyad Khalifs1', BZ, XXVIII (1928), s. 278-286; Fehmî Abdülcelîl Mahmûd, "İntişârü'l-İslâm fî Mışr fii-karneyni'1-evvel ve's-şânî li'1-hicre", Hau-lİyyâtüKütliyyetidâri'l-culLtm,Vl\l Kahire 1977-78, s. 115-134; Aydın Çelik. "Mısır'ın Müslümanlar Tarafından Fethini Kolaylaştıran Önemli Unsurlar", TDA.sy. 141 (2002). s. 99-108; V. Christides. "Mışr", E/2(İng), Vll, 153-160; H. Kennedy,"Mİşr", a.e.,VIl, 160-162; H. Halm, "Mişr", a.e., VII, 162-165; U. Haarmann, "Mişr", a.e., Vil, 165-177. Cengiz Tomar




Osmanlı Dönemi.


Mısır'da Osmanlı hâkimiyeti Yavuz Sultan Selim"in buraya yönelik seferi sonucunda 923'te (1517) başladı. Memlûk Suİtanltğı'nın XVI. yüzyıl başlarından itibaren İslâm dünyasında iç huzursuzluklara çare bulamaması, dış tehlikeleri karşılamakta zorluk çekmesi, öte yandan Dulkadır Beyliği meselesi ve Safevî tehdidi iki devlet arasında savaşa zemin hazırladı. Mercİdâbık'ta yapılan savaşı Osmanlılar kazandı ve Suriye Osmanlı hâkimiyetine girdi. Ardından Ridâniye'de Memlûk direnişi kırıldı; Osmanlı kuvvetleri Kahire'yi ele geçirip zorlu sokak çatışmaları neticesinde duruma hâkim oldu.

Osmanlı idaresi altında Mısır beylerbe-yilik haline getirildi. Yavuz Sultan Selim Kahire'de iken önce Memlûk ileri gelenlerinden yararlanmak istedi. Eski idare sistemi hakkında bilgi toplattı; Memluk emirlerini mevkilerinde bırakmaya özen gösterdi. Rumeli Kazaskeri Zeyrekzâde Rükneddın Efendİ'yİ Mısır kadısı, Dizdar Mehmed Çelebi'yi de Mısır defterdarı tayin etti. Fakat bazı huzursuzluklar üzerine burada Osmanlı düzeninin kısa zamanda kurulamayacağını anlayınca Mısır'ın eski teşkilâtının ıslah edilmesi yoluna gitti. Mısır'ın ilk beylerbeyliğine Memlûk asıllı Hayır Bey getirildi ve bunun yanma güvenilir Osmanlı beyleri verildi. Mısır muhafazası için 3000 kadar muhafız

tayin edildi. Daha sonra padişah Hayır Bey'den halka adalet ve şefkatle davranmasını, fesadı menetmesini, Mısır'ın sınır ve limanlarını dış tehlikelerden korumasını ve Haremeyn erzakını düzenli biçimde göndermesini emrederek Mısır'dan ayrıldı.

Hayır Bey, Memlûk ve Osmanlı dönemleri arasında çok hassas bir merhale sayılan beylerbeyi ligi sırasında Osmanlı hâkimiyetini Memlükler'e tanıttı; birçok Memlûk ileri gelenini yeni yönetime ısındırarak Mısır'ı başarılı bir şekilde yönetti. Onun 928'de (1522) vefatı üzerine Kanunî Sultan Süleyman Mısır valiliğine Çoban Mustafa Paşa'yı gönderdi. Mısır'da doğrudan merkezden tayin edilen ilk Osmanlı beylerbeyi olan Mustafa Paşa selefinin idarî teşkilâtında değişiklikler yaptı; kâşifleri yerinde bırakıp vergi tahsilini yerli mübaşirlere havale etti. Bunları denetlemek için de yeni bir defterdar görevlendirdi. Fakat onun bu icraatı Memluk kökenli nüfuzlu emîrlerce benimsenmedi ve onların Memlûk Sultanlığı'nı ihya etmek için baş kaldırmalarına yol açtı. Bunun üzerine eyalette nizamı sağlamak amacıyla İstanbul'dan Defterdar Derviş Çelebi ile bir miktar asker gönderildi; bu arada Mısır beyierbeyil iğine Güzelce Kasım Paşa getirildi. Çok geçmeden Hâin Ah-med Paşa'nm Mısır beylerbeyi olması, bunun da merkeze baş kaldırmasıyla Mısır tekrar karıştı. İkinci defa Mısır valisi olan Kasım Paşa eyalet işlerini ıslaha çalıştı. Ancak Mısır'da istikrarlı bir idarenin kurulması, geniş yetkilerle Mısır'a gönderilen Veziriazam Makbul İbrahim Paşa tarafından sağlanabildi. İbrahim Paşa, Mısır idaresinin geçirdiği safhaları göz önüne alarak ve eski kanunlara dayanarak yeni bir kanunnâme hazırlatıp uygulamaya koydu. Zamanla Mısır merkezin genel nizamı ve protokollerine, padişahın ferman ve hükümlerine uyan bir eyalet haline getirildi. Bulunduğu kıtada asker toplama merkezi, silâh, barut ve çeşitli harp malzemelerinin deposu, Haremeyn dahil devletin güney ve doğu sınırlarının koruyucusu oldu. Ayrıca ordu için gerekli hububatla sâlyâne sistemine göre yıllık gelirin fazlasını "irsaliye" adıyla İstanbul'a gönderdi. Merkez idaresi, eyaletin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini İstanbul ile irtibatlandırarak devamını sağlaması dolayısıyla vezir rütbesindeki Mısır beylerbeyine geniş yetkiler vermiştir.

XVII. yüzyılın ortalarına kadar eyaletin yönetiminde Mısır beylerbeyi ve eyalet divanı ön planda olmuştur. Mahallî idarecilerden nâzırü'l-emvâl ve kadılar ise bazı meseleleri yerinde halletmişlerdir. Mîrî gelirlerin tahsili ve muhasebesi de beylerbeyinin denetimindeydi. Aynı dönemde eyalette istikrarlı bir idare uygulanmış, Memlûk zümreleri Osmanlı idaresine bağlı kalmıştır. Ancak bunlar eyaletin çeşitli kurumlarında zamanla birbirlerine rakip hale gelmişlerdir. XVI. yüzyılın sonlarında reisleri sancak beyliği payesine yükseltilip eyaletin önemli mukâtaa-lannı işletmeye başlayınca kendi adamlarını çeşitli gruplar arasına sokarak eyaletin hem merkezinde hem nahiyelerinde idarî ve askerî nüfuzlarını arttırdılar. Buna rağmen ilk zamanlarda ciddi bir anlaşmazlık olmadı. Fakat zaptından beri şeyhülaraplara sancak olarak verilen Saîd bölgesi Kahire'den uzakta bulunduğundan eşkıya ve âsi grupların sığınağı haline geldi ve şeyhülarapların nüfuz mücadelelerine sahne oldu. Bu sebeple Saîd'e zaman zaman Osmanlı sancak beyleri tayin edildi. XVII. yüzyılın başlarından itibaren Saîd şeyhülaraplannın nüfuzları çok arttı. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı merkezî teşkilâtında görülen değişimin belirtileri Mısır'a da yansıdı, eski Memlûk zümreleri idarî karışıklıklara yol açmaya başladı. Mısır beylerbeyi, defterdarı ve kadısının sancak beyleri, asker cemaatleri, kâşifler, Memlûk grupları ve şeyhü-laraplar üzerindeki otoriteleri sarsıldı.

XVII. yüzyılın başlarına kadar Mısır'ın idaresi merkezî yönetime paralel olarak istikrar, huzursuzluk, ıslah ve tanzim dönemleri olmak üzere üç safhaya ayrılabilir. İstikrar devresi (1525-1560). Vezîriâ-zam Makbul İbrahim Paşa'nın Mısır Ka-nunnâmesi'ni hazırlatıp eyaleti ıslah ve tanzim etmesiyle başlar. Ardından Mısır beylerbeyiliğine getirilen Hadım Süleyman Paşa, Mısır'ın bütün köylerini yeniden sayıma tâbi tutarak mîrî, evkaf ve diğer arazileri ayrı defterler halinde tahrir ettirdi, maliyeyi düzene soktu. Devlete itaat eden Memlükler'e ve şeyhülaraplara mevkilerini ve mukâtaalarını iade etti ve bütün nüfuzu şahsında topladı. Onun zamanında Mısır eyaleti Osmanlı kanunlarını benimsedi, idarî bir ferahlık ortaya çıktı. Genellikle bu dönemde Mısır beyler-beyileri görevlerini lâyıkıyla yaptıklarından makamlarında daha uzun süre kalabiliyorlardı. Deli Hüsrev Paşa zamanında ticarî hayat canlanmış ve buna bağlı olarak İstanbul'a her yıl gönderilmekte olan verginin miktarı artmıştı. Eyaletin asayiş ve emniyetini titizlikle koruyan Dâvud Paşa döneminde idarî yapının yanında askerî ve adlî bakımdan nisbî bir istikrar sağlanmıştı.

Huzursuzluk devresi (1561 -1583)- Bu dönemde merkezî idaredeki zaaf buraya da yansıdı. Sıkça yapılan tayinler dolayısıyla alınan hediyelerle (pîşkeş) yenileme yüzünden alınan berat resimlerindeki usulsüz uygulamalar bunlar arasında sayılabilir. Nitekim Mısır'a yeni tayin edilen beylerbeyi her kâşiften "keşüfiye" adıyla bir meblağ alıyordu; bu da kâşiflere vergi ödeyen halktan çıkarılıyordu. Ayrıca mevcudu zamanla artan Mısır'ın bazı asker cemaatleri idarî işlere karışıp divan erkânına ve beylerbeyilere müdahale eder hale geldiler. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Mısır'daki Çerkez beyleri tekrar nüfuz sahibi olarak vilâyet kâşifliklerini iltizama aldılar, oğullarını ve kendi köle / adamlarını da askerî gruplara soktular. Böylece Memlükler zamanında yayılmış olan uygunsuzluklar yeniden ortaya çıktı, taşra idaresinde de huzursuzluklar arttı.

Islah ve tanzim dönemi (1584-1611). Mısır'daki idarî ve malî bozukluklar, daha ziyade merkeze yollanan irsaliyenin durumuna göre merkezin dikkatini çekiyordu. 981'den (1573) itibaren eyalette huzuru sağlayıp irsaliyeyi eksiksiz temin etmek üzere geniş yetkili beylerbeyiler tayin

edildi, istanbul'dan gönderilen emirlerde mahallî harcamaların sınırlandırılması istendi, bu da beylerbeyi ve beylerin bazı yeni hususlar ihdas etmesine yol açtı. Mısır eyaletinin ıslahı için beylerbeyi tayin edilen Damad İbrahim Paşa (1583-1584) eyaletin bütün nahiyelerini teftiş edip düzeltmeye çalıştı. Ancak yerine gelen Sinan Paşa'nin (1584-1587] idarede gösterdiği zaaf askerî bir ayaklanmaya sebep oldu. Onun yerine gönderilen eski defterdar Üveys Paşa ise (1587-1590) eyaletin durumunu büyük ölçüde düzeltip İstanbul'a yılda 600.000 altın irsaliye gönderdiyse de asker gruplarının müdahalesiyle durum tekrar karıştı.

Ahmed ve Kurd paşaların beylerbeyilik-leri sırasında karışıklık çıkaranlar bertaraf edildi, bu arada bazı malî ıslahat da yapıldı, fakat karışıklıkların gerçek sebepleri ortadan kaldırılamadı. Eski defterdarlardan Seyyid Mehmed Paşa beylerbeyi olarak Mısır'a gidince eyaleti ıslaha çalıştı ve asker sayısını azalttı; ancak bazı sancakbeyi ve askerlerin tehditleri üzerine girişimleri sonuç vermedi. Gerek Hızır Paşa'nın gerekse halefi Ali Paşa'nın bey-lerbeyilikleri döneminde de Mısır askerlerinin fesat ve isyanı sürdü. Hacı İbrahim Paşa (1603-1604), Mısır'ın genel durumunu teftişle görevli beylerbeyi tayin edildiyse de hiçbir icraat yapamadan askerler tarafından öldürüldü. Yerine gönderilen Gürcü Mehmed Paşa selefini öldürenleri cezalandırıp eyaletin durumunu düzeltmeye çalıştı. Asayiş ancak halefi Yemenli Hasan Paşa zamanında (1605-1607) sağlanabildi.

101 Ste (1607) Mısır beylerbeyi olan Damad Mehmed Paşa eyaletteki huzursuzluk sebeplerini araştırdıktan sonra ıslahata girişti. Olayların başlıca sebebi olan keşûfiyeyi, mukâtaafarın iltizamla verilmesi ve iltizamların kâşifler vasıtasıyla tasarruf edilmesi sistemini kaldırdı. Bunu doğrudan Mısır divanına bağladı. Bu arada devamlı isyan halinde bulunan urbanı itaat altına aldı. "Tulbe" denilen uygulamanın kaldırılması sebebiyle ayaklanan âsileri dağıttı. Sikke ayarını düzeltti, mîrî ambarın defterlerini inceleyip emin-liğini dürüst bir kişiye verdi. Kale içinde evli olmayan yeniçeri ve azeblere odalar yaptırdı; diğer asker cemaatleriyle de ilgilenerek eyalette huzur ortamını sağladı. AncakXVII. yüzyılın ortalarından itibaren Mısır'da huzur ve istikrar yeniden bozulmaya başladı.

Mısır, XVI. yüzyılda Osmanlı eyaletleri İçinde malî açıdan zengin kaynaklara sahip olma özelliğiyle ön plana çıkmıştı. Mısır gelirlerinin önemli bir kısmı eyalet merkezinde veya civarındaki masraflara tahsis edilirdi. Sıkıntısı çekilen erzak ve barut gibi maddelerle Akdeniz ve Kızıl-deniz'de Mısır sahillerinin muhafazasında bulunan kadırgaların ihtiyaçlarının temini. Yemen ve Habeşistan'a gönderilen askerlerin masrafları, hac için İstanbul'dan Haremeyn'e giden görevlilerin masraflarının karşılanması, Haremeyn'deki tamirler, hac yolundaki su tesisleri ve kalelerin binası ve ıslahı, Mısır eyaletine beratla gönderilenlerin ulufe ve ihtiyaçları, eyaletteki köprülerin muhafaza ve tamiri ve tabii âfetlerin tahribatını giderme masrafları mahallî hazineden karşılanırdı. Bu harcamalardan geriye kalan miktar yıl sonunda İstanbul'a "ceyb-i hümâyun harçlığı" olarak gönderilirdi. XVI. yüzyılın sonlarına kadar irsaliyenin miktarı 500.000 altın, XVII. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar 700.000 altın civarında olmuştur. XVI. yüzyılın ilk yarısında beylerbeyiler makamlarında uzun müddet kaldıkları için irsaliye hazinesi temininde zorluk çekilmemiştir. Ancak yüzyılın ikinci yarısında beylerbeyilerin tayin müddetleri kısaltılıp irsaliye miktarı arttırıldığından irsâliyenin her yıl zamanında gönderilmesinde sıkıntı çekilmiş, meblağın toplanmasında halka baskı yapılmıştır.

Mısır eyaleti, Osmanlı Devleti'nin güney sınırlan ile Ortadoğu bölgesinin kara ve deniz yollarını muhafaza etmesi, bir taraftan Kuzey ve Güney Afrika'ya, diğer taraftan Kızıldeniz ve Arap yarımadasına yönelik siyasî faaliyetlerde anahtar ülke olması dolayısıyla büyük bir askerî öneme sahipti. Buradaki mahallî asker grupları gerek Arap yarımadası gerekse Kuzey Afrika, Habeşistan, Yemen gibi uzak bölgelere yönelen seferlere katılıyordu. Hadım Süleyman Paşa'nın 945'teki (1538) Hint seferi buradan başlamıştı. Özdemİr Pa-şa'nın Habeş harekâtında da (962/1555] eyalet ana üs rolü oynamıştı. 975'ten (1567) itibaren hızlanan Yemen olayları eyaleti kilit konumuna getirmişti. Ayrıca bu sıralarda hem Hint taraflarından hac ve ticaret için Osmanlı ülkelerine gelip gidenleri Portekizlilerin saldırılarından korumak hem de Yemen, Hicaz ve Habeş vilâyetlerini muhafaza etmek üzere kuvvetli bir donanma oluşturulmuştu.

XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Mısır eyaletinde idarî, malî, askerî bakımdan önemii sıkıntılar yaşandı. Merkezî idare ve onun temsilcisi olan beylerbeyinin eyaletteki Osmanlı ve Memluk yöneticileriyle şeyhülarapların üzerindeki otoritesi zayıfladı. Memlûk grupları XVII. yüzyılda çeşitli yollarla eyaletin asker cemaatlerine geçti ve sayıları giderek arttı. Kendilerine Mısır'ın içinde ve dışında verilen askerî ve idarî görevler vesilesiyle eyalette etkili, zamanla da Mısır beylerbeyine rakip olabilecek bir güç haline geldiler. Osmanlı merkezî idaresi gerek nüfuzlu mahallî güçler arasında dengeyi sağlayabilmek gerekse yıllık geliri düzenli olarak alabilmek için bu gibi yerel grupların varlığını kabul etmek zorunda kaldı. Özellikle XVII. yüzyıl ortalarına kadar hiçbir siyasî nüfuzu bulunmayan ve birbirine rakip iki büyük grup olan Kâsımiyye ile Zülfikâriyye fırkaları ön plana çıktı. XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Mısır'da üstünlük sağlamak için aralarında bütün eyaleti etkileyen birçok çatışma meydana geldi. 1123te (1711) azebân ile müstahfı-zân cemaatleri içinde çıkan anlaşmazlık Kâsımiyye ve Zülfikâriyye fırkalarını yeni bir mücadele içine itti. Sonunda Mısır Beylerbeyi Halil Paşa makamından İndirilip karışıklığın sebebi olan Efrenc Ahmed ve birçok taraftarı öldürüldü. 1135'te (1723) Kâsımiyye fırkasından Çerkez Mehmed şeyhülbelediik makamına ulaşınca rakiplerini bertaraf edip bütün yetkileri eline aldı. Mısır bu karışıklıktan Çerkez Mehmed Bey'in 1729'da öldürülmesiyle kurtulabildi. Böylece Kâsımiyye fırkasının gücü azaldı. Fakat bu defa asker sınıfından olup Kazdağlı İbrahim Kethüda liderliğinde ortaya çıkan Kazdağlı fırkası Mısır'da etkili hale geldi ve eyalette önemli görevleri elde etmekle yetinmeyerek eski Memlûk Devleti'ni kurmaya dahi çalıştı. Kazdağlılar 1173'te (1760) Bulutkapan Ali Bey'i şeyhülbeledliğe tayin edince Ali Bey Mısır'daki rakiplerine üstün gelip mevkilere kendi adamlarını getirdi. Ardından tehlikeli gördüğü kimseleri memlüklerin-den Ebü'z-Zeheb Muhammed vasıtasıyla ortadan kaldırdı ve yetiştirdiği memlük-leri ümerâ sınıfına dahil ettirdi (1768).

Bulutkapan'ın bertaraf edilmesinin ardından Mısır'da hâkimiyet ve nüfuz Ebü'z-Zeheb'e intikal edince Ebü'z-Zeheb, Osmanlı Devleti'nin Mısır'da şeklî idaresini tanımış, hatta Şam'da Osmanlı hükümetine baş kaldıran Zahir el-Ümer'in üzerine sefere çıkmış ve bu seferde ölmüştür.[1222] Ebü'z-Zeheb'in vefatından sonra onun tâ-bilerinden (Muhammediyye) İbrahim ve Murad beylerle Bulutkapan tâbilerinden jsmâil Bey arasında Mısır'da tekrar hâkimiyet ve nüfuz rekabeti başladı. Önce nüfuz Muhammediyye fırkasının eline geçip şeyhülbeledliğe İbrahim Bey sahip olduysa da ardından Aleviyye fırkasının reisi İsmail Bey ile mücadelesinin sonunda Mısır Beylerbeyi İzzet Mehmed Paşa, İsmail Bey'e şeyhülbeledlik hil'ati giydirdi.

Bu devirde Yukarı Mısır, İbrahim ve Murad beylerin ve Aşağı Mısır İsmail Bey'in nüfuzu altında bulunuyordu. Yukarı Mısır'a hâkim olanlar erzak nakline engel olduklarından Aşağı Mısır'daki halk kıtlık ve sefalet çekiyor, İsmail Bey'in sefer masraflarını karşılamak üzere koyduğu vergiler bu sefaleti büsbütün ağırlaştırıyordu. Muhammediyye ile Aleviyye zümreleri arasında mücadele sürerken Mısır bey-lerbeyilerinin sık sık değiştirilmesi merkezî idarenin nüfuzunun bir kat daha kırılmasına, halkın bu gibi mahaliî zümrelerin keyfî tutumlarına terkedilmesine yol açıyordu. 1783'te İbrahim ve Murad beyler İskenderiye, Dimyat ve Reşîd'de askerî merkezler verilmesi karşılığında Mısır'ın bağımsızlığına yardımcı olması için Rusya'ya başvurdular. Ertesi yıl Rusya'dan üç subay Mısır limanlarının durumunu araştırmak üzere peşpeşe Mısır'a geldi ve bu ziyaretlerin neticesi olarak İskenderiye'de Rus Konsolosluğu kuruldu (1785).

Mısır'da Memluk zorbaları ile Rusya arasındaki ilişkiler İngiltere ve Fransa'nın bu bölgede faaliyetlerini arttırdı; Fransızlar bir ticaret antlaşması İmzalamayı başardı. İngiltere ise İstanbul'a baskı yaparak Fransız-Memlûk antlaşmasını ilgaya çalıştı. Nihayet Osmanlı hükümeti, çok önemli vilâyeti olan Mısır'ın iç ve dış tehlikelerle sarıldığını görünce Memlûk zorbalarını ortadan kaldırmaya karar verdi ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa'yı deniz yoluyla Mısır'a gönderdi.[1223] Hasan Paşa Mısır'a varır varmaz önce toplumsal huzuru sağladı, Rahmaniye civarında âsilerin ordularını bozdu. Kahire'ye gelerek Ezher Camii'nin ulemâsıyla zorbaların yok edilmesini sağlayacak tedbirler hakkında meşverette bulundu. Askerlere de eski kanunlarına riayet etmelerini tembih edip kaçan ümerânın mahlûl olan mukâtaalarının satılması, birkaç yıldan beri geri kalmış irsaliye hazinelerinin İstanbul'a gönderilmesi, hac kafileleri işinin yoluna konulması gibi meselelerin halliyle uğraştı. Ancak Murad ve İbrahim beylerin direnişi sürdü. Osmanlı kuvvetleri Kahire'ye, Memlükler ise Circe'ye çekildi. Bu sırada ortaya çıkan Türk-Rus savaşı Mısır işlerini oluruna bağlama zaruretini doğurdu. Gazi Hasan Paşa, bazı vilâyetleri İbrahim ve Murad beylere bırakıp İsmail Bey'e de bir miktar yardımcı kuvvet verdiKten sonra Mısır'ın iç işlerinde esaslı bir değişiklik yapmadan Mısır'dan ayrıldı. Murad ve İbrahim beyler Saîd'de bulunan Memlûk beyleriyle birleşerek tekrar ayaklandılar. Şeyhülbe-led Osman Bey'in yanlış hareketlerinden istifade edip Kahire'ye girmeyi başardılar. Babıâli ise Fransızlar'ın Mısır'a girişine kadar bu durumu kabul etmek zorunda kaldı.

İdarî Teşkilât, Sosyal ve Ekonomik Durum. Osmanlı yönetimi altında Mısır'ın idarî yapısını coğrafî gerekçeler geniş ölçüde tayin etmiştir. Mısır, esas itibariyle kuzeyde Aşağı Mısır ve güneyde Yukarı Mısır olarak iki bölgeye ayrılmıştı. Bunların arasında Kahire bulunmaktaydı. Mısır'ın bu ana taksimatı idarî bölgeler bakımından siyasî, idarî ve İktisadî duruma göre birtakım değişikliklere de uğramıştı. Mısır eyaleti daha önce olduğu gibi birkaç vilâyete (keşûfiyyet) ayrılırken önemli bölgelerde sancaklar kurulmuştur.

XVI. yüzyılın başlarında Mısır eyaleti Aşağı Mısır'da Şarkiye, Kalyûb. Bilbîs, Dekariliye. Garbiye, Menûfiye, Buhayre ve Katya; Yukarı Mısır'da (Saîd! Cîze, Atfî-hiye, Üşmûneyn, Feyyûm, Behnesâviye (Behnesâ) ve Vâhât vilâyetlerinden meydana geliyordu. Ayrıca İskenderiye, Cidde ve Asyût sancakları bulunuyordu. Daha sonra İbrim, Dimyat ve Reşîd'de birer sancak, Süveyş'te müstakil bir kaptanlık İhdas edildi. XVII. yüzyılın başlarında eyaletin idare merkezi olan Kahire ile beraber idarî bölgeleri on iki vilâyet Şarkiye, Garbiye. Menûfiye, Buhayre, Terrâne, Katya, Cîze,AtfîhIye, Feyyûm, Behnesâviye, Üşmûneyn, Menfelûtiye, Vâhât ve yedi sancaktan (İskenderiye, Dimyat, Reşîd, Süveyş, Cidde, Asyût ve İbrim) ibaretti. Bu yapısını genel hatlarıyla XVIII. yüzyılda da sürdürmüştür.

Eyaletin başında bulunan beylerbeyi, sadece Mısır'da değil aynı zamanda Ortadoğu Arap yarımadası ve hatta Kuzey Afrika'ya kadar geniş Osmanlı coğrafyası içinde en önemli idareci konumundaydı. Başlangıçta eyalete bu önemi dolayısıyla kubbe veziri payesindeki paşalardan biri tayin edilirdi. Daha sonra bu tayin vezâ-ret rütbesi verilmek suretiyle yapılmaya başlanmıştır. Beylerbeyi yanında eyaletin malî işleri nâzırü'l-emvâl / defterdar vasıtasıyla yürütülürdü. Mısır divanında görüşülmeyen, daha çok iç meseleleri ilgilendiren konular nâzırü'l-emvâlin meclisine bırakılırdı. Bu meclis defterdar nezâretinde rûznâmçeci, muhasebeci, mukâtaacı ve diğer maliye memurlarından oluşuyordu. Nâzırü'l-emvâl beylerbeyinin yokluğunda onun yerine vekâleten vazifesini ifa edebilirdi.

Mısır eyalet merkezinde beylerbeyinin idarî ve askerî işlere yabancı olmasından dolayı birkaç sancak beyi istihdam edilmişti. Akdeniz ve Kızıldenİz sahillerini düşman ve korsanlardan korumak için İs-kenderiye, Dimyat ve Cidde'ye Süveyş kaptanlığı ile Saîd bölgesine birer sancak beyi gönderilmişti. Eyaletin diğer vilâyetleri Mısır Kanunnâmesi gereğince Mem-lüklü kâşiflere ve şeyhülaraplara bırakılmıştı. Mısır vilâyetlerinin kâşifleri çoğunlukla Memlûk asıllıydı; daha sonra kâşif -likler Mısır'da veya İstanbul'da bulunan kapıkullarına da verilmeye başlandı. Kâşifler, kâşiftik mansıbıyla birlikte vilâyetin bazı mukâtaalannı da iltizamla tasarruf ederlerdi. Bunlar vazifelerini beylerbeyi ve nâzırü'l-emvâlin nezâretinde görürlerdi. Vilâyetlerin topraklarının değerlendirilmesinden doğrudan sorumlu olan kâşifler uhdelerindeki köylerin nehir sedlerini zamanında tamir ettirmek, Nil'in taşmasından önce köylerde tasarruflarında bulunan araziyi hazırlatmak, keşûfiyetin-de mevcut ekilmemiş toprakların işlenmesine çalışmak ve vergileri terbi defterlerine göre alıp hazineye teslim etmekle yükümlüydü. Vilâyetlerinde emniyet ve asayişi sağlamak, şeyhülaraplık bölgelerinde devlet otoritesini yerleştirmek, ekilen toprakları ve yollan urban tecavüzünden korumak, köylerde halk ve askerler arasındaki çatışmaları önlemek de kâşiflerin önemli görevlerindendir.

Şeyhülaraplar, Mısır beylerbeyinin önerisi ve devlet merkezinin onayı ile tayin edilirdi. Beylerbeyiler bu mansıb boşalınca aynı vilâyet şeyhlerinden liyakatli olanını seçerdi. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Saîd, Garbiye, Şarkiye, Buhayre ve Menûfiye vilâyetlerinde bulunan şeyhlerin sancak beyliği pâyesiyle tayin edildiği görülmektedir. Mısır'ın zaptından beri şeyhülaraplar bölge ve vilâyetlerinde müstakil hâkim olarak geniş yetkilere sahiptiler. Onların vazifeleri kâşiflerinkinin aynı olup taahhüt ettikleri iltizamlarını yerine getirmeleri görevlerinin başında gelirdi. Devletin giriştiği seferlerde fazla askere ihtiyaç olursa Mısır kâşifleri ve şeyhülarapları maiyetleriyle beraber sefere memur edilirlerdi. XVII. yüzyılın başlarında Mısır vilâyetleri şeyhülaraplara. Osmanlı ve Memlûk beylerine sancak pâyesiyle tevcih edilmeye başlanmış, kâşiflerin yetkileri sınırlandırılmış, vilâyetler tedricen vilâyet sancak beylerinin nüfuzu altına girmiştir.

Yavuz Sultan Selim, eyaletin muhafazası için Mısır'da güvenilir Osmanlı beyleri kumandasında Rumeli. Anadolu ve sipahi askerlerinden 3000 asker bırakmıştı. 930 (1524) yılı sonlarına kadar kapıkulu sipahi ve gönüllülerinden teşekkül eden bu kuvvetler İstanbul'dan Mısır'a nöbetleşe gönderilirdi. Vezîriâzam Makbul İbrahim Paşa'nın Mısır düzenlemesi esnasında buraya getirilen kapıkulu askerlerinden ilk defa Mısır'a mahsus bir askerî teşkilât kurulmuştur. Buna göre Mısır askeri gönüllü, atlı tüfekçi ve Memlûk askerinden teşkil edilen Çerâkise, müstahfızân (yeniçeri) , azeb ve çavuş olmak üzere altı cemaatten oluşmaktaydı. XVI. yüzyılın ortalarında bunlara müteferrika cemaati eklenmiştir.

Gönüllü, atlı tüfekçi ve Çerkez cemaatlerinin esas vazifesi Kahire şehrinin ve vilâyetlerin muhafazası ile asayişinin temini idi. Müstahfızlar ve azebler hizmetlerini Mısır'ın idare merkezi olan Kal'atül-cebel'de. çavuş ve müteferrikalar ise Mısır'ın Dîvân-ı Âlîsi'nde görürlerdi. Mısır'ın asker cemaatleri eyalette asayişi sağlama yanında idarî bazı hizmetleri de yapardı. Müteferrika, çavuş, sipahi ve silâh-dar cemaatlerinden seçilen dergâh-ı âlî askerleri de Mısır'ın vergi tahsili hizmetlerine tayin edilirdi. Bununla beraber XVI. yüzyılın ikinci yansında askere ihtiyaç duyulunca taşrada hizmet görmek şartıyla oluşturulmuş "kuloğlu" ve "karın-daşoğlu" gruplarına da başvurulurdu. Bunlar belli bir süre için Yemen ve Habeş gibi bölgelerde hizmet gördükten sonra Mısır'a dönüp orada ulûfeli asker zümresine dahil olabilirlerdi. XVI. yüzyılın son çeyreğine doğru Mısır askerinin mevcudu 9300'ün üstüne çıkınca askerin maaşı eyaletin hazinesine yük olmaya başlamıştı. Askerin ulufesinin zamanında verilmemesi, Mısır halkından ve memlûk oğullarından seçilen askerlerle diğer askerler arasında ihtilâf çıkmasına, eyalette askerî ve idarî yetkileri bulunan Mısır askerinin Mısır halkına, idarecilerine ve beylerbeyilerine baş kaldırıp bazan devlet merkezinin emirlerini dinlememelerine sebep olmuştur. Bu gibi gruplar bilhassa XVII ve XVIII. yüzyıllarda Mısır'ın önemli güç odaklarından birini teşkil etmiştir.

Eyalet bu idarî yapılanma yanında aynı zamanda kazâî teşkilâta da sahipti. Yavuz Sultan Selim, Mısır kadılığında bulunan dört mezhep kâdılkudâtına hil'at giydirerek onları eski makamlarında bırakmıştı. Ancak Mısır'da Osmanlı hâkimiyeti nisbeten yerleştirildikten sonra 928'de (1522] eyalette adalet işlerini düzenlemek ve şer'î işlere bakmak İçin merkezden bir kadı tayin edilip Mısır'ın kadılık teşkilâtının temeli atıldı. Osmanlı kaza teşkilâtında büyük önemi bulunan Mısır kadılığı rütbe bakımından XVI. yüzyılda taht kadılıklarından (İstanbul, Edirne ve Bursa) sonra geliyordu ve devletin büyük kadılıkları için kullanılan mevleviyetlerden biriydi. XVI. yüzyıl sonlarına kadar Mısır kadılığına Şam kadılığından tayin yapılıyordu. Fakat daha sonra bu teamül bozuldu. Mısır kadısı Hanefî mezhebinden seçiliyordu ve beylerbeyinden ayrı bir adlî-idarî yetkisi vardı.

XVII-XVIII. yüzyıllarda Mısır eyaletinin beylerbeyiliği ve kadılığı dışında defterdarlık, kaymakamlık, Saîd, Şarkiye, Garbiye gibi vilâyetlerin sancak beylikleri, emîr-i hachk, kâşiflik, mukâtaacılık ve emanetlik idare mensuplarının çoğu Memlûk mütegallibelerinin eline geçti; böylece Mısır'ın mahallî idaresi üzerindeki Osmanlı Devleti otoritesi sarsıldı. Diğer taraftan Mısır'ın askerî grupları arasındaki mücadeleler idarecileri de etkiledi. Memlüklü sancak beyleri, hâkimler ve kâşiflerin yönetimi altında arazi iltizamlarının ve mukâtaaların mîrî varidat tahsilleri Memlûk kökenli mübaşir, âmil ve eminlerin eline geçti. Onlar da halka ve köylülere ağır vergiler yüklediler. XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Memlükler'-den seçilmesi teamül olan Mısır defterdarı güç kazandı ve kendi Memlûk fırkasının işlerine göre davranmaya başladı; hatta mîrî gelirlerinin bir kısmını fırkasının köle ve silâh gibi ihtiyaçlarına harcadı. Bu yüzden Mısır'ın mîrî gelirinden İstanbul'a gönderilen irsaliye ve diğer ihtiyaçlar, Haremeyn'in sadakası ve buğdayları, devlet merkezinin ordu ve donanmalarının malzemeleri, kapıkulları ve civar vilâyetlerinde bulunan nöbetçi askerlerin ulufeleri karşılanmaz oldu. Mısır maliyesine bakan beylerbeyi ve kadı, Osmanlı idarecilerinin sâlyâne ve diğer tahsisatlarını sağladıktan sonra eyaletin öbür maliye işlerine karışamadılar.

Mısır eyaleti batı ve doğu arasındaki ticaret yolu üzerinde stratejik bir mevki-deydi, ayrıca ziraî, hayvanî ve madenî kaynaklara sahipti. Devlet merkeziyle güney ve doğu vilâyetlerinin arasını birleştirmesi bakımından ekonomik önemi büyüktü. Ziraat Mısır'ın temel iktisadî kaynağı olup küçük sanayi ile iç ve dış ticareti tarıma dayalı idi. Bu devirde Mısır'ın başlıca tarım ürünleri pirinç, buğday, şeker kamışı, mercimek, nohut vb. idi. Bu ürünlere dayalı, şeker, pekmez, kumaş, yağ ve sabun sanayileri vardı. Ayrıca İskenderiye, Süveyş ve Bulakta gemicilik ve iplik imali, tuzculukve balık tuzlamacılığı, halıcılık yapılırdı. Mısır'ın gerek Akdeniz ve Kızıl-deniz'de gerekse Nil üzerindeki limanlan ticarî bakımdan önemli role sahipti. İskenderiye, Dimyat ve Reşîd gibi limanlar iç ve dış ticarette başta geliyordu. Hububat, Mısır'ın İstanbul'a ve Osmanlı vilâyetlerine başlıca ihracat metai olup Saîd ve Delta'dan buğday, Fereskûr'dan pirinç Dimyafa gelir, daha sonra Şam'a ve Anadolu'ya gönderilirdi. İskenderiye'den İstanbul'a kahve, zencefil ve biber gibi ba-

harat çeşitleriyle birlikte barut ve ordular için peksimet yollanırdı. Ayrıca Trab-lusgarp, Tunus, Circe ve Cezayir gibi devletin batı vilâyetlerinden, Fas ve Mera-keş'ten hacılar, talebelerle tüccarları taşıyan kafileler Mısır'a gelirdi. Birçok Faslı tüccar İskenderiye'de yerleşmişti. Mısır eyaletinin dış dünya ile ticarî faaliyetleri, Osmanlı Devleti'nin yabancı devletlerle imzaladığı antlaşma ve protokoller gereğince olurdu. Osmanlı idaresi, Avrupa ülkeleriyle barış ve savaş durumuna göre yabancı tüccarları sıkı kontrol altına alır, demir, barut, buğday gibi stratejik Öneme sahip malların onlara satılmasını yasaklardı.

Osmanlı Misın'nda kültürel hayat Memlûk devrinin uzantısı olarak gelişme göstermiş, ancak Mısır'da İstanbul merkezli bir ortam da oluşmuştur. Mısır'ın çoğunlukla Arapça bilmeyen Osmanlı beylerbe-yileri âlim, mütefekkir ve edipleri Arapça telife özendirmemiştir. Yöneticiler Türkçe yazılan eserlerle ilgilendiklerinden müellifler de Türkçe ve Farsça'yı öğrenmeye ve bu dillerle eser vermeye çalışmıştır. Türkçe ve Farsça pek çok kelime ve deyim Arapça'nın Mısır lehçesine girmiştir. Bu devirde birçok edip, tarihçi, düşünür ve âlim görülüyorsa da eserleri genellikle sathî kalmış ve mahallîlikle nitelendirilmiştir. Devrin belli başlı mütefekkir ve edebiyatçıları Buğyetü'l-erih ve ğunye-tü'1-edîb, Gülistan tercümesi Ezherü'l-Bustân adlı manzumesi bulunan Yûsuf Zekeriyyâ el-Mağribî, es-Sîretü'I-Hale-biyye adıyla da anılan İnsânü'l-^uyûn îî sîreti'l-emîni'l-Me'mûn adlı üç ciltlik eserin müellifi Nûreddin el-Halebî'dir. Ayrıca Mısır kadılığında bulunan, Dîvânül-edeb fî zikri şuı:arâ:'i'I-cArab ve Şifâ'ü'l-ğalîl adlı eserlerin müellifi Şehâbeddin el-Hafâcî, tarihçilerden er-Ravzatü'z-zehiyye fî vülâti Mışr ve'1-Köhire el-Mu'izziyye ve el-Kevâkibü's-sâ'ire fî ahbâri Mışr ve'1-Kâhire isimli çalışmaları olan İbn Ebü's-Sürûr el-Bekrî, cAcâ'i-bü'J-âşâr fi't-terâcim ve'1-ahbâr, Maz-harü't-takdîs bi-zehâbi Devleti'l-Fran-sîs adlı eserlerin sahibi Abdurrahman el-Cebertî de sayılabilir.

Kahire'de Ezher Camii faaliyetlerini bu dönemde etkili biçimde sürdürmüştür. Burada hadis, tefsir, fıkıh gibi dinî dersler okutulduğu gibi bazı âlimler şer'î olmayan ilimler sahasında da ders vermiş ve eserler telif etmiştir. Nitekim Ezher şeyhi Demenhûrî eî-Kavlü'ş-şarîh fî V~ mi't-teşrîh, el-Kavlü'l-akrab fî cilâci lesH'l-akrab ve İhyâ'ü'l-fevâ'id bi-mcf-rifeti havâşşi'l-cfdâd gibi eserler kaleme almıştır. XVIII. yüzyıl boyunca Ezher Camii bir nevi halk meclisi gibi olup âlimleri halkın meselelerini halletmeye çalışmıştır. Bunlar Osmanlı merkez idaresiyle Mısır zorbaları arasında ara buluculuk yapmış, 1147'de (1734-35) Mısır Mem-lüklü emîrleri Ömer et-Tahlavryi ulak olarak İstanbul'a gönderdikleri gibi 1183'te (1769-70) Buiutkapan Ali Bey de bazı hususları aktarmak üzere Abdurrahman b. Ömer el-Arîşî'yi yollamıştı.

Osmanlı devrinde özellikle Mısır'ın büyük şehirlerinde imar faaliyetleri görülmüştür. Mimari eserler genellikle vali ve beyler gibi devlet ricali tarafından yaptırılmış, cami, mescid, medrese, küttâbve sebiller için birçok gelir kaynağı vakfedil-miştir. Bu dönemde Osmanlı tipinde Mısır'da inşa edilen en meşhur camiler Kal-•atülcebel'de Süleyman Paşa (935/1528), Bulakta Sinan Paşa (979/1571), Kahire1-de Saf iye Sultan (1019/1610) ve Ezher Camii'nin karşısında Ebü'z-Zeheb (1188/ 1775) camileridir. Her caminin yanında veya üstünde bir medrese yahut küttâb bulunmakla beraber Hüsrev Paşa Sebili (943/153ö), Beşir Ağa Sebilküttâbı (1131/ 1719) ve Abdurrahman Kethüda Sebilküttâbı (1157/1744] gibi hayır kurumlan da görülmektedir. Kapaliçarşı şeklinde düzenlenmiş olan hanlardan Bulak'ta Süleyman Paşa (948/1541), Hasan Paşa el-Vezîr (991/1583)veAbbas Ağa (1059/1649) hanları ile (vikâle) Bâbüivezîr Hamamı (1103/1691-92), Karameydan Hamamı (1112/1700-1701) ve Kahye Hamamı da (1149/1736-37) Kahire'nin önemli eserlerindendir.


Bibliyografya :


BA, A.DVN. MSR, 1689-1792; BA. D.BŞM, Ek kodları 7; Mısır Hazinesi 15 (20/14) 1609-1803; BA. Mısır Hazinesi 41 (20/20) 1574-1791; BA, A.MŞT, Mısır Atik (4) 1734-1747, Mısır Atik (11) 1747-1813; BA, Mühimme-İ MısırDe/terteri(1-10} 1718-1803; TSMA, nr. D. 4114, 5822, 6685, 10057, 10059; nr. E. 664, 2283, 5594, 5807, 6454, 6456, 6479, 7670, 9329, 9923, 10588, 12321; ibn İyâs, BedâYu'z-zühûr, V, tür.yer.; "Sİlâhşor'un Feth-nâme-i Diyâr-ı Arab Adlı Eseri" (haz. SelâhattinTansel, TViçinde). sy. 17 (1958), s. 294-320; sy. 18 (1961) s. 430-454; İbn Tolun, Müfâkehetü 'i-hillân /T haüâdişi'z-za-mân, Kahire 1962-64, 1-11, tür.yer.; İbn Zünbül. Ğazaüâtü's-Sultân SelîmHân ma'a Kanşu el-Gaun sultânu Mışr, Kahire 1278; Kanûnname'i Mışr(trc. ve nşr. Ahmed Fuâd Mütevelli), Kahire 1986; Âlî Mustafa, Hâlâtü'l-Kâhire mine'l-âda-ü'z-zâhire: Mustafâ cÂ/i"s Description ofCairo of 1599 (nşr. ve t re. A. Tietze), Viyana 1975; Mustafa b. İbrahim. Târihu oekaVi Mışr et-Kâhire, Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye, Tarih, nr. 4048; Yûsuf el-Mellevânî, Tuhfetü'l-ahbâb bi-men meleke Mışr mine'l-miilûk ve'n-nüüüâb, Dârii'1-kütü-bİ'1-Mısriyye, Tarih, nr. 5623; Ahmed Şelebî b. Abdüiganî el-Hanefi, Eudahu'l-İşârât (nşr. Ab-dürrahîm Abdurrahman Abdürrahîm), Kahire 1978; Muhammed b. Abdülmu"tî el-İshâki, Ah-bârû 'l-üuel A men taşarrafe ft Mışr min erbâ-bi'd-düuel. Kahire 1930; Ahmed Süheylî, Tâ-rîh-i Mtsri'l-cedîd (nşr. İbrahim Müteferrika). İstanbul 1142; İbn Ebü's-Sürûr el-Bekrî. el-Mine-hu'r-rahmâniyyefı'd-Deuleti'l-'Aüyye, Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye, Tarih, nr. 5424, tür.yer.; a.mlf., Fetjzü'l-mennân f'ı zikri deuletİÂİi 'Oşmân, Süieymanİye Ktp., Ayasofya, nr. 3345, tür.yer.; a.mtf., en-Nüzrıetü'z-zehiyye, Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye, Tarih, nr. 2266; a.mlf.. el-Keuâkibü's-sâ'ire (t ahbâri Mışr ue7-Ka/ııre, Dârü'Ukütübi'l-Mısriyye, Tarih, nr. 2023; Evliya Çelebi, Seyahatname, X, tür.yer.; İbrahim b. Ebû Bekir es-Sevâ-Hhîel-Avfi, Terâcimü'ş-şauâ'ikfioâkı'ati's-sanâ-cifc(nşr. Abdürrahîm Abdurrahman Abdürrahîm), Kahire 1986; Abdüiganî İsmail en-Nablusî, ef-rjakik-a ue'l-mecaz fi'r-rihte ilâ büâdi'ş-Şâm oe Mışr oe'l-Hicâz (nşr. Ahmed Abdüimecîd Herîdî), Kahire 1986; Ahmed ed-Demürdâşî. ed-Dürre-tü'l-muşâne fi ahbâri'l-tünâne (nşr. Abdürrahîm Abdurrahman Abdürrahîm), Kahire 1989; Hüseyin Efendi er-Rûznâmecî. Terttbü'd-diyâri'l-Mış-riyye fi <ahdi'd-deuleü'l-'Oş_mâniyye (nşr. M. Şefik Gurbâl), Kahire 1936; Cebertî. 'Acâ'ÜJÛ'f-âşâr, 111, tür.yer.; a.mlf.. Mazharü't-takdts (nşr. Muhammed Cevher - Ömer ed-Desûki). Kahire 1969; Abdülkerîm b. Abdurrahman, Târîh-i Mısır, Süieymanİye Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 705; Dİyârbekrî Abdüssamed b. Seyyidî Ali b. Dâvûd. Neüâdirû't-teuârih,Millet Ktp., Ali Emî-ri, Tarih, nr. 596; Berberzâde Muhammed b. Yûsuf el-Hallâk, Târlh-i Mısır, İÜ Ktp., TY, nr. 628; Rıdvanpaşazâde Abdullah, Târîh-İ Mısır, Süieymanİye Ktp., Hamidiye, nr. 900; H. Deheraim. l'Egypte tarque, pachas et mameluks du XVI1 auXVHİesiecle.Psns \934;E.Cambs, l'Egypte ottomane de la conguete par Selim (1517) a t'arriuee de Bonaparte (1798), Le Caire 1935; G. Guemard. Les reformes en Egypte d'Ali Bey el-Kebir â Mehmed Ali (1760-1848), Cairo 1936; Hasan Osman. TârİhuMışrfi't-cahdiVOş-mâni (1517-1798), Kahire 1942; M. Rıfat Ramazan, "-Ali Bey el-Kebîr, Kahire 1950; S- Shaw. "Cairo's Archives and the History of Ottoman Egypt", Reporton Current Research, Washington 1956, s. 59-72; a.mlf.. The Financial and Administratiue Organizaüon and Deoeiopment ofOUoman Egypt: 1517-1798, Princeton - New Jersey 1962; a.mlf.. The Budget of Ottoman Egypt: 1005-1006/1596-1597, The Hague 1968; a.rnlf.. "The Ottoman Archives as a Source for Egyption History", JAOS, LXXXHI (1963),s.447-452;AbdülkerîmRâfik, Bilâdü'ş-Şâm ve Mışr, Dımaşk 1968; Seyyid Receb Har-râz, el-Medhal ila târihi Mışr el-hadlş. Kahire 1970; P. M. Holt, Egypt and the Fertile Cres-cent: 1516-1922, Kahire 1970, s. 46-85; Ömer Abdülazîz, eş-Şarku'l-'Arabî mine'l-fethi't-cOş-mânî hattâ nihâyeti'l-karni'ş-şâmin 'aşer, Beyrut 1971; Abdülazîz M. eş-Şinnâvî, Deurü'l-Ez-her fi'l-hlfâz 'ale't-tâbi'i'l-'Arabİ li-Mışr ibba-ne'l-hükmî'l-'Oşmânt, Kahire 1971; M. Abdül-mün'im er-Râkıd. et-öazoü'l-'Oşmânî ti-Mışr oe netâ'icühû 'ate'l-uatani'l-'Arabi, İskenderiye 1972; A. Raymond, et-Târihu'l-İctimâ'î lî-Mışri't-'Oşmanİ (trc. Ziiheyr eş-Şâyib). Kahire 1974; Cengiz Orhoniu, Osman/) İmparatorluğu'nun Güney Siyaseti: Habeş Eyâleti, İstanbul ]974, tür.yer.; Ahmed Fuâd Mütevellî. el-Fethu'l-'Oş-mânı li'ş-Şâm ue Mışr ue mukaddimâtüh, Kahire 1976; Leylâ Abdüllatîf. el-Jdâre fî Mışr fi'l-caşri 7'Oşmâm, Kahire 1978;B, Flemming, "Mısır Türk Tarihçiliği Hakkında Notlar", i Milletlerarası Türkoloji Kongresi (istanbul 15-20 Ekim 1973) Tebliğler, İstanbul 1979, s. 57-62; Bekri Şeyh Emîn, Mutâla'ât rı'ş-şicri'l-Memlûkl ue'l-cOşmânî, Beyrut 1980, tür.yer.; Abdülveh-hâb Bekr, ed-Deuletü 'l-'Oşmâniyye ue Mışr fl'n-nışfı'ş-şânî mine'l-karni'ş-şâmin 'aşer, Kahire 1982; Salâh Ahmed Herîdi. Deurü 'ş-Şa'id fi Mış-riVOşmânî (923-1213), İskenderiye 1984; Ab-dürrahîm Abdurrahman. er-Rifü'l-Mışrî fi'l-kar-ni'ş-şâmin'aşer. Kahire 1986; Kemâleddin Sâ-mih, et-'Imâretü't-İstâmiyyefi Mışr, Kahire 1987, s. 513 vd.; M. Nûr Ferhâd, el-Kazâ'ü'ş-şer'-'ı fî Mışr ft't-'aşri'l-'Oşmân.î, Kahire 1988;Tevfîket-Tavîl. et-Taşauuuf fi Mışr, Kahire 1990; Muham-med Afifi, el-Euk&f ue'l-hayâtü'l-iküşâdiyye fî Mışr fİ'l-'aşri'l-'Oşmânî, Kahire 1991; K. M. Cuno, The Pasha's Peasanîs, Iİew York 1992, tür.yer.; Abdûlhamîd Hâmid. el-Mevânİ'l-Mışriy-ue fi'l-caşri'l-cOşmânî ue deurühe's-sîyâsî ue nûzumûhâ, Kahire 1995; Seyyid Muhammed es-Seyyid. Mışr fı'l-%şri'!-ıOşmânîrt'l-kami's-sâ-dis 'aşer, Kahire 1997; J. Hathaway, Osmanlt Mısır'ında Hane Politikaları: Kazdağlıların Yükselişi (trc. NalanÖzsoy], İstanbul 2002; B. Le-wis, "The Ottoman Archive as a Source for History of the Arab Lands", JRAS, 1(1951), s. 139-155; J. H. Kramers. "Mısır", M, VIII, 242-250.




Fransız İşgali ve Sonrası.


Fransizlar'in Temmuz 1798'deki işgali Mısır'da yeni bir dönem açmış ve İngilizler karşısında doğudaki çıkarlarını koruma gerekçesiyle

Napolyon Bonapart tarafından girişilen askeri harekât üç yıl sürecek olan işgal dönemini başlatmıştır. Bu süre içinde bilim adamları ülkenin zenginliklerini tesbit ettiler ve bunlardan istifade edebilmenin yollarını aradılar. Çalışmalar neticesinde Description de l'Egypte başlıklı yirmi üç ciltlik bir eser hazırlandı (Paris 1809-1828). Akkâ'da Cezzâr Ahmed Paşa'ya yenilen Bonapart (Mayıs 1799) Ağustos 1799'da Mısır'dan ayrıldı. Fransız kuvvetleri de Osmanlı-İngiliz ittifakıyla gerçekleştirilen saldırılara dayanamayarak Ağustos 1801'de Mısır'ı terketmek zorunda kaldılar.

Fransızlar'ın tahliyesinden sonra Mısır'da uzun süre sükûnet ve düzen sağlanamadı; Osmanlı yönetimiyle Memlûk beyleri arasında mücadele devam etti. Fransızlar karşısındaki başarılarından ötürü Mısır Valisi Koca Hüsrev Paşa tarafından binbaşılığa yükseltilen Kavalalı Mehmed Ali kargaşa ortamında bütün tarafları birbirine karşı kullanıp Mısır valileri Hüsrev. Tâhir, Ali ve Hurşid paşaları bertaraf etti; ardından ulemâ, eşraf ve halkın desteğini almış olarak Mısır valiliğine getirildi (1805). Memlûk beylerinin muhalefete başlaması üzerine düzenlediği bir komplo ile bunların büyük bir kısmını katlettirdi) böylece hâkimiyeti tamamen eline geçirmiş oldu.

Mehmed Ali Paşa iktidarını sağlama alınca Mısır'da uzun vadeli askerî, idari ve iktisadî reformlar başlattı. Ayrıca divan ve meclisler oluşturularak yönetim mer-kezîleştirildi. Mısır gelirlerinin hızla artması Mehmed Ali Paşa'yı yayılmacı bir siyasete yöneltip aşırı emeller beslemesine yol açtı ve Osmanlı merkezî idaresine karşı silâhlı mücadeleye girişti. 1832 ve 1839'daki savaşlar neticesinde özellikle İngiltere'nin karşı çıkmasıyla emellerine erişemedi. Nihayet uzun bir mücadeleden sonra 24 Mayıs 1841 tarihli fermanla Mısır ve Sudan'ın idaresinin irsen, Filistin'in ise kaydıhayat şartıyla vali olarak kendisine bırakılmasıyla yetinmek zorunda kaldı. Mısır meselesinin bu şekilde halledilmesinin ardından Mehmed Ali Paşa Osmanlı Devleti'ne bağlı bir siyaset takip etti.

1847 yılının sonlarına doğru Mehmed Ali Paşa'nın bunama alâmetleri göstermesi üzerine oğlu İbrahim önce vekâleten, ardından asaleten Eylül 1848'de vali tayin edildi. Ancak İbrahim 1848 Kasımında babasından önce vefat edince yerine Ahmed Tusun Paşa'nın oğlu I. Abbas Hilmi Paşa getirildi. Abbas Hilmi, dedesi döneminde takip edilen Batılılaşma politikasından vazgeçerek birçok Avrupalı uzmanın işine son verirken yerli unsurlara geniş imkânlar tanıma yoluna gitti. Osmanlı Devleti İle, Tanzimat'ın Mısır'da da uygulanması konusunda fikir ayrılığına düşerken bu hususta İngiltere'nin desteğini aldı. Bunun karşılığında İngiltere'ye Kızıldenİz'e ve dolayısıyla Hindistan'a ulaşımı kolaylaştıracak olan Kahire-Süveyş demiryolunun yapımı konusunda imtiyaz tanımak zorunda kaldı.[1224] Abbas Hilmi'nin 15 Temmuz 1854'te aniden ölümü üzerine yerine amcası Said Paşa geçti. 1856'da Fransız Ferdinand de Lesseps'e Babıâli'nin onay vermemesine rağmen Süveyş Kanalı'nın yapımına dair imtiyazlar tanındı ve zorla çalıştırılan binlerce kişinin canına mal olan kanalın kazılmasına 1856yılında başlandı. Said Paşa'nın Avrupa bankalarından büyük miktarda faizle para alması malî durumu ağırlaştırdı. Onun döneminde Fransızlar Mısır'da çeşitli misyoner okulları açtılar ve arkeolojik kazılara devam ettiler. Said Pa-şa'nın 1863'te vefatından sonra yerine İb-râhim Paşa'nın oğullarından İsmail Paşa vali oldu.

İsmail Paşa idaresi boyunca, bir taraftan dedesi Mehmed Ali Paşa zamanından beri esasen imtiyazlı bir eyalet olan Mısır'ın özerklik alanını genişletmek için uğraşırken diğer taraftan yayılmacı bir politika takip etti. İsmail Paşa yetkilerinin arttırılması için Babıâli ile ilişkilerine çok Önem veriyor, maddî hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyordu. Mısır'ın yıllık ödediği vergileri arttırarak, yüksek mevkideki Osmanlı erkânına pahalı hediyeler ve paralar dağıtarak haklarını genişleten birçok fermanın çıkarılmasını sağladı. 1866'da Mısır veraset usulü kendi oğullan lehine olmak üzere değiştirildi ve "hidiv" (Farsça hıdiv "kavmin büyüğü, emîr") unvanı verildi. 1872'de Avrupa devletleriyle borç antlaşması yapma yetkisini elde etti. Hidiv İsmail Paşa, bu genişletilmiş yetkilerle Batılı devletler nezdinde bağımsız bir devlet başkanı muamelesi görmeye başladı. İdarî, hukukî ve kültürel alanlarda birçok yenilik yapılırken Kahire ve İskenderiye gibi büyük şehirlerde Batı tarzında düzenlemelere gidildi. Sudan'a ve Afrika içlerine doğru fetih girişimlerinde bulunuldu.

Zamanla daha fazla oranlarda Batılı devletlere borçlanmak zorunda kalan İsmail Paşa malî krizden kurtulabilmek için çeşitli çarelere başvurdu. Bir taraftan halktan alınan vergileri arttırdı, diğer taraftan 1869yılında açılan Süveyş Kanalı'-nın kendisine ait hisse senetlerini İngiltere'ye sattı. Ancak bütün bunlar Mısır maliyesinin iflâsını engelleyemedi ve Mayıs 1876'da alacaklı Avrupa devletlerinin temsilcilerinin yer aldığı bir Düyûn-i Umû-miyye Sandığı kuruldu. İngilizlerin alman tedbirlerden tatmin olmaması üzerine Kasım 1876'da "dual control" oluşturularak iki Avrupalı genel müfettiş gelir ve giderleri takip etmeye başladı, daha sonra kurulan hükümete Avrupalı bakanlar da tayin edildi. Malî tedbirler arasında ordudaki subay sayısının azaltılması ve maaşlarının yarıya düşürülmesi de yer alınca ordu içinde huzursuzluk meydana geldi. Çeşitli çevreler Mısır'ın iç işlerine yapılan yabancı müdahalesine karşı tavır almaya başladı. Şubat 1879'da askerler tarafından Kahire'de büyük çapta gösterilerin düzenlenmesi üzerine Hidiv İsmail, hükümeti görevden alarak sadece Mısırlılar'dan oluşan yeni bir hükümet kurdu.[1225] Ancak İngiltere ve Fransa'nın baskısıyla II. Abdülhamid Haziran 1879'-da İsmail Paşa'yı azledip yerine oğlu Tev-fik Paşa'yı tayin etti.

İngiliz İşgali Dönemi. Avrupalı güçlerin Mısır'ın iç işlerine müdahelesîne karşı olan Mısırlılar el-Hİzbü'1-vatanî adı altında Urâbî Paşa etrafında toplanarak ayaklandılar.[1226] Bu durumu fırsat bilen İngiltere İskenderiye'yi topa tuttu. [1227]13 Eylül 1882'de Urâbî Paşa taraftarları İle İngiliz ordusu arasında Kahire yakınlarındaki Tellülkebîr'-de çarpışmalar meydana geldi ve İngiltere Mısır'ı fiilen işgal etti. Babıâli'nin ve 1881 'de Tunus'u işgal eden Fransa başta olmak üzere diğer bazı Avrupalı devletlerin bu işgale şiddetie karşı çıkması üzerine İngiltere asayiş sağlanınca Mısır'ı boşaltacağını ve Osmanlı Devleti'nin hükümranlık haklarının baki olduğunu belirtmişse de askerini XX. yüzyılın ortalarına kadar Mısır'dan çekmedi. İstanbul'daki İngiliz büyükelçisi Lord Dufferin'e Mısır'ın nasıl yönetileceği konusunda bir rapor hazırlatıldı. Onun 20 Mart 1883 tarihli raporu uyarınca Sİr Evelyn Baring (Lord Cromer) Eylül 1883'te genel konsolos ve İngiliz komiseri olarak Mısır'a geldi. Tek başına Mısır'a hâkim olma amacını güden İngiltere'nin Ocak 1883'te "dual control" uygulamasını sona erdirmesi diğer alacaklı devletlerin protestosuyla karşılanmakla birlikte Mart 1885'te Londra Antlaşması ile mesele halledildi. Mısır'ın iki yıl içerisinde borçlarını ödeyememesi durumunda milletlerarası bir komisyon göreve başlayacaktı. Kasım 1885'te İngiltere ile Babıâli arasında yapılan bir antlaşmayla Osmanlılar'm Mısır'da bir fevkalâde komiser bulundurması kararlaştırıldı ve bu çerçevede Gazi Ahmed Muhtar Paşa Kahire'ye gönderildi.

İngiliz İşgal kuvvetleriyle uyumlu bir tavır ortaya koyan Hidiv Tevfik Paşa'nın 7 Ocak 1892'de vefatı üzerine oğlu II. Ab-bas Hilmi hidiv oldu. Ayrıca Mısır fevkalâde komiserliği yapan Gazi Ahmed Muhtar Paşa genç hidive müsteşâr-ı hâs olarak tayin edildi. II. Abbas Hilmi döneminde İngiliz karşıtı vatanperver hareket [1228]Mustafa Kâmil'İn önderliğinde tekrar canlanarak geniş halk kitlelerinin desteğini aldı. Hidiv de Önceleri bu harekete destek vermekle beraber sonradan bundan vazgeçti.

Mısır'daki işgali tamamlayan İngiltere gözünü Sudan'a dikmişti. Mehdî ayaklanması bunun için bir fırsat teşkil etti ve çarpışmalardan sonra İngiliz Herbert

Kitchener (Lord Kitchener) kumandasındaki ordu Sudan'da kontrolü ele geçirdi. İngilizler ve Mısırlılar 19 Ocak 1899'da Sudan'da yönetimin çerçevesini oluşturan bir antlaşma imzaladılar. Buna göre Mısır ve İngiliz bayrakları yan yana dalgalanacak, sivil ve askeri idare hidiv tarafından İngilizler'in tavsiyesiyle tayin edilen bir genel valiye verilecekti. Böylece Sudan'ın kontrolü de fiilen İngilizler'in eline geçmiş oldu. Babıâli hâkimiyet hakları ihlâl edildiği için bu antlaşmaya şiddetle karşı çıktı. Ayrıca hidivin böyle bir antlaşma yapma yetkisi olmadığından Mısır-İngiliz Antlaşması milletlerarası hukuka da aykırıydı. Sudan meselesi Sudan'ın 1956'da bağımsızlığını ilânına kadar devam etti.

Bu dönemde Mısır'da İngiliz kontrolünde meclis çalışmaları düzenlenerek bir dizi hukukî ve İdarî değişiklik yapılmakla birlikte I. Dünya Savaşı'mn başlamasıyla harp hukuku yürürlüğe girdi. Savaş Ağustos 1914'te başladığında il. Abbas Hilmi İstanbul'da, Lord Kitchener de İngiltere'de bulunuyordu. İngiltere Harp bakanı olarak tayin edilen Kitchener Mısır'a geri dönmedi. Mısır hükümeti savaşın başında [1229] önce İngiltere ve Almanya karşısında tarafsızlığını bildirmekle beraber İngiltere'nin baskısı üzerine Almanya'ya ve Avusturya-Macaristan'a karşı savaş ilân etti. Ardından İngiltere Mısır'ın bütün resmî finans kaynaklarına el koydu. Ekim 1914'te İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı Devleti ile savaşa girmesi üzerine İngiltere, 18Aralık1914'-te tek taraflı olarak Osmanlı hükümranlık haklarını kaldırıp Mısır'ı himayesine aldı. Hidiv II. Abbas Hilmi'yi de düşmanla iş birliği yaptığı gerekçesiyle 19 Aralık'ta görevden alarak yerine amcası Hüseyin Kâmil'i Mısır sultanı olarak ilân etti. Bunların yanında Fransızlar da Mısır'a asker çıkarınca Osmanlı Devleti, Mayıs 1915'te Süveyş Kanalı'nı savaş alanı içine aldığını ilgili devletlere bildirdi ve Dördüncü Ordu komutanı Cemal Paşa kumandasındaki kuvvetler başarısızlıkla sonuçlanan iki kanal geçme operasyonu düzenledi.

1914-1918 yılları arasında savaş hukukunun geçerli olduğu Mısır'da basın sansür altında tutulurken halk ekonomik açıdan zor durumda kaldı. Bununla birlikte işgalci güçlere karşı çıkan hareketler halk tarafından büyük destek görüyordu. Hüseyin Kâmil'İn 1917'de vefatından sonra yerine -tek oğlu olan Kemâleddin veliahtlığı reddettiği için- Hidiv İsmail'in oğullarından Ahmed Fuâd getirildi. 1. Dünya Savaşı'nın sonunda Mısır da bağımsızlık yönünde adımlar attı. Sa'd Zağlûl başkanlığında oluşturulan bir delegasyon İngiltere'nin Mısır yüksek komiseri Sİr Regi-nald Wingate'den Londra'daki barış konferansında Mısır meselesini savunmak için izin istedi. Ancak İngiliz hükümetinin böyle bir delegasyonu muhatap kabul etmemesi üzerine Mısır başbakanı 1 Mart 1919'da istifa etti. Ayaklanmalar ve grevler başlayınca Sa'd Zağlûl ve üç politikacı arkadaşı yakalanarak Malta'ya sürüldü.[1230] Bütün bunlar hadiselerin şiddetlenmesine sebep olurken Ezher ulemâsı, talebe ve çiftçiler gibi çok farklı kesimler ayaklanmalarda önemli rol oynadı.

Krallık Dönemi. İngiltere ve Mısır arasında yapılan müzakerelerde bir sonuca ulaşılamamasına rağmen İngiltere 28 Şubat 1922'de tek taraflı olarak Mısır'ı bağımsız devlet ilân etti. Ancak şu dört husus bir anlaşmaya varılıncaya kadar İngiliz hükümetinin yetkisine bırakılmıştı: İngiltere'nin Mısır'daki haberleşme güvenliğinin sağlanması, Mısır'ın yabancı saldırısı ve işgali durumunda savunulması, yabancı ve azınlıkların haklarının korunması ve Sudan'ın yönetimi. Konulan kayıtlar, İngiltere'ye Mısır'ın iç ve dış işlerine sürekli müdahale hakkı verdiği için bu şartlar altında Mısır'ın bağımsız bir devlet ilân edilmesi şekilden öteye gitmiyordu. Mısır siyasetçileri bu sınırlı bağımsızlığı resmen tanımamakla birlikte devlet kurumlarını tesis etmeye başlamakta gecikmediler. Sultan Ahmed Fuâd 15 Mart 1922'de kral (melik) unvanını aldı ve Mısır'da monarşi ilân edildi. Bir komisyon tarafından Belçika anayasası temel alınarak hazırlanan anayasa 19 Nisan 1923'te resmen yayımlandı. Parlamento meclis ve senatodan oluşuyordu. Krala başbakanı tayin ve azletme, meclisi dağıtma ve oturumlarını erteleme, senato başkanını ve senatonun beşte ikisini tayin ve bütün kanunları veto etme hakkı gibi çok geniş yetkiler tanınmıştı.

Ocak 1924'te yapılan seçimlerde sürgünden dönen Sa'd Zağlûl başkanlığındaki Vefd Partisi (Hizbü'1-vefd) mecliste çoğunluğu eline geçirdi ve ilk Vefd hükümeti kuruldu. Mısır'ın tam bağımsızlığını ve Sudan'ın Mısır'a ilhakını isteyen Sa'd Zağlûl ile İngiliz hükümeti arasındaki anlaşmazlık, İngiltere'nin Sudan genel valisi ve Mısır ordu kumandanı Lee Stack'ın 19 Kasım 1924'te Kahire'de öldürülmesi üzerine had safhaya ulaştı. İngilizler'İn taleplerini yerine getirmek İstemeyen Zağ-lûl'ün istifası krala daha ılımlı birini başbakan tayin etme fırsatı verdi. Mısır'daki siyasî hayat bundan sonraki yıllarda kral, Vefd Partisi ve İngilizler arasında çekişmelerle geçti. Kral anayasal yetkilerini kullanarak Mısır'ı otokratik bir şekilde yönetmek isterken Hizbü'l-vefd seçimlerde aldığı oylara güvenip kral ve İngiltere karşıtı bir tavır ortaya koyuyordu. İngiltere de kendi çıkarlarına ters düşecek herhangi bir uygulamaya müsaade etmiyordu. 1920'li ve 1930'lu yıllarda kurulan çok sayıda hükümet Mısır'ın tam bağımsızlığını kazanması için İngiltere ile birçok defa masaya oturdu, fakat hiçbirinden sonuç alınamadı. Sa'd Zağlûl'ün 1927'de vefatından sonra Vefd Partisi'nin başına Neh-has Paşa geçti.

Habeşistan'ın 1935'te İtalya tarafından işgal edilmesi, Mısır'ın İngiltere ile bir anlaşmaya varmak için görüşmeleri tekrar başlatmasında önemli rol oynadı. Müzakereler neticesinde 26 Ağustos 1936'da Mısır ile İngiltere arasında bir ittifak antlaşması imzalandı. Bu antlaşmada savaş zamanlarında iki tarafın iş birliği yapması, Mısır savunma kuvvetlerinin güçlendirilmesi ve İngiliz ordusunun nihaî olarak Süveyş Kanalı bölgesiyle sınırlandırılması, İngiliz işgalinin tedrîcen kaldırılması ve antlaşmanın yirmi yıl süreyle geçerli olması kararlaştırıldı. İki devlet arasında uzun süredir problem olan Sudan konusuna ise herhangi bir atıfta bulunulmadı. Antlaşmanın ardından her iki ülke büyükelçi seviyesinde temsil edildi. İngiltere'nin girişimleri sonucunda Mısır Mayıs 1937'de Milletler Topluluğu'na alındı, hukukî ve finansal açıdan ağır şartlar içeren kapitülasyonlar kaldırıldı. 28 Nisan 1936'da Kral Fuâd'ın ölümü üzerine yerine genç yaştaki oğlu Faruk geçti. Vefd Partisi iie arası iyi olmayan kral yetkilerini sınırlandırma girişiminde bulunan Başbakan Nehhas Paşa'yı Aralık 1937'de görevinden alıp yerine Muhammed Mah-mud Paşa'yı tayin etti; ardından da kısa süreli hükümetler iş başına geldi.

II, Dünya Savaşı başladığında Mısır Parlamentosu ülkenin tarafsızlığını vurgulayarak İngiltere ile sadece 1936 antlaşması çerçevesinde iş birliğine gidilmesini kabul etti. Henüz savaş sona ermeden 22 Mart 1948'te Mısır'ın girişimiyle Kahire'de üye devletlerin bağımsızlığını korumak, siyasî, askerî, iktisadî ve kültürel güçlerini birleştirmek amacıyla Arap Birliği (Câ-miatü'd-düveli'l-Arabİyye) kuruldu. Savaşın ardından ülkedeki ekonomik durumun iyice kötüleşmesi huzursuzlukları arttırdı. Mısır hükümetlerinin, İngiltere ile Sudan meselesini ve İngiliz askerlerinin bölgeyi tamamen tahliyesini amaçlayan görüşmelerinin Mısır açısından başarısızlıkla sonuçlanması Kahire'deki gösterilerin kanlı olaylara dönüşmesine sebep oldu. İngiliz birliklerinin Kahire ve İskenderiye'den çıkarılması durumu fazla değiştirmedi. İngilizlerin Filistin'deki manda yönetimini 14 Mayıs 1948'de sona erdirmesinin ardından buradaki yahudilerin İsrail Devleti'nİn kurulduğunu ilân etmeleri üzerine Arap Birliği İsrail'e savaş ilân etti ve bu çerçevede Mısır da birliklerini buraya gönderdi. Ancak İsrail Devleti'nİn kuruluşu engellenemedi.

Daha sonraki yıllarda sık sık hükümet değişiklikleri yapılırken ülkedeki ekonomik durum kötüleşmiş, vergiler arttırılmış, işsizlik had safhaya ulaşmıştı. İngiltere Kanal bölgesinden çekilmediği gibi Sudan meselesi de halledilmemişti. Mısır hükümeti. Ekim 1951'de 1936 antlaşmasını ve Sudan'la ilgili maddeleri tek taraflı olarak feshetti; 16 Ekim 1951'de Fârûk Mısır ve Sudan kralı ilân edildi. İngiltere'nin bu tek taraflı kararlan kabul etmemesi durumu değiştirmediği gibi halk arasındaki İngiliz karşıtlığı sürekli artıyordu. 25 Ocak 1952'de Kanal bölgesindeki İngüizler'in İsmâiliye'de katliam yapmaları ülkede büyük bir infiale ve gösterilere yol açtı.

Uzun süredir olayları takip etmekte olan Cemal Abdünnâsır başkanlığındaki Hür Subaylar (ed-Dubbâtü'l-ahrâr) 22-23 Temmuz 1952 gecesi bir darbeyle yönetime el koydu. Kral Faruk'tan, tahtı henüz altı aylık olan oğlu veliaht prens Ahmed Fuâd'a bırakarak ülkeyi terketmesi istendi. Kral Fârûk, oğlu lehine tahttan feragat ettiğini bildiren bir belgeyi imzalayarak 26 Temmuz 1952'de ülkeden ayrılıp-Roma'-ya gitti.

İhtilâl Sonrası. Henüz belii bir siyasî programa sahip olmayan Hür Subaylar, 7 Ağustos 1952'de Özel yetkilerle donatılan General Muhammed Necîb başkanlığında bir hükümet oluşturdu; 10 Aralık 1952'de anayasa yürürlükten kaldırıldı. 16 Ocak 1953'te alınan bir dizi kararla bütün siyasî partiler kapatıldı. Geniş yetkilere sahip bir ihtilâl konseyi kurularak üç yıllık bir süreçten sonra tekrar çok partili döneme geçilmesi kararlaştırıldı. Hür Su-baylar'ın siyasî teşkilâtı sayılabilecek bir kurtuluş örgütü oluşturulduysa da bu fazla ilgi görmedi. 18 Haziran 1953'te monarşi kaldırılıp yerine cumhuriyet ilân edildi ve General Necîb cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık görevlerini üstlendi, İhtilâl Konseyi'nin diğer üyeleri de çeşitli bakanlıkları aralarında paylaştılar. Aynı yıl içinde önde gelen siyasetçiler tutuklanırken basındaki sansür uygulamaları sı-kılaştırıldı ve Ocak 1954'te ülkenin en etkili örgütü olan Müslüman Kardeşler (îh-vân-ı Müslimm) yasaklandı.

Demokratik sisteme geçilmesi konusunda daha hızlı hareket edilmesini isteyen ve bu hususta kamuoyu desteğini alan Muhammed Necîb ile İhtilâl Konse-yi'ni arkasına alan Cemal Abdünnâsır arasındaki tartışma 1954'ün ilk aylarında had safhaya vardı. Necîb'İn Şubat 1954'-te bütün görevlerinden alınarak ev hapsinde tutulması kamuoyu tarafından büyük tepkiyle karşılanınca kısa bir süre için tekrar eski görevlerine iade edildi. Nisan 1954'te Cemal Abdünnâsır'ın başbakan olarak İhtilâl Konseyi'nin başkanı olması onun üst kademedeki yerini sağlamlaştırırken Necîb, bir an önce anayasal parlamenter düzene geçilmesi için seçimlerin yapılması konusunda ısrar ediyordu. Ancak Ekim 1954'te Nâsır'ın suikasta uğraması ile irtibatlandırılarak İhtilâl Konseyi tarafından Kasım 1954'te cumhurbaşkanlığından azledildi. Böylece Nâsır'ın ülkenin tek adamı olması yönündeki engelier ortadan kalkmış oldu. Haziran 1956'da Nasır halk oylaması sonucunda cumhurbaşkanı seçildi.

Hür Subaylar'ın iktidara el koyması iç politikayı olduğu kadar Mısır'ın dış politikasını da derinden etkilemiştir. Şubat 1953'te Sudan konusunda İngiltere ile bir anlaşmaya varılması üzerine Sudan bağımsızlığını ilân etti. Mısır da İngiltere ile Temmuz 1954'te Kanal bölgesinin boşaltılması konusunda anlaşmaya vardı. Mısır'ın 1955'te Türkiye, İran. İrak, Pakistan ve İngiltere arasında kurulan Bağdat Paktı'na karşı çıkması İngiltere ile arasının tekrar açılmasına sebep oldu. Mısır-İsrail ilişkileri İse 1955 yılı başlarında iyice kötüleşti ve Mısır, Arap ülkelerinin İsrail'e karşı başlattığı boykotta en önemli rolü üstlenerek İsrail gemilerinin Süveyş Ka-nalı'ndan geçişine izin vermedi.

Mısır, Nisan 1955'te toplanan Bandung Konferansfna katılarak burada Hindistan ve Çin Halk Cumhuriyeti ile birlikte Batı karşıtı bağlantısız bir politikayı savundu, daha sonra da bağlantısız devletlerin liderliğini üstlendi. Eylül 1955'in sonlarında Çekoslovakya ile arkasında Sovyetler Bİrliği'nin olduğu bir silâh alımı anlaşmasını imzalaması Mısır'ın dış politika konusundaki tercihlerini de yansıtmaktaydı. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Dünya Bankası'nın Asvan Bara-jı'nın yapımı için verdikleri kredi sözünden vazgeçmeleri üzerine Süveyş Kanalı, kanaldan elde edilen gelirle barajın finansmanını sağlamak amacıyla 26 Temmuz 1956'da devletleştirildi. İsrail 29 Ekim'de Sînâ yarımadasını işgal edip Süveyş Kanalı'na ulaşırken Mısır da Süveyş Kanalı'nı bloke ederek bu bölgedeki halkı silâhlandırdı. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa Kanal bölgesine asker sevkedip savaşa katıldılar. Mısır birlikleri ve bölge şehirleri bombalar altında ağır hasar gördü. Araya Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Bİrliği'nin girmesiyle savaş sona erdirildi.

Nâsır'ın Süveyş Kanalı krizinden güçlenerek çıkması onun Mısır'ın iç ve dış politikasına yönelik ciddi adımlar atabilmesi için bir zemin oluşturdu. 1957'de o güne kadar çoğunluğu yabancıların elinde olan birçok sektör devletleştirilerek yabancı şirketlere el konuldu. Dış politikada Arap milliyetçiliği düşüncesi etkin hale getirilip Arap birliği yolunda mesafe alındı. 1 Şubat 1 958'de Mısır ve Suriye Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşti ve 21 Şubatta yapılan bir referandumla Nasır bu devletin başkanı seçildi. 8 Martta Yemen ortaklığa katıldıysa da bu sadece şeklî olarak kaldı ve Kasım 1959'da birlikten ayrıldı.

Mısır-Suriye birleşmesi siyasî, askerî ve İçtimaî sebepler yüzünden uzun süreli olmadı. Suriye'de birleşmenin ardından diğer partilerle beraber kapatılan Ba's Partisi etrafında toplanan bir grup subayın 28 Eylül 1961 'de bir darbe gerçekleştirmesi üzerine Mısır-Suriye birlikteliği sona erdi. Ancak Mısır, Birleşik Arap Cumhuriyeti adını kullanmaya devam etti ve Nasır bölgede etkin bir güç olma gayretinden vazgeçmedi. 1962 yılında Yemen'-de Nasır yanlısı bir grup subayın yaptığı darbenin ardından çıkan iç savaşta devrimcilerin yanında yer alması Mısır ve Suudi Arabistan'ı karşı karşıya getirdi ve savaş Yemen'in ikiye bölünmesiyle neticelendi. Nasır bir taraftan Arap birliğine yönelik çalışırken diğer taraftan Filistin'in kurtuluşu ve Afrika'daki sömürge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmaları için çeşitli girişimlerde bulundu.

Arap sosyalizmi fikri çerçevesinde Nâsır'ın Mısır'da sosyalist bir sistem kurma çabaları 196O'lı yılların başlarında hız kazandı. Mısır Merkez Bankası ve Mısır Bankası'nın 11 Şubat 1960'ta devletleştirilmesinin ardından en önemli devletleştirme kanunları Temmuz 1961 ve Mart-Ağustos 1963 arasında çıkarıldı. Gerçekleştirilen toprak reformu ile tarım yapı topraklardaki Özel mülkiyet 100 feddân ile (I feddân = 4200 m2) sınırlandırıldı.

Cemal Abdünnâsır başlattığı reform faaliyetlerini ideolojik bir programla destekledi. 1 Mayıs 1962'de yaptığı konuşma, "Mîsâku'l-ameli'l-vatanî" başlığıyla Arap sosyalizmi ideolojisinin en önemli belgesi olarak kabul edildi. Mîsâkta, siyasî ve sosyal özgürlüğün gerçekleştirilmesi yanında Arap Sosyalist Birliği'nin (İttihâdü'l-iştirâkîei-Arabî] oluşturulup halkın bunun çatısı altında örgütlenmesi öngörülüyordu. 8u siyasî kuruluşu düzenleyen ilk yasa 7 Aralık 1962'de çıkarıldı. Örgütün en küçük mahallî teşkilâttan başkana kadar uzanan piramit şeklindeki yapısı zaman içerisinde devletin bütün birimlerinde etkili olmaya başladı. Mart 1964'te büyük ölçüde 1962 mîsâkına dayanan geçici bir anayasa kabul edildi. Burada, tek parti konumundaki Arap Sosyalist Birliği'ne hâkim rol verilirken millî meclisin en az yansının işçi ve köylülerden oluşması hükmü getirildi. Devlet başkanı meclis tarafından seçilmekle birlikte geniş yetkilerle donatıldı, meclise de sadece başkanın tayin ettiği hükümeti kontrol yetkisi tanındı.

1964te Mısır'ın dış siyaseti açısından da önemli gelişmeler oldu. Ocak ayında Kahire'de ve eylülde İskenderiye'de toplanan Arap Birliği zirvesinde ağırlıklı olarak İsrail sorunu üzerinde durulurken Mısır'ın ihtilaflı bulunduğu Ürdün ve Suudi Arabistan'la olan problemlerine de çözüm getirilmeye çalışıldı. Mısır bağlantısız ülkelerden sayılmakla birlikte 196O'lı yılların ortalarına doğru Sovyetler Birliği burada etkisini göstermeye başladı. As-van Barajfnın 1964'teki açılışına Kruş-çev'in de katılmasının ardından Nasır defalarca Sovyetler Birliği'ni ziyaret etti ve iki ülke arasında askerî ve ekonomik ilişkiler ilerledi.

Kasım 1966'da Mısır ile Suriye arasında beş yıllık bir savunma antlaşmasının imzalanmasından sonra 1967 baharında İsrail-Suriye ilişkilerinin iyice gerginleşmesi Mısır'ın da meseleye müdahale etmesini gerektirdi. 30 Mayıs 1967'de Mısır, Ürdün ve Irak arasında bir askerî ittifak antlaşması imzalanmasının ardından İsrail önleyici savaş yaptığı iddiasıyla S Haziran'da beklenmedik bir şekilde Mısır'a saldırdı ve Mısır hava kuvvetlerini imha etti. "Altı Gün Savaşı" adıyla anılan bu savaşlarda Mısır, Suriye ve Ürdün büyük bir hezimete uğradı. İsrail, Gazze Şeridi'y-le birlikte Sînâ yarımadasını ve Süveyş Kanalı'nın doğu tarafını işgal etti. Savaştan sonra hem Mısır'da hem bütün Arap ülkelerinde büyük itibar kaybına uğrayan Nasır yenilginin sorumluluğunu üstlenerek devlet başkanlığından istifa ettiğini açıkladı. Fakat halkın lehine yaptığı gösteriler neticesinde görevde kalmaya devam ettiyse de yenilgi Mısır'da rejime karşı bir güvensizlik doğurdu ve Nâsır'ın o güne kadar uyguladığı politikalar çok farklı kesimler tarafından eleştirilmeye başlandı. Savaşın sonuçları Mısır'ın iç siyasetinde de kendini gösterdi. Geniş halk kesimlerinin katıldığı rejim karşıtı gösteriler düzenlendi. Toplum bir kimlik krizine girerken siyasî ortamda yönetim kademesi kendi içinde bir sarsıntıya uğradı. Bunun üzerine Nasır 30 Mart 1968'de bir dizi siyasî, sosyal ve ekonomik değişikliği ihtiva eden reform planını kabul etti. 1969'-da İslâm Konferansı Teşkilâtı'na üye oldu. Nâsır'ın 28 Eylül 1970'te bir kalp krizi neticesinde ölümü Mısır ve Arap tarihinde "Nâsırcılık" olarak anılan ideolojinin de sonunu getirdi.

Nâsır'ın vefatı sırasında başkan yardımcısı olan Enver Sedat anayasa gereği başkanlık koltuğuna otururken bunu takip eden aylarda ortaya çıkan iktidar mücadelesi neticesinde Mayıs 1971'de "sevre-tü't-tashîh" adını verdiği bir harekâtla rakiplerini devre dışı bıraktı. Enver Sedat döneminde 1968'de Nâsır'ın başlattığı reform çalışmaları hız kazandı ve Mısır, 196O'Iı yılların başlarından itibaren yaşadığı sosyalist devrimlerin dışında bir rotaya girdi. İlk önce 11 Eylül 1971 'deki referandumla kabul edilen yeni anayasa ile devletin adı Mısır Arap Cumhuriyeti (Cum hûriyyetü Mısr e!-Arabiyye) olarak değiştirildi ve İslâm hukuku anayasanın asıl kaynaklarından biri kabul edildi. Bir nevi başkanlık sistemi getiren anayasa ile devlet başkanının görev süresi altı yıl oldu ve iki dönemle sınırlandırıldı. Başbakan devlet başkanı tarafından tayin ediliyordu. Meclis 350 üyeden oluşurken Arap Sosyalist Birliği tek parti konumunu koruyordu. Dış politikada Sovyetler Birliği ile ilişkilerde bir soğukluk yaşandı ve Temmuz 1972'de çok sayıda Sovyet askerî danışman ve teknik eleman Mısır'ı terketmek zorunda kaldı. Aynı yıl Mısır, Libya ve Suriye arasında federasyon kurma çabaları başarısızlıkla sonuçlandı. Enver Sedat, 1967'de kaybedilen toprakları geri almak amacıyla 6 Ekim 1973'te Suriye ile birlikte İsrail üzerine saldırdı. Mısır'ın üç hafta süren savaştan galibiyetle çıkması Sedat'a gerek içeride gerekse dışarıda prestij kazandırdı. Ardından Mısır'da iç siyasete yönelik ciddi adımlar atıldı. Enver Sedat, Nisan 1974'te açıkladığı reform paketiyle siyasî ve ekonomik açılma adı altında demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisine geçiş programını ortaya koydu. Siyasî liberalleşmenin en önemli bölümünü çok partili hayata geçiş oluş- turuyordu. 1962"den beri tek parti konumundaki Arap Sosyalist Birliği tedricen kaldırıldı. 1976'da parti içinde farklı siyasî eğilimleri temsil eden gruplar oluşturuldu. Haziran 1977'de partiler kanunu çıkarılarak yeni partilerin kuruluşunun önü açılmışsa da Mısır'ın çok partili hayata geçişi şeklî olmaktan öteye geçmemiş ve muhalefetin iktidara gelmesinin Önüne birçok engel konulmuştur. Sonuçta Nasır döneminden kalan Arap Sosyalist Birliği tarihe karıştı ve yerine Enver Sedat liderliğinde yeni kurulan el-Hizbü'1-vatanî ed-dimukrâtî iktidarı ele aldı.

1970'li yılların ikinci yansında Mısır dış siyasetinde önemli gelişmeler yaşandı. Enver Sedat'ın Kasım 1977'de İsrail'e gitmesi bir ilki oluşturuyordu. Sedat'ın İsrail meclisinde konuşma yaptığı bu ziyareti bütün çevreleri şaşırttıysa da barış adımlarının hızlanmasını beraberinde getirdi. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in ara buluculuk yaptığı uzun görüşmelerden sonra 26 Mart 1979'da Washington'da barış antlaşması imzalandı. Antlaşma Nisan 1979'da önce Mısır Parlamentosu'nda. ardından halk oylamasıyla kabul edildi. Camp-David Antlaşması'na göre Mısır İsrail Devleti'ni tanıyor ve Filistinliler'e İsrail'e karşı mücadelelerinde yardım etmeyeceğine dair garanti veriyordu.

Barış antlaşması Arap ülkelerinde olduğu gibi Mısır'da da büyük tepkiyle karşılandı ve bütün muhalifler Enver Sedat'ın iç ve dış politikalarını şiddetle eleştirmeye başladı. Ekonomik açılma politikalarının da başarısızlığı neticesinde bunalımın derinleşmesi muhalefetin halktan büyük destek görmesine yol açtı. Bunun üzerine Enver Sedat 1980'de bir sansür yasası çıkardı. Öte yandan dinî hükümlerin uygulanması konusunda ısrar eden dinî çevrelerin bu talepleri anayasanın 1980 yılında değiştirilmesi sırasında dikkate alındı ve 1971 anayasasında teşriin ana kaynaklarından biri olan İslâm hukuku teşriin tek kaynağı haline geldi. Ayrıca devlet başkanının ömür boyu seçilebilmesinin de önü açıldı. İslâm hukukuyla ilgili değişiklikten huzursuz olan Kıptî azınlık Enver Sedat'ın politikalarını eleştirmeye başladı, müslü-manlarla aralarında kanlı olaylar meydana geldi. Bütün kesimleri karşısına alan Enver Sedat, çareyi Kıptîler'in önderi Papa Şenûda'nın da aralarında bulunduğu her kesimden çok sayıda aydını tutuklatmakta buldu.[1231] Enver Sedat, 6 Ekim 1981'de İsrail'e karşı elde edilen zaferin yıl dönümü kutlamaları sırasında Cihad örgütü mensuplarınca Kahire'de Medînetünnasr'daki tören esnasında bir suikast sonucu öldürüldü.

14 Ekim 1981'de Hüsnü Mübarek devlet başkanı olarak göreve başladı. Mübarek zamanında Enver Sedat'ın takip ettiği siyaset ana hatlarıyla sürdürüldü. İsrail'le ilişkiler İsrail'in Haziran 1982'de Lübnan'ı işgal etmesinden sonra sıkıntılı bir hal aldı ve Mısır İsrail büyükelçisini geri çekti. Bu arada İsrail'le yapılan barış antlaşması gereği Taba dahil olmak üzere Sî-nâ yarımadası Mısır'a geri verildi.

1980'li yıllar boyunca devam eden İran-irak savaşı Mısır'ın içinde bulunduğu yalnızlıktan kurtulması için bazı fırsatlar ortaya çıkardı. Arap ülkelerinin güvenliğini görüşmek üzere Kasım 1987'de Amman'da toplanan Arap zirvesinde Mısır'la diplomatik ilişkiler kurulması konusunda üye ülkeler serbest bırakıldı. 23 Haziran 1989'da Kazablanka'daki Arap Birliği zirvesinde Mısır tekrar birliğe kabul edildi ve bundan birkaç ay sonra birliğin Tunus'taki merkezi tekrar Kahire'ye taşındı, genel sekreterliğine de Mısır Dışişleri Bakanı İsmet Abdülmecîd getirildi. Böylece Mısır tekrar Arap ülkeleri arasında liderlik rolünü üstlendi.

1989'da Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin İsrail-Filistin meselesini halletmek için attığı adımlarda Filistin Kurtuluş Örgütü'nün anlaşma masasına oturması konusunda Mısır önemli rol oynadı. 1991'de Madrid'de yapılan barış görüşmelerine Mısır da katıldı ve ardından yapılan müzakerelerde Mısır kalıcı bir barışın tesisi için bütün ağırlığını koydu. Amerika Birleşik Devletleri ile stratejik ortaklığını geliştiren Mısır, Irak'ın Kuveyt'i işgali sonucunda ortaya çıkan Körfez krizi sırasında çok uluslu gücün yanında yer aldı; buna karşılık Amerika Birleşik Dev-letieri'ne olan borcunun yaklaşık 7 milyar dolarlık kısmı silindi. 2003'te ortaya çıkan krizde ise Mısır oldukça zor durumda kaldı. Bir taraftan Amerika Birleşik Devletle-ri'ne karşı müttefik ülke olmanın sorumluluğunu yerine getirmeye çalışırken diğer taraftan iç istikrarın korunabilmesi için Amerika Birleşik Devletleri karşıtı tepkileri göz önünde bulundurması gerekiyordu. Mısır'da 2003 yılı içerisinde düzenlenen Amerika Birleşik Devletleri karşıtı gösteriler zaman zaman rejim aleyhtarı hareketlere dönüştü.

Mısır ekonomisi Hüsnü Mübarek zamanında dünyadaki gelişmelerle de bağlantılı olarak zor dönemler geçirmiştir. Mısır'ın Arap ülkeleri tarafından boykot edilmesi, ülkedeki terör hareketlerinin turizm gelirlerinin azalmasına sebep olması, bölgede çıkan savaşlar neticesinde işçi dövizlerinde azalma meydana gelmesi, petrol fiyatlarındaki oynamalar, artan askerî harcamalar Mısır'ın finans açığını sürekli arttırmış, bunun dış borçlarla kapatılmaya çalışılması sonunda International Monetary Found (IMF) ile stand-by anlaşmaları yapılmıştır.


Bibliyografya :


E. Dicey. The Story ofthe Khedİuate, London 1902; W. S. Blunt. Secret History oftheEngiish Occııpaüon ofEgypt: Beinga Personal Narra-tiue ofEvents, London 1907; The Earl of Cro-mer. Modern Egypt, London 1908, I—II; Abdur-rahman er-Râfiî, Fî A'kâbi'ş-seuretİ'l-Mışriyije, Kahire 1366-71/1947-51, I-II1; a.mlf.. Tânhu'i-hareketi'l-kaumiyye ve tetauoürü nişâmi'l-hükmfîMışr, Kahire 1367/1948. MI; J. Mar-lowe. A History of Modern Egypt and Angb-EgyptianRelations: 1800-1953,Hew York 1954; N. Safran. Egypt in Search ofPolİÜcai Com-munity, Cambridge 1961; G. Baer, A History of Landoıonership in Modern Egypt: 1800-1950, London 1962; Mahmud Y. Zayid. Egypt's Strug-gleforlndependen.ee, Beirut 1965; Poiitical and Socİal Change in Modern Egypt (ed. P. M. Holt], London 1968; Anouar Abdel-Maiek, Aegypten: Milita.ergeselischa.ft. Das Armeere-gime, die Linke und derSoziaie Wandel unter Nasser, Frankfurt 1971; J. Berque. Egypt: lm-perialism and Revolution, London 1972; R. Flower, Napoteon to Nasser: The Story of Modern Egypt, London 1972; P. M. Holt. Egypt and the Fertiie Crescent 1156-1922: A Poiitical History, Ithaca- London 1975; Aegypten (ed H.Schamp),Tübingen-Basel 1977; R. W. Baker. Egypt's üncertain Reuoiutİon under Nasser andSadat, Cambridge-London 1978; Modern Egypt: Studİes İn PoliÜcs and Socİety (ed. E. Kedourie-S.G-Haim), London 1980; A. Schölch, Egypt for the Egyptians: The Socİo-PoliÜcai Crisis in Egypt 1878-1882, London 1981; J. Waterbury, The Egypt of Nasser and Sadat, Princeton 1983; P. Pavvelka. Herrschaft und Entıuicklung im Nahen Osten: Aegypten, Heidelberg 1985; P. J. Vatikiotis. The History of Egypt from Muhammad AH to Mubarak, London 1985; G. Kraemer, Aegypten unter Mubarak; İdenütaet und NaÜonaies Interesse, Baden-Baden 1986; M. BeyyûmîMehrân. Mtşr, İskenderiye 1409/1988, 11-111; A. Goldschmidt. Modern Egypt: The Formation of a Natîon-State, Boulder 1988; a.mlf., Historicat Diction-ary ofEgypt, Lanham 1994; Rifat Uçaroi. Gazi Ahmet Muhtar Pasa, İstanbul 1989, tür.yer.; D. Hopwood, Egypt: Politics and Socİety 1945-1990, London 1993; Afaf Lutfi aİ-Sayyid Mar-sot, A Short History of Modern Egypt, Cambridge 1994; The Cambridge History ofEgypt (ed. M. W. Daly], Cambridge 1998, il, tür.yer.;Süleyman Kani İrtem, Osmanlı Devietî'nin Mısır, Yemen, Hicaz Meseiesi, İstanbul 1999; Selim Deringil, "Ghazi Ahmed Mukhtar Pasha and the Britİsh Occupation ofEgypt", Al-Abhath, XXXIV, Beirut 1986, s. 13-19; a.mlf., "The Otto-man Response to the Egyptian Crisis of 1881-1882", MES, XXIV (1988), s. 3-24; R Steppat, "Mişr |The Early Modern Period 1798-1882]", El2 (İng.), VII, 180-186; "Egypt", EBr., VIII, 64-89; İlhan Şahin, "Abbas Hilmi", DİA, I, 25-26; Davut Dursun, "Cemal Abdünnâsir", a.e., VII, 296-301; Hilal Görgün, "Enver Sedat", a.e., XI, 265-267; Mustafa L. Bilge, "Faruk", a.e., XII, 177; a.mlf.. "Fuâd", a.e., XIII, 201-202; Zekehy-ya Kurşun, "Hüseyin Kâmil", a.e., XVIII, 553-554; Atilla Çetin, "İsmail Paşa, Hıdiv", a.e., XXIII, 117-119; Muhammet Hanefi Kutluoğlu, "Kavalalı Mehmed Mi Paşa", a.e., XXV, 62-65; "Egypt", Poliücal Encyclopedia. of the Middle Eastied.A. Seia), New York 1999, s. 214-247.

Hilal Görgün




İlim, Kültür ve Medeniyet (641-1517).


Mısır fethedildiğinde, eski canlılığını kaybetmesine rağmen İskenderiye antik kültürün en önemli merkezlerinden biriydi. İslâm ordularıyla Mısır'a gelen sahâbîlerin bölgede yerleşmesiyle birlikte İslâm kültürü de yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu sahâbîler ilim hayatının merkezi konumundaki Amr b. Âs Camii'nde Kur'an, hadis ve fıkıh halkaları kurmuştur. Onların arasındaki en meşhur sima Amr b. Âs'ın oğiu Abdullah'tı. Emevîler devri boyunca bölgeye göç eden tabiîn bu noktada önemli bir görev üstlenmiş, halifeler de zaman zaman bölgeye âlimler göndererek bu hareketi desteklemiştir. Mısır'da yetişen ilk âlimlerden biri fakih Yezîd b. Ebû Habîb el-Mısrî'dir. Bu dönemde Mısırlılar Medine, Dımaşk ve çeşitli Irak şe-hirierine ilim yolculukları yapmaya başlamıştır; hadis almak amacıyla diğer yerlerden de buraya gelenler vardı. Abbâsî-ler'in ilk yıllarında Mısrî nisbesini taşıyan fıkıh ve hadis âlimleri arasında Amr b. Haris, Ebû Abdurrahman Abdullah b. Lehîa ile Leys b. Sa'd'm adları zikredilebilir. Erken devirden itibaren kıraat ilmi Mısır'da belirginleşmiş ve bu alanda ilk öne çıkanlar Verş adıyla bilinen Osman b. Saîd el-Mısrî ile öğrencisi Ebû Ya'küb el-Ezrak Yûsuf b. Amr el-Mısrî olmuştur.

Mısır'da görülen İlk mezhep Mâlikîlik olup bunda Osman b. Abdülhakem el-Cü-zâmî, Abdurrahman b. Hâlid b. Yezîd ve Ebû Abdullah Abdurrahman b. Kâsım'ın paylan büyüktür. KMbü'l-Câmfin müellifi Abdullah b. Vehb el-Mısrî, Eşheb el-Kaysî ve Abdullah b. Abdülhakem el-Mısrî de bu dönemde yetişen Mâliki fakihlerin-dendir. İmam Şafiî'nin ömrünün son yıllarını Fustat'ta geçirmesiyle Şafiîlik de yayılmaya başlamış ve İslâm'ın diğer bölgelerine göre Mısır daima bu mezhebin en önemli merkezi olarak kalmıştır. Kütüb-i Sitte müellifleri Buhârî, Müslim, Ebû Dâ-vûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce hadislerini toplarken Mısır'ı ziyaret etmişlerdir. Abbasîler devrinde bilhassa III. (IX.) yüzyılın başlarından itibaren İmam Şafiî'nin yerleşmesiyle bölgedeki ilmî hareketlilik hız kazanmıştır. Fakih Ebû Abdullah İbn Abdülhakem ile Rebî b. Süleyman el-Cîzî Şafiî mezhebinin diğer önde gelen simalarıdır. Burada tasavvuf hareketini Zün-nûn el-Mısrî olarak tanınan Sevbân b. İbrahim başlatmış, Arap dili ve edebiyatında Ebû Abdullah Ahmed b. Yahya et-Tü-cîbî. tarihçilikte Fütûhu Mışr ve ahbâ-ruhâ'nm müellifi Ebü'l-Kâsim İbn Abdülhakem öne çıkmıştır. Ancak bu dönemde Mısır'ın ilim hareketi açısından, buraya Endülüs ve İfrîkıye'den ilim seyahatlerinin yapılmaya başlanmış olmasına rağmen siyasî merkezlerin dışında kalmasından dolayı henüz Hicaz, Suriye ve Irak'ın seviyesine ulaşamadığı görülmektedir.

Emevî ve Abbasî devirlerinde Mısır toplumunun yapısı göçler ve ihtidalar sebebiyle önemli Ölçüde değişmiştir. Bölgenin cizye gelirlerinin Hz. Osman zamanından Abbâsîler'in sonuna kadar tedricî olarak düşmesi ve tarihî kayıtlarda hıristiyan isimlerinin azalması, yerel halkın fetihten sonra geçen yaklaşık 2S0 yıl içerisinde müslümanlaştığının açık delilidir. III. (IX.) yüzyılın ortalarına gelindiğinde hıris-tiyanların büyük kısmı ihtida etmiş ve bölgeye gönderilen Arap kabileleriyle askerleri de yerleşik bir düzene geçerek halkla iyice karışmıştı. Müslümanların yeni fethedilen Mısır'da Bizans dinarının kullanılmasına izin vermeleri, kiliselere dokunmamaları ve divanlarda yerli unsurları çalıştırmaya devam etmeleri halkı İslâm'a yaklaştıran sebeplerdendir. Emevî halifeleri devlet dairelerinde müslüman-ları çalıştırmayı tercih etmiş ve bu durum ihtidaların yaygınlaşmasına yol açmıştır. Ömer b. Abdülazîz'in ihtida edenlerden cizyeyi kaldırması bu gelişmeyi iyice hızlandırmıştır. Müslümanlar Mısır'ı fethettiklerinde bölgede Kıptîce ve Grekçe konuşuluyordu. Emevîler döneminde özellikle divanların Arapça tutulmasıyla birlikte Arapça'nın yaygınlaşması hız kazanmış, bu arada hıristiyanlann bazı dinî kitapları Arapça'ya çevrilmiştir. Arapça'nın tamamen yaygınlaşması ancak III. (IX.) yüzyılın sonlarında gerçekleşmiştir. IV. (X.) yüzyıldan itibaren Kıptîce unutulmuş, kilisenin dili de Arapça'ya dönüşmüştü. Artık âyinler Arapça yapılıyor, kilise tarihleri dahi Arapça yazılıyordu. Mısır'ın fethiyle başlayan Arap kabilelerinin bölgeye göçleri yaklaşık beş asır boyunca devam etmiştir; fetihten bir asır sonra Mısır divanlarında kayıtlı Araplar'm sayısı 40.000 aileyi geçmişti. Bu kabileler arasında Kays, Tay, Rebîa, Fezâre. Hilâl, Süleym, Hevâzin en önde gelenlerdir. Bölgeye yerleştirilen ilk Arap kabileleri özellikle Emevî devri boyunca yönetici sınıfı oluşturmuş, bu imtiyazlı durumları sebebiyle yerlilere karışmamıştır. Ancak Abbâsîler'in İli. (IX.) yüzyıldan İtibaren bu kabilelerden haraç almaya başlaması ve ataları kesmesi onların halkla bütünleşmesini sağlamıştır.

Mısır, Tblun oğulları ve İhşîdîler döneminde bilhassa fıkıh ve hadis ilimlerinde önemli gelişmeler göstermiştir. Önde gelen fakih ve muhaddisler arasında Rebî b. Süleyman el-Murâdî. İbnü'l-Haddâd el-Kinânî, Tahâvîve Ebû Saîd İbn Yûnus el-Misrî sayılabilir. Ebü'l-Kâsım İbn Abdülhakem. İbnü'd-Dâye, Muhammed b. Yûsuf el-Kindî ve İbn Zûlâk Mısır tarihiyle ilgili önemli eserler kaleme almışlardır. Aynı yıllarda pek çok defa Mısır'ı ziyaret eden ve bir süre orada kalan Mes'ûdî de anılmaya değer bir müelliftir. Abbâsîler'in çözülme sürecine girmesiyle birlikte Mısır'da siyasî yapıya paralel olarak müstakil bir kültür ortamı gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde İbn Abdülhakem'in Fütûhu Mışr'ı ve Kindî'nin Kitaba'1-Vüîât ve'l-kudât'ı gibi ilk bölgesel Mısır tarihlerinin yazılması Mısır'ın siyasî açıdan yarı bağımsız konumunun kültür alanına yansımasıdır.

Şiî Fâtımîler dönemi Mısır tarihi açısından farklı bir devre oluşturur. Fatımî hilâfet merkezinin Kahire'ye taşınmasıyla birlikte iki önemli hareketin ortaya çıktığı görülür. Bunlardan biri antik Grek felsefesiyle Şiî kaynaklarının telifi, diğeri de Şiîliğin yayılması amacıyla dâîlerin düzenli bir şekilde eğitilmesidir. Fâtımîler, Sünnî rakipleri olan Abbâsîler'in Bağdat'ta kurduğu ilmî müesseselerin Şiî versiyonlarını Kahire"de kurmak için çaba göstermiştir. Bu bakımdan İlim halkaları teşkil edilen Ezher Camii ile yine bu devirde yapılan Hâkim. Karâfe ve Akmer camileri önemlidir. Aynı dönemde Kahire'deki Fatımî sarayında büyük bir kütüphane kurulmuştu; Makrîzî bütün İslâm âleminde ondan daha büyük bir kütüphane olmadığını belirtir.[1232] Hâkim Biemrillâh'ın 395 (1004) yılında Kahire'de tesis ettiği Dârülhikme'de (Dârülilm) daha ziyade felsefe, mantık, matematik, tıp gibi ilimlerde çalışma yapılıyordu. Dârül-hikme'ye bağlı kütüphane de zenginliğiyle ünlüydü. İranlı seyyah Nâsır-ı Hüsrev ile Haşîşîler'in lideri Hassan Sabbâh bu kütüphanede çalışmışlardı. Bu devirde sosyal hayatta da Şiî hukuku uygulanmış ve Şia'nın bayramları kutlanmıştır; fakat halk arasında Şiîlik hiçbir zarnan yaygınlaşma-yıp daima yönetici zümre arasında kalmıştır. Fâtımîler döneminin önde gelen âlimlerinden hadiste Ebû Bekir Muham-med el-Askerî ile Ebû Tahİr es-Si!efî, Arap dilinde Ali b. Ahmed el-Mühellebî, İbn Bâ-beşâz, tarihte Şâbüştî, Müsebbihî, Ebû Abdullah el-Kudâî ile ei-/şdre ilâ men nâ-îe'1-vezâre'nin müellifi Ebü'l-Kâsım İb-nü's-Sayrafî sayılabilir. Halife Muiz-Lidî-nillâh ve onun görüşlerini halka açıklayan kâdılkudâtı Ebû Hanîfe Nu'mân b. Mu-hammed de İsmâilî akaidiyle ilgili kitaplar yazmıştır. Şiî fıkhına dair bazı eserlerin sahibi olan Vezir İbn Killîs ve başdâî {dâi't-duât) Müeyyed- Fiddîn devrin en Önde gelen âiimlerindendi. Meşhur matematikçi ve filozof İbnü'1-Heysem, Hâkim-Biemril-lâh'ın daveti üzerine Mısır'a gelerek Nil nehri hakkında çalışmalar yapmıştır. Ali b. Rıdvan bu dönemde Mısır'da yetişen en önemli tabiplerdendir. Fâtımîler zamanında şiir de gelişme göstermiş, bunda halife ve vezirlerin şairleri maaşa bağlamaları ve onlara karşı cömert davranmaları etkili olmuştur. Ebû Aİİ Hasan b. Zebîd el-Ensârî, Ebü'l-Hasan Ali b. Ca'fer ve Ebü'1-Feth Mahmûd b. Kadûs şiirde öne çıkan isimlerdir. Şair Umâre el-Yemenî de Fatımî Veziri Talâi' b. Rüzzîk'ın İsteği üzerine Mısır'a yerleşmiştir.

Fatımî döneminde de Mısır ekonomisi Nil'e bağlıydı. Kuraklık sebebiyle başlıcaları 360 (970-71), 38S (995), 395 (1004-1005) ve 464 (1071 -72) yılarında meydana gelen pek çok kıtlık yaşanmıştır. Kuraklık görülmediğinde Mısır kendi ihtiyacını karşılamanın dışında çeşitli tarım ürünlerini ihraç ediyordu. Tahıl, özellikle buğday Mekke ve Medine'ye gönderiliyordu. Bunun yanında bol miktarda üretilen keten de İhraç mallarındandı. Mısır, Kızıldenİz yoluyla Hint Okyanusu'na ve İskenderiye Limanı vasıtasıyla Akdeniz'e ulaşımı mümkün kılan jeostratejik konumu sebebiyle önemli bir ticaret merkeziydi. Ticaret serbest bir biçimde yapılıyor, bilhassa sahil şehirlerinde bulunan ecnebi vekîlüt-tüccârlar bir nevi ticaret ataşesi görevi yürütüyordu. Başta gelen şehirler Kahire ile İskenderiye idi. Fustat hâlâ ticari ehemmiyetini koruyordu ve henüz Kahire ile birleşmemişti. Buralarda müslü-manlar, hıristiyanlar ve yahudiler farklı mahallelerde oturuyordu. İskenderiye en

mühim liman şehriydi ve hıristiyanlarla müslümanların liman tesisleri ayrıydı. Çok sayıda yabancı tüccarın bulunduğu İskenderiye aynı zamanda baharat, köle, İpek, tekstil ve parfüm ticaretinin dünyada başta gelen merkezlerinden biriydi.

Selâhaddîn-i Eyyûbîve halefleri, ulemâdan ve medreselerden hem Sünnîliğin ihyasında hem de Haçlılar'a karşı halkı cihada teşvikte yararlanmıştır. Eyyûbîler döneminde Suriye ve Mısır'da inşa edilen medreselerin sayısının çok fazla olması bunu göstermektedir. Selçuklu Veziri Ni-zâmülmülk'ün kurduğu ve Kur'an. hadis, dört Sünnî mezhep fıkhının okutulduğu medreselerin benzerleri Mısır'da da açılmıştır. Şiîliğin yayılması için tesis edilen Ezher, İslâm'ın Sünnî yorumunun öğretildiği en büyük eğitim kurumu haline getirilmiştir. Devrin önde gelen fakihi, yöneticilere karşı muhalefetiyle tanınan ve halkın desteğini gören İzzeddin b. Abdüs-selâm'dı. Arap dili ve edebiyatında İbn Mâlik et-Tâî, fıkıhta bir Şafiî medresesi ve kütüphane kuran Kâdî el-Fâzıl ve kıraatte Alemüddin es-Sehâvî diğer önemli simalardı. Bu dönemde tıp öğretimi ve uygulamaları da çok gelişmişti. Yûnü enbâ1 adlı eserin müellifi İbn Ebû Usay-bia tıp öğreniminin bir kısmını Mısır'da yapmıştır.

Doğu İslâm dünyasını istilâ ederek büyük tahribat yapan Moğollar'ı, ayrıca Haç-lılar'ı yenerek bölgeyi bu tehlikelerden kurtaran Memlükler'in Mısır siyaset, ilim ve kültür tarihinde ayrı bir yeri vardır. Memlükler döneminde Mısır kozmopolit bir nüfus yapısına sahipti. Özellikle Bağdat'ın Moğollar tarafından işgalinin ardından İslâm'ın kültürel başşehri haline gelen Kahire'ye her yerden ulemâ akını başlamıştı. Bunun dışında Moğollar'ın önünden kaçan kalabalıklar da Mısır'a sığınmıştı. Toplum müsiümanlar, hıristiyanlar ve yahudilerden meydana geliyor, çoğunluktaki müslümanlar da statü bakımından, kendi aralarında Türkçe konuşan yönetici askerî sınıfla (Türk ve Çerkez memlükleri} halk olmak üzere iki kesime ayrılıyordu. Mısır'ın Moğol istilâsına uğramamış olması sebebiyle İran, Anadolu, Irak ve Suriye'den buraya göç eden ulemâ Memlükler zamanında ilmin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu devirde Eyyûbîler'İn Sünnî eğitim verilen medreseler açma politikası devam ettirilmiştir. Yalnız Kahire'de zengin kütüphanelere sahip yüzden fazla medrese, ayrıca çeşitli dârülkur'ân ve dârülhadisler vardı.

Bölge halkına yabancı memlûk asıllı sultan ve emirlerin, yönetimlerini halk nez-dinde meşrulaştırmak maksadıyla yeni medreseler kurması ve vakıflar yoluyla ulemâyı desteklemesi de ilim hareketini hızlandırmıştır. Sultan Kalavun, içinde hastahanenin de yer aldığı cami, medrese ve kütüphaneden oluşan bir külliye yaptırmıştır. Ayrıca kendi türbesinin bulunduğu bu külliye Memlûk sanatının en önemli örneklerindendir. Memlükler döneminde eğitim ve öğretim medreselerin yanında gittikçe yaygınlaşan Şeyhû el-Ömerî, II. Baybars gibi hankahlardave zaviyelerde de devam etmiştir. Memlükler'in ilk zamanlarında Bahâeddin İbn Akil, İbn Vâsıl, Ebû Şâme el-Makdisî. Ebû Hayyân el-Endelüsî, Muhibbüddin Mu-hammed b. Yûsuf el-Halebî [1233]Feth b. Mûsâ b. Hammâd, İbn Hişâm en-Nahvî gibi değerli âlimler Mısır'da yaşamıştır. Ülke XV. yüzyılda kültürel açıdan önemli gelişmeler göstermiştir. Tarih, edebiyat, hadis, fıkıh gibi alanlarda öne çıkan pek çok âlim burada yetişmiş veya buraya yerleşmiştir. Aynı dönemde telif edilen eserlerin hem sayı bakımından arttığı hem de ansiklopedi ve biyografi gibi yeni biçimler kazanarak çeşitlendiği görülür. Devrin ünlü âlimleri arasında İbn Haldun, Zeynüddin İbn Nüceym, İbnTağ-rîberdî, Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nü-veyrî, Makrîzî, İbn Hacer el-Askalânî, Şem-seddin es-Sehâvî ve Süyûtî İlk akla gelenlerdir.

Hindistan-Avrupa deniz yolu üzerinde stratejik bir merkez olması sebebiyle Mısır uluslararası ticarette daima önemli bir rol oynamış, özellikle Memlükler devrinde bu ticaret yolunun en istikrarlı geçitlerinden birini teşkil etmiştir. İskenderiye Bizans, İtalyan ve Fransız ticaret gemilerinin, Hindistan'dan denizyoluyla Kûs'a ve oradan kara yoluyla İskenderiye'ye getirilen malları Avrupa pazarlarına götürmek için bekledikleri en büyük limandı. Burada ve Kahire'de yerli ve yabancı tacirlerin emtialarını depoladıkları yerler bulunuyordu. Dönemin kaynakları Kahire'de birçok çarşı ve dükkânın bulunduğunu ve her birinde belli ürünlerin satıldığını kaydeder. Ticaretin yanı sıra yün, İpek, keten ve pamuk dokumacılığı, maden işlemeciliği, camcılık, halıcılık, dericilik ve kâğıtçılık da en önemli el sanatlarıydı. Timur'un XV. yüzyılın başlarında Suriye'yi işgali Mısır'ın iktisadî hayatını olumsuz etkilemiştir. Avrupalı tüccarların Doğu mallarını daha ucuz fiyatlarla alabilmek için gösterdikleri çabanın Ümitburnu'nun keşfiyle sonuçlanması ise Mısır'ın dış ticaretini bütünüyle çökertmiştir.


Bibliyografya :


Makrîzî, el-Hıtat, Kahire 1997, I-IV; Süyûtî, Hüsnü'l-muhâdara{nşr. Halîlel-Mansûr), Beyrut 1997, i, 255-470; II, 212-235; Abdürrezzâk Hamîde. el-EdebüV'Arab'ı fî Mışr mine'I-fethi'l-İslâmî Ue'i-Fatımiyyîn, Kahire 1370/1951; Ab-düllatîf Hamza, el-Hareketü 'l-fıkriyye fi Mışr fî 'aşreyi'l-Eyyûbî üe'1-Memlû.kî, Kahire 1968; Hassanein Rabie, The Financial System of Fgypt, London 1972; Şevki Dayf, el-Fen ve me-zâhibüh, Kahire 1976, s. 456-508; Aydın Sayılı, Mısırlılarda oe Mezopotamy&lılarda Matematik, Astronomi oe Tıp, Ankara 1982; Ni'mât Ahmed Fuâd. "Devrü Mışr fi'1-hadâretİ'l-İslâ-miyye", Dİrâsât fi'l-hadâreti'l-İslâmiyye, Kahire 1985, II, 419-460; Abdülmün'im Sultân. el-Mücteme'u't-Mışrİ fİ'l-'aşri'l-Fâiımî, Kahire 1985; Hasan Ahmed Mahmûd. el-İslâm ue'ş-şe-kâfetü'l-'Arabiyyefi//n/ayâ,Kahire 1986, s. 81-126; The Mamluks in Egyptian Poiitics and Society (ed. T. Philipp - U. Haarmann), Cam-bridge 1988; Abüülazîz Süleyman Bevvâr, Târî-hu Mışri'l-icümâ'İ, Kahire 1988; Seyyide İsmail Kâşif, Mışrfi'aşri'l-üülât, Kahire 1988, s. 181-197;a.mlf. v.dğr., Târîhu Mışrei-İslâmiyye, Kahire 1993, s. 95-127, 326-341, 421-449; Ab-dülâi Salim Mekrem, Celâleddîn es-Süyûtî oe eseruhû fı'd-dirâ.sâti'1-luğaüiyye, Beyrut 1989, s. 7-47; Nasır el-Ensâri, Târihu enzımeti'ş-şur-tafî Mışr, Kahire 1410/1990; CI. Cahen. Doğuşundan Osmanlı Devletinin Kuruluşuna Kadar İslamiyet, Ankara 1990, s. 211-218; M. Kemâ-leddin İzzeddin, el-Hareketü'l-c'dmiy ye fi Mışr fi devleti'l-Mem&lîki'l-Cerâkise, Beyrut 1410/ 1990; Y. Lev, State and Society İn Fatimid Egypt, Leiden 1991; Khalil Athamina, "Some Admİnistrative, Mîlitary and Socio-Political Aspects of Early Müslim Egypt", War and Society in the Eastern Mediterranean 7th-15"t Centurıes (ed. Y. Lev), Leiden 1997, s. 10] vd.; Y. Lev, "Regime, Army and Society in Medieval Egypt, 9th-12th Centuries", a.e., s. 153-162;The Cambridge History of Egypt: Islamic Egypt, 640-1517(ed. C. F. Petry), Cambridge 1998; A. Sabra. Poverty and Charity in Medieualislam: Mamluk Egypt, 1250-1517, Cambridge 2000; M. Zağlûi Seİlâm, el-Edeb ft'l-caşri'l-Fâtımî, İskenderiye, ts. (Münşeâtü'l-maârif); M. Cemâled-din Sürür, Târîhu'l-hadâreti'l-İslâmiyye fl'ş-Şark, Kahire, ts. (Dârü'Mikri'l-Arabî), s. 222-244; H. I. Bell. "The Administration of Egypt under the Umayyad Khalifs". BZ,XXVIII (1928), s. 280-286; M. Hİlmî Muhammed Ahmed, "el-Hayâtü'l-Mlmiyye fî Mışr ve'ş-Şâm (521-648/ 1127-1250]", Mecelletü't-Târîhiyyetİ'l-Mışriy-ye, VII, Kahire 1958, s. 3-23; Fehmî Abdülcelîl Mahmûd, "İntişârü'l-İslâm fî Mışr fi'1-karney-ni'1-evvel ve's-şânî li'1-hicre", Havüyyâtü Külliyyeti dâriVulüm,Vl\\, Kahire 1977-78, s. 115-134; Ahmed Abdülhamîd Hafâcî, "Cevânib mine'l-hayâti'l-ictimâ'iyye fî Mışr fi'l-caşrii-Eyyûbî", Meceiletü Külliyyeti'l-adâb, XXIX, İskenderiye 1981-82, s. 197-221 ;SamiraKortan-tamer, "Memlûk Tarihçiliğine Genel Bir Bakış", TİD, I (1983). s. 31-35; Mohammed M. Aman, "Egypt, Lİbraries in", Encyclopedia ofLlbrary and Information Science (ed. Allenkent - Harold Lancour), New York 1972, s. 574-588. Cengiz Tomar




Osmanlı Dönemi.


Yavuz Sultan Selim'İn Mısır'a girişinden Mehmed Ali Paşa'nın valiliğine kadarki Mısır tarihi çeşitli sebeplerden dolayı uzun süre ihmal edilmiştir. Özellikle bazı Mısırlı tarihçiler ve şarkiyatçılar tarafından ileri sürülen, Osmanlı hâkimiyetinin Mısır ilim ve kültür hayatını olumsuz yönde etkilediği, hatta çöküşüne sebep olduğu yolundaki iddialar temelsizdir ve ön yargılara dayanmaktadır. Mısır'ın tarihi Osmanlı Devleti'nin bir eyaleti olarak bu devletin tarihi içinde yer almıştır. Yavuz Sultan Selim'İn beraberinde İstanbul'a götürdüğü âlimlerden pek çoğu birkaç yıl içerisinde Mısır'a geri dönmüş ve iki ilim merkezi Kahire ve İstanbul arasındaki iletişimde önemli rol üstlenmiştir. Bu bakımdan Osmanlı dönemindeki Mısır düşünce ve kültür hayatı Memlûk devrinin bir devamı niteliğindedir. İbn İyâs'ın ilk Osmanlı kadısı hakkında ortaya koyduğu olumsuz tabloya karşılık [1234]Dumeyrî, Gaz-zî ve Şîrbînî eserlerinde Osmanlı kadılarına dair methe varan olumlu ifadeler kullanmış [1235] ve bir dizi tarihçi padişahları öven kitaplar kaleme almıştır.[1236] Kahi-re'ye gönderilen Osmanlı valileri mesleklerine sarayda başlamış eğitimli kişiler arasından seçiliyordu. Devrin Mısırlı tarihçileri ve yabancı konsoloslar valilerin çeşitli alanlardaki bilgilerinden hayranlıkla bahsetmektedir. Meselâ Dâvud Paşa'nın büyük bir kütüphane kurduğu, Cafer Paşa'nın da bir tefsir âlimi olduğu anlatılmaktadır.[1237] Osmanlı hâkimiyeti altındaki Mısır'ın kültür hayatıyla Memlûk kültür hayatı arasında belirgin bir fark yoktur; diğer yerlerde olduğu gibi burada da halkın kendi kültürü ve yaşam tarzı geliştirilip güçlendirilerek korunmuştur. Mısır halkının yaşantısı hakkındaki ilk elden bilgiler, 976 (1568) ve 1004 (1596) yıllarında burayı ziyaret ederek gördüklerini Hûîâtü'1-Köhire mine'I-âdâti'z-zâhire adlı kitabında [1238] anlatan Âlî Mustafa Efendi ile 1672-1680 yılları arasında Mısır, Sudan ve Habeşistan'ı gezen Evliya Çelebi tarafından aktarılır.[1239] Ayrıca bu dönemde Mısır'da bulunan Batılılar'dan de Maillet, Description de Egypte [1240] ve Volney Voyage isimli kitaplarında gördüklerini ve yaşadıklarını anlatmışlardır. Napolyon'un 1798'de Mısır'ı işgalinden Önce bir grup bilim adamına hazırlattığı Descripîion de Î'Egypte, etat moderne par les savants de l'expedi-tion française en Egypte adlı hacimli eserde [1241] Osmanlı Mısırı hakkında önemli bilgiler mevcuttur.

Osmanlı devrinde eğitim ve öğretim faaliyetleri daha önce olduğu gibi mektep ve medreselerde devam etmiştir. Bu konuda özellikle Yavuz Sultan Selim'İn Ka-hire'ye girdiğinde namaz kıldığı Ezher'in önemi gittikçe artmıştır [1242]Dinî eğitim ayrıca tekke ve zaviyelerde de yürütülüyordu. Abdülvehhâb eş-Şa"rânî ve Evliya Çelebi buralar hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Aralarında müneccim ve tarihçi İbn Zünbül, Abdülvehhâb eş-Şa'rânî, Şemseddin er-Remlî, Sirâceddin İbn Nüceym. Nûreddin el-Üchûrî, fakih ve muhaddis Muhammed b. Abdülbâki ez-Zürkânî, Ahmed ed-Derdîr, Ahmed b. Muhammed el-Hamevî, Haraşî ve Bekri ailesi mensupları gibi ünlülerin bulunduğu bu devrin Mısır ulemâsı din ilimleri yanında tabii bilimler alanında da çok sayıda eser vermiştir.

Corcî Zeydân gibi bazı müelliflerin Osmanlı hâkimiyetiyle birlikte Arap edebiyatının durgunluk dönemine girdiği şeklindeki iddialarının [1243]doğru olmadığı son zamanlarda yayımlanan eserlerle ortaya konmuştur. Muhammed Seyyid Kîlânî ve Nurettin Ceviz, Osmanlı dönemi Mısır edebiyatı hakkında yaptıkları çalışmalarda [1244]bu devirde dil ve edebiyat alanında çeşitli âlimlerin ve divan sahibi şairlerin yetiştiğini göstermişlerdir. Ayrıca Abdurrahman el-Ceber-tî, 'Acö'ibü'i-dsdr isimli Mısır tarihinde çok sayıda âlimin ve edibin adını verir. Şairler arasında Ebü'l-Mekârim el-Bekri, Abdullah eş-Şebrâvî, Abdullah el-İdkâvî, İbnü's-Salâhî, Kasım b. Atâullah el-Mısrî, Şemseddin es-Seberbâî, İsmail b. Halîl ez-Zuhûri, İsmail b. Sa'd el-Haşşâb ve Hasan el-Attâr sayılabilir. Bu şairlerin ma-kâmat ve resâil tarzında eserleri de mevcuttur.[1245] Arap dili üzerine çalışma yapanlar arasında en başta Şehâbeddin el-Hafâcî, Tâcü'l-'arûs min cevâhiri'l-kâmûs isimli hacimli eserin sahibi Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî, Bedî'u'l-inşâ ve'1-mürselât'm müellifi Mer'î b. Yûsuf el-Kermî ve Mısır'a yerleşen Hizânetü '1-edeb sahibi Abdül-kâdir el-Bağdâdî sayılabilir. Bu âlimler aynı zamanda dinî ilimler alanında da önemli eserler vermişlerdir. Hafâcî'nin KâdîBey-zâvî hâşiyesiyle [1246] Zebîdî'nin /hyö'ü ''ulûmi'd-dîn şerhi İthâiü's-sâdeü'hmüttakin zikredilmesi gereken kitaplardır. Tabii ilimler alanında Dâvûd-i Antâkî, Abdülkâdir b. Muhammed el-Feyyûmî, Rıdvan el-Felekî, Şeyh Ramazan el-Hânkî, Cemâleddin el-Kilercîve Hasan el-Cebertî sayılabilir. Dâ-vûd-i Antâkî'nin Tezkiretü üli'l-elböb adlı tıp kitabı [1247] ilmî olduğu kadar dönemin tabii ilim anlayışı konusunda fikir vermesi açısından da büyük önem taşımaktadır. Dâvûd-i Antâkî Kahire'de bir tıp medresesi açarak çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir.

Osmanlı döneminde Mısır'da medreselerdeki kütüphanelerin yanında çok sayıda özel kütüphane vardı. Bunlar halk kütüphanesi işlevi de görüyordu. [1248]Birçok şeyh ve âlimin evinde ilim meclisleriyle edebiyat meclisleri düzenleniyordu. Abdülganî en-Nablusî, misafir kaldığı Şeyh el-Bekrî'nin evindeki meclislerde şiir okunduğunu ve ilmî konuların tartışıldığını, bu meclislere Ezher şeyhleriyle öğrencileri yanında halktan bazı kimselerin de katıldığını söyler.[1249]

Osmanlı devri Mısır'ındaki dinî-folklo-rik törenlerin en önemlileri her yıl Kahire'de dokunan Kabe örtüsüyle mahmil ve hac kafilesinin yola çıkarılması, ayrıca Re-sûl-i Ekrem, Hz. Hüseyin ve büyük tarikat şeyhlerini anmak için mevlid okunması esnasında yapılanlardı. Bu törenler aynı zamanda ticaret hayatını canlandıran önemli etkinliklerdi.



Fransız İşgali Sonrası.


1. Fikrî Akımlar.XIX. yüzyıldan itibaren Mısır'da düşünce büyük ölçüde siyasî ve içtimaî hadiselerin etkisi altında şekillenmeye başlamış, o güne kadar siyaset, sanat, edebiyat, hukuk gibi birçok alanı kontrolü altında bulunduran ulemâ Batılı fikirlerin yaygın hale gelmesiyle çeşitli sahalardan geri çekilmek zorunda kalmıştır. Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın başlattığı modernleşme faaliyetleri, bürokraside dinî eğitim alanlardan ziyade onun açtığı Batı tarzı eğitim kurumlarından mezun olanlara iş imkânı sağlıyordu. Ayrıca iltizam sisteminin lağvedilmesi, dinî kurumlan ayakta tutan vakıflara el konulması ve medenî hukuk dışında kalan bütün alanların Batı hukukuna göre düzenlenmesi dinî düşüncenin pratikte etkisini yitirmesine sebep olmuştur. Dinî düşüncenin ve dindarlığın önemli unsurları arasında yer alan sûfî tarikatlar modernleşmenin paralelinde yürütülen merkezîleştirmeye bağlı olarak tek elden yönetilmeye çalışılırken Ezher gibi eğitim kurumlarının genel ihtiyaç doğrultusunda yeniden düzenlenmesine gidilmiştir. Bu şekilde gelişen modern düşünce üzerinde, yerli Kıptîler'Ie XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Mısır'a göç eden çeşitli mezhep mensubu Araplar'-dan oluşan hıristiyanların da etkisi vardır.

Mısır'daki fikir akımlarının bir kanadını, misyoner okullarında yetişen ve çoğunlukla hıristiyan olan Arap aydınlarının işgalci İngilizler tarafından desteklenen laik düşünceleri teşkil eder. Laik düşüncenin hem en büyük muhatabı hem de en büyük muarızı ise geleneksel kurumlarda eğitim ve öğretimi sürdürülen ikinci kanat klasik düşüncedir. Bunların yanında, özellikle XIX. yüzyılın son çeyreğinde her ikisiyle de temas halinde olan ve aralarını birleştirmeye çalışan ayrı bir düşünce akımı doğmaya başlamıştır. Laik düşünce kendini daha çok basın ve yayın faaliyeti içinde ortaya koyarken klasik düşünce, başta Ezher olmak üzere geleneksel eğitim kurumlarında ve aynı zamanda bir hayat tarzı şeklinde etkinliğini sürdürmüştür. Islahatçı ve belirli ölçüde moder-nist denilebilecek üçüncü akım ise her iki yolu da kullanmakla birlikte daha ziyade yönetimle irtibatlı biçimde ve onun ihtiyaçlarını dikkate alarak eğitim kurumlarında yapılacak düzenlemeler üzerinde etkili olmaya çalışmıştır.

Dinî düşüncede ıslah ve yenileme gerekliliği fikri, Cemâleddîn-i Efgânî'nin Mısır'a gelmesiyle birlikte açık bir şekilde dile getirilmeye başlandı. Bu fikrin en önemli temsilcilerinden Muhammed Ab-duh da büyük ölçüde Batı ilim ve yönetim anlayışıyla irtibatlandırılıp yeniden tanımlanacak aklın önemini vurgulayarak modern bilimlerle İslâm'ın bağdaştırılabileceği fikrini savundu. Batı'nın ilerleme ve gelişme fikirlerinin etkisi altında kalan ıslahatçı düşüncenin diğer bir temsilcisi olan Kasım Emîn'in 1899'da kadının eğitime ve toplumsal hayata katılımı üzerine yazdığı Tahniü'l-mer'e adlı kitabı bu dönem için ilginç bir örnek teşkil eder. Abduh'un öğrencilerinden M. Reşîd Rızâ ve Ali Abdürrâzık onun fikirlerini işlemeyi sürdürdüler.

XX. yüzyılın başlarında siyasî partilerin kurulması ve pek çok aydının bunlar etrafında toplanması Mısır fikir hayatı açısından önemlidir. Mustafa Kâmil Paşa, daha önce ortaya çıkan el-Hizbü'l-vatanî hareketini 1907'de aynı isim altında par-tileştirdi ve ülkenin İngiiiz işgalinden kurtulması için faaliyetlerine devam etti. Gerek Kâmil Paşa gerekse onun 1908'de ve fatından sonra yerine geçen Muhammed Ferîd Bey ve hareketin yayın organı el-Li-vtfmn editörü Abdülazîz Çâvîş. kaleme aldıkları kitap ve yazılarında ittihâd-ı İslâm fikri çerçevesinde kalarak Osmanlı-İar'a bağlı bir Mısır vatan severliğini savundular. "Üstâdü'1-cîl" lakaplı Ahmed Lutfî es-Seyyid liderliğinde kurulan Hiz-bü'1-ümme ve yayın organı el-Ceride etrafında toplanan aydınlar ise Avrupa medeniyetine ve bunun değerlerine, özellikle de hümanizme vurgu yapmaktaydılar. Bu dönemde ortaya çıkan siyasî görüşlerin ortak noktası, İngilizlerin Mısır'ı ter-ketmesi ve Osmanlı hilâfetinin müslü-manların birliğini sağlamakta önemli bir kurum olduğu hususudur. Mısır'daki Osmanlılık vurgusu, bilhassa İtalyanlar'ın 1911 'de Trablus'a çıkmaları ve Balkan savaşları sırasında had safhaya ulaşmıştır. 1920'li yıllarda el-Cerîdegrubundan Muhammed Hüseyin Heykel ve Tâhâ Hüseyin gibi aydınlar firavunlar dönemi kültürünü vurgulayan çalışmalar içerisine girdiler. Öte yandan yine Batılı fikirlerin etkisiyle Marksist-sosyalist düşünce ortaya çıktı ve daha sonra Arapçılığı da içinde barındıran bir sosyalizm anlayışına dönüştü. Kıptî yazarlardan Selâme Mûsâ gibi bazı sosyalist aydınlar ise toplumun la-ikleşerek Batılılaşması ve Avrupa-Akdeniz kültür dairesi içine girmesi gerektiğini savunuyorlardı.

1920'Ii yılların ortalarında Türkiye'den giderek Mısır'a yerleşen bazı âlimler özellikle dinî ilimler alanında etkili oldu. Bunlar arasında son Osmanlı şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendi, Mehmed Akif Ersoy, M. Zâhİd Kevserîve Mehmed İhsan Efendi gibi şahsiyetler yer almaktadır. Mustafa Sabri Efendi, kelâm konularında ıslahatçı-modernist yönelişleri ciddi bir tenkide tâbi tutarken Zâhid Kevserî fıkıh ve hadis öğretiminin yanında önemli neşir faaliyetlerinde bulunmuştur. 1930'lu ve 194O'Iı yıliarda gelişen hadiselere de bağlı olarak liberal laik aydınlardan bazılarının İslâm'a ilgilerinin arttığı görülür. Bu aydınlar, hayranlık besledikleri Batf-daki sistemlerin içine düştüğü krizler neticesinde kendi kültürlerine farklı bir açıdan bakma ihtiyacı duymuşlardır. Bunlardan Tâhâ Hüseyin, 1933'te Hz. Pey-gamber'in hayatından bölümler anlattığı 'Alû hâmişi's-sîre adlı kitabının I. cildini, M. Hüseyin Heykel 1935'te Hayâtü Muhammed, Tevfîk el-Hakîm 1936'da Muhammed, Abbas Mahmûd el-Akkâd \942'te'Abkariyyetü Muhammed ve daha sonra Abdurrahman eş-Şerkâvî Muhammed: Resulü'1-hürriyye (1962) adlı eserlerini yayımladılar. Batılılaşma'yı savunan siyasî partiler aynı dönemde kriz içerisine girerken 1928'de Hasan el-Ben-nâ'nın kurduğu İhvân-ı Müslimîn büyük bir taraftar kitlesi kazandı. Teşkilâtın fikrî yapısı önceleri ahlâkî, ardından dinî bir yenilik hareketi olarak Seİefî görüşlerin etkisi altında şekillenirken siyasî açıdan da sömürge sistemi şiddetle eleştirildi.

1952'de Hür Subaylar [1250] tarafından gerçekleştirilen devrim Mısır'daki fikrî hayatı çeşitli yönlerden etkiledi. Cemal Abdünnâsır yönetimindeki askeri rejim, bir yandan Batı sömürgeciliğine karşı çıkarken bir yandan da modernleşmeyi yine Batılılaşma ve laikleşme şeklinde anlayarak dinî kurumların ve örgütlerin faaliyet alanlarını daha da sınırlama yoluna gitti. Diğer partilerle birlikte İhvân-ı Müslimîn de yasaklandı 1954; yöneticileri hapse atıldı ve Seyyid Kutub gibi bazı teorisyenleri idam edildi. 1956'-da şeriat mahkemeleri lağvedilirken 1957'de vakıflar devletleştirildi. 1961'de Ezher'in yarı özerkliği kaldırıldı ve müessese dinî eğitimin yanında tıp, eczacılık, mühendislik, ziraat gibi dallarda da eğitim veren bir devlet üniversitesi haline getirildi. Ancak Nasır rejiminin, Arap milliyetçiliği politikaları çerçevesinde millî kültür ve millî tarih oluşturma çabalarına destek verdiği görülür. 1957'de Kültür ve Millî İrşad Bakanlığı kuruldu. Basın ve yayın organlarının büyük bir kısmının 1960'ta devletleştirilmesi ve geri kalanlar üzerinde sıkı bir denetim uygulanması, kültürel faaliyetlerin büyük ölçüde sistemin propagandasına dönüşmesine yol açtı. Özellikle tarih ve edebiyat tarihi çalışmaları günün politikalarının etkisi altında yürütülerek ortaya gerçeklere uymayan bir tarihçilik çıkarıldı. Meselâ XIX ve XX. yüzyıllarda Mısır'ın siyasî ve fikrî hayatında önemli rol oynayan Ömer Mek-rem, Rifâa et-Tahtâvî, Urâbî Paşa, Muhammed Abduh, Abdullah Nedîm, Mustafa Kâmil ve Muhammed Ferîd Bey gibi şahsiyetler Arap milliyetçiliğinin önderleri olarak gösterilip millî kahraman seviyesine yükseltilirken bunlardan bazılarının Avrupa devletleriyle kurduğu karanlık İlişkiler göz ardı edildi. Yine bu dönemde yazılan kitaplarda millî tarih oluşturma çabaları içerisinde tarihî gelişmeler -çarpıtılarak Osmanlı dönemiiçîn "inhitat " devri, karanlık dönem" vb. nitelemelere yer verildi. O yıllardaki bazı İslâm tarihi çalışmalarının da günün ideolojisinin yönlendirmesiyle yapıldığı görülür. Hz. Peygamber'in ve ashabının İslâm prensiplerine uygun sosyalist bir sistem getirmeye çalıştıklarını iddia edip bunun günümüzde de uygulanabileceğini savunanlar ortaya çıktı. Hatta bazı yazarlar İslâm'ın ilk dönemleri için "sağ, sol, devrimci, karşı devrimci" gibi tasvirlere gittiler. Bu tür yayınlara karşı çıkmak iktidara göre rejimin sosyalist politikalarına karşı gelmek anlamını taşıdığından açıkça eleştirel nitelikte yayınlar da yapılamadı.

Nasır döneminin 1967 İsrail yenilgisinin gölgesi altında sona ermesi Mısır kültür ve düşünce hayatı için farklı gelişmelere sebep oldu. Enver Sedat'ın basın üzerindeki sansürü kısmen hafi fi etmesiyle birlikte çok sayıda yazar yoğun biçimde yakın geçmişi, özellikle de 1952 sonrası dö-nemi eleştiren çalışmalar yapmaya başladı. Bunların birçoğunda Nasır devri baskı ve propagandalarla halkın uyutulduğu bir dönem şeklinde tanımlandı. Enver Sedat sosyalist uygulamalardan vazgeçti ve Nâsırcı aydınlara karşı denge unsuru olarak gördüğü İslamcı kesim üzerindeki baskıları kaldırmaya başladı. Arap milliyetçiliği geri plana itilirken Selefçi ve İslamcı görüşler geniş bir taban buldu. Bu gelişmelerin paralelinde farklı eğilimler-deki İslâmî grupların sayısı artarken öte yandan İhvân-ı Müslimîn'in çıkardığı ed-DaVe ve eî-İHişâm dergileri zamanla iktidarın politikalarını eleştiren bir platforma dönüştü. 1971 anayasasında dinî hükümlerin yasamanın kaynaklarından biri olduğu görüşünün yer alması, Ezher ulemâsının birçok kanun taslağı hazırlayarak bunları meclise taşımasına imkân verdi. Yönetimin hazırlanan taslakların yasalaşmasını engellemeye çalışması bunları hazırlayan Ezher ulemâsının ve diğer İslâmî grupların tepkisine yol açtı. Enver Sedat'ın İsrail ile 1979'da yaptığı barış antlaşması gerek eski Nâsırcılar gerekse İslamcı gruplar tarafından şiddetle eleştirildi. Eleştirilerden bunalan Enver Sedat 1980'de basın üzerindeki sansürü arttırdı. Ayrıca dinî hükümlerin uygulanmasını isteyen İslâmî gruplarla buna karşı çıkan Kiptiler arasındaki çekişmelerin kanlı çatışmalara dönüşmesi üzerine her iki kesimden çok sayıda aydını tutuklattı.

2. Edebiyat. Mısır edebiyatı genelde Osmanlılar'ın diğer eyaletlerindekilere benzer bir seyir takip etmişse de 1800'lü yılların başında birkaç yıl süren Fransız işgalinden çok etkilenmiştir. Fransızlar, beraberlerinde bir matbaa getirerek Mısır'da çıkan ilk gazete özelliğini taşıyan Cou-rier de l'Egypte ile La Decade egypti-enne dergisini neşrettiler; ayrıca propaganda amaçlı Arapça yazıları da basabiliyorlardı. Fakat ülkeden ayrılırken matbaayı götürdükleri için bu yayınlar da işgalleri gibi kısa sürdü. Bazı Mısırlı yazarların Fransız işgalini bir rönesans başlangıcı olarak görmesine karşılık şarkiyatçı Ha-milton A. Roskeen Gibb konunun fazla abartıldığını ve bu işgalin Mısır hayatında fazla iz bırakmadığını söyler XIX. yüzyılın ikinci yansından itibaren Mısır'da edebiyat alanındaki faaliyetlerde nitelik ve nicelik açısından bariz bir farklılık yaşandığı ve bir yandan klasik dil ve edebiyat çalışmaları sürdürülürken bir yandan da Batılılaşma'nın tesiriyle hikâye, roman ve tiyatro gibi bu coğrafyada daha önce tanınmayan edebî türlerde eserlerin ortaya konulduğu görülmektedir.

Mehmed Ali Paşa'nın 1822'de Bulak'ta kurduğu matbaada çok sayıda Arapça ve Türkçe eser basılmıştır. 1828'de resmî nitelikli el-VeköYu'i-Mışriyy e gazetesi Rifâa et-Tahtâvî yönetiminde Türkçe-Arapça olarak çıkmaya başlamıştır. Ardından gerçekleşen gazete ve dergi sayısındaki artışı, daha çok Suriyeli ve Lübnanlı hıris-tiyan Arap yazarların Mısır'a yerleşmeleri etkilemiştir. M. Reşîd Rızâ, Abdurrahman el-Kevâkibî, Muhibbüddin el-Hatîb ve Ce-mâleddîn-i Efgânî gibi aslen Mısırlı olmayan müslüman yazarlar ise farklı siyasî XIX. yüzyılın son çeyreğinde şiir geleneğe dönüş olarak nitelendirilebilecek bir akımla yeni bir hüviyet kazanmıştır. "Yeni klasik" denilen bu akımda yabancı İşgallerine karşı çıkan vatan sever hareketle şiirin içeriğine vatanî ve toplumsal konular da girerken üslûp ve yapının Avrupa tesirine direndiği görülür. Akımın en önemli temsilcileri Mahmûd Sami Paşa el-Bârûdî, İsmail Sabri Paşa, Hafız İbrahim ve Ahmed Şevkî'dir. Lübnan asıllı Ha-lîl Mutrân da yeni klasisizmden yeni romantizme geçişte oynadığı rol itibariyle şiirde yenilikçiliğin en etkili temsilcilerinden biri sayılır. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde yeni klasik akıma eleştirel gözle yaklaşan ve kendilerine "el-Mezhebü'1-cedîd" adını veren genç şairler grubu ortaya çıkmış, bunlar yeni klasikçileri dil ve üslûp açısından klasikleri taklit etmekle suçlamıştır. Abdurrahman Şükrî, İbrahim Abdülkâdir el-Mâzinî ve Abbas Mahmûd el-Akkâd'm başını çektiği bu gruba göre şiir yazıldığı dönemin duygu ve düşüncelerini yansıtmalıdır. [1251]Modern Mısır şiirinin önemli gelişmelerinden biri de 1932'de Apollo Cemiyeti'nin kurulması ve bunun yayın organı Apollo'nun neşredilmeye başlanmasıdır. Apollo belli bir

edebiyat akımı olmamakla birlikte dergi yeni romantikler için bir platform olmuştur. Apollo'da sık sık "şi'r hur, şi'r mürsel, şi'r mensur, şi'r mutlak" tarzında şiirlere yer verilmiştir. Mısır şiirinin 1940'lıve 1950"li yıllarda diğer Arap ülkelerinin şairlerinden, özellikle serbest nazmın Irak'taki temsilcilerinden olan Nâzik el-Melâi-ke ve Bedr Şâkir es-Seyyâb'dan etkilendiği görülür.

XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında geleneksel edebî nesir türlerinden ma-kâme dalında çok sayıda eser verilmiştir meselâ Ali Paşa Mübarek, cAlemü 'd-dîn, I-IV, İskenderiye 1299; Muhammed el-Müveylihî, Hadîşü'/sâb. Hişâm, Kahire 1324- Hafız İbrahim, Ley âlî satıh, . Bu arada XIX. yüzyılın sonlarında Batı etkisi de bütün ağırlığıyla hissedilmeye başlanmış, özellikle Batı dillerinden roman, hikâye ve tiyatro türünde yapılan tercümeler ve adaptasyonlar telif eserlerin yönünü değiştirmiştir. Bunlar arasında Rifâa et-Tahtâvî'nin Fenelon'un Les adventures de Telemaque adlı eserinden yaptığı çeviri [1252] önemlidir. Klasikten modern döneme geçişte Ali Paşa Mübarek, Muhammed el-Müveylihî, Abdullah Fikrî, Muhammed Tevfîk el-Bekrî, Mustafa Lutfî el-Menfelûtî ve Mustafa Sâdık er-Râfiî telif ve tercümeleriyle önemli rol oynamışlardır. Corcî Zeydân. Ferah Antûn ve Ya'küb Sarrûf, aynı dönemde tarihî-içtimaî dram türünde eser veren Lübnan göçmeni hıristiyan yazarlardır. Ayrıca daha sonraları Tâhâ Hüseyin, Muhammed Ferîd Ebû Hadîd. Muhammed Saîd el-Ur-yân, Abdülhamîd Cûde es-Sahhâr gibi yazarlar da tarihî roman yazmışlardır. Muhammed Hüseyin Heykel'in 1914'te yayımladığı Zeyneb Arap romanında bir dönüm noktası sayılır. Bu romanda dikkat çeken husus Mısır köy hayatının realist bir tasvir içinde anlatılmasıdır. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde Mahmûd Tâhir Lâşîn, Ahmed Dayf ve Selâme Mûsâ gibi yazarların savunuculuğuyla firavunlar dönemini ön plana çıkaran bir millî edebiyat doğmuş, 1930'lu yıllarda bu akımın yavaş yavaş zemin kaybetmeye başlaması üzerine en önemli temsilcileri Salâh Zihnî, Âdil Kâmil ve Necîb Mahfuz olan realist akım ortaya çıkmıştır Halen Necîb Mahfuz, 1988 Nobel edebiyat Ödülünü almasi ve eserlerinin pek çok dile çevrilmesiyle Mısır romanının dünya çapındaki temsilcisi durumundadır.

Mısır'da modern anlamda tiyatro oyunları XIX. yüzyılın sonunda Batı dillerinden tercüme ve adapte edilerek sahnelenmeye başlanmıştır. O dönem oyun yazarlarının başında İtalyan kökenli yahudi bir aileye mensup olan Ya'küb Sannû gelir. Ünlü şair Ahmed Şevki de çok iyi bildiği klasik dil ve edebiyatı kullanıp biri mensur, diğerleri manzum olmak üzere yedi tarihî dramla bir komedi yazmıştır. Tevfîk el-Hakîm ile Mahmûd ve Muhammed Teymur kardeşler de tiyatro alanında çok sayıda eser veren müelliflerdendir.

Edebiyat tarihçiliği ve edebiyat eleştirisi alanlarında da çok sayıda çalışma yapılmıştır. XX. yüzyılın başlarında Muhammed Diyâb, Hasan Tevfîk el-Adl, Ahmed Hasan ez-Zeyyât, Corcî Zeydân ve Mustafa Sâdık er-Râfiî Arap edebiyatı tarihiyle ilgili kitaplar neşretmiş, daha sonra bunlara Tâhâ Hüseyin. Ahmed el-İskenderî, Ahmed Emîn, Abdülazîz el-Bişrî, Ali Cârim ve Ahmed Dayf katılmıştır. Köklü bir geçmişe sahip olan tenkit geleneğinin başlıca temsilcileri Muhammed Hüseyin Heykel, Tâhâ Hüseyin, Abbas Mahmûd el-Akkâd, Ahmed Dayf ve Ahmed eş-Şâyib'dir.

3. Eğitim ve Öğretim. Kavalalı Mehmed Ali Paşa gerçekleştirdiği modernleşme faaliyetleri arasına kısa sürede eğitim alanını da aldı. Geleneksel eğitim tarzı tamamen göz ardı edilerek oluşturulacak yeni sisteme Batı örnek tutuldu. Onun zamanında 1809 yılından itibaren askerî ve teknik alanlarda 300'den fazla öğrenci Avrupa'da öğrenim gördü. Mehmed Ali Paşa, 1811'de Memlûk beylerini bertaraf ettikten sonra ilk önce Kahire Kalesi'nde zamanın seçkin tabakasını oluşturan genç Memlükler, Çerkez, Türk, Arnavut ve Ermeni asıllılar için öğrenim diü Türkçe olan bir okul açtırdı ve müfredatına askeri konuların yanı sıra aritmetik ve İtalyanca dersleri de koydurdu. 1816Tdan 1830'lu yılların sonuna kadar Batı okullarını örnek alarak harbiye, tıbbiye ve mühendishâne başta olmak üzere ilkokuldan üniversiteye kadar birçok mektep açtı. Hemen hemen bütün okullar başlangıçta Dîvânü'l-cihâdiyye'ye, dolayısıyla askeriyeye bağlı durumdaydı. Ancak zamanla okul sistemi genişledikçe bunların ayrı bir birim altında toplanması ihtiyacı ortaya çıktı ve 1836'da Şûra el-medâris, 1837'de Dîvânü'I-medâris kuruldu. Bu müessesenin görevleri arasında eğitim işlerinin yanı sıra okul binası yaptırmak ve Mişriyye'yİ yayımlamak da bulunuyordu. Mehmed Ali Paşa'nın açtırdığı okullara halk başlangıçta çocuklarını göndermek istemediğinden çocuklar ailelerinden zorla alınarak yatılı okullara yerleştiriliyor ve uzun süre kendi çevreleriyle ilişkileri kesiliyordu. Buna karşılık öğrencilerin her türlü ihtiyacı karşılanıyordu. Bu dönemde eğitimde ikili bir sistem ortaya çıktı. Bir yanda Batılı sisteme göre açılan yeni okullar, diğer yanda geleneksel tarzda eğitim veren mekteplerle medreseler yer alıyordu. Yeni açılan yüksekokullarda dışarıdan getirtilen öğretmenler ders verirken ilk ve orta dereceli okullar için öğretmen sıkıntısı çekiliyordu. Bu durumda Ezher mezunlarından faydalanılmakta, dolayısıyla yeni sistem içinde geleneksel eğitim kısmen de olsa etkisini sürdürmekteydi. İlköğretimde eğitimin temelini yine Kur'an ve dinî bilgiler oluşturmaya devam ediyordu.

I. Abbas Hilmi okul sisteminde büyük kısıtlamalara giderek tıp okulu, mühen-dishâne ve teknik okul dışındaki bütün mektepleri ve Dîvânü'l-medâris'i kapattı. Buna karşılık orduya önem verdiği için 1849 yılında el-Medresetü'1-harbiyyetü'l-mefrûze'yi açtı. Onun zamanında da Avrupa'ya talebe gönderilmeye devam edildi. Hidiv İsmail Paşa, selefi Mehmed Said Paşa zamanında durma safhasına gelen reform hareketlerine ağırlık verdi ve eğitim alanında çeşitli atılımlarda bulundu. 1863'te Dîvânü'I-medâris yeniden faaliyete geçirildi, harp ve denizcilik okulları tekrar açıldı. Nisan 1868'de çıkarılan bir kanunla geleneksel mektepler devletin kontrolündeki okul sistemi içine alındı ve okul giderlerinin karşılanmasında vakıflara büyük ağırlık verildi. 1872'de Ezher'-den bağımsız olarak öğretmen adaylarına din derslerinden başka diğer derslerin de okutulacağı Dârülulûm kuruldu. Mehmed Ali Paşa'nin ebe okulundan sonra kızlar için birincisi 1873'te. ikincisi 1874'te olmak üzere iki Medresetü's-sü-yûfıyye, 1875'te bir sağır ve dilsizler okulu açıldı. Abbas Hilmi ve Said paşalar zamanında kapatılan çok sayıda meslek okulu yeniden hizmete sokuldu. Hidiv İsmail döneminde resmî okulların yanı sıra özel okullar da faaliyete geçti. Bunlar arasında yabancıların ve yerli gayri müslimlerin açtığı okullar büyük sayılara ulaştı. Bu durum ve özellikle hıristiyan Kıptîler'in varlığı Batılılar'ın Mısır'daki misyonerlik faaliyetlerini arttırmalarında etkili oldu. Batılılaşma hareketlerinin hızlanmasından sonra bu okullara müslümanlar da çocuklarını göndermeye başladılar; böylece okullar Batılılaşma'nin güçlü birer kalesi haline geldi. 1875 yılındaki istatistiklere göre 6 milyon nüfuslu Mısır'da 141.407 öğrenci vardı. Bunların 127.394'ü (%90) geleneksel okullarda, geri kalanları yeni açılan mekteplerde öğrenim görmekteydi.

1882'de başlayan İngiliz işgali eğitim ve öğretim faaliyetlerine büyük sekte vurdu. 1883-1907 yıllan arasında Mısır'ı yöneten Sir Evelyn Baring (Lord Cromer) geniş çaplı bir halk eğitiminden çok, kendilerinin buradaki menfaatlerini koruyacak şekilde ve ancak gerekli olan sayıda memur ihtiyacını giderecek bir eğitim politikası izledi. Devlet bütçesinden eğitim için % 1 'den daha az Ödenek ayrılıyordu. Parasız resmî okullar da ilk on yıl içinde paralı hale getirildi. Sir Elden Gorst zamanında geleneksel mektepler ilk öğretim programı kapsamına alındı; ancak bunlar paralı resmî ilkokullara denk kabul edilmedi. Böylece fakir tabaka mensuplarının çocuklarını okutma imkânı ellerinden alınmış oluyordu. İngilizler Kahire ve İskenderiye'deki üç lise dışında diğerlerini kapattılar. Okullarda Arapça'nın yerini İngilizce almaya başladı ve 1905 yılındaki bitirme imtihanları sadece İngilizce olarak yapıldı. Ancak zamanla Arapça tekrar öğrenim dili haline getirildi. Birçok meslek okulu kapatılırken birkaç yeni okul açıldı ve sadece İngiltere'ye olmak üzere yurt dışına öğrenci gönderilmesine devam edildi. Elden Gorst zamanında daha önce Lord Cromer tarafından engellenen özel üniversite açma girişimi el-Câmiatü'I-Mısriy-ye'nin açılmasıyla gerçekleştirildi (1908). Fakat araya I. Dünya Savaşı'nın girmesi yüzünden 1925 yılına kadar resmî bir statüye kavuşturulanı adı. İngiliz İşgali sırasında gayri müslim okullarının sayısında büyük artış görüldü. 1913 istatistiklerine göre ülkede yerli gayri müslimler 358, yabancılar 328 okula sahiptiler. 1920 yılında Kahire'de Amerikan Üniversitesi açıldı. Bu üniversite, halen İslâm âlemine yönelik çalışmaları ile sadece Amerika Birleşik Devletleri için değil Avrupalılar için de önemli bir merkezdir. Dinî eğitimin kalesi durumunda olan Ezher'de de çeşitli idari yeniliklere gidildi. 1895'te bir idare meclisi kurularak Tanta, Desûk, Dimyat ve İskenderiye'deki medreseler buraya bağlandı. 1908'de çıkarılan bir kanunla eğitim ilk, orta ve yüksek olmak üzere üçe ayrıldı. 1911'de Hey'etü kibâri'l-ulemâ teşkil edildi. İşgal döneminde halkın okur yazarlık oranında önemli bir de-ğişiklik olmadığı görülür. 1882'de okuma yazma bilmeyenlerin oranı % 91,7 iken 1917'de% 91,3'e inmiştir. 1914yılında 230.000 öğrenci geleneksel mekteplerde öğrenim görürken resmî ilkokullara gidenlerin sayısı 14.000 idi. Daha yüksek okullara 10.000 civarında öğrenci devam ediyordu; gayri müslim okullarına devam edenlerin sayısı ise 71.000 civarındaydı.

İngilizler'in Mısır'a 1922'de şeklî olarak bağımsızlık tanımasının ardından 19 Nisan 1923'te yürürlüğe giren krallık dönemi anayasası ile eğitim genel düzeni bozmamak ve ahlâk kaidelerine ters düşmemek şartıyla serbest bırakıldı; ilkokul eğitimi de erkek ve kız bütün çocuklara mecburi kılındı. Daha sonraları eğitim sisteminde yapılan değişikliklerle birbirinden farklı statülerdeki medâris ibtidâiyye, medâris evveliyye, medâris İlzâmiyye ve medâris rîfiyye denilen ilkokullar birleştirildi ve ilk öğrenim süresi altı yıl olarak belirlendi (1951). Krallık zamanında orta dereceli okullar da ıslah edildi. Sayılan hızla çoğalan lise mezunlarının işsiz kalmasını önlemek için çeşitli alanlarda meslek okulları açmaya ağırlık verildi; ancak bunların eğitim seviyesi düşük kaldı. Bu dönemde özel okullar üzerindeki devlet kontrolü arttırıldı. Müslüman öğrencilere Arapça eğitim verilmesi ve İslâmiyet'in öğretilmesi zorunluluğu getirildi. Yüksek öğrenim kurumlarında da önemli değişiklikler yapıldı. 1925te el-Câmiatü'I-Mis-riyye (bugünkü Kahire Üniversitesi) dev-Ietleştirildi; 1940'ta da adı Câmiatü Fuâd ei-evvel'e çevrildi. Önceleri felsefe, tıp, hukuk ve tabii ilimler fakültelerinden oluşan üniversiteye daha sonra çeşitli fakülte ve bölümler ilâve edildi. 1942 yılında Câmiatü Fârûk el-evvel kuruldu ve zamanla bütün yüksek okullar fakülte haline getirilerek bu iki üniversiteye bağlandı. Câmiu'l-Ezher de Külliyyetü usûli'd-dîn, Külliyyetü'ş-şerîa ve Külliyyetü'l-lu-gati'l-Arabiyye fakültelerinden oluşan bir üniversiteye (Câmiatü'l-Ezher) dönüştürüldü.

1952 ihtilâlinin ardından gerçekleştirilen değişikliklere bağlı olarak eğitim siyasetinde de yeni bir yön belirlendiği görülmektedir. Devlet büyük ölçüde eğitim işlerine müdahale etmeye başlarken eğitimin yaygınlaştırılması siyaseti izlendi ve müfredatta büyük değişikliklere gidildi. 1953'te altı-on iki yaş grubu çocuklara ilkokula gitme mecburiyeti getirildi. 1956'-da yabancı dil dersleri ilkokul müfredatından çıkarıldı. Süveyş krizi sebebiyle 1958 yılında bütün yabana okullar ya ka-patıldı ya da devletleştirildi. İhtilâl sonrasında özellikle meslek liselerine olan talep hızla çoğaldı. 196O'lı yıllarda rejimin sosyalist çizgide bir politika takip etmeye başlamasının ardından meslek okulu mezunları devlet hizmetinde görev alarak halkın teknokrat tabakasını oluşturdu ve rejimi ayakta tutan önemli unsurlar arasına girdi. 1980'li yılların başında altı yıllık zorunlu eğitim dokuz yıla çıkarıldı. 1984-1985 öğretim yılında temel eğitim ilkokul ve hazırlık olmak üzere iki kademeli hale getirildi. Halen üç yıl olan lise ve meslek lisesi öğrencileri bütün ülkede aynı şekilde yapılan bitirme sınavlarını başardıkları takdirde üniversiteye girebilmektedir. Eğitim Bakanlığı'na bağlı okulların yanı sıra Ezher İşleri Bakanlığı'na bağlı Kur'ân-ı Kerîm ve din dersleri ağırlıklı ilkokullar, hazırlık okulları ve liseler de eğitimde Önemli rol oynamaktadır. Öğrencilerin müslüman olması şartı getirilen bu okullarla Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullar arasında 1961'de çıkarılan bir kanunla fark ders imtihanları verildiği takdirde yatay geçiş yapılması mümkün kılındı.

1952'den sonra en çok değişikliğe uğrayan eğitim kurumları üniversitelerdir. İhtilâlin ardından Câmiatü Fârûk el-ev-vei'in adı İskenderiye Üniversitesi, Câmiatü Fuâd el-evvel'İn adı da Kahire Üniversitesi olarak değiştirildi. 1961 yılında üniversiteler yeni kurulan Yüksek Öğrenim Bakanlığı'na bağlandı. Yine aynı yıl çıkarılan bir kanunla Ezher. Ezher İşleri Bakanlığı'na tâbi oldu ve yarı özerk statüsüne son verilerek tamamen devlet kontrolü altına alındı. Yeniden şekillendirilen Ezher Üniversitesi'nin bünyesinde tabii ve sosyal ilimler alanında çok sayıda fakülte açıldı. Bu fakültelerin en önemlisi, kendi içinde küçük bir üniversite görünümünde olan ve bünyesinde dinî ilimlerin yanı sıra tabii ve sosyal bilimler alanında da çeşitli bölümler bulunan Külliyyetü'1-be-nât'tır. 1972'de çıkarılan bir yasa ile Kahire dışında da en önemlileri Tanta, Man-sûre ve Hilvan olan yirmi civarında resmî üniversite kuruldu. 1992yılında yürürlüğe giren bir yasa ve 1996'da yayımlanan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle özel üniversitelerin açılması mümkün kılındı. Bunun üzerine Mısır Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Altı Ekim Üniversitesi, Uluslararası Mısır Üniversitesi ve Modern Bilimler ve Sanatlar Üniversitesi kurulurken Kahİre'deki Amerikan Üniversitesi'nin dışında Almanlar, Fransızlar ve İngilizler de birer üniversite açma yoluna gittiler. Halen Alman ve Fransız üniversiteleri öğretime başlamış durumda olup İngiliz üniversitesi kuruluş aşamasındadır.

Tasavvuf ve Tarikatlar. Tasavvuf Mlsır'a girdiği III. (IX.) yüzyıldan günümüze kadar dinî hayat üzerinde etkili olmuştur. Zünnûn el-Mısrî"nin burada tasavvufun İlk tohumlarını atan kişi olduğu kabul edilir. Daha sonra Mısır'da tasavvuf sürekli yayılma eğilimi göstermiştir ve ortaya çıkan tarikatların kesin sayısı bilinmemektedir (Winter, Egyptian Society, s. 131). Ebû Ali er-Rûzbârî, Ebû Bekir er-Remlî, Ebü'l-Hasan es-Sâiğ, Ebü'l-Kâsım es-Sâmİt ve îbnü't-Tercüman IV ve V. (X-XI.) yüzyıllarda Mısır'da yaşayan önemli mutasavvıflardandır. VII. (XIII.) yüzyılda çok sayıda mutasavvıfın buraya gelmesinden sonra tarikatların da hızla yayıldığı görülür. Şeyh Ebü'1-Feth el-Vâsıtî İskenderiye'de Rİfâiyye, Ahmed el-Bedevî Tan-ta'da Bedeviyye (Ahmediyye). İbrahim ed-Desûki Desûk'ta Burhâniyye ve Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî İskenderiye'de Şâzeliyye tarikatını yaymıştır. Memlükve Osmanlı hâkimiyeti altındaki Mısır'da tasavvufî hayat, yukarıda ismi geçenlerin büyük çoğunluğunu temsil ettiği çeşitli tarikatların bünyesinde gelişmiştir. Memluk döneminin sonuna doğru Osmanlı coğrafyasından Mısır'a çok sayıda sûfî geierek yerleşmiştir. Bunların arasında Halvetî şeyhlerinden Muhammed Demirtaşî, İbrahim Gülşenî ve Abdülvehhâb eş-Şa'rânî sayılabilir. Osmanlı devri Mısır'ında İlim-tasavvuf ilişkisinin iyi durumda olduğu ve birçok ünlü kişinin hem sûfî hem âlim sıfatıyla tanındığı görülür. Tarikat şeyhleri kendi tekkeleri yanında büyük camilerde de zikir meclisleri düzenliyorlardı. Nitekim Nûreddin eş-Şûnî el-Mahyâvî, ihdas ettiği "mahya" meclislerini Kahire'-ye yerleştikten sonra Ezher Camii'nde tertip etmeye başlamıştı.

XVI. yüzyıldan itibaren Kahire'de tasavvufî hayat üzerinde Bekir es-Siddîkî ve es-Sedâtü'l-Vefâiyye adlı iki zengin ailenin etkili olduğu görülür. Her iki aile aslında Şâzelî ise de Bekriler XVIII. yüzyılın ilk yarısında Şamlı şeyh Mustafa el-Bekrî tarafından Halvetiyye'ye bağlandı.[1253] Bu ailelerde reis konumundaki kişi aynı zamanda tarikatın şeyhiydi ve "şeyhü's-seccâde" unvanını taşıyordu. Soyları Hz. Ebû Bekir'e ulaşan Bekriler mevlid kutlamalarının düzenlenmesinden, seyyidlerden olan Vefâiyye ailesi de Hz. Hüseyin'in doğum günü kutlamalarryla Hüseyin Camii ve vakıflarından sorumluydu. Osmanlı hâkimiyetinin başından beri İstanbul'dan tayin edilen ve Kabe örtüsüyle mahmili koruma görevi de uhdesine verilen nakîbüleşrâflar XVIII. yüzyılın başlarından itibaren bu iki aileden seçilmeye başlandı; böylece nakîbü-leşrâflık makamı tasavvufî bir önem kazandı.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, 1812 yılında iktidarı merkezîleştirme programının bir parçası olarak bütün tarikatları bir tek şeyhliğin (şeyhü meşâyihi't-turukı's-sûfiyye) kontrolü altına soktu ve bu makamı şeyhü's-seccâdeti'l-Bekriyye'ye tevdi etti: böylece Bekriyye şeyhi bütün tarikatların başı oldu. Tarikatların tek elden yönetimi İngiliz işgaline kadar, özellikle Avrupalı devletlerin Mısır'ın iç işlerine karışmasına tavır alarak miilî bir kahraman haline gelen Ali el-Bekrînin şeyhliği sırasında çok başarılı oldu. Daha sonra yerine geçen oğlu Abdülbâki el-Bekrî'nin Urâbı Paşa ayaklanmasına karşı hidivi desteklemesinin ve İngilizler'in Kahire'yi işgallerinin hemen öncesinde General Sir Gar-net VVoIseley şerefine ziyafet vermesinin de etkisiyle Bekri şeyhinin tarikatlar üzerindeki otoritesi zayıfladı. 1895'te Hidiv II. Abbas Hilmi Meşîhatü't-turukı's-sûfiyye şeyhinin Bekrîler'den olması şartını kaldırdı, ayrıca bir sûfî meclisi kurarak başkanlığını bu şeyhe verdi; meclisin üyeleri ise resmen tanınmış dört tarikatın şeyhlerinden oluşuyordu. Ardından sadece vakfı veya başka bir yerden geliri olmayan tekke, zaviye ve türbelerin Meşîha-tü't-turukı's-sûfiyye'nin yönetimi altına alınması kararlaştırıldı. Tarikatları düzenleme ve ıslah çalışmaları XX. yüzyıl boyunca sürmüş ve son hidivlik kararnamesi 1970'li yıllara kadar yürürlükte kalmıştır. XX. yüzyıl boyunca birçok reformist, tarikatlardaki bazı inanç ve uygulamaları eleştirerek onların ıslahı konusunda çalışmalarda bulundu. Kral Fâ-rûk'un 1947'de Ahmed Murâd el-Bekrfyi şeyhü meşâyihi't-turuki's-sûfiyye makamından alarak yerine bir Ezher âlimi olan Ahmed es-Sâvî'yi tayin etmesi reform taraftarlarının bir zaferi sayıldı. Tarikatların ıslahının gerekliliğine inanan en önemli grup i 930'lu ve 194O'lı yıllarda Mısır'da etkili rol oynayan İhvân-ı Müslimîn'dir. İh-vân-ı Müslimîn'in kurucusu Hasan el-Ben-nâ gerçek ve saf tasavvufu benimsiyor, Mısır'daki tarikatlarda görülen çeşitli uygulamaları ise hurafe ve bid'at oldukları gerekçesiyle eleştiriyordu. Grubun teoris-yenlerinden Seyyid Kutub da mevcut tarikatları şiddetle tenkit edenler arasındaydı.

Ortadoğu ve Afrika'da Mısır'ı lider ülke konumuna getirme çabaları ve bölgedeki ülkelerle bağlarının sağlamlaştırılması çerçevesinde tarikatların milletler üstü pozisyonundan faydalanmaya çalıştı. Bu amaçla Suriye, Sudan ve Fas'taki tarikatları destekledi. Öte yandan Mısır, Nijerya, Mali, Senegal ve Gana tarikat şeyhlerinin ortak girişimiyle Kahire'de bir dünya sûfî konferansı organize edilmeye çalışıldıysa da gerçekleştirilemedi. Nasır iç politikada da İhvân-ı Müslimîn'in halk üzerindeki etkisini azaltmak ve dengeli bir hale getirmek için tarikatların canlanmasını İstedi. Ancak bu amaçla İşlerine fazla karışması gittikçe daha çok tarikatın Sûfî Mec-lisi'nden uzaklaşmasına yol açtı.

1976'da bir kanun çıkarılarak tarikatların işleyişi tekrar düzenlendi; halen yürürlükte olan bu kanundan başka 1978'-de onun boşluklarını dolduran bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlandı. Bu kanunla Sûfî Meclisi, el-Meclisü'l-a'lâ li't-turukı's-sûfiyye adı altında yeniden düzenlendi ve millî, dinî. ruhanî, kültürel ve sosyal hedefleri olan bir tüzel kişilik sayıldı. On beş üyeden oluşan meclisin başkanı tarikatlardan gelen on üye arasından cumhurbaşkanının onayı ile seçilir. Kanuna göre yeni bir tarikat ancak isim ve metot bakımından daha önceki birine benzemiyorsa Meclisü'l-a'lâ'nın muvafakati, Ezher'in ve Evkaf Bakanlığı'nın kararıyla kurulabilir.

Günümüzde Mısır'da Kadir ve kandil gecesi kutlamaları dinî-tasavvufî hayatın önemli bir yönünü oluşturmaktadır.[1254] Tasavvufî hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri de çok sayıdaki türbe ve makamlardır. Bunlar arasında Hüseyin Mescidi, İbn Atâullah el-İsken-derî, İbnü'l-Fârız, İmam Şa'rânî, Ahmed el-Bedevî, İbrahim ed-Desûki, Ebü'1-Hac-câc Yûsuf b. Abdürrahîm el-Uksurî. Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî, Seyyİde Zeyneb ve İmam Şafiî gibi şahsiyetlerin makam ve türbeleri sayılabilir.[1255]Yaygın olan tarikatların bazıları şunlardır: Kâdiriyye, Rifâİyye, Şâzeliy-ye, Bedeviyye, Burhâniyye. Halvetiyye ve bunların çeşitli şubeleri. Ülkede ayrıca Nakşibendiyye, Sa'diyye, Anâniyye, Şey-bâniyye, Tağlibiyye, Mîrganiyye, Hızriyye, Azzûziyye, Rahîmiyye, Ken'âniyye, Kettâ-niyye. Ca'feriyye-i Ahmediyye-i Muham-mediyye gibi tarikatların da bazı mensupları vardır.[1256]


Bibliyografya :


Osmanlı Dönemi. İbn İyâs, Bedâicu'z-zü-hûr, V, 467; Şa'rânî, et-Tabakât, I-ll; Âlî Mustafa, Hâlâtü'l-Kâhire mine'l-âdâti'z-zâhire (nşr. Orhan SaikGökyay], Ankara 1984; Evliya Çelebi. Seyahatname, X, 94-844; Muhibbî, Hulâşa-tü'l-eşer, IV, 357-361; Mustafa b. Hac İbrahim, Târlhu uekâYi Mışr et-Kâhire el-mahrûse[nşr. Salâh Ahmed Herîdî Alî), Kahire 1423/2002; Ahmed Şelebî b. Abdülganî el-Hanefî, Eudâ-hu'l-lşârât (nşr. Abdürrahîm Abdurrahman Ab-dürrahîm), Kahire 1978; Ahmed ed-Demürdâşî. ed-Dürretü'l-maşûne fî ahbâri'l-Kinâne (nşr. Abdürrahîm Abdurrahman Abdürrahîm), Kahire 1989;Cebertl, Târlhu 'acâ'ibi'l-âşâr, Beyrut, ts. (Dârü'l-cîl), Mil; B. de MaiIIet, Descripüon de l'Egypte[ed. A. \eMascr\er), Paris 1735, II, 169 vd.; M. C. F. Volney, Trauels Through Syria and Egypt, London 1972; E. W. Lane. Manners and Customs of the Modern Egyptians Written İn Egypt during the Years 1833-1835, London 1978; Huseyn Efendî. Ottoman Egypt in the Age of the French Reüolution ftrc. Standford I. Shaw], Cambridge 1964; tercüme edenin girişi, s. 3-33; P. M. Holt. "Ottoman Egypt (1517-1798): An Account of Arabİc Historical Sources", PoUtîcal and Social Change in Modem Egypt (ed. P. M. Holt), London 1968, s. 3-12; Gamalel-Dİn el-Shayyal, "Some Aspects of Inlellectual and Social Life in Eighteenth-century Egypt", a.e., s. 117-132; Standford J. Shaw, "Turkİsh Source-Materials for Egyptian History", a.e., s. 28-48; a.mlf., "The Ottoman Archives as a Source for Egyptian History", JAOS, LXXXIII (1963), s. 447-452; P. Gran. Islamic Roots of Capitalism: Egypt 1760-1840, Austin 1979; M. VVİnter, Society and Relİgİon in Early Ottoman Egypt, New Brunswick 1982; G. Baer, Fallah and Toıunsman in the Middie East: Studies in Sociat History, Jerusalem 1982, s. 22; M. Sey-yid KÎIânî, el-Edebü'l-Mışrl fi zılti'i-hükml'l-'Oşmânî, Kahire 1984; M. Abdülmün'İm el-Ha-fâcî, el-Hayâtü'l-edebiyye fi Mışr: el-'Aşrü'l-Memlûkî ue'l-'Oşmânî, Beyrut 1404/1984; C. Zeydân. Âdâb, II, 282 vd.; Abdülganî b. İsmail en-Nablusî, ei-Hakika ue't-mecâz fi'r-rîhle ilâ Bİlâdi'ş-Şâm ue Mışr ue'l-Hİcâz (nşr. Ahmed Abdülmecîd Herîdî), Kahire 1986, s. 181, 184, 187, 202-205, 209; D. A. King, Fihrisü'l-mah-tûtâti'l-Hlmİyyetl'l-mahfûza bl-Dâri'l-kütübVİ-Mışriyye, Kahire 1986, II, 132, 258, 316, 505, 571, 603, 763, 911, 956, 969, 990; Abdülcelîl et-Temîmî, el-Hayatu.'t-lctimâ'iyye fı'l-uilâyâ-ti'l-'Arabiyye esnâ'e't-'ahdi'l-'Oşmânî, Zagvân 1988, I-II; Eighteenth Century Egypt, The Arabic Manuscript Sources (ed. D. Crecelius), Claremont 1990; Şâkir Mustafa, et-Târîhu'l-'Arabî ue'l-mü'errihûn, Beyrut 1990, III, 195-201, 255-266; D. Behrens-Abouseif, Egypt's Adjustment (o Ottoman Rule. Instituüons, Waqfand Archİtecture in Cairo (16lh and 17lh Centurles), Leiden 1994; The State and its Seroants: Administration İn Egypt from Ottoman Times to the Preseni (ed. N. Hanna). Cairo 1995; N. Hanna, "Culture in Ottoman Egypt", The Cambridge History of Egypt (ed. M. W. Daly), Cambridge 1998,11,87-112; a.mlf., Mak-ing Big Money in 1600: The Life and Times ofisma'il Abu Taçiyya, Egyptian Merchant, Syracuse 1998; Nurettin Ceviz, Osmanlılar Döneminde Mısır'da Arap Edebiyatı (doktora tezi, 2002), Atatürk üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Andre Raymond, "Kahire", Dİ A, XXIV, 175-179. Fransız İşgali Sonrası. Fikrî Akımlar. Cemâleddin eş-Şeyyâl. Târîhu't-terceme ue'l-ha-reketi'ş-şekâfıyye fîıaşriMuhammed'Alt, Kahire 1951; Nadaw Safran. Egypt in Search of Political Community, Cambridge 1961; Abdül-hamîd Mütevellî, Ezmelü'l-fikri's-siyâsiyyi'l-ls-tâmî fı'l-'aşri'l-hadîş, İskenderiye 1970; Magdi Wahba, Cultural Polİcy in Egypt, Paris 1972; Democracy in Egypt(ed Ali Dessouki). Cairo 1978; I. Gershoni, The Emergence of Pan-Ara-bism İn Egypt, Tel Aviv 1981; İslam, National-ism and Radicalism İn Egypt and the Sudan (ed. G. R. Warburg-U. M. Kupferschmidt), New York 1983; A. Hourani, Arabic Thought in the LiberalAge: 1798-1939, Cambridge 1983;P.J. Vatikiotis, The Modern History of Egypt: From Muhammad Ali to Mubarak, London 1985; L. Binder. Islamic Liberalisin, London 1988;Seima Botman, The Rise of Egyptian Communism: 1939-1970, Syracuse 1988; A. Goldschmidt, Modern Egypt The Formation of a Nation State, Boulder 1988; T. Mayer, The Changİng Past: Egyptian Historiography of the Urabi Reuoit (1882-1983), Gainesville 1988; Muhammed Amâre, Ezmetü'l-fıkri'l-lsiâmİyyİ'l-mu'âşır, Kahire 1990; R. Owen. State, Power and Potitics İn the Making of the Modern Middie East, London 1992; Saad Eddin İbrahim, Egypt, İslam and Democracy, Cairo 1996; T. Mitchell, Coto-nising Egypt, Cambridge 1998; Hasan Hanefî, Fi'ş-Şekâfeti's-siyâsiyye, Dımaşk 1998. Edebiyat. Şevki Dayf, el-Edebü'l-cArabİyyû'l-mu'âşırfî Mışr, Kahire, ts. (Dârü'I-maârif); J. A. Haywood, Modern Arabic Literatüre 1800-1970, London 1971; M. M. Badavvi. Modern Arabic Poetry, London 1975; a.mlf.. Modern Arabic Drama in Egypt, Cambridge 1987; J. Brugmann. An Introduction to the History of Modern Arabic Literatüre in Egypt, Leiden 1984; A. Hourani, Arabic Thought in the LiberalAge 1798-1939, Cambridge 1983; Ömer ed-Desûki, Fı'l-Edebi'l-hadîş, Kahire 1994, I-II; A. Elad, The Village Novel in Egypt, Berlin 1992; Abbas Kalidar. "The Political Press in Egypt, 1882-1914", Contemporary Egypt: Through Egyptian Eyes (ed. C. Tripp), London-New York 1993, s. 1-21; P. Starkey, "Modern Egyptian Culture in the World", The Cambridge History ofEgypt{ed. M. W. Daly), Cambridge 1998, II, 394-426; Şükran Fazlıoğlu, Modern Mısır Romanında Türkİmajı: 1798-1914 (doktora tezi. 2001), Mü Sosyal Bilimler Enstitüsü; Kazım Ürün, Necip Mahfuz ue Toplumsal Gerçekçi Romanları, Konya 2002; Nihad M. Çetin, "Arap", DİAJU, 306-309. Eğitim ve öğretim. Ahmed Şelebî, Târîhu't-terbîyeti'l-İslâmiyye, Kahire 1954; a.mlf., a.e.: İslâm'da Eğitim-Öğretim Tarihi (trc. Ali Yardım). İstanbul 1983, tür.yer.; G. E. von Grunebaum, "Die politische Rolle der Universitaet im Nahe Osten, am Beispiel Aegyptens beleuchtet", Unioersîtaet und Moderne Geseltschaft (ed. C. D. Harris - M. Horkheimer), Frankfurt 1959, s. 88-98; S. Haim, "State and Unİversity in Egypt", a.e., s. 99-118; Amir Boktor, The Deuelopment and Expansion of Education in the United Arab Republic, Cairo 1963; G. Selame, Târîhu't-ta'lîmi'l-ecnebî fi Mışr, Kahire 1382/1963; R Steppat, Traditîon und Saekularismus im mo-dernen aegyptischen Schuiıuesen bis zum Jahre 1952: Ein Beitrag zur Geistes-und So-zialgeschichte des islamischen Orients, Berlin 1964; J. Heyworth-Dunne, An Introduction to the History of Education in Modern Egypt, London 1968; M. H. Kerr, "Egypt", Education and Politicat Deueiopment (ed. I. S. Coleman), Princeton 1968, s. 169-194; Sa'd MürsîAhmecj-Saîd İsmail Aİİ, Târthu't-terbiye fi Mışr, Kahire 1971; Seyyid İbrahim el-Ceyyâr. Târîhu't-tatlî-mi't-hadıs fi Mışr ve eb'âdühü'ş-şekâftyye. Kahire 1971; Hasan el-Fikî, et-Tânhu's-şekâ-fıli't-taHim fi Mışr, Kahire 1971; W. Köhler, "Erziehung, Bildung, Wissenschaft", Aegypten (ed. H Schamp), Tübingen 1977, s. 538-547;G. D. M. Hyde, Education in Modern Egypt: Ide-als and Realİties, London Î978; Nezîh Nâsıf el-Eyyûbî, Siyâsetü't-ta'lim fi Mışr, Kahire 1978; J. Cofıran, Education in Egypt, London 1986; M. Kemâl es-Seyyid Muhammed. el-Ezher: câmi'an uecâmi'aten eu Mışr fıeif'âm, Kahire 1986; L. R. Murphy. The American üniuersity in Cairo: 1919-1987, Cairo 1987; B. Williamson, Education and Sociat Change in Egypt and Turkçy, Houndmills 1987; D. M. Reid, Cairo ünioersity and the Making of Modern Egypt, Cambridge 1990; Ahmed İsmail Haccî, Nizâmü't-La'lim fi Mışr, Beyrut 1991; G. Starrett. Putting islam to Work: Education Politics and Reiigious Trans-formation in Egypt, Berkeley 1998. Tasavvuf ve Tarikatlar. M. Abdüimün'im el-Hafâcî, et-Türâşü'r-rüht U't-taşaDuufi'l-İslâmİ fi Mışr, Kahire, ts. (Dârü'l-ahdi'I-cedîd); Ali Safî Hüseyin, el-Edebü'ş-şûfı fi Mışr, Kahire 1964; Abdülhalîm Mahmüd, el-Medresetü'ş-Şâzeliy-yetü'l-hadîşe ve İmamühâ Ebü'l-Hasen eş-Şâ-ze.il. Kahire 1968, tür.yer.; M. Gilsenan, Saint and Sufı İn Modern Egypt: An Essay in the SociologyofReligion,Oxford 1973; F. de Jorıg, Turuq and Turuç Linked İnstitutions in Nine-teenth Century Egypt: A Historicai Study in Organizationai Dİmensions of Islamic Mysti-cism, Leiden 1978; a.mlf., Sufı Orders in Otto-man and Post-Ottoman Egypt and the Middie East Coliected Studies, İstanbul, ts. (The Isis Pres], Schoiars, Saints and Sufİs, Berkeley 1978; Fârûk Ahmed Mustafa, el-Binâ'ü't-içti-mâ'î ti't-tarıkatİ'ş-Şâzetiyye fi Mışr, İskenderiye 1980; M. VVinter, Socİety and Reügİon in Eariy Ottoman Egypt, New Brunswîck 1982; a.mlf., Egyptİan Society under Ottoman Rule: 75i7-J798,London 1992, s. 128-198;Âmiren-Neccâr, et-Turuku'ş-şûfiyye fi Mışr, Kahire 1983; Tevfîk et-Tavîl, et-Taşaovuf fi Mışr, Kahire 1988, [-11; Zekeriyyâ Süleyman Beyyûmî. et-Turuku'ş-şûfiyye beyne's-sâse ue's-siyâse f'ı Mışr el-mu'aşır, Kahire 1990; N. H. Biegman, Egypt: Moulİds, Saints, Su/ıs, London 1990; E. B. Reeves, The Hidden Government: Ritual, CÜentelism and Legitimatton in riorthern Egypt, Salt Lake City 1990; M. Sabrî Yûsuf. Deurü'l-mutaşauvife fi târihi Mışr fi'l-'aşri'l-'Oşmâni (1517-1798), Şarkıyye 1994; V. J. Hoffman, Sufısm, Mystics and Saints in Modern Egypt, Columbia 1995; J. E. A. Johansen. Sufısm and Islamic Reform in Egypt: The Baltle for Islamic Tradition, Oxford 1996; Saîd Ebü'l-Ayneyn, Rihletû eoliyâ'iiiâh fi Mışr el-mahrûse, Kahire 1997; Ahmed Subhî Mansûr, et-Taşau-vuf ve'i-hayâtü'd-dîmyye fi Mışr el-Memiûkl, Kahire 2002; Ebü'l-Vefâ Teftâzânî, "Mısır'da

Sûfi Tarikatların Tarihi Gelişimi ve Günümüzdeki Durumları" (trc. Mustafa Aşkar), AülFD,XXXV (1996), s. 535-552; DilaverGürer, "Mısır'da Ta-savvufî Hayat ve Tasavvuf Öğretimi", Selçuk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 8, Konya 1998, s. 203-220. Hilal Görgün






Mimari (Kahire Dışı).


İslâm sanatının Mısır'daki en değerli örnekleri Kahire ve yakın çevresinde bulunmaktadır.[1257] Bunun dışındaki bölgelerden Yukarı Mısır ile Aşağı Mısır'ın en önemli merkezi İskenderiye'de Kahire'deki mimari faaliyetin güçlü etkileri hissedilmekle beraber çok daha mütevazi örnekler ortaya konulmuştur.

Mısır'da bölgesel mimarinin fazla gelişmemesinin etkenlerinden biri, ülkenin yöneticisi olan küçük idareci gruplarıyla geniş kitlelerden oluşan yerli halk arasında ciddi bir kaynaşma bulunmaması ve genellikle farklı bir etnik yapılaşma gösteren bu politik şekiilenmede idarecilerin kendilerini güven içinde hissettikleri Ka-hire'ye her konuda bağlı oluşlarıdır. Özellikle ticarî ve askeri güzergâhlarla Nil vadisi dışında kalan yerlerde hiçbir mimari unsura rastlanmaması da Kahire ile taşra ayrışmasının ve hatta kopmasının bir sonucudur. Mısır'daki mimari faaliyetler ilk İslâm fütuhatı yıllarına çıkmaktaysa da esaslı imar çalışmalarının başlangıcı Fatımî döneminde yoğunluk kazanmış, Kahire'deki zengin İmara rağmen İskenderiye daha mütevazi kalmış, diğer bölgelerde ise iyice mahallîleşerek önemini yitirmiş ve mevcutlar da zamanla ortadan kalkmıştır. Bölgesel mimarinin yok oiuşundaki etkenlerden biri de inşaatta yerel malzeme olan kerpicin kullanılmasıdır. Hatta Mısır'ın ana taş ocaklarının bulunduğu Yukarı Mısır'da bile kerpiç ve pişmiş tuğlaya yer verilmiştir.

İskenderiye uzun yıllar ülkenin Kahire dışındaki idarî, sınaî ve ticari merkez olma özelliğini sürdürmüş, Tolunoğullan devrinden X. yüzyıl başlarına kadar (868-905) merkezden tamamen bağımsız kalmıştır. İki liman ve güçlü surlarla çevrili olan şehrin dışındaki en önemli eserler, antik çağların meşhur İskenderiye Feneri ile birlikte XIV ve XV. yüzyıl sonlarında tekrar yapıldığı belirtilen fenerlerdir. Bunların problemli bir kıyı oluşumuna sahip olan bu liman şehri için mühim birer âbide niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

İskenderiye'yi kuşatan surlarda açılmış dört ünlü kapı Bâbülbahr, Bâbüreşîd, baharat ticaretiyle yakın ilişkisi sebebiyle Bâbülbahar olarak da tanınan Bâbüsidre (Bâbüsadr) ve Bâbülhıdr'dır (Bâbülahdar). Mezarlık şehrin kuzeyinde yer alırken batısında Dârüssultan, Dârüladl, Dârülimâ-re gibi idarî yapılar bulunur. Ayrıca Dâ-rüttırâz İle Bâbülbahr yakınındaki cephanelik ve Kasrüssilâh şehrin Önemli yapılarıdır. İlk defa milâttan önce 4. yılda yapılmış olan ve sürekli elden geçirilen bir kanal şehri Nil'e bağlamaktadır.

İskenderiye'de çoğu, tüccarlar tarafından inşa edilen camiler içinde eski kiliselerden çevrilmiş Câmiu'l-garbî olarak da bilinen Mescidü'l-Ömerî, 477'de (1084) Fatımî Veziri Bedr el-Cemâlî tarafından tâdil edilen ve Câmiu'l-Attârîn şeklinde de anılan Câmiu'l-Cüyûşî gibi ünlü camiler yanında Abdüllatîf b. Rüşeyd et-Tikrî-tî'nin (ö. 714/1314) yaptırdığı bir cami ve medrese ile günümüzde Mescidü Ebû Ali olarak bilinen Dârü'l-hadîsİ't-Tlkrîtiy-ye şehrin mimari tarihi için önemli eserlerdir. Fâtımîler döneminde İskenderiye'de inşa edilen Avfiye ve Silefiye medreseleri de anılmahdır. Bunların dışında XIII. yüzyılda yapılan Ribâtü'l-Vâsıtî, Ebü'l-Ab-bas el-Mürsî'nin şehir dışında kuzeyde inşa ettirdiği zaviye, zâhid Muhammed b. Süleyman eş-Şâtıbî'nin yine şehrin dışında yaptırdığı önemli bir merkez olan Ri-bâtü Sivâr, âlim İbn Abdullah el-Hakkâ-rî'nin kendi adına tesis ettiği ribât ve Bîlîk el-Muhsinî Hankahı Ortaçağ süreci için dikkat çekicidir. Memlükler devrinin Önde gelen bir mimari yapısı da şehirdeki Kayıtbay Kalesi'dir.

İskenderiye'de Osmanlı devrinde ete alınan eserler arasında Seyyidî Mifrid Camii (1083/1672], Hacı İbrahim Tirbâne Mescidi (1096/1685], Ebû Ali Camii (1127/ 1715), Abdüllatîf Mescidi (1169/1756), Abdülbâki Çorbacı Camii ve Kervansarayı ile (1171/1758) yine XVIII. yüzyıl eseri olan Nebî Dânyâl Camii yanında şehirde yer alan hamam ve su depoları dikkat çekici yapılardır. İskenderiye yakınlarındaki tatil beldesi Reşîd'de Muhammed el-Abbâ-sî Camii bölgenin diğer önemli eserlerindendir.

İskenderiye çevresinde bilhassa Reşîd'de XVIII ve XIX. yüzyıl başlarına tarihlen-dirilen Osmanlı devri konut mimarisinin güzel örnekleri yer almaktadır. Çok katlı ve bölgesel özellikler deki bu evler tuğladan inşa edilmiş olup mimari elemanlar bakımından daha çok köşe taşı niteliğine sahip antik mermer sütunlarla teçhiz edilmiştir. Bu yapılar arasında Ramazan Evi, Menâdîlî Evi, Amasyalı Evi ve Hasibe Gazal Evi dikkat çeken eserlerdir.

Mimari açıdan diğer bir faaliyet alanı da Yukarı Mısır'dır. Bilhassa Fatımî döneminde oluşan ve Nûbe'ye dönük olarak gelişen fetih politikası sonucunda bir sınır bölgesi niteliğiyle ön plana çıkıp daha çok Kızıldeniz ticaretiyle zenginleşmesinin yanında lojistik değeriyle de ehemmiyet kazanmış olan Asvan, Küs, Luksor, İsnâ, Şellâl gibi yol üstü şehirleri Kahire dışındaki önemli mimari eserlerin bulunduğu yerlerdir. Bu şehirlerin bilhassa Fâ-tımîler'in kendi dinî propagandası için kurulmuş olduğu gözden kaçmamaktadır. Özellikle bölgedeki fütuhat ortamı sebebiyle meşhed ve türbelerin ön plana çıktığı imar faaliyetinde inşa edilen dinî yapıların mühim bir kısmı Eyyûbî devrindeki tamir ve tâdillerle ayakta kalmıştır.

Fatımî döneminde bir sınır karargâhı olan Asvan mimari faaliyetler bakımından dikkat çekici bir merkez hüviyetindedir. Buradaki eserlerin en erken örneklerini, şehrin dışında geniş bir alana yayılan mezarlıktaki XI-XII. yüzyıllara tarihlenen değişik plan tiplerinde türbeler ve mezarlar oluşturmaktadır. Bunların ilginç yönü, Ağlebî mimarisiyle değişik bölgelerden gelen tesirleri bir araya getiren ve mahallî özellikleri de güçlü olan bir mimari bütün teşkil etmesidir. Bilhassa kubbe kasnaklarında yer almaya başlayan mu-karnaslı teşkilât ve kubbelerin oluşumu dikkat çekicidir. Kubbeler yanında tonoz örtü sistemi de yaygın olarak kullanılmıştır. Kahire'deki XI-XII. yüzyıllara ait Fatımî anıtlarıyla yakın benzerlikler gösteren bu yapılar ilginç görünümler arzetmek-tedir. Anıtların kitâbeli mezar taşlarının genellikle sökülmüş olması bunların kesin biçimde tarihlendirilmesini güçleştirmektedir.

Asvan'da 1901 yılında ortadan kaldırılan, esası dokuz kubbeli ve minareli bir cami olması muhtemel. Yetmiş Yedi Velî Türbesi olarak bilinen yapı ile bir tepe üstünde yer alan ve üç kemerli bir revaktan geçilerek girilen meşhed önemli binalardır. Giriş bölümü ortası kubbeli üçlü bir plana sahip olup kuzey tarafında tonoz örtülü bir mekânla güney tarafında yukarıya çıkan bir merdiven bulunmaktadır. Geniş bir avludan geçilerek ulaşılan ana mekân ortada mihrap önü kubbeli, yanlarda tonoz örtülü üç bölümlüdür. Sivri kubbe pandantifler üzerinde yer alan sekizgen kasnağa oturtulmuş olup üstünde üçlü pencereler yer almaktadır. Bu mekânın kuzeyinde avludan girilen ortası kubbeli, yanları tonoz örtülü bir bölüm daha vardır. Yapı diğer benzerleri gibi Xl-Xll. yüzyıllara tarihlendirilmektedir.

Asvan'ın güneyinde harap olmuş bir yapı kompleksine ait silindirik gövdeli Tabiye Minaresi kerpiç ve pişmiş tuğla malzemeyle yapılmıştır. Tepeye yakın üç sıra kûfî kitâbeli minareye içten tonoz örtülü bir merdivenle çıkılmaktadır. Benzeri iki minare de Asvan'ın güneyinde Şellâl yakınlarında bulunmakta olup Asvan Minaresi gibi Fatımî devrine ve özellikle 469-474 (1077-1081-82) yılları arasına tarih-lenmektedir. Minarelerden ilki Meşhe-dü'1-Bahrî olarak bilinmektedir. Kare alt bölüm üstüne silindirik gövdeli minarenin iki sıra kûfî kitabesinde Ubeyd b. Ah-med b. Selâme tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Ayakta duran minarelerden ikincisi diğerlerine yakın özellikler gösteren Meşhedü'l-Kıblî Camii'ne ait olmalıdır. Cami yamaçta yer aldığı için tonozlu bir alt teşkilât üzerine yerleşmiş altı kubbeli bir yapı olarak düzenlenmiştir.

Bu minarelere çok benzeyen bir başka örnek de İsnâ'dadır. Günümüzdeki şekliyle geç bir Osmanlı devri eseri olan ve Câmiu'l-Amrî olarak bilinen yapının yanında yer alan minare muhtemelen Fatımî Veziri Bedr el-Cemâlî'nin bölgede kazandığı zaferlerin sembolü olarak 474'te (1081-82) tamamlanmıştır. Kare alt kısım üstüne sekizgen gövdeli minarenin üst bölümü içbükey kenarlı olup üst uç kenarları dışa doğru uzanmaktadır. Her yüzde pencereleri bulunan, kerpiç ve pişmiş tuğladan inşa edilmiş yapının ahşap desteklerle takviye edildiği görülmektedir. Minare üzerinde yer alan kitabede Fatımî yöneticilerinden. KüsCa-mii'ni de tamir ve tâdil ettiren Fahrül-mülk Sa'düddevle Ebû Mansûr Sartekin adıyla 474 (1081-82) tarihi okunmaktadır. Kitabede mevcut bir kelimenin minareyle ilgili en erken ifadelerden biri olması İslâm mimarisi için önemlidir. İsnâ'-da 1695 tarihli bir Osmanlı devri kervansarayı da yer almaktadır. Bu tip minarelerin bir diğer örneği ise Luksor'da Eski Mısır Tapınağı'mn doğusundaki Pilon arkasında bulunan, XIX. yüzyıla ait Ebü'!-Haccâc Camii yanındaki iki minareden biridir. 469-474 (1077-1081-82) yıllarına tarihlenen ve kare tabanlı, silindirik gövdeli olan bu kerpiç tuğla minare ahşap desteklidir.

Mısır'daki önemli bir diğer merkez IX ve X. yüzyıllarda ticaret yollan kavşağında yer alan, Kahire'nin güneyinde ve Nil'in doğu kıyısındaki Küs şehridir. 476 (1083) tarihli Câmiu'l-Amrî, Fatımî devri eseri olmasına rağmen S50 (1155) ve 575'te (1179) Eyyûbîler tarafından büyük ölçüde tamir edilmiş, daha sonra da Memlük-ler ve Osmanlılar tarafından elden geçirilmiştir. Caminin minaresi ve kıble duvarı Fatımî döneminden olup diğer duvarlar daha geç tarihlidir. Fatımî Veziri Talâi' b. Rüzzîk'ın yaptırdığı ahşap minber girift geometrik süslemelere sahiptir.[1258] 514-524 (1120-1130) yıllarına tarihlenen veya 568'-de Mübarekb. Kâmil b. Mukalled b. Ali b. Nasr'ın bu camiyi iman sırasında inşa edilen Eyyûbî türbesi de Küs'ta bulunan önemli eserlerdendir.

Feyyûm'da Mescidü'ş-Şeyh Ali er-Rûbî ve Mescidü Kayıtbay Memlûk devri eserleridir. el-Mescidü'1-Muallak ile Emîr Süleyman Mescidi ise Osmanlı dönemine aittir. Ayrıca Memlükler devrinden Kal-yûb'da Sîdî İbrahim Camii, Füve'de (Kef-rüşşeyh) Nasreddin Camii, Ebû Tîc'de AsyutŞeyh Fergal Camii, Osmanlılar devrinden Dimyat'ta Mescidü Bedri, Rıd-vâniye Zaviyesi ve Asyufta Mescidü'1-Mü-câhidîn mimari değer taşıyan yapılardır.


Bibliyografya :


U. Monneret de Villard, La necropoli musut-mana di Aswan, La Caire 1930; L. Golvin - D. Mili, Islamİc Architecture in Morth Africa, Lon-don 1976, s. 73-90; K. A. C. Creswell, The Mus-Um Architecture of Egypt, New York 1978, İ-II; Suâd Mâhİr Muhammed, Mesâcidü Mışr ve eu-iiyâ'ühe'ş-şâühûn, Kahire 1981, 1-V, tür.yer.; Kemâleddin Sâmih, ei-cİmâretü'l-isiâmiyye fi Mışr, Kahire 1983; Hüsnî M. Nüveysır, d-'/mâ-retü'l-İslâmiyye fi Mışr, Kahire, ts. (Mektebetü zehrâiş-şark); J. Bloom, Minaret: Symbol of Is-/am, Oxford 1989, s. 125-144; a.mlf.."Five Fa-timid Minarets in Upper Egypt", Journal ofthe Society of Architectural Historians, XL1H, Illinois 1984, s. 162-167; a.mlf.. "The Introduction of the Muqamas into Egypt", Mugarnas, V, Leiden

1988, s. 21-28; Mustafa Abdullah Şeyha, el-Âşârü't-İslâmiyye fî Mışr, Kahire 1992; A. Pe-tersen. "Egypt (Excluding Cairo)", Dicüonary of Islamic Archilecture, London 1996, s. 79-81; I. A. Bierman. "Art and Architecture in the Medieval Period", The Cambrldge History of Egypt{ed.C. F. Petry), Cambridge 1998,1,339-374; A. Lezine - A. R. Abdul Tawwab. "Introduction â 1'etüde dcs maisons anciennes de Rosette", AIsl.,sy. 10(1971), s. 149-205;S. La-bib. "al-Iskandariyya", EI2{\ng.), IV, 132-137; J. - Cl. Garcin. "Kuş", a.e., V, 514-515; Seyyid Muhammed es-Seyyid, "Feyyûm", D/A, XII, 514-515; a.mlf.. "İskenderiye", a.e, XXII, 576-579; Eymen Fuâd es-Seyyid. "İskenderiye", a.e., XXII, 574-576; G. T. Scanlon, "Islamic Egypt", The Oxford Encyclopedia of Archaeology in the HearEast, New York 1997, 11, 205-207. A. Engin Beksaç